24 Temmuz'04
Sayı: 2004/29 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçiler bu yağma ve peşkeşe dur demelidir!
  “Kamu Yönetimi Reformu” adlı kapsamlı saldırı programı
  Aydoslu emekçiler yıkıma karşı örgütleniyor
  Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...
  Eğitimde sözde devrim ya da gericiliğin sınır tanımazlığı
  Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı
  Metal ve tekstilde TİS süreci yaklaşıyor...
  Direnişteki Socotab işçileriyle konuştuk...
  İşgal karşıtı direnişte yeni gelişmeler...
  Filistin direnişi engelleri aşacaktır!
  Üçlü şer ittifakını dağıtmak bölge halklarının görevidir
  Direnişçi Castleblair işçileri DİSK Tekstil yöneticilerini yanıtlıyor!..
  Sarsan ve saflaştıran direniş!..
  Castleblair’de bugün olup bitenlerin ışığında ibretle okunsun!..
  Beybi’de sendikalaşma ve reformizmin gericiliği
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Daimler-Chrysler işçisi kölelik dayatmasına karşı mücadelede kararlı
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Kapitalizmde spor
  Semt gençliği ve kültürel dejenerasyon
  Mamak İşçi Kültür Evi ve Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi’nin yaz dönemi kampanyası...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Erkunt’ta sendikalaşma deneyimi

Erkunt’ta çalışan bir işçi olarak, yaşadığımız sendikalaşma deneyimini, Erkunt’u ve çalışmalarımızın sonucunda edindiğimiz deneyimleri sınıf kardeşlerimize anlatmak, onlarla paylaşmak için Sincan işçilerinin soluğu olan bültenimize yazmayı görev biliyorum.

İlk önce fabrikayı tanıtayım: Fabrika; modelhane, maçohane, dökümhane (ergitme), taşlama, temizleme, boyahane, makine atölyesi (torna, freze, matkap), ince taş, paketleme, laboratuvar ve yemekhane birimlerinden oluşuyor. Fabrikanın başlıca üretimi ise, otomotiv sanayisine yönelik parçaların dökümünü ve döküm parçalarını mamul ya da yarı mamul üretmektir. Çalıştığı başlıca işletmeler; MAN, Türk Traktör, TUMOSAN, Lombardgini, Uzel, IVECO, Mercedes, FIAT gibi ünlü markalardır.

Görüldüğü gibi bunların çoğu yabancı şirketlerdir. Genellikle dışarıya çalışır. Çünkü Avrupa’da döküm işi yasaktır. Çalışma koşullarının kötü, işin ağır olması nedeniyle meslek hastalıkları bakımından iş son derece tehlikelidir (özelikle kanserojen maddeler içerdiği için). Son olarak da iş kazalarının yoğun yaşanması, çevrenin büyük zarar görmesi gibi nedenlerle döküm işi Avrupa’da yasaklanmıştır.

Ortadoğu’da yaptığı iş bakımından, işletme tek olma özelliğine sahip. Bu nedenle fabrika her dönem iş alabiliyor ve muazzam kâr sağlıyor. Fabrikaya sürekli yeni bölümler ekleniyor. Çok sayıda yeni makine alınıyor. Sermayesi hızlı bir şekilde büyüyor. Fabrika iki ayrı işletmeden oluşuyor. Erkunt 1 İstanbul yolunda, Erkunt 2 ise Sincan Organize’de, bunlara ek olarak bir de traktör fabrikası açılacak.

Bunları anlatmamı nedeni; işin ağırlığı, şirketin kazancının çok iyi olması, son olarak burada çalışan işçilerin gelirinin çok düşük olması ve işçilerin yoğun baskı, tehdit ve tehlike altında çalışıyor olmasıdır. Üst düzey teknokratlar hariç, bu ağır sanayi iş kolunda asgari ücrete yakın bir ücrete çalışıyoruz. Ayrıca esnek üretimin en acımasız biçimi burada uygulanıyor. Fabrika her dönemde kârını sürekli artırırken işçilerin ücretleri ya bilinen bahanelerin arkasına saklanılarak düşük tutuluyor ya da komik zamlar yapılıyor. Üretim artarken işçi sayısı azalıyor.

