29 Mayıs'04
Sayı: 2004/21 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Barbarların NATO Zirvesi için İstanbul'da fiili sıkıyönetim...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO dağıtılsın!
  DİSK 12. Genel Kurulu'na doğru...
  DİSK Genel Kurulu öncesi sendika yöneticileriyle konuştuk...
  Sermaye işbirlikçisi sendika ağaları yeni saldırılar için mesaide!
  Erdoğan TOBB Genel Kurulu'nda işsizliğe çare buldu!
  Gericilerin Çağlayan mitingi ve EMEP
  Yaz dönemi çalışmasının çok yönlü gündemleri
  Ekim'in Mayıs 2004 tarihli 236. sayısı çıktı...
  Devlet-mafya-futbol üçgeni...
  Ebu Garib'ten Ulucanlar'a...
  "Pişmanlık yasası" yeni hazırlanan TCK ile süresiz hale getiriliyor...
  Siyonist cellatlar Filistin'de etnik temizlik yapıyor
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Irak'taki işkence vahşeti bakanlık onaylı!
  Arap Birliği Zirvesi...
  Uluslararası hareket...
  EMEP'ten düzenle barışmanın yeni adımları...
  Edirne şenliğinde polis terörü...
  YÜT 8. Geleneksel Bahar Şenlikleri...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Erdoğan TOBB Genel Kurulu’nda işsizliğe çare buldu!

İMF, işsizlik ve yoksulluktan kurtulmak için
sınıfın devrimci programı etrafında birleşelim!

Geçtiğimiz hafta içinde patron örgütlerinden TOBB’un seçimsiz Genel Kurulu yapıldı. TOBB Genel Başkanı Hisarcıklıoğlu Kurul’da yaptığı konuşmada, hükümetten enerji sektörünün özelleştirilmesini, sosyal güvenlik sisteminin reforma tabii tutulmasını (yani tasfiyesini), kamu reformunda kararlılık sağlanmasını, özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını, bankacılıkta kamu mülkiyetine son verilmesini, AB mevzuatına uyum sağlanmasını ve hükümetin harcama tasarrufuna bağlı kalmasını istedi.

Genel Kurul’a katılan T. Erdoğan ise ekonomide pembe yalanlara devam etti. Bir bütün olarak fotoğrafa bakıldığında, ekonominin sosyal barış, adalet, rekabetin korunması, özgürlükler, demokrasi, hukuk, siyasal güven ve uluslararası ilişkilerle doğrudan ilgili olduğunu belirtti. TOBB üyelerine “talepleriniz gerçekleşecek” mesajı verdi.

“Kaptan”ın ipleri İMF’nin elinde!

Son dönemlerde iyice abartılan “ekonomi iyiye gidiyor” masalı artık yerini “kriz geliyor” kabusuna bırakmış durumda. Erdoğan da kurulda, son dönemde düzen içi bir takım çatışmalarda hükümeti yıpratıcı -dolayısıyla sermayenin istikrarını sarsıcı- görüşlerin kamuoyuna yansıması üzerine paniğe kapılmaya gerek yok mesajı vermeyi ihmal etmedi.

Faiz, döviz, borsa ve petrol fiyatlarında bir süredir yaşanan iniş-çıkışların dünyadaki dalgalanmaya bağlı olduğunu belirten Erdoğan, “Doğal olarak Türkiye de hissedecek. Önemli olan Türkiye’ye ne kadar yansıyacağı. Yükselen piyasa ekonomileri aynı şekilde dalgalanıyor” dedi.

Ancak İstanbul’da bir forumda konuşan Dünya Bankası eski başekonomisti Ira Lieberman, “Türkiye’nin krizlere gebe” olduğunu söyledi. İzmir İktisat Kongresi’nde konuşma yapan Dünya Bankası Başkan Yardımcısı ve Başekonomisti François Bourguignon ise Türkiye’de eşitsizlik ve yoksulluğun en önemli problemler olduğunu ifade etti ve açlık sınırı altındaki nüfus oranının yüksek olduğunu, Türkiye’nin yüksek borç yükünden de uzun süre kurtulamayacağını belirtti.

