24 Temmuz'04
Sayı: 2004/29 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçiler bu yağma ve peşkeşe dur demelidir!
  “Kamu Yönetimi Reformu” adlı kapsamlı saldırı programı
  Aydoslu emekçiler yıkıma karşı örgütleniyor
  Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...
  Eğitimde sözde devrim ya da gericiliğin sınır tanımazlığı
  Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı
  Metal ve tekstilde TİS süreci yaklaşıyor...
  Direnişteki Socotab işçileriyle konuştuk...
  İşgal karşıtı direnişte yeni gelişmeler...
  Filistin direnişi engelleri aşacaktır!
  Üçlü şer ittifakını dağıtmak bölge halklarının görevidir
  Direnişçi Castleblair işçileri DİSK Tekstil yöneticilerini yanıtlıyor!..
  Sarsan ve saflaştıran direniş!..
  Castleblair’de bugün olup bitenlerin ışığında ibretle okunsun!..
  Beybi’de sendikalaşma ve reformizmin gericiliği
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Daimler-Chrysler işçisi kölelik dayatmasına karşı mücadelede kararlı
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Kapitalizmde spor
  Semt gençliği ve kültürel dejenerasyon
  Mamak İşçi Kültür Evi ve Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi’nin yaz dönemi kampanyası...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...

Kamu emekçilerine ücretli kölelik dayatılıyor!

Kamu hizmetleri ile çalışanlarını tasfiye eden, esnek çalışma koşulları dayatan Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun geçtiğimiz hafta içinde mecliste kabul edildi. Yanısıra belediye hizmetlerinin yerelden özele devredilmesini düzenleyen Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ile Büyükşehir Belediyeleri Kanunu da kabul edildi. Kölelik yasasına sektörlerde işlerlik kazandırmak için sırada pek çok saldırı yasası var.

Bilindiği gibi sermaye uşağı hükümet geçtiğimiz haftalarda da gözünü sosyal güvenlik kurumlarına dikerek çalışanlara mezarda emekliliği dayatan saldırı yasaları hazırlamıştı. İşçi ve emekçilerin bugüne kadar kazanılmış temel birçok hakkını gaspetme pervasızlığı gösteren AKP hükümeti meclis tatile girmeden önce özelleştirme ve kölelik yasalarının önemli bir kısmını geçirmek istiyor.

En son basına yansıyan “reform” ise devlet memurlarının dörtte üçünün işgüvencesini ortadan kaldıracak ve sözleşmeli personel statüsüne geçirecek olan personel rejimi yasa tasarısı. Bu oran, sayısı 2 milyonu aşan kamu emekçisinden hizmet üreten 1.5 milyonunun düşük ücretle, hiçbir sosyal güvencesi olmadan, kazanılmış haklarının tümü gaspedilerek, örgütlülüğü dağıtılarak kölece çalışma ve yaşama koşullarına mahkum edilmesi anlamına geliyor. Bu sınırsız ve azgın sömürü koşullarına ücretli kölelik demek dahi imkansız.

Emekçiyi yük gören devlet bürokratı ödüllendiriyor

Sosyal güvenlik kurumlarıyla hizmet üreten onbinlerce emekçiyi sırtında “yük” gören devlet, personel rejimi yasasıyla asli görevlerinin sınırlarını da kesin bir şekilde çizmiş oluyor. Çıplak bir zor ve baskı aygıtı olarak hak-hukuk arayanların tepesine binen devlet, emniyet mensupları ile devlet adına azgın sömürü ve soygun sistemini yürüten üst düzey bürokratlarını, hakim ve savcılarını yasa kapsamının dışında tutuyor.

