11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Koma Komalên Kürdistan” üzerine

Serhat Ararat

Orta yerde sergilenen tam anlamıyla bir komedi… Yönetmeni, senaristi, oyuncu ve figüranları belli olan bir komedi… Yüzlerce, binlerce seyircisi olan bir komedi… İçinde trajik boyutları olan ve giderek derinleşen bir komedi… Yani traji-komik bir oyun… İşin trajik yanı, bu oynanan oyunu seyreden ve aynı zamanda onun tarafından sürüklenen, sonucunu görmekten aciz, aciz bırakılan binlerin varlığıdır… Bizi ilgilendiren, ısrarla ve defalarca üzerinde durmamızı sağlayan da budur!

KONGRA-GEL 3. Genel Kurul toplantısını yaptı. Yapılan açıklamaya ve yayınlanmaya başlanan belgelere bakılırsa, aldığı en önemli karar, bir süreden beridir A. Öcalan tarafından “ilkeleri” ve içeriği açıklanan Demokratik Konfederalizmi (“Koma Komalên Kurdistan”) “bir sistem” olarak benimseme ve yaşama geçirme kararı olmuştur. Kuşkusuz bu, İmralı'da kurgulanan ve oynanması için dayatılan traji-komik bir oyundan başka bir şey değildir.

Anlaşılan o ki, Kürt halkı ve onun en dinamik unsurları bundan böyle bu oyunla avutulmaya, bilinçleri çarpıtılmaya, bellekleri silinmeye, başkaldırı ruhu yok edilmeye, enerjisi boşa akıtılmaya çalışılacaktır!

İmralı'dan dayatılan ilk teslimiyet ve tasfiye mesajları, politikaları çok daha kaba, açık, dolaysız devletin resmi tezlerini tekrarlıyordu. Ama süreç içinde resmi tezler kimi zaman yine en kaba halleriyle ortaya konulmasına rağmen ideolojik, teorik-felsefik ve tarihsel bir arka plana oturtulmaya başlandı; 1. ve 2. AİHM savunmaları ve bunları tamamlayan “Görüşme notları” bu bağlamda ve niteliktedir. Başka bir ifadeyle teslimiyet ve ihanet, “evrensel” bir ideoloji geliştirme iddiası ile örtülmeye, bu yöntemle bilinçlere ve ruhlara yedirilmeye çalışıyor. “Demokratik ve Ekolojik Toplum”, “Demokratik Konfederalizm” bu örtü işlevi yüklenen kavramların en önemlileridir. Aslında bu kavramların bir yeniliği yok. Yıllar önce dillendirilen ve savunulan “Anarşist” tezlerin başlıca olanlardır.

İhanet ve teslimiyet çizgisinin bu anılan kavramlarla örtülüp yedirilmesi rastlantı değildir. Genelkurmay için önemli olan iktidar bilinci ve iktidar perspektifli mücadele anlayışını beyinlerden silmek ve onun yerine “başka” bir bilinç geliştirmektir. Yani ideolojik hegemonyayı yine sol, devrimci ve sosyalist kodlarla egemen kılmak ve süreklileştirmektir. Bu konuda belli bir mesafe aldıklarını da kabul etmek durumundayız. Bu amaca en uygun ideoloji, M. Bookchin ve aynı çizgiyi savunan belli bir “uluslararası” kimliği olan kişilikler tarafından savunulan düşüncelerdir. Kürtler'in mücadele programından bağımsız devlet, kendi kaderini belirleme fikrini, yani “ulusal bilinci” kesin bir biçimde silmek, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı mücadele anlayışı yerine teslimiyeti “demokratik barış” adına teorileştirmek; işte İmralı üzerinden dayatılan konseptin özü bundan başka bir şey değildir...

Bookchin'lerden aşırılan tezler ile İmralı çizgisi arasındaki ilişkiyi, bununla varılmak istenen hedefleri daha geniş bir çalışmada ele alma eğilimindeyiz. Şimdilik şu kadarını vurgulayalım: Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa (1. AİHM Savunması) ve Bir Halkı Savunmak (2. AİHM Savunması) adlı kitaplarda geliştirildiği iddia edilen görüşler, resmi tezlerin Bookchin tezleri ile örtülmesi, onunla bir bulamaca dönüştürülmesi ve teslimiyetçi anlayış ve çizginin Eko-anarşizan sosla yedirilmesinden başka bir şeydir. Boookchin'in görüşlerinin değerlendirilmesi ayrı bir tartışma konusudur; ama teslimiyet ve ihanetin yedirilmesinde bir yem olarak kullanılması onun açısından bir talihsizlik olsa gerektir!