Çeşitli kesimler “kriz uyarısı” yaparken, Erdoğan Kurul’da herşeyin yolunda gittiğini belirtti, “Uçak küçük bir türbülansa girince paniğe kapılanlar olur. Kimse telaşa kapılmasın. Uçak tecrübeli, sakin, işini bilen kaptanın elinde yoluna devam ediyor” dedi.

Erdoğan’a göre, Türkiye nüfusunun yüzde 26.96’sının gıda dışı yoksulluk sınırının altında olması, bu oranın kırsalda yüzde 34.48’e kadar yükselmesi, şehirlerde yüzde 21.55 olması, işsizliğin devasa boyutlara ulaşması uçağın “küçük bir türbülansa” girmesi!

Türkiye gibi ekonomisi bağımlı ülkelerde yeni bir kriz patlak vermesi an meselesi. İthalatı, ihracatı, doğalgazı, elektriği vb. dolara bağlı olan Türkiye’de dolar yükseldikçe elektrik ve doğalgaz fiyatları da yükselir. Bütçede açık oluşur. Yapılan zamların ve yeni vergilerin hepsi de açık veren bütçeye, borçların ödenmesine ve faiz dışı fazla açıklarının kapatılmasına harcanır. Bu nedenle sermaye hükümetlerinin tek becerisi kriz yönetmekte sergiledikleri maharetleridir. AKP’nin kısmi başarısı ve sırtının sıvazlanması da buradan gelmektedir. Krizi yönetemeyecek kadar yıprandığı zaman da sermaye at değiştirir, yeni binek arayışına girer.

Elini kolunu İMF’yle yaptığı anlaşmalarla bağlamış hükümetin, İMF’nin direktifleri dışında tek bir adım dahi atabilmesi mümkün değildir. İMF bütçe ve döviz açığının küçültülmesini, kamu harcamalarının kısılmasını, iç tüketimin daraltılmasını, bütçede faiz dışı fazlanın büyütülmesini istiyor. Hükümet de bu emirleri görev kabul edip hemen yeni vergiler koyuyor, zamlar yapıyor, kamu alanını tasfiye ediyor, sosyal hakları buduyor, özelleştirmeleri hızlandırıyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin yıkımı uğruna uyguladıkları İMF programlarının sonucu artan işsizlik, derinleşen yoksulluk ve sefalet tablosu oluyor.

TOBB’dan İMF programlarına destek

Son dönemlerde çeşitli vesilelerle yürütülen “İMF ile ilişkiler kesilmeli mi, kesilmemeli mi?” vb. tartışmalar Kurul’da da gündeme geldi. Hisarcıklıoğlu, sanki herşey hükümetin iradesine bağlıymış, Türkiye’de emperyalistlerle işbirliği yapan bir sınıf gerçeği yokmuş gibi, “Türkiye’nin yakın geçmişinde hep İMF vardır. Oysa İMF’siz bir ekonomi yönetimine sahip olmanın yolu, bu programı başarıyla sonuçlandırarak kendi ayaklarımız üzerinde durmaktır” dedi.

Bu söylemden TOBB’un İMF’ye karşı olduğu sonucu çıkmıyor. Zaten TOBB’un İMF karşıtı bir tutumu da bulunmuyor. Sadece İMF programlarının başarıyla uygulanması sonucunda devletin kamu alanlarından çekileceği, özel sektöre yeni alanlar açılacağı beklentisi ile hareket ediyor. Özel mülkiyet sahibi sınıfların temsilcisi olarak TOBB, doğal olarak varolan ekonomik sistemin temellerinin korunmasından yana bir tutum alıyor.

“1 milyon üyeniz var,
işsizlik sorununu siz çözün”!


Erdoğan’ın tüm iyimserliğine, “gelişiyoruz, büyüyoruz” vb. söylediği yalanlara rağmen Kurul’da öne çıkan gündemlerden birisi işsizlik ve yoksulluk sorunu oldu. Çığ gibi büyüyen işsizlik sorununa “çare” bulan Erdoğan, TOBB üyelerine, “Madem devletin ekonomiden çekilmesini istiyorsunuz; 1 milyon üyeniz var, her bir üyeniz bir işsizi istihdam etsin, Türkiye’nin bir numaralı sorununa birlikte çare bulmuş olalım” dedi.

