29 Mayıs'04
Sayı: 2004/21 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Barbarların NATO Zirvesi için İstanbul'da fiili sıkıyönetim...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO dağıtılsın!
  DİSK 12. Genel Kurulu'na doğru...
  DİSK Genel Kurulu öncesi sendika yöneticileriyle konuştuk...
  Sermaye işbirlikçisi sendika ağaları yeni saldırılar için mesaide!
  Erdoğan TOBB Genel Kurulu'nda işsizliğe çare buldu!
  Gericilerin Çağlayan mitingi ve EMEP
  Yaz dönemi çalışmasının çok yönlü gündemleri
  Ekim'in Mayıs 2004 tarihli 236. sayısı çıktı...
  Devlet-mafya-futbol üçgeni...
  Ebu Garib'ten Ulucanlar'a...
  "Pişmanlık yasası" yeni hazırlanan TCK ile süresiz hale getiriliyor...
  Siyonist cellatlar Filistin'de etnik temizlik yapıyor
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Irak'taki işkence vahşeti bakanlık onaylı!
  Arap Birliği Zirvesi...
  Uluslararası hareket...
  EMEP'ten düzenle barışmanın yeni adımları...
  Edirne şenliğinde polis terörü...
  YÜT 8. Geleneksel Bahar Şenlikleri...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Pişmanlık yasası” yeni hazırlanan TCK ile süresiz hale getiriliyor...

Geçmişte sökmedi, bundan sonra da sökmeyecek!

Sermaye devleti daha önce belli dönemlerde sınırlı bir süre için geçerli olmak üzere çıkarttığı “pişmanlık yasası”nı yeni hazırlanan TCK’ya koyarak, bu uygulamaya süreklilik kazandırmayı hedefliyor.

Bilindiği üzere AKP’nin, hükümet kurulduktan kısa bir süre sonra çıkarttığı ve sonuç alınacağı yönlü büyük iddialar ileri sürdüğü “pişmanlık yasası”, örgüt yöneticileri dışında hiçbir silahlı eyleme katılmadan teslim olan ve verdikleri bilgilerle örgütü çökertenlerin ceza görmeden serbest bırakılmalarını, eyleme katılanlara ise ceza indirimini içeriyordu. Şimdi TCK’daki düzenlemeyle bu kapsam, örgüt yöneticilerini de içerisine alacak biçimde genişletiliyor.

Sermaye iktidarı böylelikle “pişmanlık yasası” adı altında itirafçılığa yasal bir dayanak hazırlamaktadır. Böyle yapmakla kendi sınıf karakterine uygun davranmakta, baskı, zulüm ve teslim alma politikaları dışında hiçbir toplumsal sorunu çözme imkanına sahip olamadığını göstermektedir.

“Pişmanlık yasaları”, özü itibariyle baskı ve zulmün diğer yüzüdür. Sermaye iktidarı, baskı ve zulüm ile devrimci hareketi ezmeye, beraberinde zayıf unsurlara dayanarak daha etkili sonuçlar almaya çalışmaktadır. Zira, tek başına baskı ve zulüm kendisi için geçici ve tersinden sonuçlar yaratan silahlardır. Bu ülkenin yakın dönem deneyimleri ve özelde Kürt hareketinin deneyimleri bu gerçeği defalarca doğruladı. ‘71 devrimcilerinin idam sehpalarından ve işkence tezgahlarından başı dik çıkarak, mücadeleyi daha güçlü ve kitlesel biçimde yeniden varettiği biliniyor. Yine 12 Eylül’ün işkence ve zorbalığına büyük bedeller ödeyerek, Diyarbakırlar’da, ölüm oruçlarında can vererek direnenlerin nasıl bir tarih yazdığı biliniyor.

Değerlerinden ödün vermeyen bir devrimci hareket için her türlü fiziki darbe, kısa vadede olmasa dahi er geç daha güçlü çıkışların dayanağı haline geliyor. Çünkü moral değerlerini ve özgüvenini böyle bir süreçte dahi geliştirip güçlendiriyor. Zulme ve işkenceye boyun eğmeyenler, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmeyenler, ezilenler için militan birer savaş çağrısı haline geliyorlar. İşte bu nedenle sermaye iktidarı devrimci hareketi güçten düşürmek için, fiziki darbelerden ziyade onun moral değerlerine ve özgüvenine yöneliyor. Bu alanda açılmış her gediğin, devrimci örgütlenmelerin mevcut güç ve mevzileri bir yana, geleceklerine vurulmuş bir darbe olduğunun bilinciyle hareket ediyor.

İtirafçılık, devrimci hareketi moral ve özgüven planında çökertmenin en etkili silahı olarak görülüyor. Bundan dolayı da, her ne kadar beklenen sonuçlar bugüne kadar alınmamışsa da, sermaye iktidarı bu silahından vazgeçemiyor. Bu saldırının TCK kapsamına alınarak her zaman kullanılabilir hale getirilmesi de bunu ifade ediyor.

