22 Haziran'02
Sayı: 24 (64)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi burjuvaziye AB taşeronluğu!
  İşbirlikçi burjuvazi ülkeyi iflasa, emekçileri yıkıma ve kırıma götürüyor
  Metal işçileri sendikal bürokrasi barikatını aşmalıdır!
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Temsilciler Kurulu toplantısı yapıldı
  İzmir TEKEL işçisi eylemlerine devam ediyor...
  İSDEMİR direnişinin başarısı için...
  Yerel eylemler ve politik müdahale
  Bush, Şaron ve gerici Arap rejimleri işbirliği içinde
  Filistin'e Nazi kampları
  Futbol şovenizmine karşı mücadele devrim mücadelesinin bir parçasıdır
  Futbol asla sadece futbol değildir!
  Tarihsel kazanımlar birleşik militan mücadelenin gücüyle korunabilir!..
  Büyük direnişin yıldönümünde kitlesel işçi şöleni
   "Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz!"
   Dünya Bankası memuru Derviş liderliğe mi hazırlanıyor?
   Paris'te "İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği" gecesi
   "Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!"
   Dünya Gıda Zirvesi'nin aynasında kapitalizm gerçeği
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Aymasan'da kazandık! Aymasanlar'da kazanacağız...
   "Sınıf çalışmasının sorunları"
   Şadi Özpolat F tipi hücreleri anlatıyor...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Filistin halkına karşı gerici ittifak...

Bush, Şaron ve gerici Arap rejimleri
işbirliği içinde

Filistin halkının iradesini kırmayı amaçlayan gerici ittifak son günlerde çalışmalarını hızlandırmış bulunuyor. Başını Amerikan emperyalizmi ve İsrail siyonizminin çektiği, bölgedeki gerici Arap rejimlerini yedekleyen bu kirli ittifak, Filistin halkını dışlayan “çözümler” dayatmaya başladı. Bush’tan Şaron’a, CİA şefinden Hüsnü Mübarek’e, Ürdün Kralı Abdullah’tan Suudi Arabistan şeyhlerine kadar Filistin halkının tüm baş düşmanları, Filistin sorununa “çözüm” bulmak için yoğun bir görüşme trafiği içinde bulunuyorlar.

İsrail siyonizmi tarafından açıkça dile getirilen “Arafat’sız çözüm” belli çekinceler yaratmakla birlikte gerici ittifak tarafından da kabul görmeye başladı. Bush’un iktidara gelişinden sonraki görüşme trafiği de bu eğilimin yeni olmadığını gösteriyor. Bu süre içinde kasap Şaron Washington’u altı kez ziyaret etti. Ürdün Kralı Abdullah ise üç kez. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek de üç ay içerisinde Bush’la iki kez görüştü. ABD’li yetkililerin Ortadoğu’ya yaptıkları ziyaretlerin sıklığı da daha az değil. Bu görüşmelerin tümü Arafat olmadan gerçekleştirildi. Arafat’la görüşen CİA şefi Tenet ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ise, ABD-İsrail dayatmalarını zorla kabul ettirmek için baskı yaptılar.

Arafat’ın izlediği uzlaşmacı politika Bush-Şaron nezdinde miadını doldurmuş görünüyor. Oysa Arafat belli kırıntılar karşılığında Filistin direnişini yıllarca bir bekleyiş içinde tutabildi. Bu da emperyalist-siyonist güçlerin zaman kazanmasına imkan tanıdı. Buna rağmen Arafat, beklediği kırıntılara ulaşmak bir yana, kullanma süresi geçmiş eşya gibi bir kenara atılmakla karşı karşıya bulunuyor. Böylece Arafat, uzlaşma adına izlediği politikanın kurbanı olmuş, sahip olduğu kitle desteğini de önemli oranda yitirmiş durumda.

