7 Ağustos'04
Sayı: 2004/31 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Satılmış ve kokuşmuş sendikal ihanet çetelerini alaşağı edelim!
  İMF’ye verilen yeni “niyet mektubu” açıklandı...
  DEP’lilerin TİSK ve Hak-İş ziyaretleri üzerine...
  Sermaye devleti ve medyası emperyalist işgalden yana...
  “Barışsever” Cola Turka... Aynanın arkasına bakın!
  “Hızlı” cinayet ve sermaye medyasının dolaysız sorumluluğu
  Metal TİS’leri ve sendikaların tutumu
  Castleblair işçilerinden teşekkür mesajı...
  Castleblair işçileri Marks & Spencer mağazaları önünde...
  5. Munzur Doğa ve Kültür Festivali sona erdi...
  Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden siyasi tutsakların açıklaması...
  10. yıl kampanyasını güçlü bir devrimci siyasal çalışma haline getirelim!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Kurtlar sofrasındaki ülke: Sudan
  Irak’ta “Müslüman Gücü” hazırlıkları
  İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!
  Büyük ve çok boyutlu oyun...
   Hiroşima ve Nagazaki’nin yıldönümünde gerçek barışa giden yol,
  İspanya’nın kırmızı çiçeği, Neruda’nın yasemin demeti...
  Flamenko Lamenko’nun kızıl dansçısı Antonio Gades öldü...
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 1. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Geleceğimiz için mücadele etmek zorundayız!

Üç vardiya çalıştığım fabrikada gece vardiyası en zor olanı. Şu son üç haftada daha zor olan ise, sabah 6’da işi bıraktığımda yolculuk ettiğim araçta dinlediğim haberler. Yine tekeller bize karşı ne kararlar aldılar acaba? Peşpeşe günlerce zehir zemberek kararlar açıkladılar. Siemens, arkasından General Motor (Opel), arkasından Mercedes patronlarının açıklamaları...

Akşam saat 22.00’den sabahın 6’sına kadar posamızı çıkarmışlar, üç-dört makine arasında dolanıp duruyoruz. Yağına bak, malını kontrol et, paketle, çıkardığın malı yaz, tekrar malın makineye akmasına bak vb. Sabaha doğru takat kalmıyor. Ama makine durmak bilmez, hep çalışır, bir an nefret ediyorsun, pistonlarını duymak ve görmek istemiyorsun...

Bir de radyodan kulağına gelen, sınıfın geleceğine, çocuklarının geleceğine, tüm insanlığa karşı tek vücut halinde saldırı planları... Ne istiyorlar tekeller? Daha fazla kâr uğruna bizi çalıştırmaya, kemerleri daha çok sıkmaya zorluyorlar. Niçin? Kârlarına kâr katmak için, sistemin yaşaması için. Kapitalizm biz işçi ve emekçileri yoksulluğa mahkum etmeden yaşayamaz. Gemiler, yatlar, uçaklar, dünyanın tüm güzellikleri bunlar için. Tatiller, dinlenme tesisleri bunlar için. Yoksulluk, daha fazla kölelik, işsizlik, geleceğe güvensizlik, umutsuzluk ise bizim payımıza düşen. Üreten milyarlar olduğumuz halde...

Kendime kızıyorum bir an. Nazım’ın sınıf için söylediği dize geliyor aklıma, “Suçun tümü senin demeye dilim varmıyor ama suçun...” Sınıfımıza yakışır bir soluk, bir sabır, bir süreklilik, bir sınıf düşmanlığı ve buna uygun bir yaşamı ne zaman başaracaksın deyip duruyorum kendime. Öfke içinde yolcuğuma devam diyorum.

Radyodan dinlediğim, “60 bin işçinin uyarı grevi” diye başlayan haberle yüreğim soluk soluğa. Mercedes işçisi patronlarına tokat atarsa, Siemens işçisi güç alacak, Opel işçisi hareketlenecek, bize karşı açtıkları savaş programları püskürtülebilecek.

Ertesi gün işe gidiyorum. Hemen radyoyu açıyorum. Tekellerin patronları sevinç çığlıkları atıyorlar. Sermaye basını keyif içinde. 100 binlerce işçiye faturayı ödettiler diye... IG-Metal bürokratları sayesinde...

