Amerikadaki başkanlık seçimleri yaklaşırken, Bush liderliğindeki savaş kundakçısı çete, namluları Suriyeye çeviriyor. Saldırganlık ve savaş politikasını seçimleri kazanma yatırımı olarak değerlendiren haydut takımının bahanesi, bu defa Lübnanda bulunan Suriye askerleri oldu. Suriyenin kitle imha silahlarına sahip olmaması, teröre destek verdiği iddialarının ise inandırıcı olmaması nedeniyle, zorbaların elinde, bu ülkeyi hedef almak için Lübnan dışında bir bahane kalmıyor.
ABDnin BM büyükelçisi, BM Güvenlik Konseyine, Lübnanın egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve bu ülkedeki Suriye askerlerinin çekilmesi çağrısı yapan bir tasarı sundu. Emperyalist saldırganlığa hizmet eden Güvenlik Konseyi, Suriyeden Lübnandaki askerlerini çekmesini ve bu ülkedeki cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmemesini isteyen bir kararı hemen kabul etti. Amerika tarafından sunulan ve Fransız emperyalizminin desteklediği tasarı 9 oyla onaylandı. 6 ülkeyse oylamaya katılmadı. Fransanın isteğiyle tasarı metninden Suriyenin adı kaldırıldı. Ancak Lübnanda askeri gücü bulunan tek ülkenin Suriye olduğu biliniyor.
Amerikan-Fransız emperyalistlerinin girişimiyle Güvenlik Konseyinin aldığı karar üzerine Lübnan hükümeti, bu konuda herhangi bir tartışmayı kabul etmediğini BMye resmen bildirdi. Bu girişimin uluslararası hukuka ters düşen bir proje olduğunu belirten Lübnanlı yetkililer, sözkonusu kararı protesto etti. Lübnan Dışişleri Bakanı Jean Ubeyd, Lübnan, ana sorunu görmezden gelen her türlü projeyi reddedecektir; bu ana sorun İsrail işgalidir görüşünü dile getirdi. Suriyenin BM daimi temsilcisi Faysal Mikdad da, karara sert tepki göstererek, Lübnan hükümetinden talep gelmesi halinde bu ülkedeki askerlerini çekeceklerini söyledi. Mikdad, Bu mesele dünya barış ve güvenliğini tehdit etmiyor. Peki Güvenlik Konseyi bu konuyu tartışmak için meşruiyeti nereden buluyor? diye sordu.
Karara en çok sevinen ise, Filistinin yanısıra Lübnan, Suriye ve Ürdün topraklarının bir kısmını işgal altında tutan İsrail rejimi oldu. Adının açıklanmasını istemeyen siyonist bir yetkili, kararla ilgili konuşmasında, İsrail karardan memnun, çünkü 30 yıldır Suriye Lübnanı işgal etmiş durumda ve bu ülkenin meşru haklarını boğuyor ifadelerini kullandı. Bu küstah katil, İsrailin Filistin ve Lübnandaki yıkım ve kıyımlarını yok sayan açıklamayı BM sayesinde yapabiliyor. Asıl işgalcinin siyonist İsrail devleti olduğunu ise herkes biliyor.
Şam yönetimi Lübnanın siyasi hayatında önemli bir rol oynuyor. Bu ülkenin Lübnanda 17 bin kişilik askeri gücü bulunuyor. Suriyenin Lübnanda asker bulundurması tartışılabilir, ama bu halkların katili emperyalistlere düşmüyor. Öte yandan Mikdadın sorusu da anlamlı. Irak işgaline doğrudan destek vermeyen Güvenlik Konseyi, bu defa saldırganlığın önünü açmak için hemen göreve koştu. Zira gündeme gelen saldırgan tasarı iki emperyalist odak ABD-Fransa tarafından destekleniyordu. Dolayısıyla anında kabul edildi. Bu da, emperyalist saldırganlığın paravan örgütü haline gelen BMnin bizzat kendisinin gayri meşru bir konumda olduğunun göstergesidir.
Emperyalist saldırganlığın paramparça ettiği, yıkım ve katliamların günü birlik yaşandığı Afganistan, Irak, Filistin gibi ülkelerin egemenlik hakkı ve toprak bütünlüğü ile ilgilenmeyen, 50 küsur yıldır BMyi aşağılayan ve Güvenlik Konseyinin hiçbir kararını uygulamayan siyonist İsraile sesini çıkaramayan bu saygın kurum, güya -üstelik bu ülkeden talep gelmediği halde- Lübnanın egemenlik hakkını korumaya çalışıyor. Elbette bu iddianın hiçbir inandırıcılığı yoktur.