Ücreti düşük tutmalarının nedenlerinden biri de fazla mesai yapmaya mecbur bırakmak. Ücretini biraz yükseltmek için işçiler mesaiye kalmak zorunda kalıyor. Buna rağmen kalmak istemeyenler ise formen, şefler ve müdürler tarafından tehdit edilerek zorla mesaiye bırakılıyor. Fazla mesailer yüzde 50 zamlı. Ancak 20 saatin üzerine çıkıldığında çeşitli kesintilerle normal saat ücretimizden daha az ücret alıyoruz. İzinlerimiz fazla mesailerimizden kesiliyor. İzinsiz işe gitmemişsek hem fazla mesaiye gitmediğimiz süre kesiliyor, hem de hafta tatili ücreti ödenmiyor.

İşçiler olarak biraraya geldiğimizde çalışma koşullarının zorluğu ve sıkıntıları üzerine konuşuyorduk. Bu duruma sendikalı olamamanın yolaçtığını biliyorduk. Konuştuğumuz işçilerin hepsi de fabrikaya sendikanın girmesinin, durumumuzu biraz olsun düzelteceğini düşünüyordu.

Ne var ki patronun sendikanın ismini bile duymaya tahammülü yoktu. Daha önce patronun isteklerini bir buyruk gibi kabul eden Türk-Metal Sendikası’nı bile tasfiye etmişti. Zamanında sendika ve patron anlaşmış, işçilere iş bırakma eylemi yaptırıp, sonra da bunu bahane ederek işten atmışlardı. Sendika ise daha sonra tasfiye edilmişti.

Patronun ve Türk-Metal’in bu danışıklı dövüşünü hepimiz biliyorduk. Biz işçiler, sendikalı olacaksak bu sendikanın DİSK olmasında karar kılmıştık. İlk önce çalışmayı gizlice başlattık. Zira aramızda patronun ajanı diyebileceğimiz birçok insan vardı. Ayrıca patron daha önceki deneyimlerinden dolayı fabrikada çok sıkı denetim mekanizması kurmuştu. Bu nedenden dolayı bu çalışmayı çok gizli yürütmemiz gerekiyordu. Bir de daha önce fabrikada iki-üç kez yaşanan direnişin kırılması işçiler arasında bir güvensizlik oluşturmuştu.

Önce bu güvensizliği aşmak gerekiyordu. İşçilerle birebir ve fabrika dışında görüşmeye başladık. Görüşmelerimiz sonrasında her bölümden güvenilir işçilerden temsilciler oluşturduk. Her birimin toplantısını ayrı yapıyorduk. Önceleri ayrı birimlerdeki sendika yanlısı işçiler bile birbirleriyle tanışmıyordu. Bu birimlerin üzerinde bir komite daha oluşturulmuştu. Bunu birim temsilcileri bile bilmiyordu. Sendika yanlısı işçilerin sayısı arttıkça, işçiler arasındaki güven de oluşmaya başladı. Artık bunlar gelmez, bunlardan iş çıkmaz gibi sözler duyulmamaya başlanmıştı. Nihayet sayımız fabrikadaki işçilerin yarısını aşmıştı. Bu aşamadan sonra varolan alt komiteleri sağlamlaştırmaya ve olmayan birimlerde oluşturmaya çalışıyorduk.

Patron ve yandaşları biraz tesadüfi ve biraz da bizim hatalı davranışlarımız yüzünden iyice temkinli davranmaya ve denetimlerini sıklaştırmaya başladılar.

Bir öncü işçi arkadaşımızı başka bir fabrikadaki sendikal çalışmasından dolayı patronun bir ajanı tanımıştı. O arkadaşımızı ve o arkadaşımızla samimi olan bir arkadaşımızı hemen işten attılar. Biz de bu olay üzerine çalışmayı kısa bir süre askıya alıp, fabrika içinde öncü niteliğinde olan işçilerle samimi olmamaya, konuşmamaya özen gösterdik. İkinci bir hata ise işten tazminat hakkını alıp atılmak isteyen bir işçinin, açıktan ortaya çıkıp bölümün ortasında; ‘sendikalı olacağız, üye olmak isteyen gelsin ismini yazdırsın’ diyerek liste yapması oldu. Bu olay, o işçiyle beraber beş işçinin daha atılmasına neden oldu. Denetimlerinin dışında bir şey olduğunu sezen patron ve yandaşları iyice korkup daha denetimli ve daha saldırgan davranmaya başladılar.

