11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Mesa'nın istifa ettiği gün

Bolivya'nın Gaz Savaşı'nın bu safhasının üçüncü haftasına girilirken yüzbinlerce Bolivyalı ülkenin enerji kaynaklarının kamulaştırılması talebiyle La Paz'a aktı. Her ne kadar bu ülke tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yürüyüşüyse de, bu kitlesel hareket gerçekte sadece “kek üstündeki kremadan” ibaret. Çünkü La Paz sokaklarını wiphala'ları (Wiphala ezilenlerin, Bolivyalı yerlilerin bayrağı olarak nitelendiriliyor), bayrakları ve pankartlarıyla bir insan seli kaplarken halkın taktiksel büyüsü grevler ve yol blokajları ülke çapında etkili oluyordu: El Alto günlerce felç oldu; La Paz, kente tüm girişleri keserek yakıt ve gıda sıkıntısına yol açan blokajlarla yapay bir adaya dönüştü; Cochabamba ve Potosi protestocularca felç edildi; ülkenin otoyol sistemi, 70'in üzerindeki aşılmaz blokajla nakliye ve ulaşıma kapandı. Her açıdan diğer günlere hiç benzemeyen bir gün.

Öğle vakti halkın San Francisco'yu doldurarak düzenlediği cabildo aberto (açık halk mitingi) büyüyen birlik ve inancı gösteriyordu. Mitingin, Başkanlık Sarayı'nın bulunduğu Plaza Murillo'yu kuşatmak üzere dağıldığı dakikalarda binlerce göstericiye gaz ve plastik mermilerle saldırıldı. Polis acımasızdı, kalabalığın üstüne her yönden gaz ve plastik mermi yağıyordu. Polis kitleyi sonraki bir saat içinde San Fransisco'dan ve Plaza Murillo çevresinden parça parça uzaklaştırdı. Biz oradan uzaklaşıp San Francisco'dan çıkmışken, protestocuların dinamitlerinin alternatif patlamalarının ve polisin gaz bombalarının seslerini duyabiliyorduk.

Herkesin gözleri kırmızıydı ve gazdan korunmak için burun deliklerine tıkanmış koka yaprakları ve pembe tuvalet kağıtlarına rağmen burunlar şıpır şıpır akıyordu. Ve sonra -patlamalar henüz başlamadan önce gözlere temizlenmek için bir şans doğmadan önce- Bolivya halkının direncini ve inancını bir kez daha anımsadım. İnsanlar “Bajameros!,” (Hadi gidelim!) diye bağırmaya başladı. Ve saliseler geçmeden, bizim bulunduğumuz köşedeki insanlar geri dönüp gittikçe yoğunlaşan bir duman altında kalan alana doğru yeniden inmeye başladı. Yanı başımızdaki yoldaşlarımızın (companero) tarih yaptığını bilerek, Luis Gomez ve ben de geri döndük. Sonraki birkaç saat adeta bir dalga gibi geçti: halk Plaza Murillo'nun bir köşesini dolduruyor ya da San Francisco'da toplanıyordu fakat yeterli sayıya ulaşmaya yaklaşınca polis kalabalığı dağıtıyordu.

Sokaklar karanlıkla birlikte sakinleşti fakat dedikodu makinesi durmadı. Gün boyu, hükümetin ve/veya ordunun bugünkü eylemlere ve grev ve blokajların artan etkisine nasıl bir karşılık vereceğine dair spekülasyonlar dolaştı. Mesa'nın istifaya gidip gitmeyeceği, sağcı bir askeri darbenin tertiplenip tertiplenmeyeceği veya nihai bir eylem için yarına kadar bekleyip beklemeyeceğimiz an be an süren bir muğlaklık içindeydi. Belirsizlik akşam 9:45'te Mesa'nın Saray'dan yaptığı canlı bir konuşmayla istifasını Kongreye sunmasıyla son buldu.

Muhtelif olasılıktan biri olmasına rağmen Mesa'nın istifası yanıtladıklarından daha fazla soru yarattı. Çünkü çoğu insan sokaklarda Mesa kuklaları yakıyorsa da, Mesa'nın istifası, onların birincil talebi kamulaştırmaya herhangi bir yanıt vermiyordu. İşte açığa çıkan karmaşa: Birincisi, Mesa'nın iktidarı bırakması Kongre kararına bağlı ve bunu görüşmek üzere tekrar ne zaman toplanacakları bilinmiyor. İkincisi, bu durumda başkanlığı devralabilecek olan sıradaki isim, Senato Başkanı Hormando Vaca Diez bir sağcı, bölgesel özerkliği destekliyor, Santa Cruz dışında minimum desteğe sahip ve toplumsal hareketlerin nefret ettiği bir isim. İktidara gelmesiyse sadece şiddetli bir sol muhalefet yaratabilir. Üçüncüsü, Vaca Diez geri adım atarsa üç ay içinde yeni seçimler yapılabilir. Teorik olarak masadaki en iyi seçenek bu ve MAS ve diğerlerinin istediği de bu. Diğer yandan, yeni seçimler kendi başına Bolivya'nın doğal kaynaklarının kamulaştırılmasını sağlamaz. Sol gruplar eğer bu mücadelenin sonucunu birincil hedefleri doğrultusunda değerlendirmek isterlerse, sokakların momentini (zorlayıcı gücünü) oy sandığının momentine dönüştürmek zorunda kalırlar. Halkın seçilmiş yöneticilere (belki de iyi sebeplerden dolayı) çok az güven duyduğu bir ülkede bu çok riskli ve zor bir iş.