Filistin Özerk Yönetimi İsrail saldırıları karşısında dağılma noktasına geldi. Filistin topraklarının işgal edilmesine, katliam ve yıkımlara karşı işbirlikçi Arap rejimleri sessiz kaldılar. Arap halklarının gösterdiği duyarlılık ise, gerici rejimlerin politikalarında bir değişikliği zorlayacak düzeye ulaşamadı. Filistin halkına ihanet etmekte birbiriyle yarışan ABD uşağı bu yönetimler, şimdi utanmadan bu halk adına konuşma cüretinde bulunuyorlar. Arafat’ın bu gericilerden, özellikle Hüsnü Mübarek’ten bir süreden beri medet umma gafletinde bulunduğu biliniyor. Filistin Özerk Yönetimi’nin yaşadığı zayıflık da bu hainlerin rahat konuşmalarına meydan veriyor. Ancak asıl neden Filistin halkının halen devrimci bir önderlikten yoksun olmasında yatıyor.

İşte gerici Arap rejimleri bu önderlik boşluğundan yararlanmaya çalışıyorlar. Siyonizme yapacakları hizmet karşılığında efendileri ABD’den yeni krediler almanın hesabını yapıyorlar. Eğer amaçlarına ulaşabilirlerse, tüm Ortadoğu halklarına örnek olan Filistin halkının direnişinden kurtulacaklarını sanıyorlar. Washington’u kabe edinmeleri bundandır. Zira hiçbirinin kendi halkları nezdinde meşruiyeti kalmamıştır. Emekçilerin en temel demokratik haklarının şiddetle ezildiği koşullar sayesinde ayakta kalabilmekteler.

Filistin halkına karşı gerici blok oluşturan ABD-İsrail ve işbirlikçi Arap rejimlerinin çıkarları Filistin halkının direnişinin ezilmesi noktasında çakışmaktadır. Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’da tam hakimiyet kurma planları, İsrail siyonizminin Filistin’i Araplar’dan arındırma hedefi ile gerici Arap rejimlerinin, direniş yolunu seçmiş, kendilerini tehdit edebilecek Arap halkları gerçekliğinden duydukları korku... Bu kesişme noktaları böylesine gerici bir ittifakın oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Bush-Şaron ikilisinin harcadıkları çaba kolayca anlaşılır. Her ikisi de en saldırgan, en katliamcı devletlerin üst düzey temsilcileridir. Filistin direnişi esas olarak onların planlarına engel olmaktadır. Şaşırtıcı gibi görünen, Arap ülkelerindeki yönetimlerin ihanet batağına saplanmakta gösterdikleri ısrardır. Ancak onların da kendilerine göre sınıfsal nedenleri vardır. Arap burjuvazisinin onursuz temsilcileri olan işbirlikçi yöneticilerin kaygılarının başında Filistin sorunu ve direnişi gelmektedir. Sorunun devam etmesi ülke içi politik çıkmazlarını arttırmaktadır. Direniş bütün bölge halklarına örnek olmaktadır. Bu koşullarda çürümüş düzenlerini ayakta tutabilmek için, Filistin halkını dün olduğu gibi bugün de sırtından hançerlemeye hazırlar.

İki emperyalist odak arasındaki rekabetin bir sonucu olarak Avrupa emperyalizmi Ortadoğu’ya yönelik olarak Amerikan emperyalizminden farklı bir tutum izliyor. Buna karşın Filistin halkının direnişinden rahatsızlık duyuyor. Filistin’de işgale karşı direnen siyasal hareketleri “terörist örgütler listesi”ne alması bunun bir göstergesidir. FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi), El Aksa Şehitleri Tugayı (Arafat’ın lideri olduğu El Fetih’e bağlı silahlı örgüt) ve FDHKC (Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi), AB’nin aldığı yeni bir kararla “terör örgütleri” listesine eklendi. Hamas, İslami Cihat gibi örgütler daha önce listeye alınmıştı.

AB ülkeleri, Batı Şeria’daki kentlerin işgal edilmesine, Cenin katliamına göstermelik de olsa tepki göstermişlerdi. Ancak dünyanın gözleri önünde gerçekleşen yıkım ve katliamlara karşı hiçbir şey yapmadılar. “İnsan hakları” ikiyüzlülüğü Filistin konusundaki tutumlarıyla yeniden sergilendi. Arafat’la görüşebilmek için yaptıkları girişim Şaron engeline takıldı. AB Dönem Başkanı Solana, Şaron engelini aşma iradesi gösteremedi. AB herşeye rağmen Arafat’ın kimi zaman diplomatik konularda destek bulabildiği bir alandı. Attığı yeni adımla AB, Filistin sorunu karşısında Bush-Şaron çizgisiyle buluşmuş oldu. Bu da Arafat’ın manevra alanını neredeyse ortadan kaldırdı.

