7 Ağustos'04
Sayı: 2004/31 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Satılmış ve kokuşmuş sendikal ihanet çetelerini alaşağı edelim!
  İMF’ye verilen yeni “niyet mektubu” açıklandı...
  DEP’lilerin TİSK ve Hak-İş ziyaretleri üzerine...
  Sermaye devleti ve medyası emperyalist işgalden yana...
  “Barışsever” Cola Turka... Aynanın arkasına bakın!
  “Hızlı” cinayet ve sermaye medyasının dolaysız sorumluluğu
  Metal TİS’leri ve sendikaların tutumu
  Castleblair işçilerinden teşekkür mesajı...
  Castleblair işçileri Marks & Spencer mağazaları önünde...
  5. Munzur Doğa ve Kültür Festivali sona erdi...
  Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden siyasi tutsakların açıklaması...
  10. yıl kampanyasını güçlü bir devrimci siyasal çalışma haline getirelim!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Kurtlar sofrasındaki ülke: Sudan
  Irak’ta “Müslüman Gücü” hazırlıkları
  İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!
  Büyük ve çok boyutlu oyun...
   Hiroşima ve Nagazaki’nin yıldönümünde gerçek barışa giden yol,
  İspanya’nın kırmızı çiçeği, Neruda’nın yasemin demeti...
  Flamenko Lamenko’nun kızıl dansçısı Antonio Gades öldü...
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 1. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İMF’ye verilen yeni “niyet mektubu” açıklandı...

Sosyal güvenlikte yeni saldırı dalgası

Ekonomi cephesinde işçi ve emekçileri yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanıyor. Hükümetçe verilen yeni niyet mektubunun İMF yönetimi tarafından onaylanmasını ve önümüzdeki yıllar için yeni bir saldırı programı için hazırlıklara başlanmasını bu gelişmelerin en önemlileri olarak sıralayabiliriz.

Yıllardır açıklanan her yeni niyet mektubu, ilan edilen her yeni İMF programı, işçi ve emekçi yığınlar için yeni saldırılar, yeni yıkımlar, daha fazla sefalet ve yoksulluk anlamına geldi. Son niyet mektubunun ve önümüzdeki yıllar için oluşturulmaya çalışılan programın içeriği bu kez de durumun farklı olmadığını gösteriyor. Bir yandan “ekonomi düzeldi” propagandasını ikiyüzlüce sürdüren sermaye, diğer yandan da işçi ve emekçilere dönük mevcut yıkım politikalarını derinleştirmeye, yeni saldırı politikalarını ise devreye sokmaya hazırlanıyor.

İMF İcra Kurulu’ndan sosyal hakların
bir an evvel tasfiyesi kararı çıktı

IMF İcra Direktörleri Kurulu, geçen hafta yaptığı toplantıda Sekizinci Gözden Geçirme dönemini sona erdirdi ve yaklaşık 660 milyon dolar tutarındaki kredi dilimini serbest bıraktı. Türkiye tarafından verilen niyet mektubunu da yayınladı.

İcra Kurulu toplantısından sonra bir değerlendirme yapan İMF başkanı son zamanlarda adet olduğu üzere bol bol Türkiye’yi ve hükümetin icraatlarını övdü. “Türk hükümetinin, programın uygulanmasını güçlü şekilde sürdürdüğünü ve iddialı yapısal reformlara bağlılığını ortaya koyduğunu” belirten İMF Başkanı “Sonuç, güçlü bir büyüme, düşük bir enflasyon ve hükümetin borç oranında düzenli düşmeler oldu. Bu güçlü çabalar, uluslararası toplumun desteğinin sürmesini hak ediyor” dedi. Ve elbette her zaman olduğu gibi övgüleri uyarılar izledi. İMF Başkanı giderek büyüyen cari açığa dikkat çekerek, hükümeti cari açıktaki artışın önlenmesi konusunda uyardı.

İMF başkanı bu toplantıda hükümete yapması gerekenler konusunda başka bir şey söylemedi. Zaten buna gerek de yoktu. Zira İcra Kurulu toplantısının yapıldığı saatlerde yayınlanan bir İMF raporunda söylenmek istenenler sıralanıyordu. Bu raporda özellikle sosyal güvenlik sistemi üzerinde duruluyor, Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin sıkıntıda olduğu, sistemin sağlıklı bir şekilde devamının “uzun vadede zorunlu prim sürelerinin ve emeklilik yaşının yeniden düzenlenmesiyle, kısa vadede de emekli maaşlarının ve primlerin vergilendirilmesiyle” sağlanabileceği ifade ediliyordu. Aynı gün gazetecilere konuşan İMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam da sosyal güvenlik sistemi konusuna değindi. Bir soru üzerine de, Türk hükümetinin önünde bu konuyla ilgili bir takvim bulunduğunu, önümüzdeki birkaç ay içinde hükümetin sosal güvenlik alanında yapılacak reformlarla ilgili adımlar atmasının gerektiğini belirtti.

