11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Fransa'da sosyal yıkım saldırıları sürüyor

Fransa'da Avrupa Anayasası'nın reddedilmesinin ardından “yeni hükümet” işe başladı. Hükümetin ve temsilcisi olduğu Fransız burjuvazisinin uğradığı bu yenilginin etkisini ve sonuçlarını sınırlamak acil bir görev olarak kendisini dayattı. Böylesi bir bozgunun ardından rejime taze kan gerekiyordu. Bunun için sözde yeni bir hükümet değişikliği yapılarak Fransız halkı bir kez daha oyalanmak, aldatılmak ve yıkım politikalarına devam edilmek isteniyor. Referandumu izleyen günler bu eğilimi açıkça ortaya koydu. İlk açıklamalar, koro halinde “Fransız halkının korkularını ve kaygılarını anladık ve işe başlıyoruz” yönünde oldu. Fakat oynanan bu oyun artık kitleler tarafından pek de sürpriz olarak karşılanmıyor. Kitleleri dinliyoruz diyerek onların temsilcileriyle samimiyetsiz görüşmeler düzenleyenlerin amacı Fransız işçi ve emekçilerinin öfkesini dindirmek ve zaman kazanmaktır. Çünkü kitleler açıkca liberalizme, serbest rekabete ve bunun sonucu olan sosyal yıkıma karşı seslerini yükselttiler. Fakat üç yıldır bu politikaları uygulayan bir hükümetin Fransız halkının istediklerine cevap vermesi imkansız.

Referandumun şokunu yaşayanların bahsettikleri değişimin sadece sözde kalacağı başından belliydi ve böyle de oldu. Çünkü yeni hükümette yapılan sadece birkaç figür değişikliği oldu. Yeni hükümette iki kişi dikkatleri üzerine çekti. Bunlardan birisi Başbakan Dominique de Villepint. İkincisi ise İçişleri Bakanlığı'na getirilen Nicolas Sarkozy. Medya bu iki adamın aslında birbirine rakip olduğunu tekrarlayarak, sanki bir denge olabileceğini yaymaya başladı ve dikkatleri başka yerlere çekmeye çalıştı. De Villepint, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın en çok güven duyduğu kişilerin başında geldiği şeklinde, Sarkozy ise tam tersine cumhurbaşkanlığa gözünü dikmiş bir rakip olarak sunuldu. Böylece dikkatler kişisel sorunlara yöneltilerek, asıl can alıcı olan konular gözardı edildi.

Fakat hükümet olan yeni ekip ilk günlerde rengini gösterdi. Daha genel politika konuşulmadan ve “yeni yönelimler” açıklanmadan, birkaç ay önce özelleştirilen büyük telekom şirketi France Telecom'un hisselerinin %6'sının daha satıldığı açıklandı. Böylece özelleştirme saldırısına aralıksız devam edeceklerini gösterdiler.

Hükümet, önce sendikalarla buluşup tartıştıktan sonra genel politikayı açıklayacağını duyurdu. Böylece toplumun temsilcilerinin muhatap alındığını ve sağır bir hükümetin olmadığını kitlelere göstermek istiyorlardı. Hükümet sözcüleri “zaman artık dinleme zamanı” gibi formülleri yaymaya başladılar ve “sosyal diyalog” terimini tekrar ağızlarına aldılar. Sendika yöneticileri toplantıdan çıktıklarında bunun ne kadar göstermelik olduğunu açıkça ifade etmekten kaçınsalar da, topluma konu bu şekilde yansıdı.

Hükümet tüm bu gelişmelerin ardından genel hoşnutsuzluğun ve bütün korkuların nedeninin işsizlik olduğunu keşfetti. Artık temel hedefin işsizliğe karşı mücadele olduğunu, bu konuda her türlü imkanların kullanılacağını ifade etti. Fakat ardından, tam tersine daha büyük bir saldırının hazırlandığı çok geçmeden anlaşıldı.

