5 Haziran'04
Sayı: 2004/22 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizmi işçi sınıfının örgütlü mücadelesi altedecek!
  İnsanca yaşamaya yeterli ücret!
  Asalaklar 303 milyon asgari ücreti dahi çok buluyorlar...
  Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!
  Devrimci bir DİSK yaratmak için öncü işçiler görev başına!
  Personel rejimi yasası saldırısı gündemde...
  İNSERT işçileri direndi ve kazandı...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!
  NATO Zirvesi karşıtı kampanyanın sorunları
  Parti ve yeni dönem
  İşkence Ebu Garib zindanıyla sınırlı değil
  "Yönetim devri" emperyalist işgali meşrulaştırmaya yetmeyecek
  Yeniden "savaş" mı?
  ABD, Irak ve Kürtler...
  Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleşti...
  Bültenlerden...
  Ekim Gençliği'nden...
  İşkence ve katliamlara sessiz kalmayalım!
  Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Ahmed Arif...
  Demokrasi aldatmacası, F tipleri, işkence ve intihar...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Asalaklar 303 milyon asgari ücreti dahi çok buluyorlar…

Biz sustukça tepemize biniyorlar!

Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK) asgari ücrete yapılacak 6. ay zammını belirlemek üzere toplandı. Toplantı sıfır zam dayatmasının habercisiydi. Toplantıya patronlar adına katılan Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) temsilcisi Ferhat İlter, “Ocak’ta yapılan artış bile çoktu şimdi niye toplandık?” diye sordu. MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat ise Ocak ayında yapılan artışın “çok ciddi oranda” olduğunu ileri sürdü.

Öyle ya, Ocak ayında yapılan artışla tam 6.5 ekmek alınabiliyor! Daha ne istiyorsunuz? 303 milyon neyinize yetmiyor?

Asgari ücretin belirlenmesini patronlara, onların uşağı hükümete ve işbirlikçi Türk-İş ağalarına bırakan işçi ve emekçiler daha bu sözleri çok duyacaklar. Öyle görünüyor ki, kan emicilerin oyalamaya ve aldatmaya dönük toplantılarını izlemekle yetinirsek, insanca yaşamaya yeten bir ücret umudumuzu başka bahara ertelemek zorunda kalacağız. İnsanlığını üç kuruşa satan işbirlikçilerin “insan gibi yaşamaya yeten” bir asgari ücreti çok göreceği açık. Geriye kalan milyonlar yine hayal kırıklığı yaşarken, üç-beş kuruş zamla nasıl geçineceğini kara kara düşünmeye devam edecekler.

Asgari ücret yasalarda 4 kişilik bir ailenin bir aylık beslenme, barınma, eğitim, sağlık, kültür ve ulaşım olmak üzere çeşitli harcamalarının asgari ölçülerde karşılanmasına yetecek ücret olarak tanımlanmaktadır. Bu, işçi sınıfının yılları bulan mücadelesinin bir kazanımı olarak hayat bulmuştur. İşçi ve emekçilerin pervasızca sömürülmesinin önüne geçmek için asgari bir ücret belirlenmiş ve bu ücretin altında işçi çalıştırılması yasaklanmıştır. Ancak sınıf mücadelesinin gerilediği ve zayıfladığı süreçlerde bu kazanım fiili olarak gaspedilmiş ve sefalet ücreti dayatmasının aracına çevrilmiştir.

Türkiye’de asgari ücretle çalışan yaklaşık 5 milyon kayıtlı işçi bulunuyor. Asgari ücrete yapılacak artış kamu ve özel tüm sektörlerde ücretlerin belirlenmesinin de temel ölçütüdür. Çoğu yerde patronlar asgari ücretteki artış oranı düzeyinde zam yapmaktadırlar. Bu nedenle yapılacak zam sadece asgari ücretlileri değil asgari ücretin üzerinde alan işçi ve emekçileri de ilgilendiriyor. Ama milyonlarca işçi ve emekçi kendilerini doğrudan ilgilendiren bu konuda sessiz kaldıkları için patronlar daha da arsızlaşıyor ve pervasızlaşıyor. Üstelik bugün resmi veriler dahi asgari ücretin ne denli yetersiz olduğunu açıklarken...