Özetle İMF yetkilileri sosyal güvenlik sisteminde bir an önce değişiklikler yapılmasını; prim sürelerinin arttırılmasını, emeklilik yaşının yeniden yükseltilmesini, acil bir önlem olarak da emekli maaşlarından ve primlerden vergi kesintisine gidilmesini buyuruyorlardı.

Niyet mektubuna ilişkin bütün tartışma ve açıklamaların odağında durmasından da görüldüğü gibi sermayenin önümüzdeki dönem saldırılarının ekseninde sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi ve sosyal hakların tırpanlanması bulunmakta, bütün planlar buna göre yapılmaktadır. Zaten niyet mektubunun kendisinde de hükümet, bu konuyla ilgili net taahhütlerde bulunmaktadır.

Kamunun ve sosyal güvenliğin tasfiyesi
niyet mektubuna damgasını vuruyor

Hükümet tarafından İMF’ye sunulan 15 Temmuz tarihli niyet mektubunda hükümetin ve ekonomi yönetiminin 2004 yılı makro ekonomik hedeflerine erişilmesi yönünde ilerlemekte olduğu belirtilerek, büyümenin beklenenden daha iyi bir seyir içinde olduğu, enflasyonun tek haneli rakamlara düştüğü, yüzde 12’lik yıl sonu enflasyon hedefinin tutturulması yolunda kararlı olduğu belirtiliyor. 2005 yılı ve sonraki dönemde de, yüksek faiz dışı fazla verilmek suretiyle borç stokunun azaltılacağı, enflasyon ile mücadelenin devam ettirilmesine ağırlık verileceği ifade ediliyor.

Yani bugüne kadar uygulanan yıkım programının önümüzdeki dönemde de hiç aksatılmadan devam ettirileceği söylenmiş oluyor.

Hükümetin niyet mektubunda övünme konusu yaptığı bir diğer şey, gelirlerin arttırılarak buna karşılık giderlerin kısılarak yüzde 6,5 faiz dışı fazla oranının yakalanmış olması. Yeni niyet mektubunun 9. paragrafında gelirlerin nasıl arttırıldığı da anlatılıyor. Buna göre hükümet geçtiğimiz aylarda otomobil alımlarına ilişkin vergi teşviklerini yeniden düzenleyerek vergi indirimlerini azaltmış, çeşitli zamlarla bütçeye 1,2 katrilyon liralık özel gelir kazandırmış, petrol ürünlerinden alınan vergileri de arttırmış. Kamu sektöründeki ücret ve maaşların enflasyon hedefi ile uyumlu bir şekilde arttırıldığı, gene asgari ücretin de aynı oranda arttırıldığı övünülerek anlatılıyor.

Bu da hükümetin enflasyon ve büyüme konularında o çok övündüğü gelişmelerin işçi ve emekçilerin yıkımı pahasına kaydedildiğini, sermaye düzeninin ekonomik göstergelerindeki her düzelmenin işçi ve emekçi yığınlar için daha kötü yaşam koşulları anlamına geldiğini bir kez daha teyit ediyor.

Niyet mektubunun en önemli bölümü ise yapısal politikalarla ilgili. Mektubun 10. paragrafında alt başlıklar halinde “kamu maliyesi performansındaki kalıcı bir iyileşmeyi desteklemek amacıyla” uygulanması düşünülen yapısal reformlar sıralanıyor. Gelirler Genel Müdürlüğü’nün yarı özerk bir yapıya kavuşturulacağı, KİT yönetiminin iyileştirilmesine dönük stratejiler oluşturulacağı, ileriye dönük hedefler olarak belirtilirken; memurlar ve kamu yöneticileri için ahlaki görev ve uygulama esaslarının oluşturulmasına ilişkin yasal düzenlemenin meclisten geçirildiği ifade ediliyor.

