11 Eylül'04
Sayı: 2004/36 (28)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı gündemde...
  Yeni CEZA İNFAZ YASASI aslına uygundur / görülmüştür!
  Eğitim-Sen'i kapatma talebiyle açılan davanın ikinci duruşması 15 Eylül'de....
  Savaş örgütü NATO'nun NAM-04 tatbikatı Konya'da başladı...
  Sarıgazi Şenlikleri'nde AKP ve jandarmaya büyük öfke
  Metaldeki ve Tekstildeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri kritik önemdedir...
  Philips tekelinin işçi kanı üzerine kurulu dünyası
  İşgüvencemiz ve kazanılmış haklarımız tehdit altındayken göstermelik toplu görüşme aldatmacasına kanmayalım!..
  Zina sorunu üzerine
  Irak direnişi işgalcilerin saldırı ve manevralarına rağmen ilerliyor
  Emperyalist saldırganlığı direnen halklar püskürtecek!
  Birleşmiş Milletler emperyalist saldırganlığın hizmetinde
  Castleblair patronu saldırıyor, saldırtıyor
  Sportif aktiviteler işçileri kaynaştırıyor
  Sermayenin çözümleri de yalan ve çarpıtmaya dayalı
  Türkiyeli emekçilerin katılımı için daha çok çaba!
  Almanya'da sermayenin saldırılarına karşı emekçilerin protestoları sürüyor
  OPEL'de saldırı hazırlıkları
  Ekim Gençliği'nden..
  Okur anketi çalışmasından gözlemler...
  Sefaköy'de coşkulu 10. yıl etkinliği
  Despotik siyaset tarzı, demokrasi ve "biz"...
  Bültenlerden....
  İnfaz yasasıyla zindanlara yönelik kapsamlı saldırı tamamlanmak isteniyor
  Victor Jara: Şili'nin ölümsüz şarkısı
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Victor Jara:

Şili’nin ölümsüz şarkısı

Şili... Dünya haritasında arayıp bulursanız, “dünyanın öteki ucunda” olduğunu görürsünüz. Oysa, aradaki bunca mesafeye rağmen Şili’deki yaşam bizdekine çok benzer. Bizdeki halk ozanlarına karşılık gelen “cantador”lar vardır örneğin Şili’de. Şehirlerinde, fabrikalarında ve bakır madenlerinde tıpkı bizdeki gibi sömürü ve yoksulluk kol gezer. Yazar Eduardo Galeano Şili’yi, boylu boyunca uzanan bir hançere benzetir.

“Latin Amerika’nın hançeri”ni kana bulayan ise Amerikan emperyalizmidir. 12 Eylül darbesinden 7 yıl önce, 11 Eylül 1973’te Şili’de de bir darbe yaşanır ve böylece 17 yıllık faşist Pinochet diktatörlüğü dönemi açılmış olur.

Şili’deki yaşamın bunlardan öte bizdekine benzer bir yanı daha var; devrime sevdalanmış çocukları. Faşizm tarafından katledilseler de, yine de kavgalarından yılmadılar. Bu tarihler boyunca böyle oldu. Bizler Demirci Kavalar’dan Pir Sultanlar’a , onlar Simon Bolivarlar’dan Zapatalar’a. Bizler 30 yılı aşkın bir mücadele çizgisi üzerinde Denizler’imizi ve Habipler’imizi, kavgada en sevdiklerimizi güneşin sofrasına uğurladık. Şili’nin devrimcileri de, 31 yıl önce stadyumlarda, evlerde, sokaklarda, işkencehanelerde, binlerle katledildiler. Katledildiğimiz her gün gibi; o gün de asla unutulmadı. Takvimlerin o yaprağı hiç sökülmedi. Şili ve dünya; “yoldaş başkan Allende”yi ve Victor Jara’yı hiç unutmadı.

“Şefkatli bir güvercin
gibi uçar gitarımın sesi...”

Şili’nin yiğit devrimci ozanı Victor Jara yoksul köylerden birinde ve yoksul bir köy çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası çobandı. Annesi düğünlerde, törenlerde gitar çalıyordu. Jara okuma-yazmayı ve müziğin büyüsünü “cantador” olan annesinden öğrendi. “Annem çalarken o tahta kutudan çıkan ezgiler içime işlerdi. Anımsıyorum, o çalarken olduğum yerde taş kesilir, kendimden geçerdim. Sonra, en küçük zevkimden biri de gitara dokunmak, yavaş yavaş okşamaktı. Ne hayaller kurardım o zamanlar... Uçsuz bucaksız bir hayal denizine dalar giderdim...”

Şili türküleri dinleyerek geçen çocukluğunun ardından 15 yaşına geldiğinde annesi öldü. Bu ölüm ailenin dağılmasına Jara’nın da okulunu bırakmasına neden oldu. Kilise okuluna gitmeye karar verdi. Müzik bilgisinin temelleri de burada atıldı. Annesinin ölümüyle içine düştüğü yalnızlık ve bunalımlarına çare olsun diye girmişti kiliseye ama dışarıda gürül gürül akan bir hayat vardı. Okul bittikten sonra rahiplik yapmadı.

