22 Haziran'02
Sayı: 24 (64)


  Kızıl Bayrak'tan
  İşbirlikçi burjuvaziye AB taşeronluğu!
  İşbirlikçi burjuvazi ülkeyi iflasa, emekçileri yıkıma ve kırıma götürüyor
  Metal işçileri sendikal bürokrasi barikatını aşmalıdır!
  Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Temsilciler Kurulu toplantısı yapıldı
  İzmir TEKEL işçisi eylemlerine devam ediyor...
  İSDEMİR direnişinin başarısı için...
  Yerel eylemler ve politik müdahale
  Bush, Şaron ve gerici Arap rejimleri işbirliği içinde
  Filistin'e Nazi kampları
  Futbol şovenizmine karşı mücadele devrim mücadelesinin bir parçasıdır
  Futbol asla sadece futbol değildir!
  Tarihsel kazanımlar birleşik militan mücadelenin gücüyle korunabilir!..
  Büyük direnişin yıldönümünde kitlesel işçi şöleni
   "Yaşasın 15-16 Haziran direnişimiz!"
   Dünya Bankası memuru Derviş liderliğe mi hazırlanıyor?
   Paris'te "İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği" gecesi
   "Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!"
   Dünya Gıda Zirvesi'nin aynasında kapitalizm gerçeği
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteni'nden...
   Aymasan'da kazandık! Aymasanlar'da kazanacağız...
   "Sınıf çalışmasının sorunları"
   Şadi Özpolat F tipi hücreleri anlatıyor...
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Dünya Gıda Zirvesi’nin aynasında
kapitalizm gerçeği

BM’ye bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından düzenlenen İtalya’nın başkenti Roma’da 10 Haziran’da başlayan 2. Dünya Gıda Zirvesi 13 Haziran’da sonuçlandı. 182 ülkenin üye olduğu Tarım ve Gıda Örgütü’nün düzenlediği zirveye 60 ülke devlet başkanları düzeyinde katıldı. 800 milyon insanın açlık sorununa “çözüm” getirmek iddiasıyla gerçekleşen zirveye zengin ülkeler beklenen ilgiyi göstermezken, katılımcıların çoğunluğunu yoksul ülkeler oluşturuyordu. Zirve sitemler ve boş vaatlerle sonuçlandı.

Zirve’de yapılan tartışmalar ve sunulan dökümler, kapitalizmin insanlığa karanlık bir gelecek hazırladığı gerçeğini göstermekle kalmadı, aynı zamanda kapitalizmin insanlık düşmanı karakterini de bir kez daha gözler önüne serdi. Sistemin sözcüleri, sistemin yarattığı açlık ve yoksulluğa “çare” bulmak için aldatıcı sözleri dışında bir icraatın sözkonusu olmadığını peşpeşe itiraf etmek zorunda kaldılar ve buna “800 milyon aç insanın sayısını yarıya indirmek için 60 yıl gerektiğini” eklediler. 60 yıl içinde bu rakamın yarıya inip inemeyeceği tartışılabilir; fakat emperyalist-kapitalist sistem ayakta durduğu sürece insanlığı daha büyük acılara ve yıkıma sürükleyeceği olgusu tartışma götürmeyecek bir gerçektir.

Verilen sözler, yaşanan gerçekler...

Dünya Gıda Zirvesi’nin ilki 1996 yılında yapılmış ve 2015 yılına kadar açlık sorunu olan insan sayısını 800 milyondan 400 milyona indirme hedefi saptanmıştı. Arada geçen süre içinde hiçbir değişikliğin yaşanmadığı, verilen sözlerin yerine getirilmediği, yapılan son zirvede kendi kullandıkları deyimle “utanç ve sıkıntılar içinde” itiraf ediliyor.

“Verilen sözler tutulmadı”; “Kötü olan, olayların sözleri yalanlamasıdır”. Bu sözler Gıda ve Tarım Örgütü'nün genel sekreteri Jacques Diouf’a ait. Diouf, açılış konuşmasındaki bu itirafları, “1996 yılında yapılan ilk Dünya Gıda Zirvesi’nde aç insan sayısını 2015 yılına kadar 400 milyona indirme taahhüdünün gerçekleşmeyeceği“ sözleriyle tamamladı. Diouf’un sitem ve itiraflarını BM genel sekreteri ve sistemin has adamı Kofi Annan; “zengin ülkelerin BM Gıda ve Tarım Örgütü’nü aldatmaları nedeniyle örgütün açlıkla mücadelede verilen sözleri tutamadığı” yakınmalarıyla destekleyip güçlendirdi. Annan, bir İtalya gazetesine verdiği demeçte ise çok daha önemli bir gerçeği dile getirmek zorunda kaldı. Açlıkla mücadele için gerekli aynağın olduğunu söyleyen Annan, “Birçok ülke bir eliyle verdiğini diğer eliyle alıyor” dedi.

