20 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/28

Türkiye kapitalizmi tekliyor
OHAL’i mumla aratacaklar
Dünün “Yeşil Kuşak” çocukları günümüzün “Ilımlı İslam”cıları
Tren faciasının asıl nedenleri
Suruç Katliamı’nın 3. yılı
CHP kendi yörüngesinde her daim dönecektir
Star Rafineri’de zehirlenme sonrası polis yığıldı, işçiler tepkili
Sınıfın biriken öfkesini devrime yöneltmeliyiz
BDSP’den 60. gününde Flormar direnişine ziyaret
KHK zulmü akrabaya sıçradı
Güneş paneli sektörü
Üretimde kriz sinyalleri
Putin-Trump görüşmesi
Irak’ta emekçiler sosyal talepler için sokaklarda!
Brüksel Zirvesi’nde NATO’nun iç hesaplaşması
“Zengin fakir ülke”de* emekçilerin durumu ve görevleri
Bir devlet klasiği olarak NSU davası
Mesleki eğitim alanında gelişmeler
Kadıköy’de Flormar işçileriyle forum ve eylem
Kadınlar Şule Çet için sokaklara çıktı
Sen yine sür umut tarlalarını!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Brüksel Zirvesi’nde NATO’nun iç hesaplaşması

 

Emperyalist dünyada işlerin eskisi gibi gitmediği bilinen bir gerçektir. Emperyalist tekeller arasındaki didişme ve dalaşı kontrol altına alarak bastırma çabaları, çatışmanın yeniden üretilmesi ve daha da şiddetlenmesiyle sonuçlanıyor. Brüksel’de yapılan son NATO zirvesi; süren çatışmanın yalnızca karşıt kamplar arasında bir çatışmayla sınırlı olmadığını, NATO kampı içerisinde de didişme ve dalaşmanın derinleşerek devam etiğini gösterdi. Zirve, NATO kampı içerisinde süren çekişme ve çatışmayı çok daha görünür kıldı.

NATO kampında ABD emperyalizminin tartışmasız üstünlüğü sürmekle birlikte, bu üstünlük eskiden olduğu gibi biata dayanmıyor. Patrona karşı itiraz seslerinin önü alınamıyor. Kamp içerisindeki sorunların çözümü kapalı kapılar arkasında sürdürülen tehdit ve şantaja dayalı pazarlıklarla çözülmeyecek kadar derinleşiyor. Eskiden kapalı kapılar arkasında tehdit ve şantajlarla bastırılıp ertelenerek “çözülen” sorunlar artık sokağa dökülür oldu. Gerçi bunun böyle olduğu nispeten uzun bir süredir biliniyordu. Yine de partnerler birbirlerine karşı açıktan açığa saldırgan dil kullanmaktan kaçınmayı, diplomasinin derin çukurlarında birbirlerinin gözlerini oyarak yol almayı tercih ediyorlardı. Gelinen noktada diplomasinin “yumuşak” dili yerini iç politikada daha çok faşizan uygulamalara, polis devletinin güçlendirilmesine, dış politikada ise militarizmin ve silahların eleştirisine bırakıyor.

Brüksel Zirvesi’nde ipler kopmamakla birlikte -zira hâlâ birbirlerine muhtaç durumdalar- büyük emperyalist güçler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda olduklarını, bir kopuş ve hesaplaşmanın zaruretini daha derin idrak etmiş görünüyorlar.

NATO’daki Anglosakson egemenliği AB’nin güçlü emperyalist devleti Fransa’yı da rahatsız etmekle birlikte, çatışma asıl olarak Almanya ile Anglosakson ittifakı arasında cereyan ediyor. Brüksel zirvesine; yaşanan söz düellosunu, asıl olarak da ABD’nin saldırgan başkanı Trump’ın küstahlığını Almanya’nın alttan alarak yatıştırma çabaları damgasını vurdu. Büyük ekonomik güçlerden Almanya, batılı emperyalist bloğun gelecek planlarının hatırına, ABD’nin afra-tafrasını sineye çekmek zorunda kaldı. Militarist bir güçle desteklenmeyen ekonomik gücün güç olmadığını bilecek kadar kanlı bir tarihe sahip olan Alman emperyalizmi için bu hesabın burada kapanmayacağı açıktır.

Her durumda Avrupa’nın “birliği”nin anlam ve önemine vurgu yapan Alman emperyalizmi, Trump’ın saldırganlığını AB miğferi altına sığınarak göğüslemeye çalıştı. “Beyaz Saray’a artık kayıtsız şartsız güvenemeyiz” diyen Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, ABD ile ortaklığı korumak için bu ortaklığa yeniden “ayar vermek” gerektiğini, bunun da “öz güvenli ve egemen Avrupa” ile mümkün olacağını vurgulayarak, “Avrupa’nın bölünmemesi ve AB ülkelerinin birbirine daha yakın olması gerektiğini” belirtti.