Bu gelişmeler üzerine Arafat konuşmalarında daha sert bir üslup kullanmaya başladı. Ancak bunu Amerikan emperyalizminden umudunu kestiğinden dolayı değil, bir kenara atılacağını fark ettiği için yapıyor. Bush-Şaron ve işbirlikçi Arap rejimlerinin kendisini saf dışı bırakma konusunda kararlı olduklarının farkında. Daha bir hafta önce CİA şefinin direktiflerini alan kendisi değilmiş gibi, “Filistin halkı kimseden direktif almayacaktır” türü açıklamalar yapmaya başladı. Eğer bu açıklamalar anti-emperyalist bir bilincin ürünü olsaydı, ileri bir adım olarak değerlendirilebilirdi. Ancak Arafat’in temsil ettiği burjuva reformist çizginin anti-emperyalist olma yeteneğinin kalmadığı defalarca kanıtlanmıştır. Bundan dolayı bu tür açıklamalar bir değer taşımıyor.

Arafat’ın tasfiyesi bireysel olmanın ötesindedir. Bu tasfiye Arafat çizgisinin tasfiyesi amacını da taşımaktadır. Arafat çizgisi tüm uzlaşmacılığına karşın, arkasına Arap gericilerini alan Bush-Şaron ikilisi tarafından artık muhatap kabul edilmiyor. Muhatap kabul edecekleri kişi veya çevrelerin tamamen işbirlikçi olmaları isteniyor. Gerici ittifakla işbirliği yapacak bazı Filistinliler bulunsa bile (ki buna aday olan bazı isimler var), dayatılacak “çözüm” hiçbir şekilde Filistin halkının iradesini yansıtmayacaktır. Ve Filistin halkı kendisini yok sayan bütün çözümleri çöpe atacak iradeye sahip olduğunu göstermiştir.

Arafat dayatmaların gereklerini yerine getirmeye çalıştığı halde tasfiye edilmek isteniyor. Bu durumda gerici ittifak tarafından dayatılacak kirli barışın sınırlarını tahmin etmek zor değil. Filistin devletinin kurulmasında olmazsa olmaz diye kabul edilen; başkentin Kudüs olması, İsrail’in 1967’de ve sonrasında işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve milyonlarca mültecinin Filistin’e dönebilmeleridir. Siyonistler, Bush ve gerici Arap rejimleri, şu günlerde bu temel talepleri bir kenara bırakan bir “çözüm” için uğraşıyorlar ve hedefe ulaşmanın önündeki temel engel Arafat’mış gibi yansıtıyorlar.

Gerçekte hesaplarını zora sokan Arafat değil, Filistin halkının direnişidir. Bütün vahşi katliamların, işgallerin, yıkımların altında yatan asıl neden bu direnişi kırmaktır. Bundan dolayı gerici ittifak, direnen odakları tasfiye edebilmek için her türlü kirli yönteme başvuruyor. Bunu fiilen yapan siyonist ordu bütün emperyalistlerden destek görüyor. Bu gelişmeler, her devrimci direnişin bütün emperyalist-kapitalist dünyanın düşmanca saldırılarına maruz kalacağının da somut bir göstergesidir.

Bush-Şaron tarafından dayatılacak ve işbirlikçi Arap rejimleri tarafından desteklenecek planlar Filistin halkının direnişine çarpıp kırılmaya mahkumdur. Filistin halkını katletmeye devam eden ABD ve İsrail kendi “çözüm”lerini zorla kabul ettirmeye çalışacaklardır. Ancak hiçbir demagoji bu planlara meşruiyet kazandırma şansına sahip değildir. Yıllardır Filistin halkına ihanet eden Arap liderler de Filistin halkı adına konuşma hakkını hiçbir zaman elde edemeyeceklerdir. Dahası Arap halkları emperyalist-siyonist çetelerle yaptıkları bu suç ortaklığının hesabını er-geç soracaklardır.