6 Mart'04
Sayı: 2004/01


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için görev başına!
  Ekonomik "canlanma" masallarının iç yüzü...
  Hükümet işçi ve emekçilerle alay ediyor!
  Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  İLGP kuruldu...
  ÖO Direnişi'nde 108. şehit: Muharrem Karademir
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı... "Yerel yönetimler" ve liberal hayaller
  Yerel seçimler, EMEP reformizmi ve sosyal demokratlaşma
  Süresiz iş bırakmayı örgütleyelim!
  Kapitalizm ve kadın
  Türkiye'de işçi-emekçi kadın olmak!
  Savaş çetesinin "Büyük Ortadoğu Projesi"
  "Büyük Ortadoğu Projesi"nin merkez ülkesi Türkiye!..
  İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor
  Haiti'ye emperyalist müdahale
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Neo-liberalizme karşı reformist savunma
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Telekulak skandalı” Kofi Annan’a kadar uzandı

Irak’ın işgalinin 11 Eylül saldırılarından önce planlandığı artık biliniyor. Afganistan işgalinden sonra tüm dikkatler Irak üzerinde yoğunlaştı. Kitle imha silahlarını bahane eden Bush ve savaş çetesi Irak işgali için bölgede askeri yığınak yapmaya başladı. Bu arada yüzlerce kişiden oluşan ekiplerle hummalı bir aramaya girişen Hans Blix liderliğindeki BM silah denetçileri varolduğu iddia edilen silahların izine rastlamadılar. ABD’nin istediği raporu hazırlamak için herhangi bir delil bulamadılar. Zaman yitirmeye tahammül edemeyen savaş çetesi, Blix’in suratına “kapıları çarparak” kapattı.

Sırada BM Güvenlik Konseyi vardı. GK Irak’ın işgali için bir karar çıkarmalıydı. Aksi durumda BM çöpe atılacaktı. Ancak Irak’ın işgal edilmesine taraftar olmayan diğer emperyalist güç odakları, böyle bir kararın çıkmasına izin vermediler. Böylece ABD-İngiliz emperyalistleri, BM kararlarına uymadığı gerekçesiyle Irak’ı işgal ettiler. Bu vahşi saldırı sadece BM kararlarını hiçe sayarak değil, bir kurum olarak BM’yi yok sayarak gerçekleştirildi.

Daha önce sahte istihbarat raporları yayınladıkları belgelenen haydut takımının marifetleri bununla da sınırlı değildi. Saldırı öncesi BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin New York’taki diplomatlarının telefonlarının dinlendiği, elektronik posta yazışmalarının izlendiği kısa süre önce açığa çıktı. Halklara özgürlük götürmekten sözeden ABD emperyalizmi ve yardakçıları, BM diplomatlarının haberleşme özgürlüğüne bile tahammül etmiyorlar. Eski bir İngiliz bakanının yaptığı ifşaatla, dinleme skandalının diplomatlarla sınırlı olmadığı, Kofi Annan’ın da dinlendiği ortaya çıktı.

Bir süre önce diplomatların dinlendiğini açıklayan İngiliz tercüman Katharine Gun hakkında dava açıldı. Ancak tüm bildiklerini açıklayabileceğinden korkulduğu için ilk duruşmada aklandı. Gun’un avukatları, İngiltere başsavcısı Lord Goldsmith’in casuslukla ilgili ayrıntıların ortaya çıkmasından çekindiğini, bu nedenle tercüman hakkında hiçbir suçlamada bulunmadığını belirttiler. Eğer yargılama devam etseydi, İngiliz Başbakanı Tony Blair ile Dışişleri Bakanı Jack Straw ifade vermeye çağrılacaktı.

