5 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/36

  Kızıl Bayrak'tan
  Gürcistan krizi ve Türkiye
   Burjuvazi solunu aramaya devam ediyor!
Komutan yeni, parola eski:
Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluk!

Metal sektöründe mücadele dinamikleri ve görevlerimiz

Metal TİS’lerine müdahale
sorumluluğu
  Canovate’deki saldırıya gereken yanıt verildi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  12 Eylül faşizminden hesabı işçi ve emekçiler soracak!
  Mehmet Beşeli ile 2008-2010 Metal Grup Toplu Sözleşmeleri üzerine konuştuk…/2
  Memlekette sendika(cılık) var mı ?..
Yüksel Akkaya
  Kapitalizmin “güçlü” kadını değil, sosyalizmin özgür kadını!
  Gerici savaşlar halkların birleşik direnişiyle yanıtlanmalıdır!
  Dünyadan...!
  McCain ile Obama’nın başkan adaylığı kesinleşti…
  Çok kutupluluğa doğru…- M. Can Yüce
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve
kolera günleri / 1
Volkan Yaraşır
  “İki, üç daha fazla Vietnam!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzen cephesinden yeni bir sol tartışması…

Burjuvazi solunu aramaya devam ediyor!

 

Ergenekon operasyonu ile AKP’yi kapatma davası hamlelerinin yerini geçici bir uzlaşmaya bıraktığı düzen içi çatışmanın ertesinde, düzen siyasetini olağan akışına oturtma gayretleri görülüyor. Bu kapsamda burjuvazi tarafından düzen siyasetinin en önemli sorunu olarak tanımlanan muhalefet boşluğu yeniden gündeme taşınmaya başlandı. Bu konu etrafında yürüyen arayışın somut hedefi, uzun süredir olduğu üzere düzen siyasetini bir sol kanada kavuşturmaktır.

Bu girişim, burjuvazinin sola olan ihtiyacının ne denli yakıcı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Tüm çabasına karşın elinde köhne CHP’den başka “sol” adına kullanabileceği başka bir seçenek üretemese de, burjuvazi işini görecek bir sol için çaba göstermeye devam ediyor. Çünkü, rayından çıkan düzen içi çatışmanın nedenini muhalefet boşluğunda görüyor. Eğer böyle bir boşluk olmasaydı, AKP’yi dengelemek ve işleri biçimsel demokrasisinin sınırlarını aşmadan yürütmek mümkün olurdu. Yığınların desteğini arkasına alabilecek bir muhalefet koşullarında, AKP’nin merkezkaç eğilimleri rahatlıkla etkisizleştirilebilirdi.

Bu amaç doğrultusunda yürütülen sistematik yönlendirme faaliyetinin merkezi, daha önce benzer birçok girişimde olduğu gibi yine Doğan Grubu’na bağlı Milliyet gazetesi oldu. Sayfalarını cömertçe bu konuya ayıran gazetede Devrim Sevimay tarafından yapılan röportajlar peşpeşe yayınlanmaya başlandı. “Sol çıkışını arıyor” başlığını taşıyan bu dizide, böyle bir çıkışın nasıl olacağına dair fikir sahip olduğu iddia edilen ya da zaten bir takım girişimlerin içerisinde bulunan kişiler konuşturuluyor. Konuşmacıların sol tartışmaların gediklisi olan kişilerden seçildiği röportajlarda yeni ve özgün sayılabilecek bir düşünce görülmediği ölçüde, ifade edilenlerden çok, bu tartışmanın kendisi önem kazanıyor.