Devamında sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi ve sosyal hakların gaspı da bir yapısal reform olarak sunuluyor. Bu konuyla ilgili niyet mektubunda şunlar söyleniyor;

“Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sosyal güvenlik reformlarını analiz eden bir çerçeve geliştirmiştir. Yaz boyunca, bir dizi reform seçenekleri üzerinde çalışılacaktır. 2004 yılı Eylül ayı sonuna kadar, tercih edilen emeklilik sistemi reform stratejisine karar verilecektir (yeni yapısal kriter). Bu strateji, halihazırda faaliyet gösteren üç emeklilik kurumunun birleştirilmesini, emeklilik sistemine ilişkin açıkların 2007 yılına kadar sürekli azalan bir seyir izler hale getirilmesini ve bu açıkların uzun dönemde GSMH’nin % 1’i seviyesine düşürülmesi amaçlarını içerecektir. Sağlık sigortası alanında, ortaya çıkabilecek ek harcamaların telafi edici tedbirlerle karşılanması suretiyle, aşamalı olarak genel sağlık sigortasına geçilmesi planlanmaktadır. Sözkonusu reform paketi, tasarının 2005 yılı Ocak ayında TBMM’ce kabul edilmei ve 2005-07 yıllarında aşamalı olarak uygulanması amaçlarına paralel olarak, 2004 yılı Aralık ayı ortasında TBMM’ye sunulacaktır (Performans kriteri)”.

Mevcut üç sosyal güvenlik kurumunun birleştirileceği, emeklilik ve sağlık sigortalarının ayrıştırılacağı, sağlıkta bireysel emeklilik sistemine geçileceği ve bu alanın tamamen özelleştirileceği, emeklilik konusunda ise emeklilik yaşının yeniden yükseltileceği, sermayenin değişik temsilcileri tarafından son zamanlarda sürekli dile getirilen konulardı. Niyet mektubu işte bütün bu söylenenleri bir kez daha onaylıyor, bununla da kalmıyor, bir saldırı programı açıklıyor. İMF ile birlikte Eylül’e kadar bu konu üzerinde çalışılacağını, Aralık ve Ocak aylarında da saldırıya geçileceğini açık bir şekilde ilan ediyor. Son niyet mektubunun önümüzdeki dönem için asıl önemi de buradan, işçi ve emekçilerin sosyal haklarına karşı bir savaş ilanı içermesinden kaynaklanıyor.
Kısaca özetleyecek olursak, niyet mektubunda bunlardan başka, bankacılık sektörüne ve bazı bankalara ilişkin idari, yasal düzenlemelerle özelleştirme konusuna değiniliyor. Yılın ilk çeyreğinde özelleştirmeden 311 milyon dolar gelir elde edildiği, ancak TÜPRAŞ özelleştirmesinin mahkeme kararıyla durdurulması nedeniyle 3 milyar dolarlık yıl sonu hedefine ulaşmanın zor göründüğü belirtildikten sonra, özelleştirme çalışmalarının önümüzdeki dönemde hız kazanacağı vurgulanıyor. Türk Telekom’da ihale sürecinin yıl sonundan önce başlatılacağı, PETKİM ve THY’nin yüzde 5-15 hisselerinin halka arzının planlandığı, Milli Piyango özelleştirmesi için de ilgili yasanın meclisten geçmesinin beklendiği ifade ediliyor.

Sermayenin 2005-2007 dönemi
saldırı hazırlıkları

Elbette ki İMF tarafından geçtiğimiz hafta kabul edilen niyet mektubunda öngörülen, bazılarına yukarda da değinmiş olduğumuz saldırı politikaları sermayenin önümüzdeki döneme ilişkin planlarının birer parçası durumundadır. Fakat gene de bu bir sonraki niyet mektubuna kadar ömrü olan bir belgedir. İMF’nin yılda 3-4 gözden geçirme yaptığı ve aynı sayıda ek niyet mektubu hazırlandığı düşünülürse bu mektubun kalıcı bir saldırı programının ifadesi olmadığı söylenebilir. Niyet mektuplarını uzun vadeli ve kalıcı bir saldırı programının parçaları olarak görmek gerekir. Asıl saldırı programları, 2-3 yılda bir İMF ile imzalanan “istikrar programları” ya da “stand by anlaşmaları”dır. Buradan bakıldığında sözünü ettiğimiz son niyet mektubu, Kemal Derviş döneminde hazırlanan ve adına “güçlü ekonmiye geçiş programı” denilen İMF-TÜSİAD programının organik bir parçasıdır; onun gelişmelere ve güncel ihtiyaçlara uyarlanmış bir biçimidir.