Annan’ın dinlendiğini ifşa eden Blair’in partisinden eski uluslararası yardım bakanı Clare Short oldu. Irak işgalinden kısa süre sonra istifa eden Short, işgal öncesinde İngiliz casusların BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ı dinlediklerini söyledi. Yaptığı açıklamada eski bakan, “Annan’ın konuşmalarının kayıtlarını gördüm ve o anda Kofi ile benim yaptığım görüşmenin kaydının da başkaları tarafından okunacağı aklıma geldi” dedi. Bu ifşaatı inkar etmek mümkün olmadığı için, eski bakanı tehditle susturmaya çalışıyorlar. Kendisine yapılan tehditleri de basına açıklayan Short geri adım atmadı. Daha önce Blair’in savaş gerekçesi diye sunduğu istihbarat raporlarının sahte olduğunu İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye açıklayan Dr. Kelly’nin olaydan kısa süre sonra şaibeli bir şekilde ölü bulunduğu hatırlanırsa, Anglo-sakso demokrasisi hakkında bir fikir edinmek mümkün olur.

Bu gelişmeler üzerine bir kez daha açıklamalarda bulunan Hans Blix, casusluk operasyonu çerçevesinde kendisinin de hedefte olduğunu, New York’taki evinin ve işyerinin de dinlendiğinden kuşkulandığını söyledi. Nitekim Avustralya yayın kuruluşu ABC, Avustralya istihbarat ajansı ulusal değerlendirmeler bürosundan ismi açıklanmayan bir kaynağa dayanarak verdiği haberde, Blix’in cep telefonunun Irak’ta bulunduğu süre içinde dinlendiğini, kaydedilmiş telefon konuşmalarının ABD, Avustralya, Kanada, İngiltere ve Yeni Zelanda’ya verildiğini açıkladı.

Blix, emperyalistlerle aynı safta olduğu halde dinlenmesini “iğrenç” buluyor. Casusluk olayının iğrenç olduğu doğrudur. Ama daha da iğrenç olanı emperyalistlerle aynı safta olmaktır.

Demokrasi, insan hakları, kişi özgürlüğü vb. söylemlerin emperyalist haydutlar için ne anlama geldiği bir kez daha dünya halklarının gözleri önüne serildi. Böylesine vahşi bir savaşı başlatmak için bu kadar kirli dolap çeviren savaş çetesinin, herhangi bir demokratik değerle yakından uzaktan bir alakası yoktur. Onların biricik ilkesi emperyalist tekellerin kârını arttırmaktır.

Siyasal gericilik, sömürü, yağma, talan, şiddet, katliam temeli üzerinde ayakta duran emperyalist-kapitalist sistem yıkılmadığı sürece, katil sürüleri ortalığı kirletmeye devam edeceklerdir.



İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor

Bütün işgalci ordularda olduğu gibi Amerikan ordusunda da son dönemde tecavüz vakaları artmaya başladı. Tecavüz işgal karşıtlarını ve direnişçileri moral açıdan çökertmek amacıyla sık sık başvurulan kirli bir yöntemdir. Diğer yandan, işgalcilerin yaşadığı psikolojik ve ahlaki çöküntünün sonucu olan tecavüz bir süre sonra olağan bir durum halini alır. Nitekim artık Amerikan ordusu içinde tüm çabalara rağmen taciz ve tecavüz vakaları gizlenemeyecek duruma geldi. Üstelik bu rakamlara Irak halkının maruz kaldığı saldırılar dahil değil.

Irak’ta görev yapan birçok Amerikalı kadın asker ülkelerine döndükten sonra erkek askerlerin kendilerine tecavüz ettiğini ve cinsel tacizde bulunduğunu açıkladılar. Son 18 ayda Ortadoğu ve Orta Asya’daki operasyonlara komuta eden merkezi komutadaki askeri birimlerde 112 kadının cinsel saldırıya maruz kaldığı ortaya çıktı. Amerikalı kadın hakları gruplarının verdiği bilgiye göre; Irak ve Kuveyt gibi denizaşırı üslerden dönen en az 37 kadın asker, cinsel travma tedavisi görmeye başladı. Kadın askerler, ancak cepheden döndükten sonra sivil danışma merkezlerinden yardım isteyebildiler. Teksas’taki Hava Kuvvetleri’ne bağlı eğitim üssünde bulunan kadın askerlerden 20’si de, başvurdukları kriz merkezine 2002’de saldırıya uğradıklarını anlattılar.

Cinsel saldırıya uğrayan kadınlar arasında subaylar da bulunuyor. Kadınlar saldırıların ardından üstlerinin kendilerine yardımcı olmadığını, başlatılan soruşturmaların hızla kapatıldığını söylüyorlar.