Öfkeyle fabrikaya giriyorum. Kartımı bastıktan sonra makinenin başına geçiyorum. Bir an dün okuduğum haftalık yayınımız geliyor aklıma; “bir avuç Castleblair işçilerini ne çok yazıyor”, “5-10 işçi, üstelik çok önemli bir sektör de değil” demiştim. Ama IG-Metal’in sırtımıza sapladığı hançeri görünce irkildim. Düşman önce kaleyi içten fethediyor, sendika bürokratları aracılığıyla sınıfı denetim altına almayı başarıyor. Demek ki kalemizi sağlam tutmalı, sendikalarımıza sahip çıkmalı, sendika bürokratlarına karşı mücadeleyi sermaye sınıfına karşı verdiğimiz mücadeleyle birleştirmeliyiz. Castleblair işçileri doğru yoldalar; sayılarının, üretimde tuttukları yerin önemi yok. Bu olayı anlatmalıyız işçilere. Mercedes ihanetindeki IG-Metal’in rolü neyse DİSK’inki de odur. Yenile yenle yenmeyi öğreneceğiz. Buna mecburuz. Kendi geleceğimiz, insanlığın geleceği bizi buna mecbur ediyor.

KB okuru bir işçi/Frankfurt



İhanet cezasız kalmamalıdır!

Çizgi haline getirmemek kaydıyla komünistler bireysel eylem biçimlerini ilke olarak reddetmezler. Devrimci sınıf mücadelesi için ihtiyaç duyulduğu koşullarda, bu tür eylem biçimlerine başvurmaktan kaçınmazlar. Ben devrim ve sosyalizm sempatizanı bir işçi olarak bu konuda soyut genellemelerden çok bu tür eylem biçimlerine başvurulması gerektiğini düşünüyorum.

Bugünün Türkiye’sinde işçi sınıfının örgütlenerek harekete geçmesinin önündeki en büyük engellerden biri sendikaların başındaki ihanet çeteleridir. En bilinçsiz bir işçiyle sendika konusunda konuştuğumuzda bile, sendika ağalarının ihanetlerinden bahsediyor, sendikacıların güvenilmez olduğunu söylüyor. Bu güvensizlik sendika ağalarının bilinçli çabasının ürünüdür. Sınıfın tabana dayalı bağımsız örgütlenmesi olmadığından bu ağalar meydanı boş buluyorlar. İhanetlerini açıkça yapabiliyorlar. Kölelik yasasının altına imza atan bunlar, patronlarla kolkola işçilerin işten çıkarılmasını onaylayan bunlar, işçileri eylemlerden uzak tutmaya çalışan bunlar, işçileri devrimcilere karşı kışkırtanlar bunlar. Bunların suç dosyaları o kadar kabarık ki yazmakla bitmez.

Peki sermaye için bunlar suç mu? Elbette ödüllendirilmesi gereken icraatlardır. Sermayeden fazlasıyla ödüllerini alıyorlar. Sınıf cephesinden de onlara bir “ödül” verilmeli! Bu alçaklara meydanın artık boş olmadığı, işçi sınıfına karşı yapılacak her ihanetin mutlaka cezalandırılacağı gösterilmelidir. Öyle bir ceza verilmelidir ki, işçilerin karşısına çıktıklarında, o görünümleriyle ihanet-ceza olgusu hatırlanmalıdır. Bir nevi propaganda görevi de görmelidir. Yapacakları ihanette eskisi gibi rahat olmayacaklarını görmeliler.

İşçi sınıfına gelince, bu hainlere sahip çıkacaklarını sanmıyorum. En azından büyük çoğunluğunun. Ben elbette bu yolla bürokratik çarkın kırılacağını iddia etmiyorum. Bu çarkı ancak işçi sınıfının kendisi, tabandan yükselecek mücadelesi kırabilir. Asli görevimiz tabanın bağımsız örgütlülüğünü yaratmaktır.

Kahrolsun sendika ağaları!

Kızıl Bayrak okuru bir işçi



Sokak ortasında işkence!

TKEP/Leninist davası tutsağı Remzi Aydın Ölüm Orucu eyleminin 400. gününü geride bıraktı. DETAK’lılar Taksim İstiklal Caddesi’nde konuyla ilgili meşaleli yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş sırasında “Remzi Aydın Ölüm Orucunun 400. gününde!” pankartı açtılar. “Ölüm Orucu sürüyor!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!” yazılı kuşlamalar yaptılar, sloganlar attılar.

Polisin saldırısı üzerine 3 kişi yaralandı. Ağır yaralılardan Vefa Serdar 5 gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edildi. Ali Ekber Seven’in sağ kolunda, kafasında ve burnunda kırık var. Kenan Alıcı’nın bir dişi kırıldı, vücudunda çok sayıda çürük ve yara var.

Bir kez daha işkencenin sokakta herkesin gözü önünde yapıldığına, “işkenceye sıfır tolerans” diyenlerin işkenceyi sokağa taşıyarak boyutlandırmasına tanık olundu.

Kızıl Bayrak/İstanbul