Devletin Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikası Eğitim-Sene açılan kapatma davası ile devam ediyor. Devlet ulusal kimliğine tahammül edemediği Kürt halkının haklı ve meşru demokratik taleplerine de benzer bir kin ve nefretle saldırıyor.
Hatırlanacağı üzere devlet, Eğitim-Senin tüzüğünde yeralan anadilde öğrenim hakkının kağıt üzerinde yazılmasına dahi tahammül göstermediği için sendika hakkında kapatma davası açmıştı. 27 Haziranda Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Köksal Karabay, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gizli ibaresi taşıyan kapatma direktifini iletmiş, Çalışma Bakanlığı da verilen emir doğrultusunda Ankara Valiliğine başvurmuş ve Valilikin suç duyurusu üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcısı da Eğitim-Sen aleyhine kapatma istemli davayı açmıştı.
İlk duruşma15 Temmuzda yapıldı, ikincisi Eylülün 15ine ertelendi.
Genelkurmayın gizli ibareli talimatı Kürt halkına yönelik baskı, zor, şiddet, zorla göç ettirme, militanlara yönelik kulak, kafa, kol kesme vb. açık imha politikalarıyla tam bir bütünlük taşımaktadır.
Sermaye iktidarı, meşru hak ve istemlerini boğarak Kürt halkına tam bir teslimiyet ve kimliksizlik dayatmak istiyor. Kürt halkının devrimci mücadelesi ile kazandığı kısmi hakları kendi izin verdiği sınırlarda ve izin verdiği sürece kullandırtarak, böylece devrimci mücadelenin kazanımlarını tümden ortadan kaldırmak, hafızalardan silmek istiyor. Bu hakları tek tek bireylerin kullanabileceği ve devletin bahşettiği hak sınırlarında tutarak Kürt halkının yeniden devrimci ayağa kalkışının, devrimci politikalar etrafında birleşmesinin ve örgütlenmesinin önüne geçmek istiyor.
Bu yanıyla Eğitim-Sene çekilen bu terbiye operasyonu özünde Kürt halkına yönelik inkar politikalarının ve teslimiyet dayatmasının bir uzantısıdır. Tam da bundan dolayı şu dönemde Herkese kendi anadilinde eğitim talebi özellikle savunulmalı, pratik mücadelenin konusu haline getirilmelidir.
Sahte sendika yasasının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Eğitim-Sen tüzüğünü, Toplumun bütün bireylerinin demokratik, laik, bilimsel ve parasız bir eğitimden kendi anadilinde; eşitlik içinde ve özgürce yararlanabilmesini savunur ve demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesini ve bir yaşam biçimi haline getirilmesini amaçlar maddesi nedeniyle onaylamamıştı. Bunun üzerine Eğitim-Sen, sözkonusu maddeyi kararlıca savunmak yerine bu dayatma karşısında geri adım atarak, 3 Temmuz 02 tarihinde tüzük değişikliğine gitmişti. Eğitim-Sen yaptığı tüzük kurultayında sözkonusu maddeyi şu şekilde değiştirmişti: Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim görmesini, bireylerin anadillerinde öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur.
Eğitim-Senin bu saldırıya karşı duramayarak anadilde eğitim hakkını öğrenimle sınırlaması ve örgütlü bir mücadele ile kazanılması gereken bir hakkı bireysel bir hak olarak tanımlayarak tüzük değişikliğine gitmesi, devleti daha da pervasızlaştıran adımlar olmuştur. Çünkü atılan her geri adım karşı tarafı cesaretlendiren bir rol oynamaktadır. Bu nedenle Eğitim-Seni kapatma saldırısına karşı durmak ve anadilde eğitim talebini kararlıca savunmak ayrı bir anlam ve önem taşımaktadır.
Ağustos ayı sonunda toplanan Eğitim-Sen Başkanlar Kurulunun konuyla ilgili aldığı kararlar sonuç bildirgesine şu şekilde yansıdı;
Başkanlar Kurulumuz, sendikamıza yönelik kapatma davası saldırısını, mevcut siyasi konjonktürün bir sonucu olarak değerlendirmekte ve bu saldırıyı demokrasi mücadelesine yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. Bu saldırıyı püskürtmede tüm toplum kesimlerini, demokratik hakları sahiplenme temelinde ortaklaştıracak bir mücadele hattını önümüze hedef olarak koymalıyız.
Başkanlar Kurulu olarak, Eğitim Senin kapatılmasına karşı, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarısı, eğitim emekçilerini sınıflandırma yasaları vb. saldırı yasalarını durdurmak ve demokrasi mücadelemizin güçlenmesi için, işyeri komiteleri temelinde bütün toplumsal muhalefeti ortaklaştırarak birleşik mücadele hattını örmeliyiz.
Ne var ki alınan bu kararlar halihazırda bir temenni olmanın ötesine geçememiş, örgütlü ve planlı bir mücadelenin konusu haline getirilememiştir. Özellikle kamuda toplu görüşme sürecinin başlayacağı 15 Eylül tarihine denk düşen kapatma davasına karşı mücadele gündemleştirilmemiş, geniş kesimlere maledilememiştir.
KESK Danışma Meclisi ise davanın görüleceği tarihte sınırlı sayıda yöneticiden oluşan kitleyle İstanbuldan Ankaraya bir yürüyüş başlatma kararı almakla yetinmiştir.
Eğitim-Sen ve KESKin kapatma saldırısına karşı söylem düzeyinde gösterdiği kararlılık anlamlıdır. Ancak bu söylemin pratiğe geçmesi ve eylemli tepkilere konu edilmesi gerekmektedir. Bunun yol ve yöntemleri, mücadele araçları yaratılmalıdır.
Bu kararlılığı sergilemek ve anadilde eğitim hakkını tutarlılıkla savunmak en başta öncü, devrimci kamu emekçilerine düşmektedir. 15 Eylülde Eğitim-Sen kapatılamaz! ve Herkese anadilde eğitim hakkı! talebini daha da yükseltmek, kitlesel bir şekilde Ankarada olmak gerekmektedir.