Sözüm ona sızlanıp kıvrananlar, verilen sözler yerine getirilmediği için “utanç duyuyor ve sıkıntı içinde bulunuyoruz” diyenler, verilen sözlerin neden yerine getirilmediği konusunda özenle suskunluğu tercih ediyorlar. “Bir eliyle verdiğini diğer eliyle geri alan”, kâr daha çok kâr işleyişine, sömürü ve yağmaya dayanan ve tam da bu yolla milyonlarca insanı açlığa mahkum eden bir sistemin, insanlığın açlık sorununu çözmek bir yana bunu daha da derinleştireceğini, verilen sözlerin aldatmaya dayalı boş bir laf yığını olmaktan öte bir değer taşımadığını, “aldatıldık” diye yakınanlar da elbette çok iyi biliyorlar. Bu gerçekleri iyi bilenler son zirvede bir kez daha boş vaatlerde bulundular.

Emperyalist küreselleşme aldatmaya dayanıyor ve korkunç bir sosyal yıkım yaratıyor. Annan’ın deyimiyle “dayanılmaz bir acı olan açlık”, emperyalist küreselleşme saldırısının ve kapitalist kâr yasasının doğrudan bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sonuca yol açanların politika ve icraatları verilen sözleri boş bir laf yığınına dönüştürüyor. Kapitalizmin kâra dayalı işleyişi açlık ve yoksulluk üretiyor.

Açlık ve yoksulluk üretenlerden açlığa çözüm olmaları beklenemez. İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların “çözümü”yle ilgilenmek ve insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak, kapitalizm için sadece kârın güvenceye alınması ölçüsünde olanaklıdır. 800 milyon insanın açlık sorununu çözmek ya da bu rakamı yarıya indirmek kapitalizm için kârlı bir iş olmadığına göre, verilen sözler bir tarafta, kapitalizmin gerçeği öte tarafta kalacaktır.

İnsanlık tarihinde hiç bu kadar çok besin üretmedi ve bu kadar çok zenginlik biriktirmedi. Toplumsal servet bütün dünyayı doyuracak kadar bol. Fakat bu bolluk ortasında açlık ve yoksulluk yaşanıyor. Servet biriktikçe sefalet derinleşiyor.

“Üretici güçlerin gelişmesinin toplumsal servette yarattığı her artış, kapitalist sınıfın daha da zenginleşmesine, çalışan kitlelerin ise nispi ya da mutlak olarak yoksullaşmasına yolaçar. Toplumsal zenginliğin artışına toplumsal eşitsizliklerin artışı eşlik eder. Servet-sefalet kutuplaşması gitgide büyür, sermaye sınıfı ile emekçiler arasındaki uçurum derinleşir.” (TKİP Programı, Kapitalizm, 6. madde)

Bir yanda muazzam servet birikimi,
öte yanda günde 24 bin insanın açlıktan ölümü

FAO’nun rakamlarına göre, 300 milyonu çocuk olmak üzere 800 milyon insan yetersiz besleniyor ve açlık çekiyor. Günde 24 bin insan ise açlıktan ölüyor. Bunlara 1 milyar insanın işsiz olduğu, 1.3 milyar insanın günde 1 dolardan daha az bir gelirle yaşadığı, 15 milyon insanın evsiz, 1 milyar köylünün topraksız olduğu vb. eklendiğinde, bugünkü kapitalist dünyanın insanlık için neyi ifade ettiği daha iyi anlaşır.

Dahası var. Bu tablo, dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’sinin dünya gelirinin yüzde 85’ine el koyduğu, dünyanın en zengin üç adamının toplam servetinin 48 ülkenin yıllık ulusal gelirine ve dünyanın en zengin 227 kişisinin servetinin 2.5 milyar insanın yıllık gelirine eşit olduğu olgusuyla bir arada düşünülmelidir.

Kapitalist sömürü düzeninin ve emperyalist küreselleşmenin bu kaba tablosu dehşet vericidir. Kapitalizmin temel gerçeği olan bu sorunlara “çözüm” bulmak amacıyla Roma’da bir araya gelip üç gün boyunca tartışanlar, yerine getirilmeyecek sözler dışında uygulanabilir somut bir program ortaya koyamadılar.