Röportajı ilk yayınlanan isim Süleyman Çelebi’ydi. Onunla aynı gün röportajı yayınlanan diğer isimler ise, Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş ile Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu oldular. Dizinin bu ilk yayınında konuşturulan kişilerin seçimi, röportajın iddiası açısından dikkate değer. Belli ki, Çelebi şahsında işçi sınıfı, Gümüş şahsında Alevi halkı ve Tanrıkulu şahsında da Kürt halkı bu tartışmanın tarafı haline getirilmek isteniyor. Fakat daha sonraki günlerde konuşanlara bakıldığında, aynı iddianın sürdürüldüğünü söylemek zor. İlk günün ardından röportajları yayınlanan Fuat Keyman, Hasan Bülent Kahraman, Ayşe Buğra ve Almanya SDP milletvekili Lale Akgün, bugüne kadar yapılan benzer her sol tartışmada ilk elden fikirlerine başvurulan isimler. Bu durum, ne denli iddialı olursa olsun, düzenin sol arayışının çıkmazını gösteriyor.

Sola çıkış bulmak adına ortaya koydukları fikirlerine bakıldığında, konuşanların hemen hepsinin ortak kaygısının seçimlerde AKP’yle başa güreşecek güçte bir solun nasıl yaratılacağı konusu olduğu görülüyor. Bu bakımdan burjuvazinin kaygılarıyla tam bir ortaklaşma sözkonusu. Örneğin Süleyman Çelebi, “Demokrasinin artık kazaya uğramasını istemiyorsak, Türkiye’de demokrasi terazisinin sol kefesini doldurmamız gerekiyor. Artık sağın alternatifi sağ, AKP’nin alternatifi yine AKP olmamalı. Solda, sosyal demokraside yeni silkiniş şart” derken, bu noktada durduğunu gösteriyor. CHP içerisindeki muhaliflerden olan öğretim üyesi Fuat Keyman da “Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmama kararı ile birlikte aslında Türkiye siyasete geri döndü. Artık merkez sol seçmen ve demokratlar sadece AKP’den şikayet etmiyor, seçim kazanacak bir parti istiyor” diyerek, üstü kapalı ifadelerle ama daha net bir şekilde bu aynı kaygıyı ortaya koyuyor.

Konuşmaların bir diğer ortak yönü ise, hemen hepsinin yeni bir sol çıkış için umutsuz da olsalar CHP’yi ya da CHP’nin de içerisinde olduğu düzenin ipliği pazara çıkmış sol partilerini adres olarak göstermeleridir. Süleyman Çelebi şunları söylüyor: “Çok kısa bir dönemde yeni bir parti gerçekçi değil. Ama AKP’ye karşı sol bir iktidar alternatifi üreteceksek de bunun bize göre tek bir yolu var: Yeni bir program, yeni bir anlayış, bu program ne tek başına 10 Aralık’ın programı olmalı, ne de DSP’nin, ne CHP’nin, ne de başka partilerin…”

Fevzi Gümüş ise, Aleviler’in CHP’ye verdikleri desteğin mecburiyetten olduğunu söylerken, yanısıra başka bir tercihleri olmadığını belirterek Alevi halkını CHP’ye mahkûm ediyor. Diğer taraftan Sezgin Tanrıkulu da “makul yol CHP-DTP işbirliği” diyerek Kürt hareketine hedef olarak CHP’yi gösteriyor. Bunun için de CHP’nin daha cesur davranmasının, DTP’nin ise Ahmet Türk öncülüğünde dönüşümünü tamamlaması gerektiğinin altını çiziyor. Lale Akgün ise, başlığa çıkarılan “CHP’yi tamamen gözden çıkarmak akıllıca değil” ifadesiyle aynı düşüncenin altını kalınca çizmiş oluyor. Fuat Keyman da konuşması boyunca CHP dışında bir seçenek olmadığını öne sürerek, onun yeniden nasıl ayağa kaldırılacağına ilişkin planını açıklıyor.