Sermaye cephesi “sözleşmeli memur daha çok ücret alacak” yalanı ile geniş emekçi kesimlerin saldırıya karşı tepkisiz kalmasını amaçlıyor. Devlet emekçilerin işgüvencesi gibi temel bir hakkını gaspetmek için sözleşmeli kesime daha fazla ücret vereceğini, memura ise çok az zam yapacağını söylüyor. İMF’nin emri dışında hareket etme şansı bulunmayan uşak takımının “bütçe dengesi bozulur” argümanıyla daha dün asgari ücrete yaptığı üç kuruş zam hatırlanırsa, bu söylemin emekçileri aldatmak için kullanılan koca bir yalan olduğu daha iyi anlaşılır. Ancak sıra kendi partizanını kayırmaya, bürokratına yedirmeye geldi mi ne bütçeye aldırıyorlar ne de dengeye. Belediyelerde hizmet üreten kamu emekçilerinin sözleşmelilik yoluyla ücretleri düşürülürken mecliste kabul edilen Belediler Kanunu ile belediye başkanlarının maaşları artırıldı. Yasaya göre belediye başkanlarının alacağı en düşük ücret 1.7 milyar, en yüksek ücret ise 6.1 milyar olacak. Toplam 3 bin 225 belediye başkanının bütçeye maliyeti aylık 6 trilyonu bulacak.

Ücretler düşürülecek,
ek ödeme ve tazminatlar gaspedilecek

Saldırı yasası “karmaşık olan maaş sistemini basit hale getirmek” bahanesiyle ücretlerin düşürülmesini, fazla çalışma, ek ders, nöbet vb. adlar altında ödenen ek ücretlerin de gaspını öngörüyor.

Bilindiği gibi devlet memurlarının çıplak ücreti oldukça düşük. Ücretler, çeşitli adlar altında yapılan ek ödemelerle bir parça yüksek tutuluyordu. Yoksulluk sınırına yaklaşamasa da açlık sınırına dayanıyordu. Ancak personel rejimi yasasıyla bu tür ek ödemeler kaldırılıyor, yerine “temel aylık” ve “görev aylığı” getiriliyor.

Kamu çalışanlarının ücretleri ise ünvanlarına göre belirlenecek. Çalışanlar Başbakanlık müsteşarından başlayarak aşağı doğru ünvanlarına göre sıralanacak. En üstte devletin asli işini yürütenler yüksek ücret alırken en alt sırada sözleşmeli personel yeralacak. Ücretleri belirleyen bir diğer uygulama da emekçileri uysal köleler haline getirmeyi hedefleyen sicile göre ücret artışı. Bu uygulama performansa göre ücretlendirme sistemiyle birlikte düşünüldüğünde, yaşanacak sömürü ve baskının boyutunu tahmin etmek hiç de zor değil.

Kuralsız çalışma ve sınırsız sömürü serbest,
örgütlenmek ve hak aramak yasak!

Yasaya göre sözleşmeli personel 1 ya da 3 yıl gibi yapılacak sözleşme maddelerine uyduğu sürece çalışmaya hak kazanacak. Öncesinde amir olan devlet memuru, artık çalışanın patronu olacak. Emekçiler sözleşmelerini yenilemek için, esnek çalışma, düşük ücret, ağır baskı ve sömürü koşullarına ses çıkarmadan köle gibi çalışma dayatmasıyla karşı karşıya kalacak. Çünkü yasa kazanılmış haklardan kırıntı dahi bırakmazken, emekçilerin hak arama mücadelesini yasaklayan maddelerle dolu.

Yasayla “Memurların kamu hizmetini aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri, sözleşmeli personelin birlikte sözleşmelerini feshetmeleri veya görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelip de hizmetlerin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylemlerde bulunmaları” yasaklanıyor. Böylece sendikal örgütlülüğün bitirilmesi hedefleniyor.

Sözleşmeli personelin imzaladığı sözleşmeyi feshetmesini dahi yasaklayan bu zihniyet kamu emekçilerine ücretli köleliği dahi çok görmekte, “kapı kulluğu”nu dayatmaktadır. Devlet, çalışanı istediği zaman işe alacak, istediği zaman atacak, istediği koşullarda ve sürede çalıştıracak, istediği ücreti dayatacak ve karşılığında en ufak bir itiraza dahi tahammül göstermeyecek, en ufak bir tepkiye dahi izin vermeyecek!

