24 Temmuz'04
Sayı: 2004/29 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçiler bu yağma ve peşkeşe dur demelidir!
  “Kamu Yönetimi Reformu” adlı kapsamlı saldırı programı
  Aydoslu emekçiler yıkıma karşı örgütleniyor
  Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...
  Eğitimde sözde devrim ya da gericiliğin sınır tanımazlığı
  Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı
  Metal ve tekstilde TİS süreci yaklaşıyor...
  Direnişteki Socotab işçileriyle konuştuk...
  İşgal karşıtı direnişte yeni gelişmeler...
  Filistin direnişi engelleri aşacaktır!
  Üçlü şer ittifakını dağıtmak bölge halklarının görevidir
  Direnişçi Castleblair işçileri DİSK Tekstil yöneticilerini yanıtlıyor!..
  Sarsan ve saflaştıran direniş!..
  Castleblair’de bugün olup bitenlerin ışığında ibretle okunsun!..
  Beybi’de sendikalaşma ve reformizmin gericiliği
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Daimler-Chrysler işçisi kölelik dayatmasına karşı mücadelede kararlı
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Kapitalizmde spor
  Semt gençliği ve kültürel dejenerasyon
  Mamak İşçi Kültür Evi ve Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi’nin yaz dönemi kampanyası...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Filistin direnişi engelleri aşacaktır!

İsrail ordusunun vahşi yıkım ve katliamlarıyla hep gündemde olan Filistin, son günlerde siyonist saldırıların yanısıra iç sorunlarla da boğuşuyor. Emperyalist güçler, BM’nin yanısıra Mısır ve Ürdün gibi gerici işbirlikçi rejimlerin Arafat üzerindeki baskıları artırması, Filistin’in iç sorunlarına ivme kattı. Bu gerici güçler ABD-İsrail zorbalarıyla iyi geçinen bir Filistin yönetimini dayatıyorlar. Bu dayatmaları da güya barışa katkıda bulunmak adına yaptıklarını iddia ediyorlar.

Filistin’i kuşatan gerici güçler, Filistin yönetimindeki çarpıklıkları da kullanarak sık sık “demokratik reformlar” yapılması gerektiğini dile getiriyorlar. Bu dayatmaların asıl amacı, hem Arafat’ın hem de direnişçi kesimlerin Filistin yönetimi üzerindeki etkisini kırmaktır. Filistin yönetimindeki yolsuzluklara da dikkat çeken bu gerici güçler, kasap Şaron hakkında açılan rüşvet davalarının sözünü bile etmediler. Bu aynı güçler, İsrail’in barbarca katliamlarına ses çıkarmayıp, Arafat’tan “demokratikleşme” adımları atmasını talep edecek kadar da düşkündürler.

Gerçekte bu gerici güçlerin tümü de Filistin halkının düşmanıdır. İstedikleri barış değil, Filistin halkını köleliğe mahkum etmektir. Emperyalistler ile BM her zaman siyonist devletin hamiliğini yapmıştır. Mısır ve Ürdün rejimleri ise Filistin halkına ihanet eden Arap devletlerinin başında gelir. Kokuşmuş Ürdün rejimi, 1970 Kara Eylül katliamıyla, Filistin gerilla hareketine ilk ağır darbeyi vuran güçtür. Tabii CİA ve MOSSAD’ın katkılarıyla. ABD emperyalizminin planı çerçevesinde Kasım 1977’de Tel Aviv’e giden Mısır devlet başkanı Enver Sedat da, İsrail’le anlaşarak Filistin halkını sırtından hançerlemiştir.

Yıllardır siyonist ordunun kuşatma altında tuttuğu Ramallah’taki karargahında yaşamaya zorlanan Arafat, Gazze Şeridi’ne bile gidemiyor. Filistin Özerk Yönetimi de İsrail ordusunun sistematik saldırıları sonucu felce uğratılmıştır. Altyapı tesisleri tahrip edilmiş, eğitim, sağlık, iletişim gibi önemli kurumları büyük ölçüde işlevsizleştirilmiş, ekonomik açıdan da iflasın eşiğine getirilmiş bir ülke yönetimin başında bulunuyor. Filistin yöneticilerinin yaşadığı yozlaşma da bu sorunların tuzu-biberi.

