20 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/28

Türkiye kapitalizmi tekliyor
OHAL’i mumla aratacaklar
Dünün “Yeşil Kuşak” çocukları günümüzün “Ilımlı İslam”cıları
Tren faciasının asıl nedenleri
Suruç Katliamı’nın 3. yılı
CHP kendi yörüngesinde her daim dönecektir
Star Rafineri’de zehirlenme sonrası polis yığıldı, işçiler tepkili
Sınıfın biriken öfkesini devrime yöneltmeliyiz
BDSP’den 60. gününde Flormar direnişine ziyaret
KHK zulmü akrabaya sıçradı
Güneş paneli sektörü
Üretimde kriz sinyalleri
Putin-Trump görüşmesi
Irak’ta emekçiler sosyal talepler için sokaklarda!
Brüksel Zirvesi’nde NATO’nun iç hesaplaşması
“Zengin fakir ülke”de* emekçilerin durumu ve görevleri
Bir devlet klasiği olarak NSU davası
Mesleki eğitim alanında gelişmeler
Kadıköy’de Flormar işçileriyle forum ve eylem
Kadınlar Şule Çet için sokaklara çıktı
Sen yine sür umut tarlalarını!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Zengin fakir ülke”de* emekçilerin durumu ve görevleri

 

Die Linke (Sol Parti) milletvekili Sabine Zimmermann’ın Almanya’da emeklilerin durumuna dair federal hükümete verdiği soru önergesine hükümet tarafından geçen hafta içinde cevap verildi. Hükümetin yanıtı emeklilerin yaşadıkları sefil durumu ortaya koyuyor. Söz konusu durum bilinmesine karşın hükümet ve burjuva medya tarafından üzeri kapatılarak görmezlikten geliniyordu.

Almanya’da ekonomik büyüme, ihracatta kırılan rekorlar, cari fazlalık ve işsizliğin en alt seviyeye çekildiği haberleriyle toplum sürekli sersemleştiriliyor. Ekonomik büyüme ve ihracat rekorlarının ne pahasına sağlandığına dair sorular hiç gündeme getirilmiyor. “Alman mucizesi” etiketi altında, gerçeklerden uzak, tılsımlı bir toplum panoraması çiziliyor.

Sabine Zimmermann’ın sorusuna hükümet kanadından verilen cevap, sahte “mucize” safsatalarını boşa çıkardı. Kapitalist tekellerin kendi hanelerine yazdıkları başarı(!) öyküsünün arkasında on milyonlarca emekçinin sefaletinin yattığının bir itirafı oldu. 2016 sonunda, neredeyse her iki emekliden birisinin Alman Emeklilik Sigortası’ndan ayda 800 avrodan az bir ücret aldığı görüldü. Verilere göre, emekli maaşlarının yüzde 48’i 800 avronun ve yüzde 62’si de 1.000 avronun altında. 800 avronun altında aylık alan 8,6 milyon emeklinin yüzde 27’sini erkekler, yüzde 64’ünü kadınlar oluşturuyor. Bu rakamların brüt olduğunu ayrıca belirtelim.

Kapitalist toplumda kadın erkek eşitliğinin sağlanacağını hayal eden, bunu hayal etmekle de kalmayıp bu gerici ütopyayı yayan “iyi niyetli” hayalperestlere karşı bundan daha iyi bir cevap olamazdı.

Almanya’nın en gelişkin kapitalist ülkelerin başında geldiği tartışma götürmez bir gerçektir. Kapitalist toplumda ekonomik büyümeye bağlı olarak sefaletin de son bulacağını vaaz eden yalana dayalı propagandadan etkilenen emekçilerin hayali, kendi ülkelerinin de bir Almanya olmasıdır. Almanya’da, en az 40 yıl çalıştıktan sonra kadınlarda 65, erkeklerde 67 yaşında emekli olan işçi emeklilerinin içinde bulundukları sefaletin boyutu ve ayrıca kadın-erkek emekli aylıkları arasındaki uçurum kapitalist toplumun ekonomik gelişme ve büyümeye paralel olarak sorunları “çözeceğine” dair sürdürülen gerçek dışı propagandalara karşı en iyi cevaptır.

40 yıl çalıştıktan sonra emekli olan bir işçi emeklisi, o da ikamet ettiği evde eğer eski bir kiracıysa, aldığı aylığın en az %75’ini kiraya vermek zorundadır. Almanya’da, hanelerin %16,5’inin faturalarını ödeyemediği için elektriğinin kesik olmasından en çok etkilenenlerin başında da işçi emeklileri geliyor.

