5 Haziran'04
Sayı: 2004/22 (14)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizmi işçi sınıfının örgütlü mücadelesi altedecek!
  İnsanca yaşamaya yeterli ücret!
  Asalaklar 303 milyon asgari ücreti dahi çok buluyorlar...
  Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!
  Devrimci bir DİSK yaratmak için öncü işçiler görev başına!
  Personel rejimi yasası saldırısı gündemde...
  İNSERT işçileri direndi ve kazandı...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!
  NATO Zirvesi karşıtı kampanyanın sorunları
  Parti ve yeni dönem
  İşkence Ebu Garib zindanıyla sınırlı değil
  "Yönetim devri" emperyalist işgali meşrulaştırmaya yetmeyecek
  Yeniden "savaş" mı?
  ABD, Irak ve Kürtler...
  Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleşti...
  Bültenlerden...
  Ekim Gençliği'nden...
  İşkence ve katliamlara sessiz kalmayalım!
  Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Ahmed Arif...
  Demokrasi aldatmacası, F tipleri, işkence ve intihar...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
NATO Zirvesi karşıtı kampanyanın sorunları

1 Haziran günü Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK), NATO ve Bush Karşıtı Birlik ve İşgal Karşıtı Komiteler ortak bir açıklama yaptılar. Açıklamada etkinliklerini 26 Haziran günü başta Ankara olmak üzere her yerde yapılacak eylemlerle başlatacaklarını ve 27 Haziran günü ise Türkiye çapında bir mitingi İstanbul’da ortak olarak gerçekleştireceklerini ilan ettiler. 28-29 Haziran günleri ise zirvenin engellenmesi için eylemler yapılacağı duyuruldu.
26 Haziran Ankara eylemi ile 27 Haziran İstanbul buluşmasının NATO karşıtı faaliyette iki önemli gün olacağı açıktır. Ortaklığın kendini zirve günleri üzerinden ifade etmemesi, bu günlere sadece değinmekle yetinmesi, halihazırda en önemli zaafiyet alanı. Bunun, biraraya gelen üç oluşumun zirve günlerinde yapılacak eylemlere farklı yaklaşmasının bir sonucu olduğu düşünebilinir. Ne var ki sorun bununla sınırlı değildir. Farklı yaklaşmanın ötesinde, bizim içinde bulunduğumuz birlik de dahil olmak üzere her üç oluşumun da henüz zirve günlerine ilişkin somut bir planlaması yok. Zirve günleri eylemlerinin önden planlamasındaki zorluk alanları bu durumun tek kaynağı değildir. Esas sorun, yeterli kararlılıktan yoksunluktur.

Olumlu bir gelişme, birliğin son tartışmalarında zirve günlerinin nihayet daha somut bir gündem olmaya başlamasıdır. Bu gelişmede bizim de içinde olduğumuz birkaç devrimci yapının özel gayretlerinin önemli bir rolü olmuştur. Birlik adına bir başka olumlu gelişme, sınıf vurgusu ve işçi-emekçilere doğrudan seslenme ihtiyacının her geçen gün daha çok dile getirilmesidir. Gene de bu gelişmeler üzerinden esasa ilişkin bir değişiklik beklentisi içinde olmamak gerekir. Bileşimi ve bileşime yön veren çizgisiyle birliğin bu alanda yapabilecekleri sınırlıdır. Bu açıdan bizim cephemizden ortada şaşırtıcı bir tablo bulunmamaktadır. Nitekim önden yapılan değerlendirmemizde birliklerin zaafiyet alanlarına değinmiş, bu yanıyla birlik içerisinde bulunmanın yanısıra çubuğun kendi bağımsız faaliyetimize bükülmesi gerektiğinin alı çizilmiştir.

Bağımsız faaliyetimiz, hiç de kendi dar ihtiyaçlarımız üzerinden değil, fakat toplam NATO karşıtı mücadelenin ihtiyaçları üzerinden gerekçelendirilmiştir. NATO karşıtı mücadelenin, anti-emperyalist mücadelenin devrimci zeminine dayanan bağımsız devrimci bir tutuma ihtiyacı vardır. İdeolojik-politik planda komünistler zaten böyle bir tutumun temsilcileridirler. Bu tutumun bizden öte toplam muhalefete ve geniş işçi-emekçi kitlelere maledilmesi kritik önemde bir sorundur. Bu alandaki başarı, tutumumuzun pratik olarak ne kadar ete-kemiğe büründürülebileceğine bağlı olacaktır. Yani bağımsız iş yapabilme gücü ve bu gücün ortaya çıkaracağı iradenin kendi dışındaki güçleri etkileyebilme başarısı belirleyici olacaktır.