DİE’ye göre, 4 kişilik bir hanenin asgari geçim sınırı 310 milyon. Türk-İş’in araştırmalarına göre ise bu sınır 970 milyon. Aradaki devasa farka rağmen DİE’nin araştırması dahi asgari ücretin yetersizliğini gizleyemiyor. DİE’ye göre Türkiye’de 20 milyon kişi, yani nüfusun %30’u asgari geçimini sağlayamıyor. Türk-İş tarafından yapılan araştırmaya bakıldığında ise, bu sayısı 52 milyonu buluyor. Bu da nüfusun %80’i demek oluyor. Devletin resmi rakamları bile en az 20 milyon kişinin asgari ihtiyaçlarını karşılayamadığını gösteriyor. Patronlar da bu gerçeği çok iyi biliyorlar.

TİSK başkan vekili Ahmet Eren “Türkiye’nin en büyük avantajı ucuz emektir” derken bunu itiraf ediyor. Ancak buna rağmen 303 milyonu dahi çok görüyorlar. Hatta asgari ücret uygulamasının tümden kaldırılmasını dile getiriyorlar. TİSK Başkanı Refik Baydur “asgari ücrette ölçü olmamalıdır” diyor. Yani “ben neyi uygun görürsem onu veririm” demeye getiriyor. Bu tehditler, arsızca söylenen sözler yeni değildir. Yıllardır asgari ücretin belirlenmesi üzerine yapılan toplantılarda işçi ve emekçilere dönük benzer tehditler savrulmaktadır.

İşsizler bir kez daha
tehdit unsuru olarak kullanılıyor

TİSK Başkanı Refik Baydur “Dışarıda çok çalışmayan insan varken, ülke ekonomisinin üzerinde zamlar vermek benim için yanlıştır” diyor. Böylece işçi ve emekçi milyonlara iki seçenek dayatılıyor; ya işsiz kalacaksın ya da sefalet ücretine talim ederek kölece çalışacaksın. Diğer bir deyişle ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Geçen yıl da Refik Baydur yine milyonlarca işsizi öne sürerek, “sıfır zam tabii ki olabilir, hatta eksi zam da olur” diyordu. Bunlar boşa söylenen sözler değildir. Sessiz kalındığı, tepki gösterilmediği sürece bu tehdit ve dayatmaların hayata geçirileceğinden kuşku duyulmamalıdır.

İşsizlik kapitalizmin ürünüdür

İşçi ve emekçiler en ufak bir hak talebini dile getirdiklerinde hemen işsizlik tehdidi ile karşılaşırlar. “Beğenmiyorsan kapı orada” sözünü duymayan işçi yoktur. En gelişmiş kapitalist ülkeler için de durum böyledir. Çalışan milyonlarca işçiyi baskı ve sömürüye razı etmek için bir işsizler ordusuna ihtiyaç vardır. İşsizlik tek başına yatırım yapılmaması, iş sahası bulunmaması, makinelerin işçilerin yerini alması vb. nedenlerin ürünü değildir. İşletmelerin halihazırdaki olanaklarıyla bile bu sorunlar giderilebilir.

Patronlar üretim maliyetini düşürmek için üç kişinin işini tek kişiye yaptırmaktadır. Bir yanda günde 10-12 saat çalıştırılan işçilere hafta sonu tatili verilmez, üstüne bir de fazla mesai dayatması uygulanırken, diğer yanda milyonlarca insanın işsiz kalmasının bir nedeni budur.

Patlak veren krizden bu yana imalat sanayinde çalışan işçilerin sayısında değişiklik olmazken, verimlilik %30 artmıştır. Son iki yılda imalat sanayindeki teknolojik yatırımların çok sınırlı olduğu düşünülürse, verimlilik artışının arkasındaki tek neden işçilerin daha fazla çalıştırılmasıdır.