Dördüncü –ve acil öneme sahip olanı- yarının sorusu. Kongre söz vermiş olmasına rağmen toplanmayacak ve büyük olasılıkla yukarıdaki soru yanıtsız kalacak. Hareketin liderlerinin ilk açıklamalarına göre, Mesa'nın istifası yalnızca halkın kararını pekiştirir. Sürmekte olan yol blokajları ve grevler etkisini sürdürecek. La Paz işçileri bu birkaç haftadır ilk kez genel ve süresiz uzun bir greve başlayacaklarını (8 Haziran'dan itibaren) ilan ettiler. Bugün sokaklarda olan herkes, yarın sabah birilerini daha yanına alarak gelmeyi planlıyor. Madenciler ve Altiplano işçileri de -şiddet konusunda en kötü şöhrete sahip iki grup- sokaklarda hazır bulunacak. Bu ikisini ve müsamahasız polisi de hesaba katınca, yarın bugüne kadar hiç görmediğimiz şeyler yaşanabilir.

Jean Friedsky

7 Haziran 2005

(Zmag.org adresinden sendika.org tarafından çevrilmiştir...)

------------------------------------------------------------------------------------------

Iraklı devşirme askerler savaşa katılmayı reddetti

Emperyalist orduların Irak direnişi karşısında acze düşmesi ve sürekli kayıp vermesinin de etkisiyle, savaşı “Iraklılaştırma” taktiğine ağırlık verilmeye başlandı. Bu amaçla üniforma giydirdikleri Iraklı devşirmelerle direnişçileri birbirine kırdırmaya çalışıyorlar. Bağdat'ta yapılan geniş kapsamlı saldırıda bu yönde belli adımlar attıkları da görülüyor

Ancak işgalcilerin emrine koşulan Iraklılar'da ilk defa bu saldırıya katılmayı reddederek seslerini duyurdular. Yaklaşık 90 askerden oluşan bir Iraklı birlik, Amerikan işbirlikçisi olarak damgalanmak ve öldürülmekten çekindiği için ABD askerleriyle birlikte ortak askeri harekata katılmayacağını açıkladı.

Reuters'a konuşan 90 kişiden oluşan Rutba ünitesinden Taha Allawi, “Bağdat'a gitmeyi kabul etmedik. Çünkü Rutba'ya dönüşümüzde öldürülmekten korkuyorduk” diyor. Birliğin başka bir üyesi Ahmed Dahi de, “bize reddetme hakkımızın olmadığını söylediler, bize askerin görevinin emirlere uymak olduğunu söylediler, ama ‘biz Iraklıyız, Amerikalı değil' cevabını verdik” diyor. Emirlere uymamaları üzerine, Amerikan ordusunun ünitedeki askerlerin silahları, üniformaları ve künyelerine el koyduğunu belirtiyor.

İşgalcilerin saldırganlığı arttıkça bu tür çıkışların arkasının gelmesi kaçınılmazdır.

------------------------------------------------------------------------------------------

CİA işkence için uçak filosu kurmuş

Ortadoğu'ya Guantanamo toplama kampı, Ebu Garib işkence merkezi eşliğinde taşınan Amerikan “demokrasisi”, anlaşıldığı kadarıyla bunlarla yetinmemiş. “Demokrasi”yi taşımak için bir de işkence filosu kurmuş.

Amerikan istihbarat örgütü CİA'nin, “şüpheli”lerin işkenceden geçirilmesi için gerçekleştirdiği havayolu seferleriyle ilgili yeni bilgiler ortaya çıktı. New York Times gazetesinde çıkan habere göre, CİA'nin elinde bu amaçla kullanılan 26 özel uçak bulunuyor. Bu işkence filosu 11 Eylül saldırılarından önce oluşturulmuş.

Gazetenin haberine göre bu uçaklar, CİA denetimindeki paravan şirketler tarafından kontrol ediliyor veya bu paravan şirketlerin ortaklarınca denetleniyor.

Uçaklar, “terör şüphelileri”nin sistematik işkence uygulanan “müttefik ülkelere” götürülmesinde veya dünyanın herhangi bir noktasında yeni yakalanmış olan “şüpheliler”in yanına “profesyonel işkenceciler” gönderilmesinde kullanılıyor. Örneğin, Aero Contractors adlı şirkete ait uçaklar, rutin bir biçimde Bağdat (Irak), Kahire (Mısır), Taşkent (Özbekistan) ve Kabil'e (Afganistan) gidip geliyor.

“Amerikan demokrasisi”nin Guantanamo, Ebu Garib gibi sembollerine işkence uçakları filosu da eklenecek.