Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Haziran 2003
Sayı: 61
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz, geleceğimizi savunacağız!
  Geride kalan bir yılın ardından...
  İşçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor...
  "DTCF faşizme mezar olacak!"
  Eskişehir'de faşist saldırı...
  Meyhane değil, bilim ve kültür yuvası üniversite istiyoruz!
  Ankara'da liseli gençlik çalışmamızın bir yılı...
  Özelleştirme ve kölelik saldırısı boyutlandı!
  TÜSİAD'ın yeni oyunu: Eğitime doğrudan müdahale
  Irak yanıyor, Irak yağmalanıyor!.
  ABD'nin tarihsel suç dosyasından bazı örnekler
  Toplam Kalite Yönetimi
  GATS'a uyum sürüyor...
  Herşeye rağmen intifada sürüyor!
  "Galiba aslolan onur..."
  MGK'nın çetesi tetikte...
  Türk Solu çetesi ve son gelişmeler...
  Devlet güdümlü şovenist çetenin maskesini düşürmeye devam edeceğiz!
  Haziran'da ölümsüzleşenlerin anısına...
  İşçi sınıfının büyük komünist ozanı
  Bir "Nike" öyküsü....
  Thomas More ve "Ütopya"
  Bir roman...
  Gençlik gözaltında
  Okur mektupları



 
 
Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz,
geleceğimizi savunacağız!

Sermaye düzeni yıllardan beri eğitim alanında farklı biçimlerde düzenlemelere gidiyor, her seferinde emekçi çocuklarının eğitim hakkını bir parça daha kısıtlıyordu. Farklı vesilelerle bunların arka planına da ışık tutmuş; GATS çerçevesinde işleyen bu oyunun, eğitimi tümüyle ticari bir alan haline getirme adımlarından oluştuğunu söylemiştik. Nitekim liselerde tebeşir, kağıt paralarının “katkı payı” olarak daha resmi bir biçimde toplanmaya başlanmasından, vakıf ve spor paralarının yasallaşmasından tutun da ilköğretimin aidatlarına kadar, hep bu çerçeve içinde adım adım hayata geçirilen saldırılardır. Yine bir çok okulda öğrencilerden toplanan paralarla sözleşmeli öğretmen veya hizmetli çalıştırılması, yer yer 10 yaşındaki öğrencilerin önlükleriyle okullarını temizledikleri görünt¨ler, yine bu saldırının geldiği boyutları gösteren canlı belgelerdir.

Bununla birlikte emekçilerden alınan onca –dolaylı ve doğrudan- vergi burjuvaların kasalarına, borç faizlerine ve silahlanmaya değil de eğitime, sağlığa, sanata vb. harcanıyormuş gibi eğitim için ek yardım kampanyaları örgütlenip trilyonlar toplanmakta. Elbette 150 yıl önce olduğu gibi bugün de “Burjuvaların fakirler yararına verdikleri yemeklerde yemeği yiyen hep yine burjuvalardır.” Ve toplanan paralar emekçi çocuklarına değil eğitim sektöründe yatırım yapması için sermayeye teşvik olarak aktarılır. Sermayenin eğitim politikası işte budur.

Paralı Eğitim Bakanlığı çalışmalarını hızlandırdı

Eski hükümet döneminde bu konuda çeşitli adımlar atılmış, önemli girişimlerde bulunulmuştu. Bir kısmının sonuçları orta yerde duruyor, bir kısmı ise hayata geçirilmeyi bekliyor. Fakat AKP Hükümeti, bu konuda daha iştahlı davranarak bu saldırıları hem "Acil Eylem Planı"na, hem de hükümet programına yazarak işe başladı. Ardından pişkinlik timsali bakan Mumcu, kitaplara sponsor, karnelere reklam gibi harika buluşlarla eğitime nasıl bakıldığını gözler önüne serdi. Sonraki adım YÖK yasa tasarısının kısmi değişiklerle tekrar gündeme getirilmesi oldu. Paralı eğitim bakanı tüm yüzsüzlüğü ile “okulların bir kısmının parça parça özelleştirilmesinde bir yanlışlık bulunmamaktadır” diyerek bu yasanın ne ifade ettiğini ortaya koymuş oldu. Yasa ise geçtiğimiz pazartesi bakanlar kurulundan geçerek meclise geldi. Bunnla beraber sırada gerçekten çok önemli bir adım vardı ve o da atıldı. "Özel Okullara Destek" kampanyası başlatılarak, “okuma imkanından yoksun 10 bin çocuğun” masrafları devlet tarafından karşılanarak özel okullara gönderileceği açıklandı. Kontenjanlarının %60’ı boş kalan özel okullar böylece bir parça rahatlatılacak, bu alana yatırım yapılması teşvik edilecekti. Dahası dönem başında okul başına ortlama 105 milyon ayırabilen devlet, eğitim bütçesinden 15 trilyonu bu yolla burjuvazinin cebine koyacaktı. Kaynak sıkıntısından sürekli yakınan Paralı Eğitim Bakanı, karşısına bu soru çıkarıldığında da "Arsaları değerli okullarımız var, onları satacağız." deme yüzsüzlüğü gösterebiliyordu.