Alman emperyalizmi zaman kazanmaya çalışıyor

AB içerisinde işler az çok Alman emperyalizminin hedefleri doğrultusunda yol alsa da Almanya ekonomik üstünlük alanında sağladığı başarıyı politik etki ve militarist başarıyla tamamlamaktan henüz uzaktır. Avrupa ordusunun oluşturulması için süreç hızlandırılmış bulunuyor, fakat hâlâ istenen kıvamda değil. Almanya, İngiltere’nin AB’nin dışına sürülmesini bu adımların güçlendirilmesi için bir olanağa çevirmekle birlikte, güçlü bir Almanya’nın Fransa için ne anlama geldiğini bilen Fransız tekelleri sürece her durumda takoz koymaktan geri kalmıyorlar. AB içerisinde etki alanını genişletmesinin yolunu Almanya’nın dengelenmesinde gören Fransa, ABD’nin Almanya’yı hırpalamasından ancak memnunluk duyar.

Zirvede, Trump tarafından Merkel şahsında Alman tekellerinin açıktan açığa aşağılanarak hırpalanmasının açtığı yaralar kolay kolay kapanmayacaktır. Alman medyası yaşanan “olayı” şöyle yorumluyor:

Almanya sabah Rusya’dan doğalgaz almasına öfkelenip, öğleden sonra ‘mükemmel ikili ilişkilerden’ söz eden, gece yarısı Twitter’dan zehir zemberek bir mesaj paylaşıp basın konferansında Almanya’yı öven birinden ne bekleyebilir? Buna baş döndürücü hızla hem ödüllendirme hem de cezalandırma denir.”

ABD Başkanı’nın en büyük kozunu oynaması müttefiklerini harekete geçirmiş ve savunma harcamalarının arttırılmasına aciliyet kazandırmış olabilir. Ama bu koz gelecekte işe yaramaz ve onun da belki payının bulunduğu projeyi batırabilir. Müttefikleri bunu unutmayacaklardır. Birkaç yıl sonra askeri bakımdan kendi ayakları üzerinde duracak duruma geldiklerinde, kendilerine yapılanı hatırlayacaklar ve Trump’ın heba ettiği itibarın faturası haleflerine çıkarılacaktır.” İşte bu kadar!

Trump’tan “gaddarca öneriler” ve orman kanunlarına dönüş

Silah üstünlüğüne güvenen Trump saldırganlıkta sınır tanımıyor, partner olmanın bütün nezaketlerini hoyratça ayaklar altında çiğnemekte kusur etmiyor. Dahası komşu devletleri birbirlerine karşı kışkırtmaktan da geri kalmıyor. Trump, 13 Temmuz Cuma günü May ile düzenlediği ortak basın toplantısında, May’e bir öneride bulunduğunu, ancak İngiltere Başbakanı’nın bunu çok “gaddarca” bulduğunu söylemişti. BBC’de bir televizyon programına katılan May’e bu önerinin ne olduğu sorulduğunda, May, “Bana AB’yle müzakere etme yerine dava açmam gerektiğini söyledi” dedi. Özcesi Trump, elinde salladığı savaş bayrağıyla rakiplerini tehdit ederek, birbirlerine karşı kışkırtarak saldırgan NATO kampında sarsılan hegemonyasını sağlamlaştırmayı umuyor.

Bu arada Trump hayırlı bir iş yaparak emperyalist kamp içerisinde süren ilişkilerin düzeysizlik ve çirkefliklerini açığa döküyor. “Ne kadar para o kadar koruma garantisi”, “Bakış açıma göre ABD’nin birçok rakibi var” diyen Trump, AB ile yaşanan ticaret savaşına atıfta bulunarak, “AB, ABD’nin rakibi”dir diyor ve ekliyor: “Almanya NATO içinde savunmaya yeterince katkı sağlamıyor. Aynı anda Almanya Rusya’ya enerji satıyor. Almanya kasasına milyonlar akıtırken, ABD Almanları koruyor.” Trump, partnerinin gerekli haracı vermemesine içerleyerek, ona bodyguardlık yapmayacaklarını söylüyor. Gerçi bu tehdit ve racon kesmeler Kuveyt ve Suudi krallığında işe yaramış, Suud ailesi iktidarlarının korunması karşılığında kesenin ağzını açmıştı. Polonya’nın gerici-faşizan Devlet Başkanı Andrzej Duda yönetimi de ülkede daha fazla Amerikan askeri konuşlandırılması karşılığında yılda iki milyar doları gözden çıkarmaya hazır olduğunu duyurmuştu.

Erdoğan’ların havsalasını zorlayan karışık işler

NATO içerisindeki kamplaşmada, Türk sermaye devleti gibi kimi payanda devletler payanda olmanın gereği olarak hâlâ en güçlü efendinin yanında yer alıyorlar.

Neticede NATO kampı içerisinde işler, kah NATO’yu Rusya’ya karşı savaşa sokmak için provokasyonlar düzenleyerek iş çevirmeye çalışan, kah Rusya’nın arkasına sığınarak fiyatını arttırmaya çalışan Erdoğan gibi zavallıların havsalasının alamayacağı kadar karışıktır. Kamp içerisinde büyük emperyalist güçlerin kıran kırana vuruştuğu NATO zirvesine başkan olarak arz-ı endam eden Erdoğan’ın payına bir figüran olmak bile düşmedi. Bu toz duman içerisinde Erdoğan gibilerinin eğitim zayiatına kurban gitmeleri işten bile değildir. Zira, orman kanununun hüküm sürdüğü kapitalist dünyada filler tepişirken çimenlerin kaderine ezilmek düşer.