Washingtondaki savaş kundakçılarının İrana yaptırım uygulanması yönünde çağrı yaptığı günlerde Güvenlik Konseyinin onayladığı tasarının, ABD emperyalizminin saldırganlık ve savaş politikasının bir gereği olarak gündeme getirildiği ve hızla onaylandığı gün gibi ortada. Oysa Irak işgalinin nedeni ne kadar kitle imha silahları idiyse, Güvenlik Konseyi kararı da Lübnanın egemenlik hakkıyla ancak o kadar ilgilidir.
Amerikadaki seçim dönemlerini her zaman bir fırsat olarak değerlendiren siyonist çete, bugünlerde aynı oyunu tekrarlıyor. 2 Kasımda yapılacak ABD başkanlık seçimleri yaklaştıkça, İsrail ordusu saldırılarını doruk noktaya çıkardı. Onlarca Filistinlinin katledildiği, yüzlercesinin yaralandığı saldırılar halen devam ediyor. Göründüğü kadarıyla siyonist cellatlar, bu saldırılara Amerikan seçimleri geçene kadar devam edecekler.
Siyonistlerin vahşette sınır tanımayan saldırgan tutumları elbette yeni değil. Ancak Amerikan seçimleri öncesinde -ortada herhangi bir bahaneleri olmadığı halde- önceki günlere nazaran saldırı ve katliamlar katlandı.
İsrailin Gazze Şeridine düzenlediği saldırıda en az 14 Filistinli öldü, 45 Filistinli de yaralandı. Görgü tanıkları, gece yarısından sonra meydana gelen olayda, İsrail ordusunun El Sicaiye bölgesinde Hamas tarafından kullanıldığı iddia edilen bir kampa karadan karaya füzelerle son haftaların en büyük saldırısını düzenlediğini açıkladı. İsrail ordusu Gazze Şeridindeki Han Yunus mülteci kampına da saldırı düzenledi. Son haftalarda bölgeye düzenlenen en büyük saldırının 20 tank ve zırhlı araç eşliğinde yapıldığı bildirildi. Saldırı esnasında bölgede bulunan apartmanlardan ikisi yıkıldı. İsrail helikopterleri, Gazzedeki Mugazi Mülteci Kampındaki bir depoya üç füze fırlattı. Hızını alamayan siyonist caniler Filistin yönetiminin yanısıra, Lübnanda üslenen Hizbullah örgütünü ve Suriyeyi de tehdit etti. İsrailin son birkaç günde gerçekleştirdiği saldırıların bir kısmıydı bunlar.
Yaptıkları her vahşetin, Washingtondaki savaş çeteleri tarafından tam destek göreceğine emin olan siyonistler, -zira seçimler öncesi kimse siyonist Yahudi lobisini kızdıracak bir davranışta bulunamaz- Filistin yönetimini de hedef alıyorlar. Tam da bu günlerde İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafatı, Filistin topraklarından sürmeye kararlı olduklarını açıkladı. İsrail ordu radyosunda konuşan Mofaz, İsrail devletinin, Yaser Arafatın bölgeden sürülmesini sağlamak için doğru yer ve zamanı bulacağını söyledi. Mofaz, İsrail güvenlik kabinesinin geçen yıl Arafatın ortadan kaldırılması gerektiği yönündeki kararını hatırlattı ve savundu.
Siyonist bakan aynı konuşmada, Batı Şeriadan Filistinli militanların sızmasını önlemek bahanesiyle inşa edilmekte olan tecrit duvarının daha da uzatılacağını açıkladı. Mofaz, başlangıçtaki güzergahın, El Halil kentinin güneyinde yeni yerleşim birimlerini kapsayacak şekilde değiştirildiğini açıkladı.
Görüldüğü gibi kasap Şaron ve katiller çetesinden oluşan kabinesi, Amerikan seçimlerinden azami ölçüde faydalanmayı amaç edinmişler. Emperyalistler tarafından Ortadoğunun yegane demokratik devleti kabul edilen ırkçı İsrail ise, sergilediği bu barbarlıkla Filistin halkını ortadan kaldırmak istediğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bu vahşete karşı ne uygar batıın, ne de Suriyeye aleyhine Güvenlik Konseyi kararları alan Birleşmiş Milletlerin gıkı çıkmıyor. Bu zorbalığa karşı kararlılıkla direnen Filistin halkının uluslararası toplumdan gelmesini umduğu destek gelmiyor. Anti-emperyalist, anti-siyonist güçlerin desteği ise, yazık ki, siyonistler üzerinden basınç yaratacak güçte değil.