Dünün aktif çalışanı, “Alman mucizesinin” yükünü omuzlamış emeklilerin içinde bulundukları sefil durumdan onların çocukları/torunları olan bugünün genç işçileri de paylarına düşeni alıyorlar. Zira sefalet de bulaşıcı bir illet gibidir; kökünden sökülüp atılmadıkça kuşaktan kuşağa sürüp gider. 2018’de asgari saat ücretinin brüt olarak 8,84 ve aylığın da 1.498 avro olduğu Almanya bunun en iyi örneğidir. Ekonomi büyüdükçe sefalet de büyüyerek derinleşmiştir. Günümüz Almanya’sında bir işçi ailesinin tek bir işte çalışarak, sosyal yardıma muhtaç olmadan yaşamını idame etmesi mümkün değildir.

Evet, Almanya ihracatta rekor kırıyor, “mucizeler” yaratıyor, bu bir gerçek! Bir başka gerçek de işçilerin ve ailelerinin çalışma ve yaşam koşularının ağırlaşıyor, sefaletinin derinleşiyor olmasıdır. Rekorlar kıran bir ülkenin sosyal tablosunu yaşlılıkta açlığa talim etmek tamamlıyor.

Sendikalar hasar tespit komisyonu mu?

Sendikalar, işçilerin kendi ekonomik durumlarını düzeltmek için emek güçlerini sattıkları kapitalistlere karşı verdikleri mücadelenin ürünü olarak ortaya çıkan, kitlesel sınıf mücadelesi örgütleridir. Bu o kadar öyledir ki sendikalara işçilerden başkaları üye olamazlar. Sendikalar günlük mücadelede üyelerinin yaşam koşullarını düzeltmek için, işçilerin yaşam koşullarını ağırlaştıran burjuvaziye karşı mücadele verirler, vermekle yükümlüdürler.

Nedir ki sendikaların yönetimini ele geçiren, giderek işçilere karşı yabancılaşan sendika yönetimleri ellerinin altında tuttukları kocaman sendika aygıtlarını ve olanaklarını işçilerin hak arama ve alma mücadelelerini kırmanın aygıtlarına dönüştürdüler. Bu devşirmeler, sendika yönetimine gelmeyi sınıf atlamanın, kapitalist tekellerin yönetim kurullarına veya parlamentoya kapağı atmanın kaldıraçları yaptılar. Sendikaları sınıf mücadelesinin araçları olmaktan çok, üyelerinin yaşadıkları sefaleti tespit etmenin kurumları haline dönüştürdüler. İşçilerin ve bir bütün olarak da emekçilerin içerisinde bulunduğu durumu burjuva istatistik kurumları değişik vesilelerle de olsa açıklamak zorunda kalıyorlar. Die Linke milletvekili Sabine Zimmermann’ın sorularına hükümetin verdiği yanıtta olduğu gibi…

Sendikaların görevi hasarı tespit etmekten öte, “hasar”a yol açan nedenleri aşikar ederek buna karşı bir mücadele hattı ortaya koymak, durumun değiştirilmesi için mücadele etmektir. “Çağdaş”, “sorumlu” (kime karşı sorumlu?) vb. sendikacılık adı altında sendika yönetimleri üyelerine karşı sorumluluklarını unutarak, sefaletin çetelesini tutmakla yetiniyorlar. Tespit edilen hasarın nedenlerine karşı mücadele etmeyi akıllarına bile getirmek istemiyorlar.

“Zengin fakir ülke” vurgusu, başta da söylediğimiz gibi, Almanya’nın durumunu kapitalist toplumun bağrında taşıdığı sınıflara göre gazetecilik adına özetlemek bakımından oldukça başarılı olsa da sendikal mücadele adına utanç vericidir. “Zengin fakir ülke”de fakirlik, sefalet ve geleceksizlik zenginliğin yaratıcısı olan işçilerin payına düşüyor ve zenginlik de üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan bir avuç sömürücü sınıfın, burjuvazinin hanesine yazılıyorsa, bu utancın sorumlularının başında sendikal bürokrasi geliyor. Aslolan bu sefaleti tespit etmek değil, bu durumu değiştirmek için mücadeleyi örgütlemektir. Burjuva sistemin eklentisi haline gelen sendika bürokrasisinin yapmadığı, yapamadığı tam da budur.

Bu sefalet tablosunu değiştirmenin yolu işçilerin tabandan örgütlenerek, kendi sendikalarına sahip çıkarak, işçi demokrasisini sendikalarında egemen kılmalarından geçiyor.

Bir-Kar İşçi Komisyonu

* Bu ifade, Alman Metal İşçileri Sendikası IG-Metall’in süreli yayını olan Metall Zeitung’un Temmuz-Ağustos 2018 sayısında kullanılan bir başlıktır. En gelişmiş kapitalist ülkelerden biri olan Almanya’nın durumunu çok iyi özetlediği için kullanmayı tercih ettik.