Kazanılmış haklarımızı
dişediş bir mücadele ile koruyalım!

Kapitalist devlet saldırılarını özelleştirme uygulamasının bir parçası olarak topyekûn yürütüyor. Kamu hizmet alanlarını merkezden yerele, yerelden özele devrederek özelleştirmeyi hedefliyor. Bu da sadece kamu emekçilerini değil tüm emekçi kesimleri doğrudan ilgilendiriyor.

Düşük ücret uygulaması, sosyal hakların tasfiyesi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve bunların doğal sonucu olarak işgüvencesinin tümden ortadan kaldırılması kapitalist-emperyalist sistemin tüm dünyada uygulamaya çalıştığı kapsamlı bir saldırıdır.

Kamu emekçileri hareketinin mücadele zeminini oluşturan bu kapsamlı saldırılar bugün sermaye uşağı hükümet şahsında somutluk kazanmış bulunuyor. Ancak kamu emekçileri 14 yıldır sürdürdüğü fiili-meşru mücadele sonucunda yasakları fiilen delme ve saldırıları alanlarda püskürtme yeteneğini kazanmıştır. Güncel görev bu yeteneği devrimci bir önderlik ve inisiyatifle birleştirmektir. Saldırıları püskürtmenin, kazanılmış hakları korumanın, mevcut hakları ise genişletmenin başka bir yolu bulunmuyor.



Öncelikle eğitim emekçileri tasfiye edilecek!

Personel rejimi yasa tasarısının basına yansıması ile birlikte öğretmenlerin durumunda belirsizlik olduğu, öğretmenler başta olmak üzere bir grup memurun durumuna hükümetin karar vereceği yalanı pompalanıyor. Kamu yönetimi reformu öncesinde başlayan eğitimin dışında tutulacağı yalanının pratikte hiçbir gerçekliği bulunmuyor.

Birincisi, devlet halihazırda 2.174.966 olan memur kadrosundan 1.5 milyonunu tasfiye edeceğini açıklamış bulunuyor. Tasfiye edilmeyecekler arasında açıklananlardan devletin kolluk güçlerinin sayısı 185 bin. Hakim ve savcı sayısı ise 11 bin. Bu rakama daire başkanlarını ve üst düzey bürokratlarını da ekleyince ortaya devletin asli işlerini yürüten yaklaşık 500 bin kişilik bir kadro çıkıyor. Oysa eğitim-öğretim hizmeti verenlerle öğretim elemanlarının sayısı ise toplamında 747.129 (eğitim-öğretim hizmeti verenlerin sayısı 632.372, öğretim elemanlarının sayısı 114.757) Tek başına rakamların dili bile bunun mümkün olmadığını, söylenenlerin kaba bir çarpıtma ve açık bir yalandan ibaret olduğunu gösteriyor.

İkincisi, birkaç hafta önce İMF şeflerinin hazırladığı raporda “Milli Eğitim Bakanlığı’nın harcamalarının yüzde 90’ı personele gidiyor. Türkiye’deki öğretmenler de, kişi başına düşen gelirin üzerinde maaşlar alıyor” ifadesi yeralıyor ve kamuda personel giderlerinin kısılması emrediliyordu. İMF uşağı hükümetin bu emri görev kabul edip işe eğitim emekçilerinden başlayacağı açıktır.

Üçüncüsü, halihazırda birçok okulda çalışanların neredeyse yarıya yakını zaten sözleşmeli personelden oluşuyor. Son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı için açılan kadrolar da ihtiyacın oldukça altında tutuluyor. Bu haliyle eğitim sektörü ve emekçileri değil dışta tutulmak, özelleştirme ve tasfiye saldırısının merkezinde bulunuyor.

Devletin emekçilerin birliğini bölüp parçalamaya, binlerce eğitim emekçisinin tepkisini bloke etmeye dönük yaydığı yalan ve çarpıtmaları boşa çıkarmak da herkesten önce eğitim emekçilerine düşüyor.