Sosyal liberal sentez ya da...
Dünya Bankası memuru Derviş K. Ferhat Kemal Derviş Şubat krizi sonrasında işleri yerinden yönetmesi için bizzat emperyalistler tarafından gönderilmiş bir DB memurudur. Kendisi hizmetleri nedeniyle DBden yüklü bir emeklilik ikramiyesi alarak geldi. Fakat bu DB memurluğunun bittiği anlamına gelmiyor. Geldiği günden beri ülkenin ekonomisinin emperyalistlere teslim edilişinin bir resmi olarak gözler önündedir. Hükümet içindeki konumu (buna hükümet üstündeki konumu da denebilir) bugüne kadar rastlanmamış bir durumdur. Özal dönemiyle birlikte resmi açılışı yapılan prensler dönemi hafızalardadır. Fakat bu prenslerin Engin Civan örneğindeki gibi Amerikaya nasıl geri döndükleri de... Özalın prenslerinin hepsi uygun şekillerde sisteme monte edilirdi. Bu daha çok önce bürokratik mekanizmalarda olurdu. Bürokratik mekanizmalarda yer bulan prenslerden bazıları bir sonraki seçim döneminde meclise sokulur, bakan yapılırdı. Derviş söz konusu olduğunda ise tam bir dayatma yaşandı. Burada Derviş şahsında yaşanan, ülkenin ekonomik yönetiminde göstermelik bütün perdelerin yırtılmasıdır. Dervişin gelmesiyle birlikte, konumuna dair tartışmaların yanında, sözü edilen memurun siyasi arenada nasıl yer bulacağı da tartışılmaya başlandı. Öncesinde bu tartışma sağda mı solda mı olacağı şeklinde idi. Zira konumu itibariyle, düzenin pazarlayıcıları açısından solda olması garip karşılanabiliyordu. Diğer taraftan geçmişi üzerinden bakıldığında Dervişin sol bir etiketi vardı. Kendisi ilk zamanlarda sosyal demokrat olduğuna dair açıklamalar yaptı. Sonrasında ANAPla yakınlaştığına dair haberler okuduk. Neticede bu İMF memurunun göze batan konumu ile kalıcı olması pek mümkün gözükmüyor. Bundan dolayı seçim tartışmalarının alevlendiği bugünlerde Dervişe yer bulunmasına yönelik çalışmalar da hız kazandı. Burjuva köşe yazarlarından Hikmet Bilanın 3 Haziran Pazartesi NTVde yaptığı konuşmada Ecevitin yerine Kemal Dervişin düşünülebileceğini söylemesi bu çabaların en son örneği. Elbette Derviş de bu çabanın içinde ve merkezinde bulunuyor. Elbette bu yer bulma çabası liderlik düzeyinde ise, belli bir söylem gerektiriyor. Bu yeni söylemi uzun süre bekledikten sonra buldu. Aslında söylem kelimesi bile burada abartılı kaçıyor. Buna yafta demek daha doğru. Çünkü biraz ardını eşelediğinizde bunun bir yaftadan öte bir anlam taşımadığı görülüyor. Yapılan eski çürük mirasın üzerine yeni bir etiket asmaktan başka birşey değil. Bunun böyle olduğunu daha açık görebilmek için Dervişin İngilterede mezun olduğu School of Economicsde verdiği konferansa bakmak yeterli. Konferansın amacı Türkiyenin muhtemel başbakanını uluslararası sermaye çevrelerine pazarlamak olarak özetlenebilir; tabii ki yeni söylemiyle. Konferansın başlığı, Tarihin sonu ve yeni başlangıcı-Bir ekonomistin perspektifi. Tarihin sonu; hani şu Dervişin ağababası Fukuyamanın birkaç yılda tuzla-buz olan büyük öngörüsü(zlüğü). Sözü edilen toplantıdan medyanın aktardıkları, Dervişin sosyal-liberal sentez yaftası hakkında en geniş verileri içeriyor. Çünkü üç-beş paragraftan ibaret olan bu açıklamaların birkaç cümlesi sözü edilen yaftanın gerçekliğini ele veriyor. O c¨mlelerden biri; Aslında Giddenin üçüncü yolu da sosyal liberalizmden farklı birşey değil. Yafta nitelemesinin haklılığını bu cümle tek başına ortaya koyuyor. Üçüncü yol Blair ve Clinton örneklerinde simgeleşen üçüncü yoldur. Üçüncü yol allanıp pullandıktan sonra, birkaç yıl içinde savunanları iktidardan edendir. Üçüncü yol sosyal demokrasinin vardığı bataklık ya da çürümenin doruğudur. Bu üçüncü yolcular, Deniz Baykalın Ricky Martin şarkıları eşliğinde yaptığı gibi, devlet uygulamaları, ekonomik müdahalecilik, toplumsal ürünün adil dağılımı gibi maddeleri birer birer çıkardılar. Bunların yerine neo-liberal politikaların esasa ilişkin uygulamaları kutsanmaya başlandı. Özelleştirilmeler savunuldu, sosyal devlet harcamalarının tasfiye edilmesi, devletin militarist karakterinin güçlendiilmesi, esnek üretim ve esnek istihdam, sendikasızlaştırma vb. neo-liberal politikalar parti programlarında yer aldı. Piyasa ekonomisinin kesin kabulü ilan edildi. Ahlak, din, milliyet gibi geleneksel değerler politikaların malzemesi haline getirildi. Tony Blairin öncülük ettiği üçüncü yol olarak tanımlanan bu eğilimin sosyal-demokrat partilerde egemen hale gelmesiyle birlikte, burjuva siyaset sahnesi sağı ve soluyl aynılaştı. Burada akla Dervişin neden sol maskesi takmayı seçtiği sorusu geliyor. Bunun nedeni kitlelerin düzene büyüyen tepkisidir. Çünkü bu büyüyen öfke karşısında neo-liberal saldırılar açıkça savunulamaz. Bu durumda geleneksel sosyal-demokrasinin konumunu üstlenmeyi seçiyor Derviş. Yani emekçilerden yana görünüp sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmek. Fakat şu açık ki, bu maske Dervişin üzerinde oldukça iğreti durmaktadır. Bu haliyle emekçilerden destek alması mümkün değildir. Ama daha makyaja yeni başlanıyor. Hatırlanacağı üzere, dünyayı asıl yönetenlerin kulübü olarak ifade edilen Bilderbergin Türk katılımcılarından biri de Dervişti. Bu durumla ilgili olarak bir Bilderberg takipçisi, İstikbali ne olacak, görelim bakalım yorumunu yapıyor.
Bölge müdürlüklerinin kapatılması üzerine İzmir Eğitim-Sen 3 Nolu Şube Başkanı Kamer Çelik ile konuştuk... Saldırıları püskürtmek için - Kamunun küçültülmesi, tasarruf tedbirleri çerçevesinde ele alınan, fakat gerçekte İMFnin reçeteleri doğrultusunda Çankayaya ikinci kez gönderilen bölge müdürlüklerinin kapatılmasına ilişkin karar resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bölge müdürlüklerinin kapatılmasının esas amacı nedir sizce? Öncelikle şunu vurgulamak isterim. Bu kapatmalar iktidarın İMF reçeteleri doğrultusunda işçi ve emekçiler üzerinde yıllardır sürdürdüğü saldırının vardığı yeni bir boyuttur. Özelleştirme saldırısı kapsamı içerisindedir. Bu saldırı yeni değildir. Sermayenin farklı biçim ve kapsamlarda çalışanlara ve yoksul halka yönelik saldırılarının sadece bir biçimidir. Bununla amaçlanan, devletin sosyal alandan tamamen çekilerek, kamu işlerini özel şirketlere devretmesidir. Burada asıl hedef tahtasındakiler kimler diye sorarsanız, emeği ile geçinenlerin bütünüdür. Bölge müdürlüklerinin kapatılması sosyal kurumların tasfiyesidir. Devlet tüm kamusal hizmetlerden elini çekiyor, geriye kalan güvenlik ve altyapı denebilir. Bunun da kimin güvenliğini sağlamak olduğu, kamu emekçilerinin mücadelesinde, işçi eylemlerinde haklarını arayanlara uyguladıklarından ortaya çıkıyor. 4 Martlarda emekçiler üzerine attığı bombalardan anlaşılıyor. Altyapı yatırımları da yap-işlet-devret tarzı ile özel sektöre devrediliyor. Emekçilere az da olsa hizmet verebilen kurumlar birer birer tasfiye ediliyor. Sosyal güvenlik yokediliyor. Tasarruf tedbirleri adı altında uygulanan programın çerçevesini ve özelleştirmenin bir ayağını da taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, işsizleştirme oluşturuyor. DDY, Köy Hizmetleri, Emekli Sandığı, Sağlık Müdürlükleri, Karayolları Bölge Müdürlükleri, Bacurren;-Kur kapatılması hedeflenen kurumlar arasındadır. - Bu saldırılar karşısında neler yapılmalıdır? Sendikacılara düşen görevler yok mu? Elbette yapılacak şeyler vardır. Sendikacılara da burada çok iş düşüyor. Ancak bu saldırı sadece sendikalara ya da üyelerine veyahut kamu emekçilerine yönelik değildir. İşçi ve emekçi, dar gelirli herkese yöneliktir, yani kapsamı büyüktür. Bunu püskürtmek için de ortak mücadele gerekiyor. Yıllardır halkın emeği ile kurulan bu kurumların tasfiyesine karşı başta sendikalar olmak üzere sisteme muhalif tüm kesimlerle, DKÖlerle, partilerle, vb. ortak bir hat örülmelidir. KESK ve sendikamız Eğitim-Senin bu konudaki tutumu bellidir. Sermayenin bu saldırılarına, özelleştirmelere, sendikasızlaştırmaya, örgütsüzleştirmeye karşı defalarca eylem örgütledi. Saldırının daima karşısında olmuştur. Ancak eksiklikler de söz konusudur. Bu saldırıları birkaç sendikanın basın açıklamasıyla püskürtmek mümkün değildir. Bugün bu konu çok yakıcıdır. Ve zaman yitirmeden platforma taşınmalı, her türlü mücadele yöntemi değerlendirilmelidir. Ancak tekrar vurgulamakta yarar görüyorum. Bu saldırıyı püskürtmek işçi ve emekçiler ile diğer muhalif kesimlerin ortak mücadelesi ile mümkündür. Yıllardır alanlarda attığımız Genel grev, genel direniş! sloganını gerçek kılmamız gerekir. - Sendikaların bu konuda ciddi bir tepki gösteremediği ortada. Bu saldırılara karşı merkezi kararları beklemek mi lazım? Yerellikte bir şey yapılamaz mı? Elbette yapılabilir, ancak sonuç alıcı eylem olabilmesi için KESKin merkezi kararı da yetmez, bu konuda duyarlı her insana iş düşüyor. İşçi ve emekçilerin ortak mücadelesi şarttır ve bu konuda yerellik zorlayıcı olabilir. Özelleştirme Karşıtı Platformları aşan bir örgütlülük gereklidir. SY Kızıl Bayrak/İzmir
İHDden tecrite karşı mektup eylemi 19 Haziran günü İzmir İHD Şubesi tarafından, tecridin kaldırılması talebiyle, mecliste sandalyesi olan partilere, Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa ve Adalet Bakanlığına mektup gönderildi. Cumhuriyet Meydanındaki Büyük Postaneden gönderilen mektup eyleminde, F tipi cezaevlerine, tecrit politikalarına son verilmesi ve konuya duyarlı olunması istendi. Yaklaşık 40 kişinin katıldığı eylem mektupların postalanmasıyla bitirildi. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||