Haftalık yasal çalışma süresi 45 saat olmasına rağmen özel işletmelerde bu süre 2003 yılında 56 saate ulaşmış durumda. Kimi sektörlerde ve özellikle kayıt dışı çalışmanın olduğu yerlerde günlük çalışma süresi daha da uzuyor. Çalışma Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de sadece emek gücünü satarak yaşayanların sayısı 10 milyon 700 bin dolayındadır. Bu sayının içerisinde kayıt dışı çalışan ücretli sayısı 4 milyon 500 bindir. Buna göre, Türkiye’deki ücretlilerin yarısı, sosyal güvenlikten ve iş güvencesinden yoksun, sağlıksız koşullarda, düşük ücretle, uzun ve düzensiz çalışma saatlerinde çalışmaktadır.

Hani ekonomi iyiye gidiyordu!

Aylardır sermaye düzeni ekonomi iyiye gidiyor yalanıyla işçi ve emekçi milyonları oyalayıp durdu. Sahte tablolar hazırlayıp pembe masallar anlattılar. Peşpeşe çıkardıkları saldırı yasalarını “az daha sıkın dişinizi, düzlüğe çıkmaya az kaldı” yalanlarıyla uygulamaya koydular. Peki şimdi ne oldu? Hani ekonomi iyiye gidiyordu! Hani yakında bunun nimetlerini görecektik! Nerde kaldı büyüme rakamlarınız, pembe tablolarınız?

Kapitalizm sömürü düzenidir. Bu düzen işçi ve emekçiler için ücretli kölelikten başka bir şey ifade etmez. Dün kriz var diye fatura işçi-emekçilere kesiliyordu. Yeri geldiğinde Başbakan çıkıp “İMF’ye söz verdim beş kuruş fazla vermem” demekten dahi çekinmedi. Şimdi “ekonomi büyüyor” diyorlar, ama yine sıfır zam dayatıyorlar. “Ocak’ta verilen zam bile çoktu” diyorlar. Bu ülkede iyiye giden bir ekonomi varsa, bu sadece patronların ekonomisidir. 2001 yılındaki krizden bu yana ekonomi düzeliyor dedikleri yerde ücretler %30 gerilemiştir. Bu bile tek başına kimin ekonomisinin düzeldiğinin kanıtıdır.

Patronlar asgari ücretin düşük tutulmasını sigorta primi ve vergilerin yüksek olmasına bağlıyorlar ve bu vergilerin indirilmesini istiyorlar. TİSK temsilcisi Ferhat İlter AÜTK toplantısında sigorta primi ve vergi yüklerinin indirilmesini talep etti. Oysa gerçek bunun tam aksidir. Bu ülkede vergilerin büyük bölümünü işçi ve emekçiler ödemektedir. Patronlar içinse her seferinde yeni vergi afları çıkarılmaktadır.

Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan faaliyet gruplarına göre ödenen vergi miktarları, birçok işletme, şirket sahibi ve meslek grubunun ücretlilerden daha az vergi verdiğini gösteriyor. Vergilerin büyük kısmını emekçiler öderken, ödenen vergiler ise patronların kasalarına gidiyor.

Devletin toplam vergi gelirlerinin büyük kısmı nüfusun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç insanın cebine gidiyor. Bilindiği gibi, devlet borçlanmasının asıl araçları, devlet tahvili ve hazine bonolarıdır. Devlete yüksek faizli borç veren bu %1’lik asalak kesim 2003 yılında ödediğimiz her 100 lira verginin 70 lirasını cebe indirdi.

Hortumculara, NATO’ya gelince kaynak var,
işçilere gelince yok!

Asgari ücret tespiti üzerine yapılan tartışmalarda hükümet temsilcileri bir kez daha kaynak olmadığı yalanını gündeme getiriyor. Oysa aynı hükümet daha geçen gün bankalarına el konulan hortumculara “borcunuzun yarısını siz verin diğer yarısını biz kapatırız” çağrısı yaptı.

NATO toplantısı için yapılan harcamalar ortada. Emperyalist haydutları ağırlamak için yeni zırhlı araçlar alındı, en lüks oteller aylar öncesinde kiralandı, haydutlara hediye etmek için çeşitli siparişler verildi, gezi programları hazırlandı, kaldırımlar, yollar bunun için süslendi, binlerce güvenlik kamerası döşendi, olağanüstü güvenlik önlemleri için milyon dolarlar harcandı, harcanıyor. Yine orduya yeni silah alımları için milyarlarca dolar tutan anlaşmalar daha geçtiğimiz günlerde karara bağlandı. Afganistan’a yüzlerce asker, silah ve mühimmat gönderilirken kaynak sıkıntısından bahsedilmedi. Ama iş, işçi ve emekçilere gelince kaynak yok!

İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret
mücadele ile kazanılır

İnsanca yaşamaya yeten bir ücret istiyorsak herşeyden önce patronların, onların uşağı hükümetin ve hain sendika bürokratlarının ortaoyuna dönüşen toplantılarına umut bağlamamalıyız. Bu talebin kendiliğinden verilmeyeceğini bilmeliyiz. Bizi doğrudan ilgilendiren bu konuda sesimizi yükseltmeli, taleplerimizi eylemli bir şekilde dile getirmeliyiz. Unutmamalıyız ki hak verilmez, ancak mücadele ile kazanılır. Bu mücadele sosyal yıkım programları dayatan İMF’ye karşı mücadeledir. Bu mücadele İMF’nin silahlı kolu, halkların katili NATO’ya karşı mücadeledir. Bu mücadele emperyalistlerle işbirliği yapan sermaye iktidarına ve uşaklarına karşı mücadeledir.

Kaynak: “Büyüyen (!) ekonomide kim kazanıyor?”, DİSK-AR, Mayıs 2004

Faaliyet Grupları Ücretlilerin Vergisine Oranı 2003 Vergi Yükü
Oran (%) (Milyon TL)

Ücretliler 100,0 2.160
Demir Çelik 77,4 1.672
Avukatlar 59,3 1.282
İnşaat ve Bayındırlık 57,7 1.246
Akaryakıt Ticaret 54,0 1.166
Doktorlar 42,7 923
Oteller-Moteller 34,4 744
Elektrikli Ev Aletleri 28,6 617
Konfeksiyon 26,9 581
Altın İmalat ve Tic. 21,3 459
Diş Hekimi 14,1 304
Lokantalar 13,5 291
Mobilya 12,8 277
Bina İnşaat 10,9 235

Kaynak : Maliye Bakanlığı



Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandı...

İnsanca yaşamaya yeten,
vergiden muaf asgari ücret!

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Temmuz ayı itibariyle geçerli olacak yeni ücretin belirlenmesi için 28 Mayıs’ta ilk toplantısını gerçekleştirdi. Halen brüt 423 milyon, net ise 303 milyon olan asgari ücretin yeni miktarının ne olacağı yapılacak birkaç toplantı sonrasında belli olacak. Komisyona işçi tarafını temsilen katılan Türk-İş’in, yeni miktarın en düşük memur maaşının altında kalmaması ve hesaplamalarda DİE’nin verilerinin ve dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının dikkate alınmasını talep ediyor. TİSK adına açıklama yapan Refik Baydur ise, yapılacak yeni bir artışın büyük bir hata olacağını belirtiyor. Bu tablodan nasıl bir sonucun çıkacağı yeterince açık.

Görünen o ki, bir kez daha aynı oyun oynanacak. İşçiler asgari ücretin belirlenmesinde aktif bir taraf olmadığı, kendi talepleri doğrultusunda örgütlü tepkilerini ortaya koyamadığı sürece aynı mizansen devam edecek. Daha baştan anlaştıkları rakamın açıklanacağı son güne kadar, “işçi temsilcileri” ile işveren temsilcileri arasında sözde kıyasıya bir mücadele ve söz dalaşı yaşanacak.

Üstelik bugünkü koşullar Ocak ayı dönemi koşullarından çok farklı. Ocak ayında asgari ücret konusu toplumun gündeminde ilk sırayı teşkil ediyordu. Bunda sermaye medyasının bilinçli yönlendirmesinin de payı vardı. Bir yandan bu konu gündeme taşınırken, öte yandan Erdoğan’ın demagojik açıklamaları yansıtılarak, işçi ve emekçilerden seçim öncesi destek alması yönünde çalışıldı. Şimdi ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını gerçekleştirdiği halde, konu medyada itibar görmedi.

