11 Eylül'04
Sayı: 2004/36 (28)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni Ceza İnfaz Yasa Tasarısı gündemde...
  Yeni CEZA İNFAZ YASASI aslına uygundur / görülmüştür!
  Eğitim-Sen'i kapatma talebiyle açılan davanın ikinci duruşması 15 Eylül'de....
  Savaş örgütü NATO'nun NAM-04 tatbikatı Konya'da başladı...
  Sarıgazi Şenlikleri'nde AKP ve jandarmaya büyük öfke
  Metaldeki ve Tekstildeki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri kritik önemdedir...
  Philips tekelinin işçi kanı üzerine kurulu dünyası
  İşgüvencemiz ve kazanılmış haklarımız tehdit altındayken göstermelik toplu görüşme aldatmacasına kanmayalım!..
  Zina sorunu üzerine
  Irak direnişi işgalcilerin saldırı ve manevralarına rağmen ilerliyor
  Emperyalist saldırganlığı direnen halklar püskürtecek!
  Birleşmiş Milletler emperyalist saldırganlığın hizmetinde
  Castleblair patronu saldırıyor, saldırtıyor
  Sportif aktiviteler işçileri kaynaştırıyor
  Sermayenin çözümleri de yalan ve çarpıtmaya dayalı
  Türkiyeli emekçilerin katılımı için daha çok çaba!
  Almanya'da sermayenin saldırılarına karşı emekçilerin protestoları sürüyor
  OPEL'de saldırı hazırlıkları
  Ekim Gençliği'nden..
  Okur anketi çalışmasından gözlemler...
  Sefaköy'de coşkulu 10. yıl etkinliği
  Despotik siyaset tarzı, demokrasi ve "biz"...
  Bültenlerden....
  İnfaz yasasıyla zindanlara yönelik kapsamlı saldırı tamamlanmak isteniyor
  Victor Jara: Şili'nin ölümsüz şarkısı
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Zina sorunu üzerine

Gündemi son günlerde işgal eden konulardan biri de yeni TCK’da zina ile ilgili yapılacak değişiklik. Zinanın suç sayılması hükümetin gericiliğinin göstergelerinden biridir. Ayrıca zinada kadının suçlanmasını kolaylaştıran hükümler getirmesiyle de erkek egemen yönü ağır basmaktadır. Yapılmak istenen, tümüyle kadının toplum içindeki hücre duvarlarını kalınlaştırıcı bir “değişiklik”tir.

Çürümüş olan kapitalist düzende herşey sömürü konusudur. Cinselliğin, aşkın, evliliğin, yani insanların özel alanlarına giren konuların da sömürü konusu olduğu bu sistemde her kavramın sorgulanmaya ihtiyacı vardır. Bir yanda metalaştırılıp pazarlanan insan ilişkileri öte yandan tabu haline getirilir, gizlenir, yasaklanır. Aynı madalyonun iki yüzü olan bu durumda devletin “namus koruyucu” konumu tamamen aldatıcıdır. Zinanın suç sayılıp yasalarla hükme bağlanması yönündeki değişiklik de sistemin ikiyüzlü tutumuna sadece yeni bir örnektir.

Zina kısaca, evli eşlerden birinin başka kişilerle ilişkiye girmesi olarak tanımlanır. Ayrılmak yerine aldatmak tercihinin nedenlerine baktığımızda ise, bunun sistemin işleyişinden kaynaklandığını görürüz. Bu sistemde her şey metalaştığı için kadın-erkek ilişkilerindeki sevgi, sadakat vb. değerler de anlamını yitiriyor. Ve yerini tüketim toplumunun ürünü bir boşluğa bırakıyor. Kadın veya erkek, bu boşluğu yeni ilişkilerle doldurmaya çalışırken yaşamına heyecan kattığını sanıyor. Tıpkı medyada özendirildiği gibi, sıradan yaşamlarına pembe dizilerindeki “gizli”, “ihtiraslı” aşkla renk katıyorlar belki de. Artık sadakat, saygı, sevgi vb. insani değerlerin bir anlamı kalmıyor.

Burjuva sınıfa mensup kişilerin zina ilişkileri kapsamına giren yaşamları ise televole ve magazin programlarında reklamlar ile özendirilir. Yoz ilişkiler kolayca topluma yayılmaya çalışılır.

