20 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/28

Türkiye kapitalizmi tekliyor
OHAL’i mumla aratacaklar
Dünün “Yeşil Kuşak” çocukları günümüzün “Ilımlı İslam”cıları
Tren faciasının asıl nedenleri
Suruç Katliamı’nın 3. yılı
CHP kendi yörüngesinde her daim dönecektir
Star Rafineri’de zehirlenme sonrası polis yığıldı, işçiler tepkili
Sınıfın biriken öfkesini devrime yöneltmeliyiz
BDSP’den 60. gününde Flormar direnişine ziyaret
KHK zulmü akrabaya sıçradı
Güneş paneli sektörü
Üretimde kriz sinyalleri
Putin-Trump görüşmesi
Irak’ta emekçiler sosyal talepler için sokaklarda!
Brüksel Zirvesi’nde NATO’nun iç hesaplaşması
“Zengin fakir ülke”de* emekçilerin durumu ve görevleri
Bir devlet klasiği olarak NSU davası
Mesleki eğitim alanında gelişmeler
Kadıköy’de Flormar işçileriyle forum ve eylem
Kadınlar Şule Çet için sokaklara çıktı
Sen yine sür umut tarlalarını!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tren faciasının asıl nedenleri

 

8 Temmuz tarihinde Çorlu’da meydana gelen tren “kazası” sonucu 24 kişi yaşamını yitirmiş, 338 kişi yaralanmıştı. Türkiye’de yaşanan tren facialarının en büyüklerinden biri olan bu olayın nedeni Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürlüğü tarafından sele bağlandı. Açıklanan raporda bölgede 150 yıldır böylesi bir su taşkınının yaşanmadığı, bölgenin ‘riskli alan’ kapsamında olmadığı, sel sonucu menfez ile ray arasındaki toprağın kayıp, tamamen boşaldığı, raylarda kopma meydana gelmediğinden kaynaklı demiryolu altyapısını ağ gibi saran sinyal sisteminin uyarı vermediği vb. argümanlar yer aldı. Facia üzerine Çorlu Başsavcılığı soruşturma başlattı, alt kademe çalışanlarının bir kısmı gözaltına alındı.

Bu olay yetkili ağızlar tarafından bir doğa faciasıymış gibi gösterilerek asıl nedenler gizleniyor. Gerek sendikalar gerek meslek odaları ise şimdiye kadar çeşitli raporlar sundular. Birleşik Taşımacılık Sendikas’nın (BTS) ve TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın açıkladığı raporlarda facianın gerisindeki nedenler şu şekilde sıralanıyor: Özelleştirme sonucu TCDD bünyesinde personel sayısının azaltılması (sayısı 67 bin olan demiryolu çalışan sayısı bugün 20 binlere kadar düşmüştür), devlet sorumluluğunda olan denetim ve kontrol işlemlerinin özel şirketlere devredilmesi, yapı ruhsatlarından mühendis ve mimarların imzalarının kaldırılması, travers ve dolgu malzemelerinin kalitesinin düşmesi, denetim yapılmaması, tüm bu genel sorunların yanında katliamın gerçekleştiği tren hattında bakım ihalesinin ödenek yetersizliği nedeniyle iptal edilmesi, TCDD 1. Bölge Demiryolu Bakım Servis Müdürü Vekili’nin bir mühendis olmaması, gerekli şartları taşımaması ancak uzun süredir o koltukta oturuyor olması...

Kazanın asıl sebebi özelleştirme, taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma politikalarıdır. Bu politikalar uzun yıllardır dünyada ve Türkiye’de uygulanmaktadır.

Kâr oranlarının düşmesi, yeni pazar alanları bulmakta çekilen güçlük, tek tek burjuva devletlerin içine yuvarlandığı mali kriz ve uluslararası borç krizi tümü birlikte kapitalizmin içinde bulunduğu krizin birbirine bağlı çeşitli görünümlerini oluşturuyorlar. Özelleştirme politikası ise uluslararası tekelci sermayenin bu krizden, krizin yükünü tümüyle işçi ve emekçilere yükleyerek çıkmak için kendi cephesinden dayattığı bir saldırı politikasıdır.”* Bu saldırı politikaları kapitalistlerin çıkarı gereği başlatıldı. KİT’ler (Kamu İktisadi Teşebbüsü), eğitim, sağlık, enerji, maden, demiryolları gibi kamu alanları adım adım özelleştirildi. Gelinen yerde IMF, Dünya Bankası vb. kuruluşlar kredi çekimleri için KİT’lerin özelleştirilmesini şart koşuyor.