Demek ki, artık eğitim bir kamu hizmeti olmaktan çıkmış, kârlı bir ticaret alanına dönüşmüştür. Zaten burjuvazinin ideologları, yıllardır eğitimin yarı-kamusal bir alan olduğunu söylüyorlar, sonunda fayda sağlandığı için bu faydanın bedelinin ödenmesi gerektiğini vaazediyorlardı. Bu nedenle de devletin artık bu alandan elini eteğini çekmesini, buranın tümüyle sermayeye bırakılmasını, ancak teşviklerin sürdürülmesini istiyorlardı. İşte son saldırı ile bu istedikleri de yerine getiriliyor, okullarımız satılıyor ve emekçi çocuklarına -eğer başarabilirlerse- özel okullara gitmeleri söyleniyor. Ancak bugünkü koşullarda bile çocuklarını okullara göndermekte hayli zorlanan ailelerimizin bunu nasıl yapacağına dair bir açıklama yok.

İzin verirsek geleceğimizi kaybederiz, izin vermeyeceğiz!

10 bin özel öğrenci temmuz ayında yapılacak sınavla seçilecek ve özel okullara gönderilecek. Okula devam etmeyen/edemeyen 600 bin çocuk (sadece İstanbul’da bu rakam 23 bin) ve 3.5 milyon çalışan çocuk ise aynı şekilde yaşamlarını sürdürecekler. Sayıları daha da artacak. Burjuvazi bizim sofralarımızdan ve yaşamlarımızdan çalınan trilyonlarla palazlanmayı sürdürürken bizler en berbat koşullara mahkum bırakılacağız. Onca fedakarlıkla gönderilebildiğimiz okullar burjuvaziye peşkeş çekilecek ve bunlardan da yoksun bırakılacağız. Ya da bunların hiçbirine izin vermeyecek, susmayacak, mücadele edeceğiz.

Kısa bir süre için gündemden düşmüş gibi görünen ya da MGK’nın şerhine takılan Yüksek Öğretim Yasa Tasarısı önümüzdeki eğitim dönemine kadar geçirilmek isteniyor. Bakanın son açıklamaları bunu yapmak için harekete geçtiklerinin kanıtı. YÖK ile yaşanan gerginlik ya da orta oyunu, sanıyoruz yakında sonlanacak ve yasa mecliste görüşülecek. Tek oturumda geçme ihtimali yüksek olan yasayı geçirmemek bizim elimizde. Geçmişte neler yapabildiğimizi görmüşlerdi. Şimdi daha ileri adımlar atabilmeli ve saldırıyı tümüyle püskürtebilmeliyiz. Tatile ve yaz rehavetine rağmen bunu başarmak mümkündür. Dahası bizler geleceğimiz için buna mecburuz. Kışın soğuğunda ateşlerimizle ısıttığımız Güvenpark’ı yaz gecelerinde de türkülerimiz ve sloganlarımızla titretmee hazır olalım. Yasa meclise geldiğinde gençlik de orada olmalı, olacak.

Daha şimdiden pek çok eğitimci örgütü bu saldırıya karşı açıklama yaptı. Ankara Liseli Gençlik Platformu bu saldırıya bir kampanya çağrısı yaparak yanıt verdi. Genç komünistler saldırının muhatabı olan herkesi ortak bir mücadele hattı oluşturarak saldırıyı püskürtmeye çağırdı. Ancak öte yandan mücadeleyi geri bir mevziye hapsetmeye çalışanlar da yok değil. Gerici barikatın bir yüzü sermaye kuruluşları ve hükümeti ise, öbür yüzü de laiklik adına konuştuklarını söyleyen “ilerici” görünme hevesi içindeki diğer burjuva çevrelerdir. CHP ve ÇYDD’nin açıklamaları hatırlanacağı gibi bakanlığın bu uygulamayla tarikat okullarının önünü açmak niyetinde olduğu yönündeydi. Yani şimdi bu paralar tarikat okullarına değil Robert, Arı ya da başa bir “laik” koleje gidince sorun olmayacaktı. Yahut satılan arsaları MÜSİAD üyeleri değil de, TÜSİAD üyeleri satın alınca bu gayet ahlaki bir icraat olacaktı.

Bu çevreler, gençliğin ve emekçilerin öfkesini kendilerine yedeklemek, muhalefeti kendileri üzerinden düzen içi kanallara akıtmak derdindedirler. Ancak gençlik, kanını emenlerin dinsel ya da siyasal maskeleri ile değil kendi geleceği ile ilgilidir. Gençlik onların düzenleri için değil hakları ve geleceği için mücadele ediyor, edecek. Eğitim hakkının bu kadar kolay elinden alınamayacağını gericilik barikatını yararak anlatacak ve tüm hesapları bozacak.

Genç komünistlerin bu süreçte görevleri iki kat artmaktadır. Bir yandan saldırılara karşı gençliği harekete geçirmek için kendi güç ve olanaklarımızı seferber etmek; öte yandan da bununla yetinmeyerek, saldırının diğer muhataplarına ulaşarak, ortak bir mücadele örgütlemek için seferber olmalarını sağlamak güncel görevi bizim omuzlarımızdadır. Bu görevleri gereğince yerine getirerek burjuvazinin oyununu bozacak ve geleceğimizi savunacağız!