Kölelik yasasının maddeleri bir bir hayata geçtikçe işçiler de yasanın kendileri için ne anlama geldiğini daha iyi kavramaya başladılar. Bu arada bu yasanın hazırlanmasından kamuoyundan ve üyelerinden saklanmasına, yasa açıklandığında da sanki emekçiler lehineymiş gibi sunulmasına kadar, bu saldırı yasasının çıkmasında büyük katkısı olan işçi temsilcileri de, hafızalarda derin bir yer edinmeyi başarmış oldular. Bu başarı sermaye cephesinden de takdire şayan bulunduğu için, işçi temsilcileri yeni saldırılar doğrultusunda tekrar görev başına çağrıldılar. Sermaye, bu ihanetin yeni dönemde Üçlü Danışma Kuruluyla devam ettirilmesini istedi. Bu amaç doğrultusunda oluşturulan Danışma Kurulunun Ocak, Mayıs ve Eylül aylarında düzenli toplantılar yapması kararlaştırılırken, bir süredir tlanamayan ESKnın da bu sayede yeniden işlerlik kazanması hedefleniyor.
Geçtiğimiz günlerde ilk toplantısını gerçekleştirmiş olan Danışma Kurulunun gündeminde; sosyal diyaloğu güçlendirecek politikalar, yeni iş kanununun uygulama sonuçları, 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılacak değişiklikler olduğu açıklandı. Bu sosyal diyaloğu güçlendirecek politikaların ne anlama geldiğini, Kurula katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlunun sözleri açıklık getiriyor. Başesgioğlu Kurulun hedefleri arasında; işletmelerin rekabet edebilirliği ve iktisadi gelişimin gerekleri açısından uygun bir uzlaşma sağlanmasının da yer aldığını belirtti. Yani sosyal diyaloğu geliştirecek politikaların amacı işletmelerin daha fazla nasıl kâr edebileceğine dair çözüm yolları üretmek olacak. Bu da kurula "işci temsilcisi sıfatıyla katılanların gerçek misyonlarına ışık tutmaktadır.
Ayrıca kölelik yasasının uygulama sonuçları değerlendirilerek, burada yaşanan pürüzlerin giderilmesi noktasında ortak tavır alınmasının gerekliliği belirtilerek, Danışma Kurulunu oluşturan üyelerden -özellikle de işçi temsilcilerinden- buna uygun davranmaları isteniyor. Böylece sendika bürokratlarına kölelik yasasının çıkartılması sırasında sağladıkları katkılarla görevlerinin bitmediği, aynı zamanda bu yasanın başarılı bir şekilde çalışma yaşamına uygulanması için üzerlerine düşen görevleri de yerine getirmeleri gerektiği hatırlatılıyor.
Toplantının diğer gündem maddeleri olan 2821 ve 2822 sayılı yasalardaki değişikliklerle de sendikal örgütlenme koşullarının daha da ağırlaştırılması, TİS yetkisinin belirlenmesinde işçiler aleyhine değişikliklerin yapılması hedefleniyor. Örneğin bu yasalarda yapılmak istenen değişikliklerle işyeri tanımı genişletilerek, sendikaların TİS yetkisi belirlemesi olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Ya da işverene sadece sürekli bir iş için işe aldığı işçileri bakanlığa bildirme zorunluluğu getiriliyor. Bu da sendikal örgütlenme faaliyetinin önüne yeni engeller ve zorluklar çıkarmaktan başka bir anlama gelmiyor. Ayrıca sermaye devleti, ekonomideki her sorunun nedeni olarak ileri sürdüğü kayıt dışı çalışmaya da bu değişiklikle destek sunmuş oluyor.
Toplantıda ele alınan konulardan bir tanesinin de Kıdem Tazminatı ve Fon Tasarısı olduğu belirtildi. Hatırlanacağı gibi kölelik yasasının maddeleri arasında en çok tepki alan madde bu olmuştu. Tepkilerin önüne geçmek için o dönemde bu madde uygulamaya geçirilmemiş ve sürece bırakılmıştı. Patronlara toplu işten çıkartma yönünde büyük kolaylıklar sağlayan ve onları tazminat yükünden kurtaran bu yasanın artık uygulanma koşullarının oluştuğuna karar vermiş olacaklar ki, toplantıda ele alınan konulardan biri de bu oldu.