Öte yandan hükümetin sırf seçim hesabıyla yaptığı böyle bir manevraya bile tahammül edemeyen İMF, anında kulağını çekerek ek tedbirler almasını istemişti. Bunun sonucunda bütçe açığını kapatmak için yeni vergi ve zamlar devreye sokuldu. Böylece AKP hükümeti bir eliyle verdiğinden daha fazlasını ötekiyle geri almış oldu. O dönem seçim nedeniyle bile olsa hükümete manevra yapma imkanını çok gören İMF’nin bu dönemde soruna nasıl yaklaşacağını tahmin etmek güç olmasa gerek!

Yine Ocak ayı ve öncesi, hükümetin ve sermaye medyasının ekonomik veriler üzerinden toz pembe tablolar çizdiği dönem olmuştu. Oysa şu ara, cari açığın 5 milyar doları aştığına dair veriler, İMF’nin dayattığı yüzde 6.5 faiz dışı fazlanın getirdiği zorluklar, yanısıra uluslararası sermaye piyasalarındaki gelişmeler kriz söylentilerini yeniden gündeme taşımıştır. Bu tablodan, sermayenin has partisi olan AKP hükümetinin asgari ücrete yapılacak artışa ilişkin tavrı açık olarak anlaşılabilir. Yanısıra İMF heyetinin temsilcileri de şu sıralar ülkemizde bulunmaktadır!

Hükümet cephesinden durum bu iken, patronlar cephesinden durumu en iyi Refik Baydur’un sözleri özetliyor. Sanki Ocak ayında yapılan zam oranı çok yüksekmiş gibi, zarar ediyoruz teraneleriyle sıfır zam dayatıyorlar. Üstelik Ocak’ta yapılan zamma karşılık, SSK primlerinin ödenmesinde indirim yaparak, AKP hükümeti kendilerine büyük bir kolaylık da sağlamıştı. Buna rağmen işsizliğin artacağı, ekonominin kayıt dışına kayacağı tehditlerini savurmaktan geri durmuyorlar. Oysa, hükümetin sunduğu tüm kolaylıklara, uyguladığı vergi aflarına ve teşviklere rağmen bu ülkede yine de ne işsizlik azalıyor ne de istihdam artıyor.

Peki komisyonda “işçi temsilcisi” sıfatı taşıyan Türk-İş heyeti ne yapıyor? Asgari ücretin işçiler lehine sonuçlanması için ne tür bir pratik çaba içerisinde? Kendi tabanı başta olmak üzere sınıfın geniş kesimlerini bu konuda duyarlı hale getirip harekete mi geçiriyor, yoksa asgari ücretin belirlenmesiyle ilgili taleplerini komisyona sunmakla mı yetiniyor?

Bugüne kadar izledikleri yol hep ikincisi olmuştur; çünkü onlar “işçi temsilcisi” sıfatına bürünmüş sınıf hainleridir. Gizli kapılar ardında sınıfın çıkarlarını sermayeye satarlar. İşte bu yüzdendir ki, mevcut Asgari Ücret Komisyonu tümüyle sermaye temsilcilerinden oluşmakta ve onların çıkarlarına hizmet etmektedir. Dolayısıyla, bu kurula ve bu kuruldan çıkacak sonuca umut bağlamak, işçi ve emekçiler için büyük bir yanılgı olacaktır.

Dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırının 1.5 milyarla ifade edildiği günümüzde asgari ücretin 303 milyon olması emekçilerin durumunu özetlemektedir. Bize dayatılan bu sefalet koşullarını değiştirmek istiyorsak, birleşmekten, örgütlenmekten ve mücadele etmekten başkaca yolumuz yoktur. Asgari ücretin bizlerin talepleri doğrultusunda belirlenmesi için örgütlenmeli, bu doğrultuda sendika bürokratlarına baskı uygulamalıyız. Bizleri temsil etmeyen sınıf işbirlikçisi hainleri sendikalarımızdan kovmalıyız. Temmuz ayında ve bundan sonra belirlenecek asgari ücret için “İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret” ve bu oranın dört kişilik aile üzerinden hesaplanması talebiyle hareket etmeliyiz.