5 Haziran'04
Sayı: 2004/22 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizmi işçi sınıfının örgütlü mücadelesi altedecek!
  İnsanca yaşamaya yeterli ücret!
  Asalaklar 303 milyon asgari ücreti dahi çok buluyorlar...
  Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!
  Devrimci bir DİSK yaratmak için öncü işçiler görev başına!
  Personel rejimi yasası saldırısı gündemde...
  İNSERT işçileri direndi ve kazandı...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!
  NATO Zirvesi karşıtı kampanyanın sorunları
  Parti ve yeni dönem
  İşkence Ebu Garib zindanıyla sınırlı değil
  "Yönetim devri" emperyalist işgali meşrulaştırmaya yetmeyecek
  Yeniden "savaş" mı?
  ABD, Irak ve Kürtler...
  Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleşti...
  Bültenlerden...
  Ekim Gençliği'nden...
  İşkence ve katliamlara sessiz kalmayalım!
  Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Ahmed Arif...
  Demokrasi aldatmacası, F tipleri, işkence ve intihar...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Devrimci bir DİSK yaratmak için öncü işçiler
görev başına!

Bürokratik kastlaşma ve “çağdaş sendikacılık” anlayışıyla devrimci sınıf sendikacılığı temelinde hesaplaşalım!

Haklar ve mevziler planında
tarihimizin en geri noktasındayız!

Sermayenin dünya çapında saldırılarını yoğunlaştırdığı, ülkemizde ise bu saldırıların dizginsizce yürütüldüğü bir dönemden geçmekteyiz. Ama bu dönem yeni başlamadı. Ülkemizde 12 Eylül ‘80 faşist darbesiyle, en önemli direnç odaklarının faşist zor ile kırılmasıyla birlikte ekonomik, sosyal ve siyasal haklara yönelik kapsamlı bir saldırı programı yürürlüğe konuldu. Zaman zaman işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle yavaşlatılmış olsa da, bu saldırı programı bugüne kadar yoğunluğundan bir şey yitirmedi. Dahası son bir-iki yıl içerisinde doruk noktasına ulaştırıldı. Parça parça kaybedilen hak ve mevziler, yeni iş kanunu adı altında çalışma yaşamında temel standartlar haline getirildi. Öyle ki, varılan nokta yüz yıl öncesinin çalışma koşullarına bir dönüş olarak nitelendirilmektedr.

Haklar ve mevziler planında gelinen aşama bir dip noktasıdır. Artık bu noktadan daha geriye düşüş kabul edilemez bir durumdur. Ancak bir ileriye çıkışın nasıl ve ne şekilde olacağı önemlidir. Bu çıkışın yönü ve hızı tümüyle işçi sınıfını bu noktaya sürükleyen nedenlerin çok yönlü analizi temelinde devrimci bir muhasebenin yapılmasına bağlıdır. Ancak böyle bir muhasebe temelinde sorun ve zaafiyet alanlarımızla hesaplaşarak yeni bir çıkışın yolunu açabiliriz.

İleri çıkışın zemini ve yöntemi

Böyle bir muhasebe ve hesaplaşmanın zemini ise, ne sadece sendika genel kurullarıdır ne de hesaplaşma alanı DİSK ile sınırlıdır. Halihazırda tüm ileri söylem ve geçmiş geleneğine rağmen DİSK de, diğer sendika konfederasyonlarından farklı bir duruş içerisinde değildir. Farklılık sadece söylem ve isimlendirmeyle sınırlıdır. Bugün hemen hemen tüm sendikalar benzer zayıflık ve zaaflarla karakterize olmaktadır. Eğer bir farklılık aranacaksa, bu sadece mevcut durumdan çıkışın yolunu açacak dinamiklerde ve geçmişin devrimci değerlerini yaratan anlayış ve mücadele çizgisinde aranmalıdır. DİSK, devrimci sınıf bilinci ve hareketinin kendisini ifade ettiği bir sendikal formdu. Bu bilincin ve hareketin sistematik olarak ezildiği, DİSK’in içerisinin boşaltılarak Türk-İş’e benzetilmeye çalışıldığı bir durumda, bu form içi boşalmış bir kabuğa douml;nüşmüştür.