Arafat “reform”lara, yeğeni general Musa Arafat’ı Gazze Güvenlik Şefi atayarak başladı. Ancak bu atama, Arafat’ın kendi örgütü El Fetih dahil Filistinliler’in büyük tepkisiyle karşılandı. Filistinli örgütler, Musa Arafat’ın yolsuzlukla özdeşleşmiş bir isim olduğunu vurgulayarak, görevden alınmasını talep ettiler. Gazze Şeridi’nde gösteri yapan binlerce silahlı Filistinli, Arafat’tan yeni güvenlik şefini görevden almasını talep etti. Bu arada adı yolsuzluklara karışan Gazze polis şefi de kaçırıldı. Han Yunus’taki istihbarat bürolarına saldıran El Aksa Şehitleri Tugayı militanları binayı ateşe verdiler. Silahlı çatışma boyutuna varan olaylarda 18 kişi yaralandı.

Tepkiler üzerine geri adım atan Arafat, hem serbest bırakılan Gazze polis şefini, hem de yeğenini görevden almak zorunda kaldı. Arafat, kendisinin emriyle görevden ayrılan Tuğgeneral Abdürrezzak Mecidi’yi de telefonla arayarak, görevine dönmesini istedi.

Gelişmeler üzerine Başbakan Ahmet Kurey ve diğer üst düzey güvenlik şeflerinin istifa etmesi Arafat tarafından kabul edilmedi.

Gelişmeler üzerine 13 Filistinli örgüt, ortak bir bildiri yayınlayarak, Gazze Şeridi’ndeki güvenlik zaafının giderilmesi, güvenlik birimlerinde reform yapılması ve yolsuzlukla mücadele edilmesi için, ulusal birlik hükümeti kurulmasını istedi.

Filistinliler’in yaşadığı iç çatışmalar siyonistler tarafından sevinçle karşılandı. Yıllardır Filistinliler’i birbirine düşürmek için yoğun çaba harcayan Şaron ve çetesinin memnun olması anlaşılır. Zira Filistin’de iç sorunların yaşanması işgal karşıtı direnişi zayıflatır. Nitekim siyonist Haaretz gazetesi Filistin’de iç savaş olasılığına değinerek, bunun “ne İsrail, ne de Filistinliler için kötü bir şey olmadığını” iddia etti. Yazıda, “Bu İsrail için iyi bir senaryo: Bölünmüş bir düşman, İsrail’e karşı savaşı sürdürmekte daha az yetenekli olacaktır” denildi.

Filistin halkının cellatları da fırsatı değerlendirmekte gecikmediler. Kasap Şaron, yaptığı açıklamada, “Bu olaylar, Filistin tarafında muhatabımız olacak kimsenin bulunmadığını kanıtlıyor” diye konuştu. Savunma Bakanı Şaul Mofaz ise bölünmeyi derinleştirmeye çalıştı. Mofaz, “Arafat, bir reform illüzyonu yaratmaya çalışıyor. Ama aslında reform falan yok. Eski oyuncuların rol aldığı bir müzikal izliyoruz” dedi. Bu arada İsrail ile örtülü ilişkilere sahip olduğu bilinen eski Filistin güvenlik şefi Muhammed Dahlan’ın da sorunu körüklemek için uğraştığına dikkat çeken yorumlar yapıldı.

Filistin’deki zengin sınıflar adına hareket eden bazı çevreler (ki bunlar önemli ölçüde El Fetih içinde yeralıyorlar) ne pahasına olursa olsun emperyalist-siyonist dayatmalara boyun eğilmesini istiyorlar. ABD-İsrail, Mısır-Ürdün gibi gerici güçlerden destek gören bu çevreler, Arafat üzerinde de baskı kuruyorlar. Öyle ki, sadece kendi sınıfsal çıkarlarını düşünen kimileri “tecrit duvarı”na malzeme satacak kadar soysuzlaşmıştır.