İMF ile imzalanan son stand-by anlaşmasının uygulama süresi bu yıl sonunda dolmaktadır. AKP hükümeti, Mart seçimleri öncesinde “yıl sonunda yeni bir stand-by yapılmayacak”, “ülke ekonomisini İMF’siz de yönetiriz” türünden açıklamalar yapıyordu. Seçimler geçtikten sonra hükümet cephesinden bu tür sözler işitilmez oldu. AKP hükümetinin İMF’ye atıp tutarken herhangi bir samimiyet taşımadığı son aylarda giderek belirginleşti ve 8. Gözden Geçirme Görüşmeleri sürerken yeni bir anlaşma yapılıp yapılmayacağı artık tartışılmaz olmuştu. Sermaye cephesindeki hemen herkes İMF ile yeni bir anlaşmanın yapılması gerektiği konusunda hem fikir durumundaydılar. Sadece bu anlaşmanın içeriği konusunda birbirinden farklı düşünenler vardı.

Şimdi artık bu konuda da bir mutabakat sağlanmış görünüyor. Üzerinde anlaşmaya varılan şey, bu konuda sözün tümüyle İMF’ye bırakılması noktasındadır. Niyet mektubunun İMF yönetimi tarafından onaylandığı günlerde AKP hükümeti bir İMF heyetini, 2005-2007 dönemine ilişkin oluşturulacak program hakkında görüş alışverişinde bulunmak üzere Türkiye’ye davet etti. Çağrılan heyetle hemen bir anlaşma imzalanması beklenmiyor. Şimdilik görüşmeler hazırlık düzeyinde olacak. Eylül ayından sonraki dönemde ise İMF’nin önceliklerine göre 2 ya da 3 yıllık yeni bir anlaşma imzalanacak.

Yeni saldırı dalgasına karşı
mücadeleyi örgütleme sorumluluğu

Bazı bakanların “yeni anlaşmada sosyal hedefler öncelikli olacak” gibi açıklamalarının ciddiye alınır bir tarafı yok. İşin içinde emperyalizmin mali jandarmalığını yapan bir kurum olarak İMF’nin ve AKP hükümeti gibi işçi-emekçi düşmanlığı tescillenmiş bir hükümetin olması bile bunun yeterli kanıtı. Bundan öncekiler gibi yeni program da emperyalist tekellerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir saldırı programı olacak. Gerek niyet mektubunda 2005 ve sonrasına ilişkin söylenenler, gerekse yeni programla ilgili açıklamalarda ifade edilenler bunun işçi ve emekçiler açısından öncekileri aratan ağırlıkta bir saldırı programı olacağını bütün açıklığıyla gösteriyor. Bütün bunlardan yola çıkarak, yıl sonuna kadar mevcut saldırı planlarının kararlılıkla sürdürüleceğini, yılbaşından itibaren ise aldırıların yeni bir düzey kazanarak devam edeceğini söyleyebiliriz.

Sermaye, bugüne kadar yürüttüğü saldırıları yeni bir düzeye çıkartmaya hazırlanıyor. Ocak ayında meclisten geçeceği söylenen “sosyal güvenlik reformu”, kıdem tazminatının ve emeklilik hakkının ortadan kaldırılmasını, bugün SSK ve diğer sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanan sağlık hizmetlerinin bütünüyle özelleştirilmesini, çalışanlar üzerindeki prim yükünün arttırılmasını buna karşılık hizmet kalitesinin daha da düşürülmesini hedefliyor. Üstelik bunlar budanması, gaspedilmesi düşünülen sosyal haklardan ilk akla gelenler. Saldırının gerçek boyutları çok daha kapsamlı.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, saldırının doğrudan hedefi durumundaki işçi ve emekçilerin önümüzdeki bir iki aylık dönemi mümkün olduğu kadar iyi bir hazırlıkla değerlendirmeleri gerektiğidir. Sermayenin kapsamlı bir saldırıya hazırlandığı yerde, gelişmeleri seyretmek, kavgasız bir yenilgiye; bunun sonucunda da ağır kayıplara şimdiden razı olmak anlamına gelmektedir. Sınıftan ve emekçilerden yana bütün ilerici-devrimci güçler, sınıfın bütün ileri öncü unsurları önümüzdeki yakın döneme bu noktadan bakmalı, hazırlıklar buna göre yapılmalıdır.