24 Temmuz'04
Sayı: 2004/29 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçiler bu yağma ve peşkeşe dur demelidir!
  “Kamu Yönetimi Reformu” adlı kapsamlı saldırı programı
  Aydoslu emekçiler yıkıma karşı örgütleniyor
  Kölelik yasası meclisten geçti... Sırada işgüvencesinin gaspı var...
  Eğitimde sözde devrim ya da gericiliğin sınır tanımazlığı
  Özelleştirme saldırısına, kölelik dayatmasına karşı
  Metal ve tekstilde TİS süreci yaklaşıyor...
  Direnişteki Socotab işçileriyle konuştuk...
  İşgal karşıtı direnişte yeni gelişmeler...
  Filistin direnişi engelleri aşacaktır!
  Üçlü şer ittifakını dağıtmak bölge halklarının görevidir
  Direnişçi Castleblair işçileri DİSK Tekstil yöneticilerini yanıtlıyor!..
  Sarsan ve saflaştıran direniş!..
  Castleblair’de bugün olup bitenlerin ışığında ibretle okunsun!..
  Beybi’de sendikalaşma ve reformizmin gericiliği
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Direnişçi Castleblair işçilerine...
  Daimler-Chrysler işçisi kölelik dayatmasına karşı mücadelede kararlı
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Kapitalizmde spor
  Semt gençliği ve kültürel dejenerasyon
  Mamak İşçi Kültür Evi ve Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi’nin yaz dönemi kampanyası...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kapitalizmde spor

Spor denilince ilk akla gelen şey sağlıktır. Sağlıklı bir birey, sağlıklı bir toplum ancak spor aktivitelerine katılmakla, sporu yaymakla ve sevdirmekle mümkündür. Sağlıklı bir yaşamın temeli olan spor aynı zamanda insanlar arasında dostluk, kardeşlik, birlikte hareket etme ruhunu da içinde taşımaktadır.

Peki kapitalist düzende spor neyi ifade etmektedir? Kapitalizm doğası gereği herşeyde kâr aradığı, herşeyi ticarileştirdiği gibi sporu da bir meta haline çevirmiş bulunmaktadır. Sporun her alanını pazar haline getirmiştir, bu pazardan büyük kârlar sağlanmaktadır. Bugün spor klüplerinin hangisine bakarsanız bakın, mafyanın, holding patronlarının, büyük para babalarının, işçi-emekçi düşmanlarının denetimindedir.

Peki kapitalizm spordan sadece maddi kazanç mı elde ediyor? Hayır! Bu çürümüş düzen aynı zamanda spordan manevi olarak da yararlanıyor, kazanç elde ediyor. Bu düzen her ne kadar spor “dostluktur, kardeşliktir, barıştır” diye kılıflara büründürüyorsa da, bunların hiçbir gerçekliği yoktur. Kitleler arasında spor holiganlığını yaymakta, insanları gruplara ayırmakta ve birbirine düşman etmektedir. İnsanlar maç izlemeye giderken yanlarına bıçak, silah, taş vb. alarak gidiyorlar. Birbirlerine küfür ediyorlar, kavga ediyorlar, kimi zaman da birbirlerini öldürüyorlar. Peki nerede kaldı dostluk ve kardeşlik? Nerede kaldı barış?

Düzenin ikiyüzlülüğü bununla da bitmiyor. Fabrikalarda gece yarılarına kadar ölesiye çalıştırılan işçilerin sisteme olan öfkesini başka kanallara aktarmanın bir yolu olarak da sporu kullanıyor. Spor holiganlığı insanlara öyle bir aşılanıyor ki, artık kendi ezilmişliklerini, sömürülmelerini unutuyorlar. Maçlar sohbetlerinin tek konusu haline geliyor. Aynı tezgahta birlikte çalışan, birlikte sömürülen insanların bir futbolcu ya da bir maç sonucu yüzünden kapışmaları, birbirlerini yaralamaları ya da öldürmeleri gibi olaylar yaşanabiliyor.