Buna karşın Filistin halkı yolsuzluğa batmış yöneticilere tepki duyuyor. El Fetih’in özellikle gençlikten oluşan silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayı da direnişten yana tavır alıyor. Bu iki eğilim, El Fetih’te bir iç çatışmanın nesnel zeminini oluşturuyor.

Filistin direnişi zorlu bir süreçten geçiyor. Henüz kitlelerle buluşmuş devrimci bir önderlikten yoksunluk nedeniyle iç çatışma riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Bu yönüyle her zamankinden daha çok enternasyonal dayanışmaya ihtiyacı var.

Elbette her halk direnişi kendi devrimci önderliğini yaratma potansiyelini içinde taşır. Ancak boğucu emperyalist-siyonist-gerici kuşatmaya bir de iç çatışmalar eklenirse, bunun nereye varacağını kestirmek güç. Filistinli taraflar olası bir iç çatışmayı önlemek için hassas davransalar da, bu nesnel zemin varolduğu sürece böyle bir risk vardır.



“Tecrit Duvarı”na ikiyüzlü mahkumiyet!

9 Temmuz tarihinde Lahey’de toplanan Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in inşa ettiği tecrit duvarının yasadışı olduğuna karar vererek, yıkılması yönünde görüş belirtmişti. Bekleneceği gibi siyonist devlet, bu karara uymayarak duvar inşaatına ara vermeden devam etti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Uluslararası Adalet Divanı kararını 6’ya karşı 150 oyla kabul etti. Bunun üzerine titrek bir açıklama yapan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, İsrail’in, “Batı Şeria’da inşa ettiği ‘güvenlik” duvarının bir kısmının yıkılmasına ilişkin görüş bildiren Uluslararası Adalet Divanı’nın bu görüşünü dikkate alması gerektiğini” söyleyebildi.

BM Genel Kurulu’nda alınan karar, bir kez daha siyonist İsrail’in gayri meşru, terörist bir devlet olduğunun göstergesi oldu. Amerikan-İngiliz emperyalistleri ile birkaç önemsiz devlet dışında, siyonistlere açıktan arka çıkabilecek kimse kalmamıştır. Filistin tarafından sunulan tasarıda çeşitli değişiklikler yapan AB ülkeleri bile, karar lehine oy kullanmak zorunda kaldılar.

Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararlarının yaptırımı bulunmuyor, ancak sembolik bir önem taşıyor. Bundan dolayı İsrail’in bu karara da uyması beklenmiyor. Nitekim kararın açıklanmasından sonra bir açıklama yapan İsrail’in BM’deki daimi temsilcisi Dan Gillerman, siyonistlerin her zamanki küstah üslubunu bir kez daha sergiledi. Ülkesinin karara uymayacağını ve duvarın inşaatının süreceğini bildiren Gillerman, “Tanrı’ya şükürler olsun ki, İsrail ve Musevi halkının kaderi, bu salonda kararlaştırılmıyor” diyerek, BM’yi dikkate almadıklarını kaba bir şekilde açıklamıştır.

Karara karşı oy kullanan ABD emperyalizmi de İsrail aleyhine alınan karardan duyduğu rahatsızlığı hemen dile getirdi. Tabii her zamanki ikiyüzlü söylemler eşliğinde. Sözde bu karar barış sürecine olumsuz etki edecekmiş. Bu haydut çetesi, Filistin halkının gettolara hapsedilmesini kirli barışlarının güvencesi sayıyor.

Arsızlıkta sınır tanımayan İsrail, Batı Şeria’da inşa ettiği duvarın yıkılması yönündeki Birleşmiş Milletler kararına destek veren Avrupa Birliği’ni protesto etmek için 3 Avrupa büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı büyükelçiliklere, Avrupa Birliği’nin verdiği destekten dolayı hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi.

Artık Filistin direnişiyle enternasyonal dayanışma içinde olmak yetmez. Yanısıra, gayri meşruluğu uluslararası kamuoyunda da tescillenen siyonist devlet her platformda teşhir edilmelidir.