Türkiye’de özelleştirme tartışmalarının yoğunlaştığı dönem 12 Eylül ve devamındaki Özal hükümetleri dönemidir. Tansu Çiller hükümeti ise tamamen bu misyon ile kuruldu. Günümüzde AKP hükümeti bu politikaları daha da pervasız şekilde yürütüyor. Öyle ki, uygulama tümüyle “ben yaptım, oldu” mantığı ile yandaşları kollayan ve kayıran, keyfi ve kuralsız bir anlayış ile yapılıyor. Buna karşılık işçi ve emekçilerin hakları tırpanlanıyor, örgütsüzlük dayatılıyor, güvencesiz çalışma yaygınlaştırılıyor.

Çorlu’da yaşanan tren “kazasından” yansıyanlar sermaye devletinin bu katliamdaki rolünü gözler önüne sermektedir. Aynı şekilde 2014 yılında Soma madenci katliamı da örnek verilebilir. Resmi rakamlara göre 301 madencinin yaşamını yitirdiği olayın asıl nedeni özelleştirme sonucu yaşanan ihmaller zinciridir. Birkaç sermayedarın kâr hırsı için insanların yaşamları hiçe sayılmıştır. 301 ve 24 gözü dönmüş kapitalistler için yalnızca sayıdan ibaret.

Sermaye düzeninin hukuku Soma davası için rezil bir şekilde devam ediyor. Tren faciası için de aynı akıbet söz konusu olacaktır. Asıl sorumlular açığa çıkarılmayacak, aklanacaktır.

Oysa ki, bu ve benzeri facialar teknolojinin mevcut gelişmişliği üzerinden önlenebilir. Ancak anlaşıldığı üzere mesele teknoloji yetersizliği değil, özel şirketlerin masraftan kaçınma adına can güvenliğinde tasarrufa gitme tercihidir. Faciaların yaşanmaması için elbette teknoloji daha fazla kullanılabilir ancak şurası da açıktır ki, kapitalistlerin kapsamlı saldırı politikalarına işçi ve emekçiler mücadeleyi büyüterek yanıt verdiği koşullarda iş cinayetleri ve katliamları gerçek manada önlenebilir.

*Dünya’da ve Türkiye’de Özelleştirme Saldırısı, Eksen Yayıncılık

 

 

 

 

Haziran’da bütçe açığı ikiye katlandı

 

Seçimlerde AKP iktidarının çıkarına kullanılan devlet bütçesi Haziran ayında dev açık verdi. Haziran sonu itibarıyla bütçe açığı ilk 5 aylık miktarını da, geçen yılın Haziran ayı ve ilk 6 aylık açığını da ikiye katladı. Büyük çoğunluğu emekçilerden toplananlar olmak üzere vergi gelirleri ilk 6 aylık toplam bütçe gelirlerinin yüzde 84’ünü oluşturdu.

Geçtiğimiz yılın Haziran ayına kıyasla gelirlerin yüzde 17,3 oranında arttığı bütçede, giderler yüzde 33,8 oranında artış kaydederek 77,2 milyar lira oldu. 2017 yılı Haziran ayında 13,7 milyar lira açık veren bütçe bu yıl aynı ayda ikiye katlanarak 25,6 milyar lira açık verdi.

2018’in ilk yarısında da toplam bütçe açığı 46 milyar lirayı aştı. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde 25,2 milyar lira açık verilmişti. Haziran ayında yaşanan dev bütçe açığıyla 2018 yılının ilk 5 aylık açığı da ikiye katlanmış oldu.

Gelirlerin yüzde 84’ü vergilerden

İlk 6 ayda bütçe gelirleri, geçen yıla kıyasla yüzde 18,2 artışla 353,6 milyar liraya ulaşırken, bütçe giderleri yüzde 23,2 arttı ve 399,7 milyar lira oldu.

2018’in ilk yarısında vergi gelirleri yüzde 19,8 artarak 294,8 milyar lira oldu. Bu ise toplam bütçe gelirlerinin yüzde 84’üne denk düştü.