Tabii ki ortaya çıkacak sonucun, kendi örgütsel düzeyimizle, kadro gücümüzle, faaliyet kapasitemizle, çaba ve enerjimizle doğrudan ilişkisi vardır. Kampanyamızın kendi başına NATO ve emperyalizm karşıtı mücadelenin toplam ihtiyaçlarını kendi başına karşılayamayacağı açıktır. Ama yine de sorumluluklarımıza bu açıdan da bakılmış, ortaya konulan hedefler de bu gerçeklik doğrultusunda somutlanmıştır: “Başta devrimciler olmak üzere dışımızdaki güçlerle yerel platformların oluşturulması için girişken bir inisiyatif, yaygın bir aydınlatma faaliyeti için çapımızı zorlayan propaganda ve ajitasyon faaliyeti, özellikle fabrika bölgelerine ve emekçi mahallelere dayanan kitle platformlarının oluşturulması, küçükten büyüğe bir dizi eylemin örgütlenmesi ve bunların süreklileştirilmesi.” (Kızıl Bayrak, sayı: 12)

Üç haftanın değerlendirmesi

Bu hedefler ışığında geride kalan üç haftaya bakıldığında, hemen tüm çalışma alanlarımızda yerel platformların oluşturulmasında gereken inisiyatifin gösterildiği görülmektedir. Bu açıdan esasa ilişkin bir zaafiyet alanı bulunmamaktadır. Bizim dışımızdaki güçlerin de böyle bir arayış içerisinde olması, bu noktada sonuç almamızı kolaylaştırmıştır. Bizim açımızdan başarı olarak kabul edilebilecek olan, bir kısmı kendi çağrımızla oluşturulan platformlarda etkin bir bileşen olmamızdır.

Aydınlatma çalışmasının örgütlenme hedefiyle bağlantılı yürütülmesinde hala bir zorlanma yaşanmaktadır. Fakat bu noktada, sonuçlarını başka nedenlerle bağlantılı olarak henüz yeterince devşiremesek de, ciddi bir gelişme sözkonusudur. Neredeyse tamamı yüzyüze gerçekleşen dağıtım, kazanılan düzeyin süreklikleştirildiğinin göstergesidir ve bu sanıldığından da önemlidir. Ulaşılan fabrika sayısındaki artış ve kullanılan materyallerin sayısal çokluğu gerçeğinin üzerinde durmak dahi gereksizdir. Bu düzey yeni de değildir.

Bu tablo içinde vurgulanması gereken eksikliklerimiz işin daha çok tali yönüne ilişkindir. Yerel materyallerin kullanımı halihazırda bir kampanya düzeyinin gerisindedir. Bültenler dışta tutulursa, mevcut çalışma içerisinde süreklileştirilmesi gereken yerel seslenme araçları sınırlıdır. Duvar gazeteleri, film gösterimleri gibi araçların kullanımındaki zayıflık da sadece teknik yetersizlikle açıklanamaz. Zira bu bir planlama sorunudur. Yapılan eylem ve etkinliklere çağrı da propagandanın temel bir ayağı olarak kullanılamamaktadır. Asıl eksiklik alanımız ise işin örgütlenme yönüne ilişkindir.

Çubuğun bükülmesi gereken alan

NATO Zirvesi’ne bir aydan az bir zaman kaldığı şu günlerde çubuğu bükeceğimiz alan, NATO ve emperyalizm karşıtı kitle platformlarının oluşturulmasıdır. Yapılan aydınlatma faaliyetine ara vermeksizin ve buradan beslenerek, kalan günleri işçi ve emekçi kitlelerle yapacağımız toplantılarla geçirmek, bu toplantılardan irili-ufaklı örgütlenmeler çıkarmak, bu örgütlenmeleri eylemli bir sürece kanalize etmek temel önemdedir. Tüm kampanyanın başarısını/başarısızlığını belirleyecek olan önemli unsurlardan biri, bu noktadaki kazanımlarımız olacaktır.

Geride kalan sürecin kısalığı gözetildiğinde, bu yönlü atılan ilk adımlar anlamlı bulunabilir. Fakat gene bu ilk adımlar göstermektedir ki, bu alanda bir zorlanma yaşanmaktadır ve zorlanmanın “zaman sıkışıklığı”, “mevcut imkanların darlığı” ya da çalışma yürütülen fabrikalarda “işçilerin geriliği”, “kadro yetersizliği”, “aynı anda birçok işi yapmanın dağıtıcılığı”, “kampanya faaliyeti dışında gündelik siyasal faaliyetin görevleri” vb. gibi, yerelliklere göre değişen etmenlerin ötesinde nedenleri vardır.

