5 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/36

  Kızıl Bayrak'tan
  Gürcistan krizi ve Türkiye
   Burjuvazi solunu aramaya devam ediyor!
Komutan yeni, parola eski:
Toplu görüşme süreci ve devrimci sorumluluk!

Metal sektöründe mücadele dinamikleri ve görevlerimiz

Metal TİS’lerine müdahale
sorumluluğu
  Canovate’deki saldırıya gereken yanıt verildi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  12 Eylül faşizminden hesabı işçi ve emekçiler soracak!
  Mehmet Beşeli ile 2008-2010 Metal Grup Toplu Sözleşmeleri üzerine konuştuk…/2
  Memlekette sendika(cılık) var mı ?..
Yüksel Akkaya
  Kapitalizmin “güçlü” kadını değil, sosyalizmin özgür kadını!
  Gerici savaşlar halkların birleşik direnişiyle yanıtlanmalıdır!
  Dünyadan...!
  McCain ile Obama’nın başkan adaylığı kesinleşti…
  Çok kutupluluğa doğru…- M. Can Yüce
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve
kolera günleri / 1
Volkan Yaraşır
  “İki, üç daha fazla Vietnam!”
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Başbuğ: Sermaye ordusunun “entelektüel” katliamcısı!

Genelkurmay Başkanlığı’nı Yaşar Büyükanıt’tan devralan İlker Başbuğ, düzen medyasında sonu gelmeyen övgülere konu oluyor. Başbuğ’un gerek NATO karargâhlarında aldığı eğitim ve yaptığı hizmetler, gerekse ordu içerisinde göstermiş olduğu “başarı grafiği” üzerinden aldığı madalyalar ve ödüller haber konusu yapılıyor. 30 Ağustos “Zafer Bayramı” ve devir teslim törenlerinde yaptığı konuşmalar üzerinden “entelektüel kişiliği”ne işaret ediliyor. Sosyoloji ve felsefe gibi bilimsel konularla ilgilenmesi nedeniyle methiyeler diziliyor. Kısacası düzen medyası, Büyükanıt’tan sonra daha “entelektüel” bir Genelkurmay Başkanı’na kavuşmuş olmanın kıvancıyla yeni başkomutanı karşısında selama duruyor.

Öte yandan, bu ülkede, sermaye devletinin faşist ordusunda en üst rütbeye ulaşabilmek her şeyden önce Kürt halkına karşı yıllardır yürütülen kirli savaşta önemli bir deneyimden geçmeyi gerektirmektedir. Nasıl ki Büyükanıt emrindeki “iyi çocuk”larıyla her fırsatta bunu kanıtlama imkânını bulduysa, “entelektüelliği” vb. özellikleriyle öne çıkarılan şimdiki Genelkurmay Başkanı da gerçekleştirmiş olduğu birçok hizmetle sermaye düzenine bu alanda rüştünü ispat etmiştir. Bu yönüyle de sermaye medyasından tam puan almıştır.

İlker Başbuğ da tıpkı selefleri gibi yeminli bir Kürt düşmanıdır. Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin kirli savaş yöntemleriyle boğulmasında aktif görev alan ve doğrudan emir veren bir konumda olmuştur. ‘93 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde yaşanan katliamın ardından “Ergenekon”un bir numaralı ismi olarak anılan Hasan Kundakçı ile birlikte İlker Başbuğ’un da adı geçmektedir. PKK’lerin olduğu öne sürülerek giriş-çıkışların yasaklandığı ilçe beş gün boyunca ağır bombardımana tabi tutulmuştur. 38 köylünün öldürüldüğü, 3 bin 700 evin bombalanarak ve yakılarak imha edildiği, binlerce hayvanın telef edildiği kentte sağ kurtulanlarsa kadın-çocuk demeden meydanlarda toplanarak sorguya çekilmiştir. Katliamın boyutlarını gözlerden saklamak için ölen köylüleri ve telef olan hayvanları alelacele kamyonlara yükleyerek kaçıran sermaye devleti, sadece dokuz köylünün öldüğünü duyurmuştur. Sermaye devleti “Lice katliamı” nedeniyle AİHM tarafından 265 bin Avro tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Lice, köy ve mezralardan sonra boşaltılan ilk ilçe olarak tarihe adını kaydetmiştir.

“Lice katliamı”nın baş sorumlularından İlker Başbuğ’un kirli sicili bununla da sınırlı değildir. 1995 yılında gerçekleşen “Çelik 1” operasyonunun planlayıcıları arasındadır. Kirli savaşta gösterdiği “üstün hizmetlerden” dolayı 1997’de korgeneralliğe yükselen Başbuğ, 2002’de orgeneral olduktan sonra, sırasıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı, Genelkurmay 2. Başkanlığı, 1. Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerini üstlenmiştir. Her dönem Kürt halkını hedef alan ve tehdit eden açıklamalarla öne çıkmıştır.

Mardin Kızıltepe’de baba-oğulun katledilmesi ve toplu mezar iddiaları konusunda şunları söylemiştir: “Bölücü örgüt ve onun paralelinde hareket edenler toplu mezar, yargısız infaz gibi olaylarla güvenlik görevlilerini ismen teşhir ederek yargısız infaz yapmaya devam etmektedirler. Kin ve intikam hırsıyla tırmandırılan bu haksız ve tahrik edici kampanyaya karşı bütün kesimleri uyanık olmaya, üzerlerine düşen görevi yapmaya bir defa daha davet ediyoruz.”

Serbest bırakılan eski DEP milletvekillerinin “bürokrasideki tereddütlerden yararlanarak cezaevinden çıktıklarını” açıklayarak, DEP’lilerin PKK’ye dönük ateşkes çağrıları ve gerçekleştirdikleri mitingler üzerine yargıyı ve hükümeti göreve çağıran sert açıklamalarda bulunmuştur. Birçok muhalif kurum ve kuruluşu “terörle bağlantılı” olmakla suçlarken, “Kürt aydını” tanımının “bölücülük” anlamına geldiğini söylemiştir.

Yaşar Büyükanıt’ın 2005 Newroz öncesi şovenist saldırganlığın startını veren açıklamasının bir benzerini İlker Başbuğ 2007 Newrozu öncesinde yapmıştır. Kürt halkını açıkça tehdit ederek şunları söylemiştir: “Önümüzde ulusça kutlayacağımız Nevruz Bayramı vardır. Halkımızın bu bayramı büyük bir coşku ile kutlaması, ancak ‘bölücü’ amaçlara alet olmaması temel isteğimizdir. Bu vesile ile Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesini bir defa daha hatırlatmak isterim. ‘Terör örgütünün’ propagandasını yapmak, terör suçudur. ‘Terör örgütünün’ üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi de bu suç kapsamına girmektedir.”

Aynı dönemde Kürt kurum ve kuruluşlarını hedef alan sistematik açıklamalarını sürdürmüştür. “PKK’nın dergileri ve günlük gazeteleri yayımlanıyor. Bunlara müsaade edilmemesi gerek” diyerek, Gündem gazetesinin ve diğer yayınların yayın durdurma cezaları ile susturulması sürecinin startını vermiştir.

Sermaye medyasının “entelektüelliği” üzerinden övünç kaynağı ettiği İlker Başbuğ’un sicili tıpkı kendisinden öncekiler gibidir. Tek farkı, diğerlerine göre daha “yontulmuş” olması, gerçekleştirilen katliamları rasyonalize etme başarısı ve diplomasi yeteneğidir. Sermaye medyasını en çok sevindiren de budur.