Roma zirvesinde bir araya gelenler, “Dünyada açlık sorunu olan kişi sayısını 800 milyondan 400 milyona indirmek için 24 milyar dolara ihtiyaç var” diyorlar ve bu kaynağı “bulamıyorlar”. Ama AB ülkelerinde yılda 13 milyar dolar parfüm için harcanıyor. ABD kedi-köpek maması için 17 milyar harcıyor. 800 milyon insanın yeterli beslenebilmesi için her yıl 40 milyon ton hububat yeterli iken, zengin ülkeler hayvanlarını beslemek için 450 milyon ton hububat üretiyorlar. Milyonlarca insanın açlık ve temel sağlık sorunlarını asgari düzeyde çözmek için gerekli olan paranın yılda 13 milyar dolar olduğu söyleniyor. Ama sadece ABD, Rusya, Japonya ve İngiltere yılda 440.8 milyar doları silahlanma için harcıyor.

Görüldüğü gibi, insanlığın açlık, sağlık, eğitim, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli kaynak ve zenginlik fazlasıyla var. Fakat kapitalizmi insanlığın maddi ve manevi ihtiyaçları değil, sermaye birikimi ve kâr ilgilendiriyor. İnsanlığa yabancılaşmış bir sistem olarak o yalnızca yıkım ve barbarlık üretiyor.

Tekniğin gelişmesiyle birlikte üretim dünya çapında görülmemiş ölçüde artmış, insanlık olağanüstü bir zenginlik biriktirmiştir. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı sorunları çözecek servet ve kaynak birikimi herkese yetecek kadardır. Ama buna rağmen yoksulluk, sefalet ve açlık yaşanıyor. Çünkü yaratılan tüm zenginliklerin üzerinde kapitalist özel mülkiyet tekeli bulunuyor. Buna dayalı bir toplum düzeninde açlık ve yoksulluğa çare bulmak bir yana, bu sürekli derinleşiyor.

“Günümüzde üretimin toplumsallaşması çok ileri düzeylere varmış, ortaya tüm insanlığı refah ve mutluluk içerisinde yaşatabilecek muazzam bir servet birikimi ve üretim kapasitesi çıkmıştır. Fakat bu zenginlik ve üretim araçları üzerinde bir avuç çokuluslu tekel şahsında sürmekte olan özel mülkiyet, insanlığın ezici bölümünün bugünkü perişanlık içerisinde tükenmesinin nedenidir. Bu evrensel çelişki çözümünü proleter dünya devriminde bulur.” (TKİP Programı, Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci, 27. madde)

İMF programlarıyla yıkıma uğrayan tarım
ve beslenme ürünlerinin yetersizliği yalanları

Bugün dünyanın hemen tüm ülkelerinde uygulanan İMF programlarıyla ülke ekonomileri çökertildiği gibi, emperyalist tarım tekellerine yeni pazar alanları açmak için tarım da yıkıma uğratılıyor. Tarıma verilen destekler kaldırılıyor, köylülüğün ucuz kredi alma imkanları tüketiliyor. Yerel tarım yıkıma uğratılarak, bu alanda da dışa bağımlılık derinleştiriliyor. Emperyalist tarım tekelleriyle yarışamayan köylülük tarımı terk etme yolunu seçiyor. Köylüler ürettiklerini satamıyor ya da çok ucuza satmak zorunda kalıyor. Birçok ülke kendisine fazlasıyla yetecek tahıl ve gıda ürünleri üretme olanaklarına sahip olmasına karşın, tahıl ithal etmek zorunda kalıyor ve yeterli gıda maddelerinden yoksun bırakılıyor. Öte yandan ABD ihtiyacından yüzde 40 daha fazla gıda üretiyor, ama buna rağmen 26 milyon Amerikalı gıda yardımna ihtiyaç duyuyor. Birçok ülke ürettikleri tahılı satabilmek için kuyrukta beklerken, aynı ülkeler başka ülkelerden tahıl ithal edebiliyor, vb...

Dünya ölçüsünde beslenme ürünlerinin üretimi insanlığın gereksinimlerini yüzde 110 oranında karşılayabilecek düzeyde. Buna rağmen milyonlarca insan yetersiz besleniyor, milyonlarcası ise açlıktan ölüyor. Yani kapitalizm öldürüyor.