Haziran 02 tarihli 2. sayısından... Aliağada Tüpraş tesislerinde çıkan zehirli gaz sonucu bir işçi öldü, bir işçi de ağır yaralı... İnsan kanı sudan ucuz! Türkiye iş cinayetlerinde dünya standartlarının çok üstünde; Avrupa ülkeleri arasında ise birinci sırada bulunmaktadır. Buna rağmen 4-10 Mayıs tarihleri arasında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (ISIG) haftası tam bir yüzsüzlükle kutlandı. İş kazaları genellikle, gerekli güvenlik önlemlerinin alınmaması, eğitici bilgilendirmelerin yapılmaması, mesailer sonucu oluşan yorgunluktan kaynaklı dikkatsizlik gibi etkenlerle iş cinayetlerine dönüşüyor. Ülkemizde iş kazaları en çok metal, maden, inşaat nakliyat ve tekstil iş kollarında görülmektedir. Ülkemizde her yıl binlerce işçi iş kazalarında hayatını kaybetmektedir. Türkiyede SSK istatistikleri, sadece 2000 yılında 74 bin 847 iş kazası ve 803 meslek hastalığı meydana gelmiş olduğunu, bu kazalarda 1173 kişinin yaşamını yitirdiğini, 1818 kişinin de sürekli iş göremez hale geldiğini yazmaktadır. Kayıtsız olan kazaların ise haddi hesabı yok. Kazaların baş nedeni ağır ve uzun çalışma koşulları. İş kazaları savaştan beter Uluslararası Çalışma Örgütü ILO ya göre, meslek kazaları savaşlardan daha fazla kişinin ölmesine yolaçıyor. ILO, işle ilgili kazalar ya da hastalıklar nedeniyle ölen ya da yaralanan işçileri anmak üzere, her yıl 28 Nisanda bir anma günü düzenliyor. İş kazaları savaşlardan daha çok öldürüyor! ILO tahminlerine göre her yıl yaklaşık 2 milyon işçi meslek kazaları ya da hastalıkları nedeniyle ölüyor. Ölümle sonuçlanan her kaza başına 1000 yaralanma olayı meydana gelirken, bu olayların büyük bölümü, gelir kaybının yanı sıra, kalıcı sakatlık ve yoksulluğa yol açıyor. ILO, çoğu çalışma ortamlarının yeterince güvenli olmaması nedeniyle dünyada her gün 5 bin, her dakika ise 3 işçinin hayatını kaybettiğini açıklıyor. ILOya göre her yıl savaşlar nedeniyle ölen 650 bin kişiden daha fazlası, iş kazaları ya da hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor. ILO Güvenli İş Programı tahminlerine göre, çalışma yaşamının tehlikeleri nedeniyle meydana gelen ölümler, ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılalarına da büyük kayıp veriyor. ILO, bu kaybın, gelişmekte olan ülkelere verilen resmi kalkınma yardımları toplamının 20 katına ulaştığını ileri sürüyor. Tarım, inşaat ve madencilik sektörlerinin, gerek gelişmekte olan, gerekse sanayileşmiş ülkelerde ön plana çıkan en tehlikeli meslekler olduğunu ifade eden ILO, çalışma yaşamında gerekli güvenlik önlemlerinin alınması halinde, kazalardan meydana gelen ölümlerin en az yarısının önlenmesinin mümkün olduğunu belirtiyor. (Kaynak: Anadolu Ajansı, 27 Nisan 02) * Tüm çalışanlar için genel sigorta! Kapitalist sömürüye karşı mücadele etmek tabandan bir örgütlülüğü nasıl zorunlu kılıyorsa, güvenli, sağlıklı bir iş ortamı için de tabandan örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayız!
Ahmed Arif: Bir namus işçisi... 21 Nisan 1927de Diyarbakırda doğdu. Halk dilinin türküleri, ağıtları ve masallarından beslendi. Dünya görüşünün belirlediği bilinçle yaşamsal duyarlılıkları yer yer öfkeli, vurucu; yer yer dağ çiçekleri kadar nazlı, güleç dizelerle lirik bir şekilde işledi. Doğal coşkunun oluşturduğu uyum ve içsel müzikle yüksek sesle okunur bir şiir kurdu. İlk şiirleri 1944-1955 arasında dönemin dergilerinde yayımlandı. Yayınlanan şiirlerinden dolayı cezaevine düştü. 2 yıl hapis yattı. Ama yılmadı Ve ben şairim/ Namus işçisiyim yani/ Yürek işçisi diyordu. Hasretinden Prangalar Eskittim şiir kitabı 1968'de basıldı. Cemal Süreyanın deyişiyle, imge konusunda yaptığı sıçramalarla bugünkü şiiri hazırlayanlardan biri oldu. Ahmed Arif şiiri bir bakıma Nazım Hikmet çizgisinde, daha doğrusu Nazım Hikmetin de bulunduğu çizgide gelişmiştir. Ama iki şair arasında ciddi farklılıklar var. Nazım Hikmet şehirlerin şairidir. Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden. Ovadan akan büyük ve bereketli bir ırmak gibidir. Uygardır. Ahmed Arif ise dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan, yaşsız dağları, asi dağları. Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. Daha deniz görmemiş çocuklara adanmıştır. Kurdun kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir. Ama o ağıtta, bir yerde, birden bire bir zafer şarkısına d&oml;nüşecekmiş gibi bir umut (bir sanrı, daha doğrusu bir hırs), keskin bir parıltı vardır. İşçi sınıfı ile yoksul köylülük arasında halkların kardeşliğine uzanan bir köprüdür Ahmed Arif. Ahmed Arifin şiirindeki töre, yiğitlik insani değerleri anlatır. 2 Haziran 1991de kaybettiğimiz büyük ozan bir şiir kitabıyla yüreklere yerleşmiştir. Hasretinden prangalar eskittim Seni, anlatabilmek seni. Ahmed Arif |
|||||