22 Haziran'02
Sayı: 24 (64)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi burjuvaziye AB taşeronluğu!
  İşbirlikçi burjuvazi ülkeyi iflasa, emekçileri yıkıma ve kırıma götürüyor
  Metal işçileri sendikal bürokrasi barikatını aşmalıdır!
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Temsilciler Kurulu toplantısı yapıldı
  İzmir TEKEL işçisi eylemlerine devam ediyor...
  İSDEMİR direnişinin başarısı için...
  Yerel eylemler ve politik müdahale
  Bush, Şaron ve gerici Arap rejimleri işbirliği içinde
  Filistin'e Nazi kampları
  Futbol şovenizmine karşı mücadele devrim mücadelesinin bir parçasıdır
  Futbol asla sadece futbol değildir!
  Tarihsel kazanımlar birleşik militan mücadelenin gücüyle korunabilir!..
  Büyük direnişin yıldönümünde kitlesel işçi şöleni
   "Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz!"
   Dünya Bankası memuru Derviş liderliğe mi hazırlanıyor?
   Paris'te "İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği" gecesi
   "Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!"
   Dünya Gıda Zirvesi'nin aynasında kapitalizm gerçeği
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Aymasan'da kazandık! Aymasanlar'da kazanacağız...
   "Sınıf çalışmasının sorunları"
   Şadi Özpolat F tipi hücreleri anlatıyor...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Dünyada silahlanma hız kazanıyor...

“Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!”

“Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” Bu sözler, Alman Komünist Partisi önderlerinden Rosa Luksemburg’a ait. Henüz 20. yüzyılın başında, kapitalist gelişmenin ve azami kâr hırsının dünyanın barbarlık içinde yok oluşuna neden olacağını haykırıyordu. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından emperyalistler çelişki ve çatışmalarını dizginlemek zorunda kaldılar. Ancak ‘89 yıkılışı ve emperyalist saldırganlığın dizginlerinden boşanmasıyla, “çöküş” bir kez daha kapımıza dayanmış durumda. Ekonominin yoğunlaşmış hali politika ve politikanın silahla sürdürülen hali savaş; bu üçlü kapitalizm içindeki birlikteliklerini sürdürüyorlar. Tüm dünyada silahlanma bir kez daha hız kazandı, ülkeler gelirlerinin önemli bir kısmını silahlanmaya ayırıyorlar. Bu bir yandan emperyalist tekeller arasındaki pazar kavgsını tırmandırırken, diğer yandan da halkların emperyalist tekellerin çıkarları için birbirlerine kırdırılmalarına neden oluyor. Emperyalist tekeller daha çok pazar ele geçirmek ve kar hırslarını tatmin edebilmek için milyonlarca insanı ölüme sürmekten çekinmiyorlar.

Ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları pay gün geçtikçe artıyor. Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün 2001 yılı raporlarına göre, sadece ABD silahlanmaya 281.4 milyar dolar harcadı. Bu tüm dünyada silahlanmaya ayrılan paranın %36’sı. Sadece bu parayla bile dünyadaki tüm temel sağlık sorunlarını çözmek ya da Afrika’yı kuşatan açlığı ve salgın hastalıkları önlemek mümkün. Oysa ABD emperyalizmi bu parayı dünya üzerindeki egemenliğini sürdürebilmek için silah tekellerine akıtıyor. Bu aynı zamanda silah tekellerinin neden Bush yönetimini desteklediğini açıklıyor. Silahlanmada ABD emperyalizmini Rusya ve diğer emperyalist devletler izliyor.

Türk burjuvazisi de emperyalizmin bölgedeki taşeronluğu rolüne, onun ileri karakolu olma politikalarına uygun olarak silahlanmasını sürdürüyor. Bir zamanlar Kürt ulusal mücadelesine karşı sürdürülen kirli savaş silahlanmaya gerekçe olarak gösterilirdi. Ancak silahlı direniş sona erdiği halde silahlanma giderek hız kazanıyor. Türkiye 2001 yılı içerisinde askeri giderlere 8.9 milyar dolar harcadı. Bunun yanında Türkiye 1997-2001 yılları arasında en çok silah ithal eden 4. ülke oldu. Üstelik bunlar ekonominin kriz içinde debelendiği ve bu gerekçe gösterilerek sağlık ve eğitim için bütçeden ayrılan payın sürekli kısıldığı bir dönemde yapıldı.

Tüm dünyada vergiler ve başka fonlar sayesinde her insanın cebinden 137 dolar silahlanmaya aktarılıyor. Üstelik bu rakamlar 11 Eylül öncesine ait. Savaşla birlikte sadece ABD’de 40 milyar dolarlık ek bir anti-terör (silahlanma ve askeri harcama) paketi Kongre tarafından onaylandı. Diğer emperyalist ülkeler de askeri harcamalarını artırıp silahlanmaya hız verdiler.

Azgelişmiş ülkelerde de silahlanma boyutlanmış durumda. Hatta kimi ülkeler biyolojik ve nükleer silahlara sahip. Örneğin Keşmir sorunu nedeniyle savaş hazırlıkları yapan Pakistan ve Hindistan nükleer silah kullanma tehditi savuruyorlar. İki ülke ardarda nükleer silah denemeleri yapıyor. Bunun karşısında emperyalist devletler silahlanma yarışını tırmandırıp daha çok kâr elde etmek peşindeler. Barış çağrılarıyla bölgeyi ziyaret eden İngiltere Başbakanı Blair, Tom Hawk avcı uçaklarının satışı için anlaşmalar yapıp döndü ülkesine.

Emperyalistler gittikleri her yere; İç Asya’dan Doğu Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya savaş ve yıkım götürüyorlar. Dünya çapında silahlanmaya ayrılan pay sürekli olarak artırılırken, yoksulluk derinleşiyor, salgın hastalıklar yaygınlaşıyor, açlıktan dolayı hergün 24 bin insan ölüyor. Afrika’yı etkisi altına alan ve milyonlarca insanın ölmesine neden olan kuraklığın nedeni emperyalist devletlerin doğada yarattığı yıkım olmasına rağmen, emperyalistler utanmazca timsah gözyaşları dökmek dışında bir şey yapmıyorlar. Geçen ay içinde ABD yönetimi tekellerin doğaya saldıkları zehirli gazlara karşın almak zorunda oldukları önlemlere ilişkin yasayı kaldırdı. Bunun yanında her yıl binlerce insanın ölümüne neden olan AİDS ve diğer bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele için gerekli fonlar sürekli tekellern vetosuna takılıyor.

Artık insanlığın önünde tek çıkar yol var. Bir avuç asalağın dünyanın ve insanlığın geleceği üzerine oynadıkları kirli oyunlara son vermek! Bunun içinse onları var eden kapitalist sistemi alaşağı etmekten başka yol yok. Ancak bu sayede sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya kurmak mümkün olacak. Böylece bilim ve teknoloji insanlığın gelişimi için kullanılabilecek. Bu sayade dünya üzerinde milyonların açlık, sefalet ve salgın hastalıklar içindeki yok oluşunun önüne geçilebilecek.

***

En büyük silah ihracatçıları (Milyar Dolar)

  2001 1997-2001
ABD 4.562 44.821
Rusya 4.979 17.354
Fransa 1.288 9.808
İngiltere 1.125 6.699
Almanya 0.675 4.821
Ukrayna 0.430 2.627
Hollanda 0.225 1.862
İtalya 0.358 1.167
Çin 0.588 1.555
Belarus 0.333 1.518

 

***

Silahlanma yarışının ilk 15’i (Milyar Dolar)

ABD 281.4
Rusya 43.9
Fransa 40
Japonya 38.5
İngiltere 37
Almanya 32.4
Çin 27
S. Arabistan 26.6
İtalya 24.7
Brezilya 14.1
Hindistan 12.9
G. Kore 10.2
İsrail 9.1
Türkiye 8.9
İspanya 8

 

***

Silaha en çok para harcayanlar (Milyar Dolar)

  2001 1997-2001
Tayvan 0.375 11.397
Çin 3.100 7.117
S. Arabistan 0.143 6.717
Türkiye 0.442 5.028
Hindistan 1.064 4.710
Yunanistan 0.897 4.436
G. Kore 0.401 3.931
Mısır 0.486 3.250
Japonya 0.206 3.203
Pakistan 0.759 2.931

 

(SİPRİ 2001 silahlanma raporu.... )



Asalak burjuvazi, işçi ve emekçilerden çaldıklarını nereye yatırıyor?