Jara, çeşitli kısa süreli işlerde çalıştı ve sonunda Şili Üniversitesi korosuna girdi. İlk bestelerini burada yaptı. Burada “Yeni Şarkı” akımının kurucusu olan Violet Parra ile tanıştı ve onunla çalışmaya başladı. Parra, İnka ve Aztek kültürlerini, Akdeniz ve Afrika kültürleriyle kaynaştırarak “Yeni Şarkı”yı oluşturdu. Jara da Yeni Şarkı çalışmalarını sürdürdü. Kaynak olarak Latin Amerika’nın geleneksel müziğini ve folklorik öğelerini aldı ve bunları çoksesli bir hale getirdi.

Yeni Şarkı kısa zamanda emperyalizmin ve sömürgeciliğin karşısında bir sembol haline geldi. Artık Jara’nın şarkıları fabrikalarda, okullarda, sokaklardaydı. O, elinde gitarıyla her grevde, her öğrenci eyleminde direniş şarkılarını söylüyordu. Sesi çoktan Şili sınırlarını aşarak dünyanın dört bir yanına ulaşmıştı. Ona göre bunun nedeni, ne türkü söyleme aşkıydı ne de sesini dinletme isteği. Onun şarkıları ve “namuslu gitarının sesi” dünyanın yüreğinden çıkıyordu. Kendisi, “Şefkatli bir güvercin gibi uçar gitarımın sesi, kutsal su gibi” diye ifade ediyordu.

Dünyanın yüreğinde açlık, yoksulluk içinde kıvrananan milyarların acıları vardı. Jara’nın şarkıları dünyanın yüreğinden gelen acıları anlatıyordu. Sadece acıları değil, dünyanın her yerinde, sömürüye karşı direnenlerin şarkılarını söylüyordu. “Yapmakta olduğumuz şeylerin kıtasal değeri olduğuna, kitleleri sürüklediğine inanıyorum. Devrimci şarkı, devrimci bir güçtür. Bütün üçüncü dünya ülkelerinde sözü geçen güçlü bir silah...”

Onbin el...

Jara, 1970 seçimlerinde Unidad Popular’ı ve Salvador Allende’yi destekledi. 11 Eylül”deki darbenin hemen ertesinde Santiago Üniversitesi’nde gözaltına alındı ve binlerce kişiyle birlikte Santiago Stadyumu’na getirildi. Yüreğinde, postallarla çiğnenen ülkesinin ve katledilen yoldaşı Allende’nin acısı vardı. Ama o acılarını dünyanın yüreğine gömdü. Öldürüleceğini bildiği halde, oradaki binlere moral verebilmek için gitarının tellerine dokundu. Çünkü o; eylemlerde, direnişlerde, her koşulda direnmeyi salık vermişti şarkılarıyla. Stadyumdaki binler için bir şarkı yazdı. Çevresindekiler her satırnı ezberlediler. “Beşbin kişiyiz burada” diye başlıyordu şarkı.

"Beş bin kişiyiz
Kimbilir kaç kişidir
Bütün şehirlerde ve bütün ülkede
Tohum eken ve fabrika işleten
Yalnız burada onbin el”

Jara daha sonra partisinin marşı “Venceremos”u söylemeye başladı. Korkak, titrek değildi sesi, kendinden emindi. Katillere boyun eğmeyeceğini haykırır gibiydi. Askerler-ki ellerinde silahları vardı, dışarıda tankları ve bombardıman uçakları vardı- Jara’nın güvercin gibi uçan türkülerinden korktular. Bir asker tüfeğinin kabzasını kaldırdı. Onu susturmak ve öbürlerine ibret olması için Jara’nın parmaklarını kırdı. Kırık parmakları gitarın tellerine vuramıyordu. O da marşı var gücüyle söylemeye başladı. Üstelik şimdi stadyumdakiler de ona katılmışlardı. Şili’nin dört bir yanından bu stadyuma getirilen binlerce kişi faşizmin karşısında; işkence göreceklerini, öldürüleceklerini bildikleri halde, katillerin suratına “Venceremos!” (Kazanacağız!) diye haykırıyorlardı. Jara’nın istediği de buydu. Bundan sonrası...

Victor Jara”nın ölü bedeni dört gün sonra bir sokakta bulundu. Ağır işkencelerden geçirilmiş ve vücudu kurşunlarla delik deşik edilmişti.

Victor Jara, ölümsüz şarkının ölümsüz bestecisi. Bedenine onlarca kurşun sıkan eller ne kadar zavallı şimdi. Geçtiğimiz yıl katledildiği Santiago stadyumuna adı verildi. Oysa onu yaşatmak için buna hiç gerek yoktu. Çünkü Venceremos, Şili kadar uzak değil bize ve tüm dünyanın devrimcilerine. Jara’nın 31 yıl önce işkencecilere karşı, kendi diliyle, İspanyolca ile haykırdığı marşa, biz de kendi dilimizle ses veriyoruz.

"Venceremos venceremos
Kıralım zincirlerimizi
Venceremos venceremos
Zulme ve yoksulluğa paydos!”

H. Ezgi