Pentagon Irak’ta cinsel tacize uğrayan Amerikalı kadın askerlerin sayısı hakkında bilgi vermeyi reddetti. Orduda bu tip olaylara “göz yumulmayacağı”na dair yazılı bir açıklama yapmakla yetindi.

Başta bu olayların birer istisna olduğunu ifade eden ve dışarı sızmasını engellemek için sansür uygulayan yetkililer yaşanların bu şekilde gün yüzüne çıkması üzerine bir komisyon kurmak zorunda kaldılar. Bu haberler üzerine ABD Savunma Bakanlığı soruşturma başlattı. Kara Kuvvetleri de bir çalışma grubu oluşturdu. Eğer olayların sadece yarısı doğrulanırsa, bu Amerikan ordusunun son 10 yıldaki en büyük skandalı olacak.

Direniş karşısında acze düşen ve kendi hayatlarını korumakta bile zorluk çeken askerlerde psikolojik sorunlar da tırmanıyor. Amerikalı askeri yetkililer, Irak’taki her beş askerden birinin “post-travmatik stres düzensizliği” yaşayacağını tahmin ediyorlar.

Haksız ve kirli bir savaşta işgal ordusunun saflarında yeralarak insani değerleri korumak mümkün değildir. İşgal orduları çürümüşlüğü temsil ediyorlar. Çünkü onlar özgürlükleri için direnen bir halkın onurlu mücadelesini bastırmaya çalıştıkça kendi çirkin gerçekliklerini görüyorlar. ABD askerlerinin yaşadığı çürüme de bunu göstermektedir.



Bulgaristan: Uşaklıkta sınır yok!

Bulgaristan parlamentosu geçtiğimiz hafta, halkın ezici çoğunluğunun tepkisine karşın, parlamentoda tartışma dahi yapılmadan, ülkenin havaalanı ve askeri üslerinin ABD ordusu tarafından kullanılması yönünde karar çıkarttı. Üç sol parlamenter karara karşı oy kullandı. Bu kararın ABD’ni doğrudan başvurusu olmadan alınması tam bir uşaklık göstergesi.

Ülkenin askeri üs ve havaalanlarının ABD askeri güçlerinin kullanımına açık olması ‘99 yılından bu yana parlamentoda gündeme gelmiştir. O yıl NATO askeri uçakları Bulgaristan hava sahasını kullanarak Yugoslavya’yı bombardımana tutmuştu. Ayrıca 2001 yılı sonunda Afganistan’a saldırılarda kullanılan büyük savaş uçakları Sarafavo hava üssünü kullandı. Aynı hava üssü Irak’a karşı saldırıda da ABD güçlerince kullanıldı.

Irak savaşı esnasında savaş bakanı Rumsfeld, Batı Avrupa’da bulunan bazı askeri üsleri Doğu Avrupa ülkelerine, Polonya, Romanya, Bulgaristan’a kaydıracaklarını belirterek, Pentagon’un planlarını açıklamıştı. Bu konuda henüz karar vermediklerini belirten Avrupa’daki NATO birleşik askeri güçleri generali James Jones ise kısa bir süre önce Sofya’yı ziyaret ederek gözlemlerde bulunmuştu.

Sofya’da CİA ve FBİ’nın Balkanlar’dan sorumlu merkezlerinin açıldığı ve bunların resmi olarak faaliyetlerini başlattıkları duyuruldu. Ayrıca son yapılan görüşmelerde Bulgaristan’da konuşlandırılan ABD askerlerinin statüsü konusunda anlaşmaya varıldığı açıklandı. Açıklanmayan anlaşmanın ABD askerlerin tam bir dokunulmazlığı içerdiği kesin.

Sol parlamenter Prof. Adrey Pontev, bu karar ve anlaşmaların halkın büyük kesimi tarafından reddedildiğinin altını çizerek, geçen yıl sonunda Irak’tan ölü olarak dönen askerlerin hala belleklerde olduğunu söyledi.

Emperyalizme uşaklık politikası bölgede tutunamayacaktır. Balkan halkları er ya da geç emperyalizmi bu bölgeden söküp atacaklardır.