11 Eylül'04
Sayı: 2004/36 (28)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı gündemde...
  Yeni CEZA İNFAZ YASASI aslına uygundur / görülmüştür!
  Eğitim-Sen'i kapatma talebiyle açılan davanın ikinci duruşması 15 Eylül'de....
  Savaş örgütü NATO'nun NAM-04 tatbikatı Konya'da başladı...
  Sarıgazi Şenlikleri'nde AKP ve jandarmaya büyük öfke
  Metaldeki ve Tekstildeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri kritik önemdedir...
  Philips tekelinin işçi kanı üzerine kurulu dünyası
  İşgüvencemiz ve kazanılmış haklarımız tehdit altındayken göstermelik toplu görüşme aldatmacasına kanmayalım!..
  Zina sorunu üzerine
  Irak direnişi işgalcilerin saldırı ve manevralarına rağmen ilerliyor
  Emperyalist saldırganlığı direnen halklar püskürtecek!
  Birleşmiş Milletler emperyalist saldırganlığın hizmetinde
  Castleblair patronu saldırıyor, saldırtıyor
  Sportif aktiviteler işçileri kaynaştırıyor
  Sermayenin çözümleri de yalan ve çarpıtmaya dayalı
  Türkiyeli emekçilerin katılımı için daha çok çaba!
  Almanya'da sermayenin saldırılarına karşı emekçilerin protestoları sürüyor
  OPEL'de saldırı hazırlıkları
  Ekim Gençliği'nden..
  Okur anketi çalışmasından gözlemler...
  Sefaköy'de coşkulu 10. yıl etkinliği
  Despotik siyaset tarzı, demokrasi ve "biz"...
  Bültenlerden....
  İnfaz yasasıyla zindanlara yönelik kapsamlı saldırı tamamlanmak isteniyor
  Victor Jara: Şili'nin ölümsüz şarkısı
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
F Tipi yaşam nasıldır?

19 Aralık 2000 tarihinde tüm dünyayı aptal yerine koyarak adına ‘HAYATA DÖNÜŞ’ dedikleri katliamla kapatıldık bu hücrelere.

Nasıl yaşanır buralarda?

F tipinde yaşam; iradenizin yok sayılmasıdır. Her şeyin sizin iradenizin dışında hapishane idaresinin belirleyiciliğinde gelişmesidir.

F TİPLERİNDE ‘HİÇ’SİNİZDİR... TECRİTTİR...

Tek tutuluyorsanız, yattığınız süre boyunca ikinci bir insanın yüzüne, gülüşüne, sohbetine, hasret kalmanız, iki ya da üç kişi tutuluyorsanız hücrenizde kalan kişiler dışında insan yüzü görüp paylaşıma girememenizdir.

F tipinde yaşam, insanın sosyal varlık olduğunun inkârıdır. Dipsiz bir kuyuya seslenmektir.

Hak gaspları ve yaşatılan sorunlara yönelik hiçbir girişiminize sonuç alamamanızdır.

Sesiniz o kuyuda ya yiter, ya da yankılanır ve size geri döner.

Hak gaspları, sorunlar, keyfi tutumlar karşısında yapılan binlerce suç duyurusunun ‘Kanun ve yönetmeliğe aykırı durum yoktur’ denilerek reddedilmesi veya takipsizlik kararı verilmesidir.

Hapishaneye girişte çırılçıplak onursuz arama dayatılmasıdır.

Gardiyanlar karşısında hazırola geçip, ‘Buradayım’ demek, dayatılan askeri nizamı kabul etmek için günlerce ‘dayak yemeyi’ göze almanızdır.

Mahkemeye ve hastaneye giderken X Ray cihazından geçirilmenize rağmen dönene kadar altı defa aranmanızın, ayakkabınızı çıkarmanızın dayatılmasıdır.

Söz konusu edilen ortak kullanım alanları ve haftada beş gün birer saat sohbete çıkmanın birçok şarta bağlı olmasıdır: Uslu olacaksın, tredmana uyacaksın...

Saldırıya uğradığında yaptığın suç duyurusunun hasıraltı edilmesi, saldırı izlerini tespit ettirdiğin belgenin revirde tutulan sağlık dosyasından yok edilmesidir.

Ayda iki defa etrafın dağıtılması, bunun haricinde iki defa ‘sayım’ adı altında dolapların içine dahi bakılmasıdır.

Elektriğin, suyun, merkezi radyonun asıl kontrol düğmesinin hücre dışında olmasıdır: İdare istediğinde açar, istediğinde kapar...

Merkezi radyodan ses sonuna dek açılarak daracık hücrenizde yankılanması, yüksek sesle dinletilen arabesk ve pop ile kafanızın allak bullak edilmesidir.

Her şeyin sayılı olmasıdır...

1 kaşık, 1 tabak, 1 bardak, 1 sandalye, 2 battaniye,

3 kitap; giysileriniz dahi sayılıdır: 2 kazak, 3 pantolon,

2 gömlek, 1 mont... Yenisini almak için, eskisini vermek zorundasınızdır. Örneğin bardağınız kırılsa, bir hafta bekleyip kırıkları verdikten sonra yenisini alabilirsiniz.

Fotoğrafta dahi tek olmanızdır... Aynı hücrede kaldığınız arkadaşınızla beraber fotoğraf çektirmeniz bile yasaktır.

Hücrenizden herhangi bir nedenle (revir, hastane, mahkeme vs.) çıktığınızda koridorda karşılaştığınız bir tutsakla merhabalaşmanızın dahi engellenmeye çalışılmasıdır.