Bu kısa hatırlatma ve vurgulardan sonra yazının girişinde sözünü ettiğimiz komedi hakkında birkaç söz söyleyebiliriz. Bu üç gündür Özgür Politika gazetesinde “Koma Komalên Kurdistan Sözleşmesi” adlı bir yazı dizisi yayınlanmaktadır. Sözüm ona açıklanan Sözleşme, bir sistemin ana çerçevesi, “anayasası” niteliğinde… Yani bir bakıma devlet olmayan, ama devlete benzer bir yapısı olan, tepeden inmeci ve merkeziyetçi yanı belirleyici olan bir sistem… Kuşkusuz açıklanan esasları, ilkeleri ve kuralları üzerinde uzun uzadıya durmak fazladan bir iş yapmaktan başka bir şey olmaz. Vurguladığımız gibi bu, bir oyun, bir komedi; ama aynı zamanda kendi içinde tutarlı bütünlüğe sahip olmayan bir oyun… Hem “demokratik bir sistem” diyeceksiniz, hem de en katı despotik ve bürokratik yapılardan geri kalmayan kurallar ve “kurumlar” koyacaksınız; hem Konfederalizm diyeceksiniz, hem de onun içini boşaltan kurallar koyacaksınız! Bu, rastlantı mı? Cehalet mi? Bu soruların yanıtlarına geleceğiz, ancak bu “iç tutarsızlığı” biraz açmamız ve örneklendirmemiz gerekir:

Özgür Politika gazetesinde “Koma Komalên Kurdistan Sözleşmesi” adlı yazı dizisinin ilk bölümünde “Genel Esaslar” başlığı altında “Niteliği” adlı alt başlık altında şunlar yazılı:

“Koma Komalên Kurdistan demokratik ve konfederal bir sistemdir. Demokrasi, cinsiyet özgürlüğü ve ekolojiyi temel alır. Piramit tarzı bir örgütlenmedir. Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır. İçte demokratik ulusu, dışta ise ulus üstülüğü esas alır. Her düzeyde katılımcılığı öngörür. Halk iradesini komün, ocak, meclis ve kongre ile ortaya koyar. Devlet olmayan örgütlenmiş siyasal ve toplumsal organizasyondur.”

Bu paragraf içindeki tutarsızlıklar ve mantık yanılgıları üzerinde durmayacağız. Sözü, “Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır” vurgusuna getirmek istiyoruz. Mademki “söz, tartışma ve karar topluluklarındır”, o zaman “Koma Komalên Kurdistan Önderliği” başlığı altında vurgulanan “Tanrı-Kral” yetkileri ve konumu neyin nesi oluyor? Bu konuda yazılanlara bakmakta yarar var.

“Genel Organlar” genel başlığı altında “Koma Komalên Kurdistan Önderliği” başlığı atılıyor ve altında da şunlar yazılıyor: “Koma Komalên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizm) Önderi Abdullah Öcalan'dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir. KONGRA GEL Genel Kurul kararlarının demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.”

Mademki “Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları göze(ten) ve temel konulardaki en son karar mercii” Öcalan'dır; o zaman, ““Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır” sözleri koca bir yalan ve aldatmaca değilse nedir? Peki, bu topluluklar neyi tartışacak, neyi kararlaştıracak? Öyle ya, temel konularda son karar mercii Öcalan olduğuna göre… Bu iç tutarsızlık rastlantı mı, yoksa büyük bir cehalet örneği mi? Ya da bilinçli bir tezgâh mı?

Öcalan sistemini biliyoruz, bu sistemde, onun dışındaki hiçbir düşünce ve eleştirel eğilime dahi yaşam hakkı yoktur. Bu sistem sorgulanmadan, doğru bir muhasebe çıkarılmadan ve bu konuda halka hesap verilmeden demokrasi adına söylenecek her söz koca bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Yine en geri demokrasilerde bile “Tanrı-Kral”lara yer yoktur; her şeyi ona düğümlediğiniz yerde, o sistemin adı demokrasi olmaz, en despotik ve faşist siyasal sistemlerden daha geri keyfi bir sistem olur!

Kuşkusuz bu kadar iç tutarsızlık, iç mantık zırvaları, ne rastlantıdır, ne cehalet örneği… Bunlar, binlere oynatılan, bir halka oynatılan komedinin önemli bir unsurudur. Bir kez, istenilen, demokrasi, demokratik tartışma, eğilimlerin söz ve ifade özgürlüğü, bütün halk tabakalarının doğrudan katılımı, örgütlü mücadelesi değildir. İstenilen, Öcalan sisteminin bütün unsurlarıyla kendini pekiştirerek sürdürmesidir. Bu tek elden belirlenen ve yönetilen, kendisi dışındaki her eğilimi bastıran ve denetleyen despotik sistem sayesindedir ki, devletin resmi tezleri Kürt halkına rahat bir biçimde yedirilebiliyor, bilinç katliamı operasyonu “yeni” teoriler ve “felsefik” yaklaşımlarla derinleştirilebiliyor…

Koma Komalên Kurdistan (Demokratik Konfederalizm) safsatası ile bugün yapılmaya çalışılan budur. Bununla, hem Öcalan iktidar sistemi yeniden kurumlaştırılıyor, hem de halkın oyalanacağı, bilincinin çarpılacağı ve enerjisinin boşa akıtılacağı bir oyuncak verilmiş oluyor… Tasfiye edilip yeniden kurulan parti, örgüt, komite, meclis, kongre, koordinasyon, konsey, komite vb. enflasyonun yarattığı kafa karışıklığı ve bilinç tahribatı da işin cabası…

Evet, oynanan komedi ortada… Bunun önüne geçmek, önüne geçmek için de ciddi ve sonuç alıcı çalışmalar yapmak kaçınılmazdır.