İşsizliğe karşı mücadele adı altında işçilere ve işsizlere yeni dayatmalar gündeme geldi. Tartışmalarda sürekli “Fransız sosyal modeli”nin artık çöktüğü söylenerek, İngiltere ve İskandinavya'nın işsizliğe karşı aldıkları ultra-liberal uygulamalar örnek olarak sunuldu. Bu konuda birçok yasal engel olduğu ve bu engellerin işsizliğe yolaçtığı teorize edilmeye başlandı. Böylece iyi-kötü işçileri koruyan birçok kanunun değişikliği hedefleniyor. Diğer taraftan ise işsizlik olgusu kullanılarak düşük ücrete, her türlü çalışma koşuluna razı olabilecek kitleler yaratılması hedefleniyor. Ayrıca işsizlik parasının sınırlandırılması düşünülüyor. Aslında bu saldırılar yıllardır sürüyordu, fakat bugün saldırının kapsamı genişlemiş ve hız kazanmış durumda.

Nicolas Sarkozy'nin tekrar İçişleri Bakanı olması, kitleleri bir daha oyalama ve yanıltma stratejisi çerçevesindeydi. Fransa cumhurbaşkanlık seçimleri sırasında gündeme sürekli “güvenlik sorunu” tartışmaları damgasını vurmuştu. Yabancıların yoğun yaşadığı mahallelerde artık güvenliğin olmadığı ve yabancıların ülke huzurunu bozduğu yayıldı ve seçimlerde faşist Le Pen'in ikinci tura kalması sağlandı. İşte tam bu sıcak atmosferde Sarkozy İçişleri Bakanı olmuştu. Bütün gözler bu medyatik politikacı üzerine çevrilmişti. Sadece göstermelik çıkışlar yaparak ve bu “güvenlik” histerisinden yararlanarak polise birçok haklar tanınmasını sağlamıştı. Sert ve hedef gösteren konuşmaları, ayrıca medyanın bu konuda büyük imkanlar sağlaması belirli bir sempati toplamasını da kolaylaştırdı. Ardından Sarkozy iktidar partisi UMP'nin başkanı seçildi ve bakanlıktan ayrıldı.

Fakat referandum sonrası yıkılmış ve yıpranmış bir ekibi canlandırmak için Sarkozy tam da aranılan adamdı. Bu nedenle hemen İçişleri Bakanlığı'na gelmesinden sonra, medyatik bir çıkış yaptı. “Huzuru bozanlara sert ve hızlı vurmak gerek” diyerek, kendisini bir kez daha sahnenin önüne koydu ve kitlelerin dikkatlerini başka yerlere çekmeye koyuldu.

Sonuç olarak, yeni ekip olarak sunulan hükümet aslında öncekilerden daha sinsi ve acımasız bir şekilde saldırılara başladı. Fakat Fransız işçi ve emekçilerinin referandum vesilesiyle haykırdığı öfkeyi görmezden gelmek onlar için tehlikeli bir oyun olmuştur. İşçi ve emekçilerin güçlü ve birleşik bir cephesinin olmaması şimdilik sermaye ve onun hükümetine bu oyunları oynamanın imkanını tanıyor. Ama referandumda gösterilen tepki yakında seçim sandıklarında ve sokaklarda kendisini yine gösterecektir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Fransa'da liseli gençlik mücadeleye atılıyor

Fransa'da sağcı hükümetin uygulamaya koyduğu yeni eğitim yasası gençliğin büyük öfkesine neden olmuştu. Liseli gençlik haftalarca seferber olup bu yasayı protesto etmişti. Büyük çapta ve olağanüstü katılımın sağlandığı yürüyüşler düzenlendi ve belirlenen günlerde dersler boykot edildi.