Yine dikkat çekilmesi gereken bir nokta; burjuva kadınların yaptığı “kaçamaklar” medyada övülürken ve toplum bunu olağan karşılarken, emekçi sınıfa mensup kadınların ilişkileri toplum tarafından cezalandırılır. Toplumun ahlak normlarının sınıflara göre değişebildiği düşünüldüğünde, zina kanunen suç sayıldığında en mağdur yine ezilen sınıf kadınları olacaktır.

Evlilik kurumunun maddiyat üzerine kurulu olduğu sistemde ayrılmak yerine aldatmak eşlerden birine daha kârlı gelebilir. Tabii ki bu da yine bu sistemde metalaşan ilişkilerin sonucudur. Öte yandan, görücü usulü ile evlenen çiftler uyuşamadıklarında, boşanmanın da toplumsal gericilik ortamında sorun olduğu gerçeği gözetildiğinde, gizli ilişki kuran insanların varlığı da yine sistem sorunu olarak karşımıza çıkar.

Egemen anlayış gereği erkeğin doğal ihtiyacı olarak görülen zina ilişkisi hoşgörülürken, kadınınkinin yaptırımlarla cezalandırılıyor olması, kadın açısından yasal olarak suç sayıldığında daha vahim sonuçlanacaktır. Zina kapsamına girmese bile kadının erkeğin çizdiği sınırların dışındaki her davranışının zaten katı yaptırımlarla karşılandığı bir sistemde yaşıyoruz. Çoğu cinayette “namusumu korudum” savunusu erkekler için yargıda ve toplumda hoşgörü meselesidir.

Sorun kadın–erkek ilişkilerindeki “özgür aşk” sorunu olarak ele alınırsa, aşk özgürlüğünün olmadığı yerde zina, ihanet vb. sonuçlar kaçınılmaz olur. Öte yandan, özgürlük kavramının sistemce içi boşaltılıp dejenere edildiğinde, toplumun yozlaşması zaten kaçınılmazdır.

Komünistlerin aşk özgürlüğüne bakışı konusunda Engels, “Ailenin, Devletin, Özel Mülkiyetin Kökeni” adlı yapıtında şunları söyler: “Kapitalist sistemin yıkılışından sonraki cinsler arası ilişkiler konusunda öngörebileceklerimiz temelde olumsuz bir karakter taşıyor ve çoğu durumda neyin ilga edileceğiyle sınırlı. Ancak yerine ne getirilecek? Buna ancak yeni kuşaklar karar verecek: Hiçbir zaman parayla ya da başka bir kudret aracılığıyla bir kadını satın almayacak olan erkekler ve gerçek aşk dışında hiçbir nedenin kendini bir erkeğe vermeye zorlanamayacağı ya da iktisadi kaygılar yüzünden sevdiği erkeğe hayır demek zorunda kalmayacak olan kadınlar kuşağı. Bu kuşaklar ortaya çıktığında mevcut bütün davranış normlarını cehennemin dibine gönderecekler; nasıl davranacaklarını kendileri saptayıp her tekil duruma ilişkin bir dizi tutum belirleyecekler ve işte bu kadar.”

Lenin ise aşkın nelerden özgür olması gerektiği konusunda şunları söyler: “Mali hesaplardan özgürlük, genel olarak maddi kaygılardan özgürlük, ebeveynlerin baskısından özgürlük, toplumsal değer yargılarından özgürlük, orta sınıf dar kafalılığından özgürlük ve polisiye özgürlük.”

Lenin’in söyledikleri, zina vb.’nin hangi koşullarda ortadan kalkacağını ve soruna nasıl yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Toplumsal çürümenin en olumsuz etkilerini yaşamak zorunda bırakılan kadınlar için tek çözüm bu durumların kaynağı olan, herşeyi metalaştıran bu sistemden kurtulmaktır. Bu sistem ve bu sistemin ürettiği değer yargıları değişmedikçe hiçbir insan ilişkisi düzelemez. Çünkü çürüyen bu sistem kendiyle birlikte insani değerleri de beraberinde çürütmüştür. Herşey gibi en insani duygular bile ancak mücadele edilerek yeniden kazanılacaktır. Kadın-erkek ilişkilerinde yaşanan her türlü yozlaşma bu kapitalist sistemle birlikte ortadan kalkacaktır.

H. Yıldız