Röportajların bütününde dikkat çekici bir diğer olgu ise, konuşanların hedef olarak AKP’ye karşı sosyal-demokrat bir seçenek yaratmayı öne sürerken, sınıf ayrımlarına dayalı bir politik ekseni reddetmeleridir. Bu bakımdan temsil ettiği kurumdan dolayı da en çarpıcı ifadeler Süleyman Çelebi’ye aittir. Çelebi, kendisine yöneltilen “‘Üretim araçlarının mülkiyet hakkının eşit paylaşımı’; bu slogan değil koskoca bir ideoloji ama acaba Türkiye’deki işçi sınıfına Marx’tan doğru gitmenin bir faydası var mı?” biçimindeki soruya şu yanıtı veriyor:

“Bugünkü koşullarda yok. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da yok. (…) İşçi gerçekçi bulmuyor bunu. Kaldı ki gerçekleşme koşulları da olgunlaşmamış durumda. Bu iyi bir şey değildir anlamında söylemiyorum ama durum bu. Devleti sosyal devlet olmaya mecbur etmek; sosyal hak kayıplarını önlemek, yeni sosyal haklar kazanmak ona daha mümkün görünüyor.”

Çelebi böylece durduğu yeri net biçimde ortaya koymuş oluyor. O, düzen solunun artık çürümüş ve siyasal hayattan silinmiş platformundan sosyalizme karşı ideolojik-politik bir saldırının tercümanlığını yapıyor. Dahası, bu düşüncelerini işçilerin ağzından vererek etkisini güçlendirmeye çalışıyor.

Bu tür bayatlamış ifadelerin bugünün dünyasında beş paralık değeri olmasa da, DİSK başkanı sıfatını taşıyan birinin solu tartışmak bahanesiyle bu tür bir saldırının aleti haline gelmesi onu önemli kılıyor. 1 Mayıs’tan 1 Mayıs’a ortaya çıkıp, devrimci işçilerin ve emekçilerin militanlığına dayanarak kahramanlık taslamaktan başka sınıf adına bir pratiği olmayan Çelebi, sermayenin yanında saf tutuyor, sermaye işbirlikçiliği çizgisinde bir solu işçi ve emekçilere pazarlamaya çalışıyor. Öyle ki, röportajının başka bir yerinde sermayeyi eleştirir gibi yapıp bu çizgiyi formüle ediyor:

“Zaten AKP iktidarının bu kadar oksijen almasının en önemli katkısını sermaye vermiştir. Metotlarla ilgili bazen sıkıntıları var ama AKP’nin politikalarına ilişkin bizim baktığımız cepheden bir eleştirileri yok. Oysa şunu çok net söyleyeyim, Türkiye’nin AKP iktidarından kurtulması için herkesin ortak bir noktada buluşması şart.”

Röportajcılardan Fuat Keyman da, CHP ekseninde bir sol toparlanma sağlayabilmek için TÜSİAD ve SİAD’ları doğal bir ortak olarak görüyor. Diğer konuşmacılardan PSA başkanı sol çıkışı laiklik ve cumhuriyet ekseninde tanımlarken, Sezgin Tanrıkulu Kürt-Türk ekseninde CHP-DTP yakınlaşmasını öne sürüyor.

 Konuşmasında “sınıfsal bilinç oluşturulmalı” diyerek diğerlerinden ayrılan Hasan Kahraman ise, bu düşüncesini düzen soluna taban yaratmak için bir formül olarak öneriyor. Diğer konuşmacılar da emekçiler ve sorunlarından bahsettikleri her durumda gelip bu noktaya dayanıyorlar: Düzenin sol kulvarını dolduracak bir parti nasıl oluşturulacak? AKP nasıl alaşağı edilecek?

Yerel seçimlerin de yaklaşmasıyla yoğunlaşması beklenen sol tartışmaların bu yeni evresinde, düzenin sol ihtiyacını karşılamak için düşünceler üreten, formüller hazırlayan, fiili girişimlerde bulunan bu sözde solculara itibar edilmemelidir. Sınıf devrimcilerinin ve devrimcilerin yapması gereken, düzene karşı devrim bayrağını yükselterek işçi ve emekçileri bu bayrak altında toplamaktır. Düzenin sol kanadını oluşturmak için yürütülen girişimlere ve bu çerçevede büyütülecek hayallere karşı mücadele bu çerçevede önem taşımaktadır.