DPT verilerine göre Türkiye’de istihdam edilen kişi sayısı 22 milyon 411 bin. İşsiz sayısı 2 milyon 328 bin kişi, işsizlik oranı yüzde 9.4. Elbette işsizlik oranının açıklananın çok üstünde olduğunu söylemeye gerek dahi yok. İşsiz sayısının 10 milyona yaklaştığı biliniyor. Kamuda istihdam edilenlerin sayısı ise 3 milyon 32 bin olarak belirtilirken, bu oranın toplam istihdam içindeki oranı yüzde 13.5 olarak açıklandı.

Ayrıca rakamlar esnafın da hızla işsizler ordusuna katıldığını gösteriyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un açıklamasına göre, AKP’nin başa geldiği 28 Kasım ‘02 tarihinden 28 Şubat ‘04’e kadar geçen 15 aylık sürede, toplam 8 bin 551 şirket kapandı, 139 bin 500 esnaf iş bıraktı, 41 bin 562 esnaf ise iflas etti.

İşsizlik sorunu sosyalizmde
gerçek çözüme kavuşur

İşsizlik sorunu kapitalizmin yapısal bir sorunudur. Kapitalizmde işsizlik sorunu kronikleştiği gibi ara sınıflar da hızla yoksullaşır, proletaryanın saflarına katılır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilmediği, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet son bulmadığı sürece, diğer tüm toplumsal sorunlarda olduğu gibi, işsizlik sorunu da gerçek çözümüne kavuşamaz. Ancak proletaryanın önderliğinde gerçekleşecek toplumsal bir devrim tüm toplum yararına önlemler alır, toplumun tüm üyelerinin refahını ve çok yönlü gelişimini amaçlar.

Türkiye işçi sınıfını ve emekçilerini bayrağı altında birleşmeye ve mücadele etmeye çağıran Türkiye Komünist İşçi Partisi’nin programında, proletarya iktidarı koşullarında, siyasal alanda ilk adımda alınacak başlıca önlemlerden ilk ikisi şöyledir:

“1) Burjuva devlet aygıtı parçalanacak; burjuva sınıf egemenliğinin araçları olan ordu, polis, bürokrasi, parlamento ve tüm öteki kurumlar ezilip dağıtılacaktır.

2) İktidar her alanda ve her düzeyde, proleter ve emekçi kitlelerin tarihsel inisiyatifinin ürünü olan ve topyekûn ayaklanmayı gerçekleştiren devrimci işçi, kent emekçisi ve yoksul köylü meclislerine geçecektir.”

Ekonomik alanda alınacak bazı önlemler ise şunlardır:

“Siyasal iktidarı ele geçiren proletaryanın iktisadi planda ilk işi, büyük burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin derhal mülksüzleştirilmesidir. Tekelci mülkiyet ilişkilerine vurulacak bu ilk darbe, burjuvaziyi bir bütün olarak mülksüzleştirmenin yalnızca bir başlangıç adımıdır. Zafere ulaşmış proletarya bu başlangıç adımı çerçevesinde başlıca şu önlemleri alır:

“1) Emperyalistlere ve büyük burjuvaziye ait bütün büyük kapitalist işletmelere (fabrikalara, madenlere, elektrik santrallerine, tüm ulaşım ve iletişim ağına, medya kuruluşlarına, tarımsal işletmelere) tazminatsız olarak el konularak kamulaştırılır.”

“3) Toptan ticaret ağı ve büyük satış mağazaları kamulaştırılır. Dış ticaret proletarya iktidarının tekeli altına alınır.

“4) El konulan tüm sınai, mali ve ticari kuruluşlar, ulaşım ve iletişim ağı, her düzeyde devrimci işçi meclislerinin yönetimi ve denetimi altına girer. Tüm üretim ve dağıtım faaliyeti, bu kuruluşlardaki işçiler ve çalışanlar tarafından denetlenir ve yönetilir.”

“7) Ekonomi, halkın temel ihtiyaçlarını ve refahını esas alan, emekçilerin katılımı ve denetimine dayanan demokratik planlamayla yeniden örgütlenir. Lüks tüketime yönelik üretim tasfiye edilir...”

İMF-TÜSİAD programlarıyla sosyal yıkıma uğratılan işçi ve emekçilerin, işsizliğe, açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen tüm ezilenlerin bu çağrıya kulak vermekten başka bir kurtuluş yolu bulunmuyor.