22 Haziran'02
Sayı: 24 (64)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi burjuvaziye AB taşeronluğu!
  İşbirlikçi burjuvazi ülkeyi iflasa, emekçileri yıkıma ve kırıma götürüyor
  Metal işçileri sendikal bürokrasi barikatını aşmalıdır!
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Temsilciler Kurulu toplantısı yapıldı
  İzmir TEKEL işçisi eylemlerine devam ediyor...
  İSDEMİR direnişinin başarısı için...
  Yerel eylemler ve politik müdahale
  Bush, Şaron ve gerici Arap rejimleri işbirliği içinde
  Filistin'e Nazi kampları
  Futbol şovenizmine karşı mücadele devrim mücadelesinin bir parçasıdır
  Futbol asla sadece futbol değildir!
  Tarihsel kazanımlar birleşik militan mücadelenin gücüyle korunabilir!..
  Büyük direnişin yıldönümünde kitlesel işçi şöleni
   "Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz!"
   Dünya Bankası memuru Derviş liderliğe mi hazırlanıyor?
   Paris'te "İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği" gecesi
   "Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!"
   Dünya Gıda Zirvesi'nin aynasında kapitalizm gerçeği
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Aymasan'da kazandık! Aymasanlar'da kazanacağız...
   "Sınıf çalışmasının sorunları"
   Şadi Özpolat F tipi hücreleri anlatıyor...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Paris’te “İşçilerin Birliği
Halkların Kardeşliği” gecesi

16 Haziran günü “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” şiarı altında bir kültürel etkinlik düzenledik. Bu etkinliği aylar öncesinden düşünmüştük. Paris’te son gece 1996 yılında gerçekleşmişti ve bizde iyi bir izlenim bırakmamıştı. Bu nedenle gerçekten değişik bir etkinlik düzenlemek istiyorduk.

Ama Paris’deki kitlenin durumu açısından birçok faktörün gözönüne alınması gerekiyordu. Birincisi buradaki politik kitlenin tamamen erozyona uğramasıydı. İkicisi ise geniş işçi ve emekçi kitlesinin gitgide apolitikleşmesiydi. Bu da geleneksel devrimci hareketin kendi misyonundan uzaklaşmasının bir yansımasıydı. Çeşitli gruplar kitlenin bilinç ve ilgi düzeyinin düşmesine seyirci kalmış, daha da kötüsü, bunu bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde adeta körüklemişti. Bu gerçeği tesbit etmekte güçlük çekmedik, zira bu aslında bütün Avrupa’da uzun süredir genelleşmiş bir durumdur. Aslolan bizim buna karşı bir tutum geliştirmemizdi. Bunu da eldeki gücümüzün sınırlılığına aldırmaksızın harekete geçerek yapabilirdik.

Amacımız insanlara değişik gösterilerle; müzik, tiyatro ve şiirlerle, politik bir mesaj iletmekti. Bu da sadece kendi emeğimiz ve gücümüzle yarattığımız değerlerle olacaktı. Bizim Paris Gençlik Korosu adında bir gençlik grubu çalışmamız, İsviçre’deki arkadaşların ise kendi bölgelerinde bir tiyatro çalışmaları vardı. Buna dayanarak ve ek bir iki çalışma ile güçlendirerek, anlamlı mesajların verildiği bir siyasal-kültürel etkinlik düzenlemek istiyorduk. Biz düzene ve onun gerici/yoz kültürüne karşı bir alternatifin olduğunu göstermek istiyorduk.

Niyetlendiğimiz işin kolay olmayan tarafı ise etkinlikte popüler bir ismin/sanatçının olmamasıydı. Yıllardır (ve son olarak da bizim etkinliğimizden 2 ay önce) Paris’te peşpeşe çok ünlü ve popüler sanatçıların katıldığı konserler düzenleniyordu. Devrimci hareketin piyasa mantığına da kayarak bu popüler sanatçılara adeta muhtaç hale geldiği ve etkinliklerine katılacak kitleyi onlar sayesinde toparlayabildikleri bir dönemde, bizim böyle mütevazi bir etkinlik düzenlememiz gerçekten cesaret gerektiriyordu.

Biz de hayellere pek kapılmadık, büyük bir kitle katılımı beklemiyorduk. Sadece kendi cephemizden devrimci harekete anlamlı bir mesaj iletmek ve daha önemlisi kitlenin depolitizayonuna bir tepki göstermek ve politizasyonuna bir katkı yapmak istedik. Bugün bunun ilk adımını da atmış bulunuyoruz.

Zor bir dönemde ve ortamda çalışacağımızın bilinciyle iki ay öncesinden bilet, afiş ve el ilanlarımızı hazırladık. Devrimci hareketin pek uğramadığı ama çok duyarlı insanların olduğu çevrelere ulaştık. İki ay boyunca, özellikle de genç arkadaşların çabasıyla, küçümsenmeyecek sayıda bilet sattık. Geceye katılım ise 300 civarında oldu ve etkinliğimiz çok iyi bir atmosferde geçti.

Saygı duruşundan ve geceyi tanıtma konuşmasının ardından Paris Gençlik Korosu çocuk grubu sahnede yerini aldı. Yaş grubunun oldukça küçük olduğu grup, izleyicilerin büyük beğenisini kazandı. Ardından etkinliğimizle dayanışma amacıyla gelen Yüz Çiçek Folklor ekibi halk oyunlarını sergiledi ve anlamlı bir dayanışma örneği göstermiş oldu.