Mahkemeye, hastaneye gidişte sevk aracının dahi hücrelere bölünmüş olması, yolculuk sırasında dahi tecritin devam etmesidir.

Bu hücreler daracık, basık ve havasızdır. Dışarıyı gören bir penceresi dahi yoktur.

Üç kitaptan fazlasının yasak oluşu ve bunun ‘Kendilerini kitapla yakıyorlar’, ‘odaların hijyeni’ gibi komik gerekçelerle açıklanmasıdır.

Ansiklopedilerden, çeşitli sözlüklerden vb. mahrum bırakılmanızdır. Bir araştırma yapmanızın dahi engellenmesidir.

Yakınlarınıza, sevdiklerinize başlıca iletişim aracınız olan mektupların binbir gerekçeyle karalanması, kısmen veya tamamen imha edilmesi, gerekçe bulunamadığında ise yok edilmesidir.

Dilekçeye mecbur bırakılmanızdır. Ailelerin getirdiği giysi ve kitapları almak için, hücrede yanmayan bir lambanın değiştirilmesi, patlamış borunun tamiri için bile dilekçe istenmesi; yaptığın suç duyurusunun işleme konulup konulmadığını öğrenmek için dahi yeniden bir dilekçe yazmak zorunda kalışınızdır.

Aynı hücrede kalan arkadaşların ortak imza ile yaptığı suç duyurusunun ve dilekçelerin dahi ‘Ortak imza ile olmaz’ denilerek yasal olmayan bir şekilde engellenmeye çalışılmasıdır.

Bazı günler günlük gazetelerin dahi ‘bayiye gelmemiş’ denilerek verilmemesidir.

Küçük bir kapta filizlendirdiğin tohuma dahi (limon çekirdeği vb.) el konulmak istenmesidir. Mektuplardaki çiçekleri sökenler sizi sadece soğuk betona mahkûm etmek isterler.

Elektrik kesildiğinde akşamları zaten zifiri karanlık olan hücrenin gündüzleri dahi karanlık oluşudur.

İdarenin, jeneratörleri sadece idari bölümü ve koridorları aydınlatmak için kullanışı, hücrelere elektrik verilmeyişidir.

Elektrik şu veya bu nedenle kesildiğinde, hücrenin içinde tüp, ocak olmadığından sıcak bir şeyi dahi içememek, bir çay yapamamaktır.

Sular şu veya bu nedenle kesildiğinde, hücrenin içinde olan tuvalete dökülecek su dahi bulamaman; kokuya, kire mahkûm edilmendir...

Perihan Mağden
(Radikal, 4 Eylül 2004)



ÇHD’den açıklama...

“Hak ve özgürlük mücadelesinde
inançla yerimizi alacağız...”

ÇHD, Adli Yıl açılışı nedeniyle 6 Eylül günü Sultanahmet Adliyesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın metnini ÇHD yönetim kurulu üyesi Basri Akyüz okudu. Açıklamada Yargıtay-MİT-çete üçgenine değinilerek, “Bu gayrı meşru ilişkiler hem yargı, hem de idari kurumlar yönünden tam olarak ortaya çıkarılmalı ve kamuoyu önünde açık bir hesaplaşmaya gidilmelidir. Çeteler ile girilen kirli ilişkiler, onların halka karşı işlediği suçlar ve bunun yargı uzantıları da ortaya çıkarılmalı, açıklanmalıdır. Bu kirli ilişkiler sistematiğinde hiçbir sorumluluğu olmayan ve yargının katı uygulamalarının muhatabı olan emekçi ve yoksul halk bunu hepimizden beklemektedir. Halkımız tuzun koktuğunun farkındadır” denildi.

F tiplerine de değinilen açıklamaya şu sözlerle devam edildi:

“Emperyalist saldırganlığın Irak’ta yürüttüğü katliamlar ve ona destek olan yönetimi kanıksayan insanlarımız ve kurumlarımız da maalesef yanı başımızda, cezaevlerinde ölümleri ve sakatlanmaları da duyarsızca izlemektedir. F tipi cezaevleri başta olmak üzere cezaevlerinde ‘tecrit ve izolasyon’ sınırsızca devam etmektedir. F tipi süreç ve ölüm oruçlarında yaşamını yitirenlerin sayısı 117’yi bulmuştur. Hükümlüler ile avukatların görüşmesi neredeyse imkansızlaşırken, tutuklu görüşleri ve aramalar birer eziyet halini almıştır. Tecrit sorunu tutukluların makul sayıda bir araya gelmelerini, ortak mekan ve aktivitilerden koşulsuz bir hak olarak yararlanmalarını sağlayacak bir çözümle gidilmelidir. Sorunun kaynağı olan Terörle Mücadele Yasası ve özellikle 16. maddesi ısrarla yürürlükte tutulmaktadır. Meclise sunulan Ceza İnfaz Yasası tasarısı da bu hükümleri korumakla kalmıyor, zorla çalıştırma, tek tip elbise, mahpus hakkı tanımama gibi birçok hükmü ile Ortaçağ artığı ‘kürek cezası’ benzeri bir ceza infaz sistemi getirerek sermaye için ucuz işgücü kaynağı oluşturmaya çalışıyor.”

19 Aralık cezaevleri operasyonlarının sorumlularının halen yargılanmadığının hatırlatıldığı açıklama “Bütün baroları, Barolar Birliği’ni ve hukukçuları gerçek ‘adalet’ için mücadeleye çağırıyoruz. Bir kez daha yineliyoruz ki, çağdaş hukukçular olarak hak ve özgürlük mücadelesinde inançla yerimizi alacağız” sözleriyle bitirildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul