19 Aralık katliamı ile işlerlik kazanan hapishanelere yönelik stratejik saldırıların hedefi sır değil. Tecrit ve tredmanla politik kimliğimiz hedeflenmektedir. İstenen Kürt halkının imha ve inkarıdır, emperyalist işgale; Türk, Kürt, Arap tüm milliyetlerden emekçilerin emperyalist saldırganlığa alet edilmesine, ülke zenginliklerinin tekellere peşkeş çekilmesine, açlıktan ölümlere, hızlı tren uygulamasında olduğu gibi insanı hiçe sayan devlet ve hükümet politikalarına seyirci kalıp, ses çıkarmamamız, yani teslim olmamızdır. Tecrit saldırısı ile demokratik muhalefetin dışarı ayağına gözdağı verilmek istenmektedir.
Şu ana kadarki saldırı biçimlerinin direnişimiz karşısında etkisizleştiğini -hatta direnişimizdeki kararlılığın zaman zaman demokrasi güçlerine esin kaynağı olduğunu- gören iktidar, onlarca yıl önce suratlarında parçaladığımız Tek Tip Elbise, Zorla Çalıştırma, her türlü doğal faaliyetimizi ve meşru direnmeyi suç sayan disiplin uygulamasını dayatma yolunda.
Bir kez daha hesapları boşa çıkacak, çünkü bedelin her türlüsünü göze alarak teslimiyeti reddetme, direnme onurunu yaşatma kararlılığındayız.
Direnişte 116 şehit verdik. 600ün üzerinde arkadaşımız zorla tedavi işkencesi nedeni ile gazi oldu. Ağır tecrit koşulları çok sayıda arkadaşımızda ciddi rahatsızlıklar yarattı. Ve bunlar tedavi imkanlarından mahrum şekilde yaşamını sürdürüyor.
Hasta arkadaşlarımıza; jandarma, sağlık personeli ve Adalet Bakanlığı işbirliği ile işkence yapılıyor. Revire, hastaneye gecikmeli götürdükleri gibi yolda jandarma tacizi ve saldırısı ile yıldırmaya çalışıyorlar. Hastaneye yatırılanlar hapishane hücrelerinden daha katı tecride maruz kalıp, daha beter fiziki koşullarda tutuluyor. Ve jandarma saldırısı günü birlik hale geliyor.
Hapishanelerde saldırganlığın açık biçimleri dışında kalleş ve sinsi fiziki imha yöntemleri hüküm sürüyor, hasta arkadaşlarımız katlediliyor. 20 Temmuz 2004te Ali Şahinin aynı yöntemle katedilmesinin üzerinden kısa bir süre geçmişken, tecrit hücrelerinde bir arkadaşımızı daha ölümsüzlüğe uğurladık.
Salih Sevinelin sabah saatlerinde yoğun ağrılar yaşaması üzerine yanında kalan arkadaşlarımız görevli personele durumu iletip, acilen revire götürülmesini istemiştir. Belirtiler kalp krizine uyduğu halde önemine uygun davranılmamış, idareye soralım gibi bahaneler ile sağlıkçı müdahalesi geciktirilmiştir. Gecikme üzerine yeniden kapı ziline basıldığında fişinin çekilmiş olduğu farkedilmiş, ancak kapıya vurarak gardiyanların gelmesi sağlanabilmiştir.
Revirin -mesleki yeterliliği, toplu yaşam yerlerinde görev yapmaya uygunluğu tartışılır- tek doktoru birkaç dakikalık zaman içerisinde ağrı kesici iğne yapmış, birkaç ağrı kesici ilaç verip bir de kas gevşetici reçete yazarak muayeneyi bitirmiştir.
Arkadaşımız hücreye getirildikten sonra tekrar rahatsızlanmış, ısrara rağmen o halde saatlerce bekletildikten sonra baygın bir şekilde revire tekrar götürülmüştür. Revire götürme sırasında durumu hiçe sayılarak sedyeye konulmamış, kollarından ve bacaklarından çekiştirilerek karga tulumba taşınmıştır. Kısa süre sonra da şehit olduğu haberi gelmiştir.
Ölüm sebebi kalp krizi olarak açıklansa da, gerçek, arkadaşımızın tecrit uygulayıcıları tarafından katledildiğidir. Salih Sevinelin ölümünün sorumlusu ilgili tüm kurumları ile devlettir.
Gardiyanlara kapı zilinin fişini çekme keyfiliğini veren, yaşamsal durumlarda idareye soralım dedirten, dilekçe istemek gibi dayatmaları getiren; revir doktoruna -muayene için hastaya elini dahi dokunmamışken- rastgele iğne yapmak, ilaç vermek, gözetim altında hastaneye gitmesi gereken hastayı hücreye geri yollamak hakkı tanıyan, hastayı bayılana kadar hücrede tutup sonra da karga tulumba revire götürülmesine fırsat veren idari birimler ve işleyiş arkadaşımızın katledilmesinde birinci derecede sorumludur.
İlgili meslek örgütlerini ve demokratik kurumları hastaların bulunduğumuz koşullardaki seyrini, yaygınlığını, teşhis ve tedavi imkanlarını, görev yapan sağlık personelinin mesleki yeterliliklerini, kişi sayısına göre revirin teknik donanımını araştırmaya;
Sorumluların teşhiri ve cezalandırılması için çaba göstermeye; hapishanelerdeki sorumlulara karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz.
5. Munzur Kültür ve Doğa Festivalinin son gününde TAYADlı Ailelerin yaptığı basın açıklamasına devletin kolluk güçleri saldırdı. TAYAD dışında birçok devrimci kurumun da desteklediği eylemde, standların olduğu yerden başlanarak AKP İl Binasına kadar yüründü. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı eylemde AKP önünde basın açıklamasının okunmasının ardından sembolik olarak bir tabut bırakıldı. Daha sonra kitle sloganlar eşliğinde Munzur Suyuna karanfil bırakmak üzere yürüyüşe geçti. Yaşasın ölüm orucu direnişimiz!, Devrimci tutsaklar yalnız değildir!, Yaşasın devrimci dayanışma!, Tecridi kaldırın ölümleri durdurun! vb. sloganların da atıldığı eyleme polis son ana kadar müdahale etmedi.
Munzur suyuna varıldığında polis kitleyi üç taraftan sıkıştırıp biber gazı, tazyikli su ve cop kullanarak eyleme müdahale etti. Eylemci kitle Munzur suyuna inerken alkış ve ıslıklarla eyleme destek veren halk polisin saldırısını yuhaladı ve polise taşlarla karşılık verdi. Gözaltılar başlayınca dört bir taraftan polisin olduğu noktaya taşlar yağmaya başladı. Polisin attığı gaz bombaları geri fırlatıldı. Yaşasın devrimci dayanışma!, Dersim faşizme mezar olacak!, Baskılar bizi yıldıramaz! sloganları haykırılarak çevik kuvvet ve panzerlerin yukarı çıkmasına izin verilmedi. Polis zor anlar yaşadı.
Burada eylem bir saate yakın devam etti. Daha sonra kitle kontrollü bir şekilde şehir merkezine çekildi. Burada yol kapatılarak oturma eylemi yapıldı. Oturma eylemine yoğun bir katılım vardı. Polis de aynı şekilde yoğun bir yığınak yapmıştı. Burada devrimci yapılar tarafından bir komite oluşturuldu. Talepler belirlendi ve festival tertip komitesine iletildi. Talepler; alınanların serbest bırakılması, polis yığınağının çekilmesi, yaralılarla görüşme imkanı yaratılmasıydı.
Yapılan görüşmeler sonucunda polis yığınağı çekildi. Gözaltına alınanların hastaneye sevkedildiği ve işlemler yapıldıktan sonra serbest bırakılacağı açıklandı. Yaralılarla görüşme de sağlandı.
Daha sonra oturma eylemine son verilerek yol trafiğe açıldı. Yeraltı çarşısının üstüne geçilerek eyleme bir süre daha devam edildi ve bitirildi. Ardından toplu olarak festival kapanış gecesine gidildi.
96 yılında cezaevlerinde gerçekleştirilen ÖO ve SAG direnişinde şehit düşen Müjdat Yanat ve Tahsin Yılmazın anması 1 Ağustosta Basmane DEHAP binası önünde toplanılması ile başladı. Devrimci gruplar tarafından ortak olarak düzenlenen anma etkinliğine 70e yakın katılım oldu.
Önce Bornovada bulunan Tahsin Yılmazın mezarına gidildi. Mezarlık girişinden itibaren kortejler oluşturuldu. Pankartlar, şehitlerin resimleri ve sloganlarla Tahsin Yılmazın mezarına kadar yürüyen kitle saygı duruşunda bulundu. Ardından yoldaşları Tahsin Yılmazın örgütlü hayatını, devrimci kimliğini anlatan konuşmalar yaptılar. Tahsin Yılmazın yoldaşlarına yazdığı mektup okundu. Adnan Yücelin 12 şehit anısına yazmış olduğu şiirin bir kısmı okundu. Buradaki anma programının bitmesinin ardından tekrar otobüslere binilerek Buca Kaynaklar Mezarlığına gidildi.
Mezarlık girişinden itibaren kortejler oluşturularak yürüyüşe geçildi. Yapılan saygı duruşuyla başlayan anma programı yoldaşları tarafından Müjdat Yanatı anlatan bir konuşma ile devam etti. Yanatın mektubu okunduktan sonra Adnan Yücelin yazdığı şiirin kalan bölümü okundu.
Daha sonra Kaynaklar Mezarlığında bulunan diğer devrim şehitlerinin mezarlarına da uğrayarak saygı duruşunda bulunuldu, karanfiller bırakıldı. 2001 ÖO şehidi Hatice yoldaşın mezarında ayrıca BDSP tarafından kısa bir açıklama yapıldı.
Anma programı boyunca, Devrim şehitleri ölümsüzdür!, Yaşasın SAG-ÖO direnişimiz!, Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!, Bedel ödedik bedel ödeteceğiz sloganları atıldı.