DİSK’i DİSK yapan, Türk-İş’in ihanetçi-işbirlikçi çizgisiyle hesaplaşma ve ayrışma iradesini gösteren devrimci işçi hareketidir. Sermayeye karşı militan sınıf mücadelesi içerisinde olgunlaşan işçi hareketi, Türk-İş’in Amerikancı deli gömleğini parçalama iradesini gösterdi ve DİSK’i yarattı. Dolayısıyla bugün eğer, mevcut sorun ve zaafiyet alanları tartışılacaksa, bu yeni bir devrimci işçi hareketinin yaratılması çabasına bağlı olarak yapılabilmelidir. Mevcut durum ve bu durumun nedenleriyle de aynı ihtiyaç çerçevesinde hesaplaşılabilmelidir.

Mevcut durumun sorumluluğu
sermaye işbirlikçisi yönetimlere aittir!

İşçi sınıfının bugün içerisine düşürüldüğü durumun nedenlerini onun yapısal zayıflıklarında arama çabası, bugün gerek sendika yöneticileri, gerekse alternatif modellerle mevcut durumu değiştirme iddiasıyla ortaya çıkan çeşitli çevreler tarafından izlenen bir yöntemdir. Bu yöntem sınıf hareketinin sorunlarının ve ihtiyaçlarının doğru biçimde anlaşılmasını sağlayamadığı gibi, bilinçli ya da bilinçsiz bir yanılsama yaratmakta, ihanete ve işbirlikçiliğe mazeret olmaktadır. Çünkü işçi sınıfı bugüne kadar, birbirini izleyen yenilgilere karşın, yeniden yeniden kendisini mücadele alanlarında üretmiş, tüm güvensizliğine ve sonuçsuzluğuna dair taşıdığı bilince rağmen sendika yönetimlerinin aldığı kararlara büyük ölçüde uymuştur. Dahsı sendika bürokratlarına mücadele yönünde basınç uygulamış, mücadele istek ve kararlılığını göstermiştir.

Dolayısıyla, işçi sınıfının yaşadığı mevcut geri ve dağınık tablonun temel nedeni önderlik planındadır. İşçi sınıfını sermayeye ve saldırılarına karşı seferber edecek, saldırıların kapsamı ve hedefleri konusunda tam bir bilinç açıklığıyla işçi kitlelerini eğitecek ve örgütleyecek, sonuç alıcı-dişe diş bir sınıf mücadelesine kanalize edecek bir sendikal önderlik olsaydı, bugünkü duruma düşülmezdi. Dahası yenilgiler bu denli moral bozucu ve dağıtıcı sonuçlar yaratmazdı. Oysa sendikalara ve DİSK’e egemen çizgi, “sınıf işbirliği”ni ve “uzlaşması”nı rehber edinmiş, mevcut hakları en geri temelde savunan günübirlik bir eylem çizgisiyle hareket ederek tarihsel yenilgilerin önünü açmıştır. Bu bakımdan mücadele çizgisi, Türk-İş’in sermaye işbirlikçisi çizgisinden farksızdır. Bu sndikal çizgi, sermayeye karşı sınıfın mücadelesini örgütlemek yerine mevcut mücadele dinamiklerini de kontrol altına alma ve etkisizleştirme biçiminde sistematik bir çabada ifadesini bulmuştur. Sınıf mücadelesinin gereklerine uygun bir konumlanma ve mücadele çizgisi yerine, “sosyal diyalog” adı altında sermayenin ihtiyaç ve çıkarlarına dayalı “çağdaş sendikacılık” çizgisi esas alınmıştır. Dahası,bu çizgide sürdürülen sendikacılık, ESK ve kölelik yasasının hazırlanması sürecinde “Bilim Kurulu” ile birlikte kurumsallaştırılmıştır. Bu kurumsallaşmış işbirlikçilik, tabandan yükselen tepkiler karşısında sözde reddedilse de, pratikte gereklerine tam bir uyum gösterilmiştir.