Diğer yandan kokuşmuş medyasıyla işçi-emekçi çocuklarına sporcu olmayı bir kurtuluş yolu olarak gösteriyorlar, onları hiçbir zaman kavuşamayacakları bir dünya hayaline sevkediyorlar. Bu gençlerin, kendilerine sunulan bu dünyaya sahip olamayacaklarını, tıpkı anası, babası gibi işçi olmaktan başka bir çaresinin olmadığını görünce dünyası yıkılıyor.

Düzen gençliğe hiçbir şekilde gelecek vaadetmiyor. Gençliğin geleceğe dönük hayalleri, umutları, özlemleri bu düzende gerçekleşemez. Bizler ancak geleceğimizi kazanmak için mücadele edersek özlem ve hayallerimize kavuşuruz. Kurtuluşumuz ancak bu düzenin yıkılmasıyla, yerine sınıfsız-sömürüsüz bir sistem olan sosyalizmin kurulmasıyla gerçekleşecektir. Buna tüm kalbimizle inanmalıyız.

Bir İLGP’li



Genç bir sporcunun gözlemleri

Merhaba dostlar,

Ben 19 yaşında bir sporcuyum. Spor yapmayı çok seviyorum. İnsanların spor yapmaları için elimden gelen çabayı gösteriyorum. Sizlere spora başladığım zaman bende ne gibi değişiklikler olduğunu, bana ne gibi yararları olduğunu, aynı zamanda spor yaptığım süre içinde edindiğim gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

Spora gitmeden önce atari salonlarına gider, saatlerce oynardım. Bilardo salonlarından çıkmazdım. Öğrenci olduğum için okulun etrafındaki çocuklarla sürekli olarak kavga ederdim. Tabii sizler bunda ne var diyebilirsiniz. Biraz atari ya da bilardo oynamanın, birileriyle kavga etmenin kimseye bir zarar getirmeyeceğini söyleyebilirsiniz. Ama buralardaki ortamı bilseniz eminim bu söylediklerinizi geri alırsınız. Çünkü bu ortamlarda sigara, gasp, her gün kavga, en kötüsü de uyuşturucu var. Yani bu ortamlara takılan biri serseri oluyor, uyuşturucu kullanıyor ya da en kötüsü de bunlara bağlı olarak yoz-gerici bir kültürle şekilleniyor. Ben de bu ortama bir süre takıldım. Ve yavaş yavaş o yoz kültürün etkisinde kalmaya başladım. Tabii ki bu süre içinde derslerimle ilgilenemedim.

Sonra bir Uzakdoğu spor salonuna kaydoldum. Burada dövüşmeyi iyi öğrenip dışarda daha iyi kavga edeceğimi düşünüyordum. Oysa zaman geçtikçe kavga etmenin doğru olmadığını, sorunları kavga ederek çözemeyeceğimi anladım. Çünkü sporu sadece pratik olarak değil aynı zamanda felsefi olarak da öğreniyordum.

Yaptığım spor tehlikeli olduğu için bunu sadece kendimi ve dostlarımı korumak için kullanmaya karar verdim. Çoğu insan bu sporu öğrenip güçsüzlere karşı kullanıyordu. Oysa spor yardımlaşmaydı, merhametti, dostluktu, kardeşlikti gerçekte. Ben de buna uygun davrandım.

Zaman içinde bu spor ortamı içindeki iğrençlikleri, pislikleri de görmeye başladım. Spor hocalarımızın anlattığı dostluk, barış, kardeşlik, merhamet değil başka bir şeydi. Örneğin hocalarımız derslerde bize merhametli olmamızı söylerken, diğer yandan turnuvalarda “Karşınızdaki rakibe acımayın, sert vurun, hatta hakemlere belli etmeden sakatlayın” ya da “Karşındakini düşmanın olarak göreceksin, senin anana küfretmiş sayacaksın, ona göre davranacaksın” gibi şeyler söylüyorlardı. Ve biz turnuvalarda karşımızdakini düşmanımız olarak görüyor, sakatlanacakmış, yaralanacakmış demeden dövüşüyorduk. Tabii karşımızdaki rakibimiz de aynı şekilde doldurulduğu için o da bize karşı çok sert dövüşüyordu.