Türkiye 2001 yılında silahlanmaya 8.9 milyar dolar para akıtmış. Bunun 5.5 milyar dolarını silah ithali için harcamış.

Öte yandan, Türkiye sermayedarlarının İsviçre’deki bankalarda 65 milyar dolarlarının olduğu, 30 bin dolar milyonerinin bulunduğu açıklandı. Bunlar yalnızca gazetelere haber olanlar. Yaşanan krizlerden faydalanarak zenginliklerini daha da artıran asalak takımının durumunu anlatan kısa haberler...

Sabancı “hepimiz %40 fakirleştik” diyor. Bu kocaman bir yalan. Kriz sonrasında emekçilerin alım gücü %60 azaldı. Bize krizin faturasını ödemek düşerken, parababalarına zenginliklerden daha fazla pay düştü. Fakirleşen yalnızca işçi ve emekçiler oldu. Krizi olanağa dönüştürebiliriz demişlerdi ve bunu başardılar da. Bizim 100 liramızdan çaldıkları 60 lirayı kendi hesaplarına aktardılar.

O kadar talana ve sömürüye rağmen emekçilerin alınteriyle biriken değerler bitirilemiyor. Demek ki sermaye için kriz diye bir şey yok. Herşey yolunda gidiyor. Tek kaygıları güvenlik. Bunun için de İsviçre bankalarına, silah tekellerine akıyor kaynaklar.

Fedakarlığı herkes yapacak, krizi atlatmak için toplumun bütün kesimlerine görev düşüyor, işçisi, patronu, esnafı, çiftçisi, diyorlardı. Demek ki Türkiye sermayedarlarının ve ordusunun ülke sevgisi ve fedakarlık anlayışı, kaynakları İsviçre bankalarına ve silah tekellerine akıtmak!

Özelleştirme yapmazsak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emperyalistlere talan ettirmezsek dış kaynak bulamayız; sermayeyi ürkütüp kaçırırsak aç kalırız; her türden sömürüye izin vermeliyiz, hortuma, kara paraya yardımcı olmalıyız, yoksa Türkiye’ye kaynak girişi olmaz, krizden çıkamayız, diyorlardı.

Ama yabancı sermayeyi ürkütmeyelim diyenlerin kendileri ürkmüş gözüküyorlar. Niye Türkiye değil de İsviçre bankaları? “Bu ülke için seve seve!” diye kampanyalar açmışlardı. Dolarını bozdur TL’ye çevir demişlerdi. Krizden çıkmak için kaynağa ihtiyaç var, yurtdışında çalışan işçilerin parasını nasıl yapsak da Türkiye’ye getirsek diye kafa yoruyorlardı. Ama “Türkiye için seve seve!” diyenler Türkiye’ye güvenmiyorlar. Türkiye silaha en çok para akıtanlar arasında dördüncü. Dünyanın en büyük kara ordusundan birine sahip ülkenin sermayedarları kendi ülkelerini güvenli bulmuyorlar. Paralarını İsviçre bankalarına yatırıyorlar.

Yine bunlar; ordunun modernizasyonu ve ülke güvenliği en mühim konu, buradan kısıntı yapılamaz; emekçiler zaten öfkeliler, kaynakların silah tekellerine gittiği kamoyunda deşifre edilmesin, harcamalar gazetelerde haber dahi olmasın, diyorlardı. Krizi atlatmak için tasarruf tedbirlerine ordudan destek geldi; paşalar odalarında yanan iki lambanın birisini söndürdüler; devlet görevlileri makam arabalarından bazılarını garaja çektiler haberleriyle kitleleri kandırıyorlardı.

İşte emekçilerin gerçek krizi: Kendi asalaklıkları yetmiyormuş gibi emperyalistlerle işbirliği yapan burjuvazi ve emperyalizmin bölge taşeronluğu için silahlanan bir ordu!

Sınıf bilinçli bir işçi