Ancak sermaye iktidarı geçmişte olduğu gibi bundan sonra da istediği biçimde birkaç tane soysuz bulabilir, ama devrimci hareketi teslim almak ne dün mümkün olabildi, ne de bundan sonra mümkün olabilecektir. Çünkü bu topraklar bir devrim toprağıdır ve her türlü zorbalık ve ihanet ancak geçici sonuçlar yaratabilir. Devrimci hareketin tüm yapısal sorunlarına rağmen, teslim alma politikaları hep boşa çıkarılmıştır. İhanet ve işbirlikçiliğin sonu ise, kullanıldıktan sonra bir köşeye atılmak olmuştur.

Sermaye iktidarının “pişmanlık yasası”nı TCK kapsamına alarak bugüne kadar koyduğu tüm sınırları kaldırması, onun bu yasadan istediği sonuçları elde edemediğinin tescillenmesinden başka bir şey değildir. Çünkü “pişmanlık yasaları” bugüne kadar hep kapsamlı operasyonların ve ideolojik-politik tasfiyeciliğin yoğunlaştığı dönemlerin arkasından gelmiştir. Sermaye iktidarı böylelikle devrimci örgütlere büyük darbeler vurmayı, kapsamlı bir çözülmenin önünü açmayı hedeflemiştir. Ama sonuçta bu yasadan yararlanmak için davasına ihanet edenler, alçalmış ve çözülmüş bir takım unsurlardan öteye gidememiştir. Alınan sonuçlar, sınırlı sayıda hainin itirafçılaştırılması düzeyinde kalmıştır. Şimdi bu saldırının TCK’ya konulması, her zaman çıkabilecek bu hainlere, itiraf&ccdil;ılığa yasal bir dayanak hazırlamış olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

Sonuç olarak şunu bir kez daha yineleyelim; “pişmanlık yasaları” geçmişte olduğu gibi bundan sonra da sökmeyecek, sermaye iktidarı soysuz değeriyle birlikte tarihin çöplüğünü boylamaktan kurtulamayacaktır.


İnfaz yasasına karşı eylem...

21 Mayıs günü İHD, ÇHD ve TAYD-DER, Buca Hapishanesi önünde yeni infaz yasasına karşı bir basın açıklaması yaptı. Adli tutuklu yakınlarının da destek verdiği eylemde, “İnfaz yasasına hayır!”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!”, “Zindanlar boşalsın, tutsaklara özgürlük!”, “Hücre ölümdür istemiyoruz!” sloganları atıldı. 50 kişinin katıldığı eylemde basın açıklamasını ÇHD temsilcisi okudu. Açıklamadan sonra hapishane önüne kızıl karanfiller bırakıldı.

Açıklamadan...

Tecrit, cezaevlerinde ikinci bir cezalandırmadır. Anavatanı emperyalist-kapitalist sistemdir. Tecrit, sesler, renkler, yüzlerin mahpusa yasaklanmasıdır. Tecrit, bir merhabanın, bir basit dokunuşun mahpusa çok görülmesidir.

Uzmanların görüşü: Bir işkence, bir insanlık suçu, insanın insani gereksinim ve etkileşimlerden tamamen mahrum edilmesi, insana ve hayata dair ne varsa ondan uzaklaştırılmasıdır. Tasarının 62. maddesi zorunlu giyinme adı altında cezaevi idarelerine tutuklu ve hükümlülere tek tip elbise giydirme yetkisi vermektedir. 12 Eylül’ün ürünü olan tek tip elbise bilinci, benliği yokeden tek tipleşmeye hizmet eden çağdışı siyasal bir saldırı aracıdır.
Zorla çalıştırma: Vahşi bir emek sömürüsü cezaevlerinde de hayata geçirilerek, ucuz güç deposu haline gelen cezaevleri insan öğüten fabrikalara dönüştürülerek, çalışmak istemiyorum demek disiplin suçu, üstelik şartlı tahliye engeli sayılacaktır.

Tredman: Mahpusu kişiliksizleştirmenin teorik ve pratik aracıdır. Resmi ideolojinin kafasına zorla zerkedilmesi, zorla benimsetilmesidir. Tasarı ile tüm haklar tredman şartına bağlanmakta, kabul etmemek disiplin suçunu işlemek demek olacaktır. Kişiliğinden, onurundan, haysiyetinden, namusundan ödün vermemenin sonucu tecrit içinde tecrit, disiplin suçu ve hatta şartlı tahliyesinin ortadan kaldırılmasıdır.

Disiplin cezası almak için: Mahpusun suç işlemesi gerekmemektedir. Türkü söylemek, hatta söylememek, gereksiz gürültü çıkarmak, sessiz direnişte bulunmak, temizliğe önem vermemek, idarenin belirlediği bir işte çalışmayı reddetmek, anadille konuşmak, arkadaşına, görüş sırasında başka bir aileye selam vermek gibi nedenler yeterlidir. Sağlık sorunlarını yazmak, cezaevi uygulamalarını, işkenceyi, tecridi dışarıya yazmak yeterlidir.

Bugün siyasal iktidar yeni düzenlemeler, yeni uyum yasalarıyla insan hakları alanında ilerlemeler kaydettiğini söylemektedir. Oysa bu yasa tasarısı tümüyle insan haklarına aykırıdır...

Kızıl Bayrak/İzmir