Bu işbirlikçi sendikal çizgi, iç demokrasi ve işleyiş planında da sonuçlarına vardırılmıştır. Tabanda ileri ve devrimci nitelikteki her dinamiğin sistematik biçimde ezilmesi bu sendikacılık çizgisinin en önemli işi olmuştur. Sınıfa ve sınıf çıkarlarına yabancılaşmanın ürünü bürokratik kastlaşma, konfederasyon kademelerinden şubelere kadar tüm sendikal yapı içerisinde hakim hale getirilmiştir. Sonuç olarak sendikal iç yaşam, bürokratik bir kastın sendikalarımıza egemen olma mücadelesine daraltılarak zehirlenmiş, bu gerici kastlaşma dışında sınıf mücadelesinden yana tavır belirleyen hiçbir güce yaşam hakkı tanınmamıştır.

Sermaye işbirlikçisi “çağdaş sendikacılık”
çizgisiyle hesaplaşma zorunluluğu

Nereden bakılırsa bakılsın, ortada tam bir ihanet ve işbirlikçilik çizgisi var. Yönetimlere gelen kişiler değişse de, bu işbirlikçilik/ihanet çizgisi son 20 yılda değişmemiştir. Sınıfı emperyalizme ve sermayeye karşı silahsızlandırmak için sistematik bir davranış çizgisi halini almıştır. Dolayısıyla bu çizgiyle hesaplaşmak bir zorunluluktur. Bugünkü tabloda böyle bir hesaplaşma için asgari şartlar olgunlaşmış, hesaplaşmanın tarafları ortaya çıkmıştır. Bir tarafta mevcut ihanet ve işbirlikçilik çizgisini temsil eden “çağdaş” ya da “kitle” sendikacılığı olarak tarif edilen anlayış durmaktadır; diğer tarafta ise sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını esas alan, “sınıfa karşı sınıf” duruşu temelinde konumlanmış sınıf sendikacılığı çizgisi.

“Çağdaş sendikacılık”ın temelinde, emperyalist-kapitalist düzene biat, bu düzenin dışında başka bir alternatif dünyanın varolabileceğine olan inançsızlık, sosyalizme düşmanlık yatmaktadır. “Çağdaş sendikacılık” çizgisi, sosyalizme birçok örnekte görüldüğü üzere düşman olduğu gibi, sorun ve saldırıları sınıfsal bir temelde ele almaktan kaçınır. Onun için mevcut saldırılar bazı iktidar odaklarının aşırılıklarının ürünüdür. Dolayısıyla mevcut düzen kurumlarından birisine ya da düzen içerisindeki gerici çıkar kutuplaşmalarına dayanarak saldırılara karşı durabileceğine, işçi sınıfı lehine bir takım tavizler koparılabileceğine inanır. Bunun en çarpıcı örnekleri, AB ile küreselleşmeye bakışı ve burjuva partilerle ilişkiler alanında görülebilir. Bu çizgi, ekonomiksosyal ve siyasal hakların AB ile ilişkiler sayesinde alınabileceğini umar, küreselleşmeyi bir takım aşırılıklarından arındırılabilir ama önüne geçilmez bir süreç olarak görür, tüm hesaplarını sol etiketli burjuva partilere göre yapar vb.

“Çağdaş sendikacılık” çizgisi, bu ideolojik-siyasal konumuna bağlı olarak kendisini sınıf mücadelesinde işçi sınıfının öz savunma örgütü olarak değil, “sivil toplum örgütü” olarak tanımlar. Burjuva düzenin temel politikalarını kıyısından köşesinden eleştirip, burjuva sınıf çıkarlarına dokunmadan alternatif “projeler” üretmeyi temel “mücadele” yöntemi olarak benimser. Onun “mücadele” anlayışı içerisinde sınıflar mücadelesi değil, tek tek bireylerin hak ve hukukları vardır. Böyle olunca da sendikacılık pratiği avukat-müvekkil ilişkisine göre biçimlenir. Sermayenin çıkarları ve esneme sınırları onun hareket alanını ve tarzını belirler.

“Çağdaş sendikacılık” çizgisi, sermaye ile emek arasındaki uzlaşmazlığı birbirine zıt iki sınıfın mücadelesi olarak görmez. Taleplerini sınıfın ihtiyaçlarından hareketle değil, sermayenin verebilecekleriyle sınırlar. Kendisini sermaye snıfının ihtiyaçları temelinde konumlandırır. “Aynı gemide olma” düşüncesi davranış ve eylemini belirler. Her kriz sonrasında sermayenin “fedakarlık” istemlerini gönüllü olarak kabul eder, tabanın basıncı karşısında ise en fazla “fedakarlık”ın eşit biçimde paylaştırılmasını ister.