Bunlardan en önemlisi, hedefe kilitlenmeyi ve her türlü gelişmeyi belirlenen hedef çerçevesinde değerlendirmeyi henüz gereğince başaramamaktır. Çalışmanın temel hedefi işçi ve emekçi kitlelere NATO ve emperyalizm karşıtı bilinç taşımak ve onların ileri kesimlerini bu bilinç etrafında eyleme yöneltmektir. Bu yönelimde platformlar, çalışmanın en temel araçları durumundadır. Bu yanıyla bu araçların oluşturulması ve harekete geçirilmesi, mevcut tüm faaliyetin bağlanacağı ana eksenlerden birdir. Kampanya boyunca her türlü imkanın kendi içerisinde nasıl değerlendirilebileceği tartışmasının önüne, bu imkanların kampanyanın hedefleri çerçevesinde nasıl değerlendirilebileceği tartışması konulmalıdır. Bu tartışmanın merkezinde de kitle platformları durmaktadır/durmalıdır.

Böyle bir yaklaşım, hem kampanya hem de genel faaliyetimizi tek yanlılaştırma riskini taşımakta mıdır? Doğru bir kavrayış varsa eğer, yanıt hayırdır! Böyle bir risk yoktur. Kitle platformlarına verilen önem, kampanyamızın diğer somut yönelimleriyle tümüyle uyumludur. Dahası onları etkin bir sonuca bağlamanın en temel dayanaklarından biridir de. Eğer öne koymaktan zirve gündemi dışındaki gelişmelere ilgisiz kalmayı anlamıyorsak, genel faaliyetimizin tek yönlüleşmesi gibi bir sorun yaşamayız. Faaliyeti tek hedefe kilitlemekle tek kalıba sokmak, farklı şeylerdir. Birisi en azından dönemsel olarak yakalanması gereken halka iken, ikincisi artık çeşitlenen, değişik araçlara kavuşan, kurumsallaşan faaliyetimizin en fazla uzak durması gereken yaklaşımdır. Gerisi gündemler arasındaki bağları doğru kurma ve yaratıcı bir tarzda birbirine bağlama sorunudur.

Mevcut imkanların darlığı durumumuz değerlendirildiğinde tartışılması gereken asıl yan değildir. Bir politikayı eldeki mevcut tanımlı imkanlara dayandırmak, buradan tanımlamaya çalışmak, dahası pratik bir çabaya konu etmek, onu darlaştırmanın en kestirme yoludur. Platform çalışmasının geniş işçi ve emekçi kesimleri mevcut nesnel şartlar gözönüne alındığında içine alamayacağı bir gerçekliktir. Ancak hem sınıf içerisinde yeterince bu çalışmaya katılacak güç vardır hem de etrafımızda uzun zamandır örgütlenemeyen ve yeterince harekete geçirilemeyen bir ilişki ağı mevcuttur. Mesele bunlara kararlı ve ısrarlı bir müdahalenin yapılmasıdır.

Israr kadar önemli olan bir başka konu, planlı çalışabilmektir. Nitekim bazı toplantıların zaman sıkışması ya da ön hazırlık zayıflığı nedeniyle ertelenmesi ya da zayıf geçmesi planlamayla ilişkilidir. Gösterilen çabanın çok yönlü olduğu, dahası bu çabanın neredeyse tüm tanımlı güçlerimize maledildiği düşünüldüğünde, bunun heba edilmemesinin, karşılığını alabilmesinin yolu kendiliğindenciliğe ve plansızlığa izin verilmemesinden geçmektedir.

Kurulan örgütlenmelerin dar olabileceğine önden işaret edilmiştir. Buna rağmen daha geniş katılım adına biraraya getirilen güçlerin örgütlenmesini ertelemek ya da iş yapmak/yaptırmak için nicelik artışı beklemek zamanla yarışan bir faaliyet için uygun bir tarz değildir. Küçüklü-büyüklü her toplantı NATO karşıtı faaliyete aktarılmaya çalışılmalıdır. Bu açıdan kararlı ve örgütçü bir tutum içinde olunmalıdır. İşçi ve emekçi kesimler içerisinde yaratılan her örneğin kendi iş yapabilme kapasitesinin ötesinde bir anlamı olacağı unutulmamalıdır.

Bu platformlar iş ve karar mekanizmalarının şekillendiği tartışma toplantılarından çıkacaktır/çıkmaktadır. Toplantıların hedef kitlesi emek gösterebilecek herkestir. Örgütlü güçlerin toplantılara katılması, dahası platformların içinde yeralması için çaba gösterilmelidir. Bu oluşumları kendi çeper oluşumlarımız olarak görmemek, darlaştırıcı müdahalelerden uzak durmak gerekir. Kendi politik yaklaşımlarımızı buraya maletmek için çaba göstermek ise bambaşka bir şeydir.