Dostluk turnuvaları adı altında her öğrenciden 5 milyon para alınır, bu paraların 2 milyonunu hoca kendine alır, geri kalanı da turnuvayı düzenleyen klübün hocasına verirdi. Böylece her ikisi de bu işten para kazanmış oluyorlardı. Dereceye giren öğrencilere ise 500 bin liralık bir demir madalya veriyorlardı. Bu tür turnuvalarda o kadar çok kaza oluyordu ki, çoğumuz bu darp izlerini haftalarca taşıyorduk. Benim ve birkaç arkadaşımın başına tekme geldi. Ve hocalar sağlık konusunda o kadar yetersizdiler ki, çok yanlış müdahale yöntemleri ile acımızı artırdılar.

Üç ayda bir diploma imtihanı yapılıyordu. Diploma parası olarak da her öğrenciden 20 milyon para alıyorlardı. Hocalar önceden kafadan her öğrenciye belli puanlar verip geçiriyorlardı. İmtihanlar adet yerini bulsun diye yapılıyordu. Üstelik diplomaların çoğu da sahte oluyordu. Sahte diplomalar resmi ve gerçek diploma diye öğrencilere veriliyordu.

Hocalar öğrencilerin hatalarını gördüklerinde öğrencileri rencide ederek gururlarını incitecek sözler söylüyorlardı. Öğrencilere arkadaşları ve izleyenler içinde “salak, aptal, geri zekalı, amele eşek, hayvan” gibi sözlerle hakaret ediyorlardı. Sonra da karşılarına geçip ahlaktan, terbiyeden, saygıdan, sevgi ve dürüstlükten bahsediyorlardı.

Spor malzemesini öğrencilere yarı yarıya satıyorlar ve buradan da para kazanıyorlardı. Sonra da öğrencilerin karşısına geçip, “biz sporu para için yapmıyoruz, biz ticaret yapmıyoruz” diyerek diğer hocaların ticaret yaptıklarını söylüyorlardı. Birbirlerine çamur atmaktan hiç utanmıyorlardı. Sözde sporu spor için yapıyorlardı. Böyleleri yüzünden birçok arkadaşım spordan soğudular ve sonunda bıraktılar.

Evet bu çürümüş kapitalist düzende farklı bir şeyler de umulmazdı zaten. Herşeyi kâr üzerine kurmuş bir düzende insani ve ahlaki değerlerin gerçek anlamda yaşanması zaten mümkün de değildir. Sömürü düzeninde bu kavramların içeriği boşaltılmış, herşey çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş durumda. Sanırım burjuvazinin istediği de bu.

Onlar bu tür kavramların (ahlak, sevgi, dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma vb.) içeriğini boşaltarak insanların birbirine olan güvenlerini yoketmek istiyorlar. Bugün insanların birlikte, örgütlü bir şekilde mücadele etmemesinin sebeplerinden biri de güvensizlik duygusudur.

Spor da bugün ticarileştirilmiş ve burjuvazinin çok sistemli kullandığı bir alan haline getirilmiş durumda. Sermaye düzeni her gün yeni saldırılarla işçi ve emekçilerin yaşamını daha da çekilmez hale getiriyor. Yaptıkları özelleştirmelerle tüm kamu hizmetlerini (eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vb.) özelleştirerek geçmişte mücadele ederek kazandığımız haklarımızı bir bir elimizden alıyorlar. Yaşamımızı daha da çekilmez hale getiriyorlar. Bugün biz gerçekten özgür, eşit, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya istiyorsak, birlikte hareket etmeli, birbirimize güvenmesini bilmeliyiz. Ancak bu şekilde spor da gerçek anlamını ve karşılığını bulacaktır. Yani sporu dostça, kardeşçe yardımlaşarak, paylaşarak yapabiliriz. Bu da ancak paylaşmayı, yardımlaşmayı, dostluğu ve kardeşliği gerçek anlamda uygulayan bir düznde mümkündür.

Bir İLGP’li