Gerek pratikte yapılmak istenen değişikliklerden anlaşılacağı, gerekse kurulun açıklanan amaç ve hedeflerinden de görüleceği gibi, Üçlü Danışma Kurulu, sermayenin çıkar ve hedeflerini gözeten, kollayan bir kuruldur. Bu yüzden de buradan çıkacak kararların, Bilim Kurulu, ESK gibi öncellerinden çıkan kararlardan çok farklı olmayacağı kesindir. Zira bu tür kurul ve kuruluşlar, hükümetin sermaye lehine yapacağı düzenlemeleri sorunsuz hayata geçirmesinin bir zeminidir. Böylesi oluşumlar eliyle işçi ve emekçileri ikna edebilmeyi ya da en azından varolan tepkileri dizginleyebilmeyi amaçlamaktadırlar. Tabii işçi ve emekçileri ikna etme sürecinde en büyük rol de bu kurullarda işçi temsilcisi sıfatıyla yer alan sınıf hainlerine düşmektedir.
Üçlü Danışma Kurulu vesilesiyle işçi ve emekçilerin önünde duran en yakıcı görevin altı bir kez daha çizilmelidir. İşçi sınıfı içerisinde sermayenin ajanı olarak çalışan bu sendika bürokratlarına gereken dersin verilmesi en öncelikli görevdir.
Sınıfın tarihsel haklarına ve çıkarlarına indirilmiş ağır bir darbe olan kölelik yasasının çıkartılması ve sınıfa karşı işlenmiş bu ihanetin tüm sıcaklığı orta yerde dururken, sendikal bürokrasi bu ihanetlerine yenilerini ekleme cesaretini nereden almaktadır? Bu cesaretin gerisinde sınıfın örgütsüzlüğü yatmaktadır. Zira yıllardır, çağdaş sendikacılık, kitle sendikacılığı vb. argümanlarla sendikalara hakim kılınmak istenen icazetçi, uzlaşmacı mücadele anlayışı ve sendika içi anti-demokratik uygulamalar tabanın söz ve karar sahibi olmasını engellemiştir. Böylece sendika ağaları koltuklarını garanti altına almışlardır. Ancak sendika ağalarının sürdürdüğü bu saltanat mutlak değildir ve sınıfın örgütlü tepkisinin sağlanması da imkansız değildir. Bunun için sınıfı bağımsız drimci politikalar doğrultusunda kenetleyip mücadeleye seferber etmemiz gerekmektedir.
Sosyal diyalog, toplumsal uzlaşma vb. safsataları bir yana bırakarak kendi sınıfsal çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmeliyiz. Yeni ihanetlere geçit vermemeliyiz. Artık soframızdaki iki zeytinden birini vermemizi isteyenlere gereken dersi vermenin, sendikalarımıza sınıf sendikacılığı anlayışını hakim kılmanın zamanı geldi. Bu noktada en büyük görev ve sorumluluk sınıf bilinçli işçilere ve sınıf devrimcilerine düşmektedir. Unutmamalıyız ki bizler, 15-16 Haziranları yaratan bir sınıfın geleneğinden gelmekteyiz.
ESK ve Üçlü Danışma Kurulu dağıtılsın!
Kölelik yasası iptal edilsin!
Uzun süredir özelleştirme saldırısında Sümerbank, sermaye cephesinden öncelik taşıyordu. Ancak Sümerbank işçilerinin kararlı direnişi karşısında sermaye bu saldırısını başaramamıştı. Ne var ki geçtiğimiz haftalarda Sümerbankın özelleştirilmesi gerçekleşti. Buna rağmen Sümerbank işçisi direnişine kararlılıkla devam ediyor. Fabrikayı işgal eden işçilerin, bizi buradan asla çıkaramazlar demesi kararlılıklarını gösteriyor.
Biz Küçükçekmece BDSP olarak, Sümerbank işçilerinin kararlı direnişini sahiplenmek ve destek vermek için 23 Mayıs günü işçilerin direniş mevzisi olan Bakırköy Sümerbanka gittik.
Sümerbank işçileri bizi çok sıcak ve içtenlikle karşıladılar. Grup Eksenin müzik dinletisinden sonra sendika temsilcisi destekçileri her zaman yanlarında görmek istediklerini dile getirdi.
BDSP adına konuşma yapan yoldaş, Burada biz sizleri desteğe değil, kendi davamızı, mücadelemizi sahiplenmeye geldik. Buraya gelmeyi sürdüreceğiz, bundan sonra tüm imkanlarımızı seferber ederek Sümerbank işçileriyle beraber olacağız, dedi.
Konuşmalarımızda NATO Zirvesini gündeme getirdik. Zirveye karşı mücadelenin öneminden ve NATOya karşı başlattığımız kampanyamızdan sözettik. Grup Eksenin kısa bir dinleti daha sunmasının ardından ziyaretimizi sonlandırdık.
Sümerbank işçisi yalnız değildir!