Fakat tepkilere sağır kalan hükümet yasayı ısrarla dayattı. Eylemlerin büyümesi üzerine birkaç noktada geri adım atsa da, yasa büyük bir bölümüyle onaylanıp kabul edildi. Yasanın geçmesi her ne kadar hareketin zayıflamasını getirdi ise de, aynı zamanda önemli kazanımlar da bıraktı.

Öncellikle ‘90'lı yılların sonundan beri çok fazla tepki göstermeyen gençliği yeniden sokaklara döktü. Ayrıca uzun bir süredir depolitize olan gençliği canlandırıp ileri unsurlarının politikleşmesini sağladı. Bu yönüyle hareket gelecek dönemdeki eylemler için deneyimli liderleri de önplana çıkardı.

Son yaşanan boykotlar bu bakımdan başarılı da oldu. Eyleme önderlik etmeye çalışan liseliler sendikası, bir dönemden sonra olayların gerisinde bile kaldı. Birçok yerde koordinasyonlar kuruldu ve kendiliğinden gelişen eylemler yapıldı. Örneğin bir dönemden sonra öğrenci sendikasının sessiz kalması, koordinasyonların daha aktif olmasını sağladı. Birçok kentte koordinasyonlar okul işgallerini başlatı ve eylem daha radikal bir yön kazandı. Fakat liseliler diğer sendikaların ve partilerin desteğinden yoksun kaldılar. Yanısıra uzun bir eyleme alışmamış yeni bir hareketti sözkonusu olan. Devletin kolluk güçleriyle karşı karşıya gelmeye henüz hazır değildiler. Hükümet, medya ve polis eylemlerin zayıflayıp sönmesini el birliğiyle başardılar.

Son günlerde liseli öğrenciler bir kez daha gündeme geldiler. Ama bu sefer Paris adliye sarayının önünde polisle yaşanan olayla...

Eylemler döneminde önplana çıkmış liseli önderlerin bir kısımının davaları bugünlerde açıldı. Yaklaşık 40 liseli polise hakaret, tükürmek ve lise binalarına zarar vermek suçundan yargılandılar. Polis mahkeme salonunda ciddi bir hazırlık yaparak, öğrencilerin toplu girmelerini engelledi, mahkemeye gelenlere şiddetle saldırdı ve olay çıkmasına neden oldu. Dışarıda kalan gençler “Gizli kapalı davaları faşistler yapıyor!”, “Sermayenin hizmetinde polis!” şeklinde slogan attılar.

Sonuçta yargılanan liselilerin hepsi zorunlu iş ve para cezasına çarptırıldılar.

Paris'teki koordinasyonun sözcülerinden Samuel Morville ve birkaç arkadaşı mahkemenin hemen çıkışında açıklama yaptılar ve anlamlı mesajlar verdiler. Politik bir dava olduğunu bildiklerini, kendilerine gözdağı verildiğini ve korkutulmak istendiklerini mahkeme çıkışında haykırdılar ve bu davalarla devletin ne kadar zor durumda olduğunu belirttiler. Açılan davaların kendilerini korkutmadığını söylediler.

Davalar basit bir haber olarak sunuldu kamuoyuna. Oysa yaşananlar kelimenin gerçek anlamıyla devlet teröründen başka bir şey değil. Amaç toplumsal muhalefetin kendisini ifade etmesini engellemek ve gelecekteki hareketleri şimdiden boğmak.

Devlet, gençliğin kendisine karşı bilinçli ve politik bir tepki gösterdiğini bildiği için, baskı ve terörü devreye sokuyor. Şimdiden öne çıkan liderleri korkutup saf dışı bırakarak gelecekte öğrenci eylemlerinin önünü kesmeyi hedefliyor. Ama Samuel Morville ve arkadaşları bütün bunların hiçbir işe yaramayacağını ifade ettiler. Demokrasi dersi verenlerin yalanlarını tüm açıklığıyla ortaya koydular. Şimdiden, gelecekteki eylemlerin daha radikal ve örgütlü olacağı söylenebilir.