Folklor’un ardından İsviçre’den arkadaşlarımız, Doğuş Tiyatro Grubu, sahneye çıktı. Kitleden çok büyük beğeni gören arkadaşlarımız, aynı zamanda emekleriyle gecemizin başarılı geçmesine büyük katkı sunmuş oldular. Böylece bize yoldaşça dayanışmanın en güzel örneğini sundular. Etkinliğimize Bir-Kar/İsviçre, Bir-Kar/Hollanda ve Bir-Kar/Köln’den anlamlı mesajlar geldi. Ardından arkadaşımız Ozan Kemal sazıyla güzel türküler sundu. Türkçe ve Kürtçe ezgiler kitle tarafından beğeniyle dinlendi.

Ardından Paris Gençlik Korosu ilk kez kendi kentinde, Paris’te bir sahnede kitleyle buluştu. Yaklaşık iki saatlik bir program sunan grup, artık olgunlaştığını ve belirli bir yol kattettiğini kanıtladı. Coşkulu bir atmosferde kitlenin her kesimine hitap eden türkülerini söyledi. Direniş, kavga ve isyan türkülerinin, değişik yörelere ait halk türkülerinin ardından Türkçe ve Kürtçe halaylarla kitlenin coşkusu doruğa ulaştı. Kitlenin isteği üzerine Paris Gençlik Korosu halay programını uzattı ve gece büyük bir coşkuyla son buldu.

Kendi emeğimizle ve çabamızla gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizi çok anlamlı ve başarılı buluyoruz. Zira biz bu etkinliği mevcut olumsuz duruma ve sürece devrimci bir yanıt olarak nitelendiriyoruz. Önümüzde attığımız bu ilk önemli adımı yenileriyle tamamlamak sorumluluğu var ve biz bunun bilinciyle hareket edeceğiz.

Paris’ten BİR-KAR’lı gençler



Paris gecesinde yapılan konuşma...

İşçilerin ve ezilen halkların birlik ve dayanışması için!..

Dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar!

Biz, işçi ve emekçi kökenli gençlerin kendi öz çabamızla düzenlemiş olduğumuz “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği” gecesine hoş geldiniz der, hepinizi devrimci duygularla selamlarız.

Dostlar,

Yaşadığımız dönem, işçi ve emekçilerin arasında dayanışmayı ve birliği sağlamayı, halklar arasında barışı ve kardeşliği pekiştirmeyi can alıcı bir ihtiyaca dönüştürmüş durumda.

İşçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve baskı günbegün yoğunlaştırılmakta, sermaye sahipleri dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki işçileri, en yoksul ülkelerdeki işçilerle doğrudan rekabete zorlamakta, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını en yoksul ülkelerin yaşam standartlarına endekslemeye çalışmaktadırlar.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı çığ gibi gelişmekte, teşvik edilmektedir. Avrupa’da ırkçı ve faşist partiler seçim rekorları kırıyor, doğrudan iktidara oynuyorlar.

İşçi ve emekçilerin, gençlerin, yoksul ve mazlum halkların en meşru taleplerini reddetmek, haklı mücadelelerini ezmek için sermaye düzeni devlet terörünü dünya ölçeğinde kurumlaştırıyor, burjuva demokrasisini polis devletine dönüştürüyor.

Uluslararası sermaye dünyadaki direniş odaklarını tehdit etmek, sindirmek ve ezmek amacıyla mazlum halklara yönelik emperyalist saldırıları arttırıyor, halkları birbirine kırdırtmayı amaçlayan yerel savaşları teşvik ediyor, körüklüyor. Bugün Afganistan’da, Ortadoğu’da Kafkasya’da sürdürülen katliam kampanyaları, yarın bir Hindistan-Pakistan savaşı ile devam ettirilmek isteniyor.

Dostlar,

İnsanlığın ufkunun daha fazla sömürü, daha fazla baskı ve daha fazla katliam perspektifi ile köreltildiği bir dönemde,

Ülkemiz işçi sınıfının mücadele tarihinde bir kilometre taşı olan 15-16 Haziran şanlı işçi direnişinin yıl dönümünde, Paris’te böyle bir etkinlik düzenlemenin son derece anlamlı ve isabetli olduğunu düşünüyoruz.

Çünkü, biz kültürel etkinlik derken eğlenceyi kastetmiyoruz.

Düzenin dayattığı, aşıladığı yozlaşmayı, aç gözlü tüketiciliği ve insani değerlere yabancılaşmayı kastetmiyoruz.

Tam tersine, bizim için kültürel etkinlik, bağrından çıktığımız sosyal sınıfın, işçi ve emekçilerin, yoksul ve mazlum halkların direnişini, mücadelesini ve kavgasını işler, dile getirir.

Söylediğimiz her türkü, okuduğumuz her şiir direnişin, mücadelenin ve kavganın birer şiarıdır.

Eğemen düzen kendisine en çok para kazandıran tüketim kültürünü yüceltirken, biz, sermayenin sömürü ve baskılarına karşı direnen işçilerin, emekçilerin mücadelesini, açlıktan, susuzluktan, hastalıktan kırılmaya mahkum edilmiş Afrika halklarıyla dayanışmayı, emperyalist savaş makinasına karşı yiğitçe göğüs geren Filistin halkının kavgasını, Türkiye zindanlarında göz kırpmadan ölüme giden devrimcilerin tarihsel direniş destanını konu almayı, işlemeyi tercih ediyoruz.

Egemen sermaye düzeninin insanlığı topluca felakete sürüklediği koşullarda Birlik ve Dayanışma işçilerin, emekçiler ve ezilen halkların önünde duran tek ve alternatifsiz bir görevdir.

Onun için, “Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği!” diyor, hepinizi devrimci duygularla selamlıyoruz.