Döküm bölümünde bir ustabaşının yeğenine bilmeden sendikalı olma teklifi götürülmesiyle durum iyice açığa çıkmıştı. Bunun üzerine patron hemen karşı saldırıya geçti. Patron ajanları sayesinde tespit edilen 35 işçinin işten atılması ve ertesi gün polislerin işyeri bahçesine konuşlandırılması çalışmanın etkisini gösteriyordu.

Erkunt işçilerinin sendikalaşmada bilinçlenmesi, sendikal örgütlenmeye girişmesi, hele de DİSK Birleşik-Metal’i tercih etmesi patronun korkup paniklemesine neden oldu. Daha önce tasfiye ettiği Türk-Metal’i getirerek kendi eliyle işçileri buraya zorla üye yaptırdı. Böylece Birleşik-Metal’in örgütlenmesinin önüne geçmiş oldu.

İşçiler olarak daha sabırlı ve dikkatli olsaydık, istediğimiz sendikanın girmesi gerçekleşecekti. Erkunt işçileri bu satılık sarı sendikanın patron yanlısı olduğunu daha önceki deneyimlerinden çok iyi biliyor. Elbette şu andaki sendikanın işbirlikçi konumunu bozabilecek yine biz işçileriz. İşçiler olarak sendikalaşma sürecinde olduğu gibi disiplinli ve birarada olursak sendikanın patronla işbirliğini önleyebiliriz. Bugün için önemli kazanımlardan biri de, Erkunt işçisinin bazı ekonomik ve sosyal hakları sendikal örgütlülük ve sınıf mücadelesi ile alınacağını kavramış olmasıdır.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Erkunt’tan bir işçi

(Sincan İşçi Bülteni’nin Temmuz 2004 tarihli
sayısından alınmıştır...)



8 saatlik işgünü tarih oldu...

Fazla mesai ücreti kaldırılıyor

8 saatlik işgünü, işçi sınıfının onlarca yıl süren zorlu mücadelelerinin sonucu kazanılmış bir hak. Şimdi ise ağır bedeller ödeyerek elde ettiğimiz bu hak, kölelik yasası (4857’nolu iş yasası) ile ortadan kaldırıldı.

Bu yeni iş yasasına göre patronlar isterlerse bizi 11 saat çalıştırabilecekler. Çalışma sürelerini düzenleyen 63. madde haftalık çalışma süresini 45 saat olarak belirliyor. Yanısıra günlük çalışma süresinin “tarafların anlaşmasıyla” 11 saate kadar çıkarılabileceğini belirtiyor. Patronlar, işçilere haftalık 45 saati aşan süreler için fazla mesai ücreti ödemek yerine izin verebilecekler. Bunun adına “denkleştirme” deniliyor. Patron işçinin fazla çalıştığı saatleri 2 ay içerisinde izin kullandırtarak denkleştirecek. Denkleştirme süresi toplusözleşme yoluyla 4 aya çıkartılabilecek. Böylece patronlar işin yoğun olduğu dönemlerde işçiyi soluksuz çalıştırıp, işlerin azaldığı dönemlerde izne gönderebilecek.

Fazla mesai ücretleri sayesinde biraz olsun ferahlattığımız bütçemizi, yeni iş yasasıyla iyice daraltacaklar. Denkleştirme usulü, serbest zaman hakkında da işçinin “rızası” ile uygulanıyor. Ancak bu rıza asla işçinin gönüllülüğüyle olmaz. Zaten 41. maddede, patronlara fazla mesai ücreti ya da serbest zaman verme konusunda geniş bir tercih hakkı tanınması bizi tamamen patronun insafına bırakıyor. “İşçi hakettiği serbest zamanı 6 ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır” denilmektedir.

Kölelik yasasına karşı sınıf seferberliği!

Patronlar bizlere yaşamımızın her alanında köleliği dayatıyorlar. İşte bunun için kuralsız sömürüyü yasalaştırdılar ve kıdem tazminatı başta olmak üzere uğruna bedeller ödeyerek kazandığımız haklarımızı bir çırpıda gaspettiler.

Fakat biz işçiler bu dizginsiz sömürüye ve kölece çalışma koşullarına boyun eğmek zorunda değiliz. Eğer örgütlenirsek, haklarımızı koruyabilir ve genişletebiliriz.

Yaşasın işçilerin örgütlü mücadelesi!
Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!

(Sincan İşçi Bülteni’nin Temmuz 2004 tarihli
sayısından alınmıştır...)