“Çağdaş sendikacılık”a karşı
devrimci sınıf sendikacılığı!

“Çağdaş sendikacılık” çizgisinin temelden karşıtı olan sınıf sendikacılığı ise, sermayenin iktidarı koşullarında işçi sınıfının iktidarı sosyalizmi temel alır. Emperyalizme ve kapitalizme karşı anti-kapitalist temelde bağımsız devrimci bir konumlanış içerisine girer. Bu konuma bağlı olarak, gündelik mücadele ve örgütlenmede sınıf mücadelesinin ilke ve yasalarını esas alır. İşçi sınıfının ve onun önderliğinde tüm ezilen yığınların gerçek kurtuluşunun sosyalizmde olacağı bilinciyle, gündelik ekonomik-sosyal ve siyasal hak mücadelesini işçi sınıfının sosyalizme ulaşacak nihai ve kesin eylemine hazırlanması hedefine bağlı kılar. Beraberinde, emperyalist-kapitalist düzen şartlarında ekonomik-sosyal ve siyasal nitelikteki kısmi haklar için verilecek mücadelede işçi sınıfının eylemli mücadelesine ve bu mücadelenin geçmş deneyimlerine dayanır. Bu çerçevede işçi sınıfının sermayeye ve emperyalizme karşı mücadelesinde en etkili silahı olan üretimden gelen gücünü etkili biçimde kullanır.

Sınıf sendikacılığı, burjuva yasallığına ve bu yasaların sağlayacağı meşruluğa değil, sınıf mücadelesinin yasalarına ve meşruluğuna dayanır. Bu temelde devrimci bir mücadele programı oluşturur ve bu programın gereklerine uygun bir mücadele ve örgütlenme planına göre davranır.

Sınıf sendikacılığı, sendikal demokrasi ve iç işleyiş planında “söz-yetki ve karar hakkı işçilere” ilkesinin gereklerine uygun bir örgütsel demokrasi ve iç işleyişi benimser, pratikte bunun gereklerini yerine getirir. Bu doğrultuda, fabrikalar temelinde oluşturulmuş ve sendika yönetimlerinden bağımsız komiteler aracılığıyla işçilerin karar ve denetim süreçlerine aktif olarak katılımını güvenceler. Bu katılım, sendika yönetimlerini gerektiğinde azletme, geri çağırma hakkını da kapsar. Diğer taraftan sınıf sendikacılığı, sendika yöneticilerinin sınıfa ekonomik ve sosyal açıdan yabancılaşmalarına zemin oluşturan profesyonel sendikacılık uygulamasını reddeder. Zorunlu ve özel çalışmalar için sınırlı sayıda yöneticinin gerekliliği halinde, bu yöneticilerin alacakları ücret en yüksek işçi ücretini ge&ccedi;emez.

Devrimci bir sendika için
sınıfın devrimci eylemini örgütlemeliyiz!

Genelde sendikal hareketin, özelde ise DİSK’in içerisinde bulunduğu geri noktadan devrimci sınıf mücadelesi yönünde çıkarılması için sendikalarımıza hakim “çağdaş sendikacılık” anlayışı ve çizgisiyle her düzeyde hesaplaşmak zorunludur. Böyle bir hesaplaşmayı devrimci sınıf mücadelesi yönünde ilerletmek için sınıf sendikacılığı ilkeleri etrafında tüm ileri-öncü ve devrimci işçilerin birliği olmazsa olmaz koşuldur. Bu temelde ortaya çıkarılacak devrimci bir irade ve inisiyatif ise masabaşında değil, ancak işçi sınıfının devrimci sınıf mücadelesine seferber edilmesiyle mümkün olabilir. Ancak böyle bir çabanın ürünü olarak bugün sendikalarımıza hakim kirli ve zehirli havayı ve bu havayı yayan odakları dağıtabiliriz. Gerçekten devrimci bir DİSK için, sınıfın tabandan örg¨tlenecek devrimci eyleminden başka yol yoktur.

Tüm ileri-öncü ve devrimci işçileri bu anlayış ve ilkeler etrafında biraraya gelmeye, devrimci sınıf mücadelesi bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
(BDSP)