7 Ağustos'04
Sayı: 2004/31 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Satılmış ve kokuşmuş sendikal ihanet çetelerini alaşağı edelim!
  İMF’ye verilen yeni “niyet mektubu” açıklandı...
  DEP’lilerin TİSK ve Hak-İş ziyaretleri üzerine...
  Sermaye devleti ve medyası emperyalist işgalden yana...
  “Barışsever” Cola Turka... Aynanın arkasına bakın!
  “Hızlı” cinayet ve sermaye medyasının dolaysız sorumluluğu
  Metal TİS’leri ve sendikaların tutumu
  Castleblair işçilerinden teşekkür mesajı...
  Castleblair işçileri Marks & Spencer mağazaları önünde...
  5. Munzur Doğa ve Kültür Festivali sona erdi...
  Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden siyasi tutsakların açıklaması...
  10. yıl kampanyasını güçlü bir devrimci siyasal çalışma haline getirelim!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Kurtlar sofrasındaki ülke: Sudan
  Irak’ta “Müslüman Gücü” hazırlıkları
  İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!
  Büyük ve çok boyutlu oyun...
   Hiroşima ve Nagazaki’nin yıldönümünde gerçek barışa giden yol,
  İspanya’nın kırmızı çiçeği, Neruda’nın yasemin demeti...
  Flamenko Lamenko’nun kızıl dansçısı Antonio Gades öldü...
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 1. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İspanya’nın kırmızı çiçeği, Neruda’nın yasemin demeti...

Federico Garcia Lorca

Ya bu soğuk eller
Kimin elleri?
Gün batımında görüyorum kendimi
Dolanıyor yüreğimde
İnsan dolu bir karınca yuvası.

Sayılar tek başlarına neyi ifade ederler? Onlara anlam kazandıran nedir? Abaküsün renkli boncuklarında toplanıp çıkarılan olmaktan sıyrılıp zamana, mekana, duruma, olaya ve şeylere dokunuverirler ve artık bileşkelerinde hayat oluşur. 250 kitap, 20 ev, 100 bin kırmızı çiçek, 1 milyon ölü İspanyol…
1930’lu yıllarda tüm İspanya’yı saran kanlı iç savaşta yaklaşık 1 milyon insan hayatını kaybeder. Sayılar bir yerinden tarihe dokunuverir ve ifadesini bir halkın özgürlük mücadelesinde bulur. 1 milyon güzel İspanyalı ve bir büyük şair…

İspanya’nın Granada yöresinde 5 Haziran 1898’de doğar Federico Garcia Lorca. Sanatçı bir ailenin içinde büyür. Hukuk fakültesine gider, müzik eğitimi alır, edebiyata yönelir ve 1917’de ilk kitabı Simgesel Düşler basılır. Bu yıllarda çeşitli inceleme gezileri yapar ve 1918 yılında bu gezilerden esinlemeler taşıyan ikinci kitabı İzlenimler ve Görünümler yayınlanır. Birçok aydın ve sanatçı ile tanışır. Müzikçi ve ozan yeteneği ile çevresinde hayranlık uyandıran Lorca, artık siyasal olarak da tercihini yapar ve kendisini bir devrimci olarak tanımlar.

Şiirleri çeşitli dergilerde basılır. Kitap olarak yayınlanır. Yazdığı şiirlerde onun toprakları, onun Granada’sı vardır. Ölüm durur hep bir yerlerinde, aşk, yalnızlık ve tutku başka bir yerde.

Hoşçakalın
Ölürsem
açık bırakın balkonu.

Çocuk portakal yer.
(Balkonumdan görürüm onu.)

Orakçı ekin biçer.
(Balkonumdan duyarım onu.)

Ölürsem
açık bırakın balkonu!

Bu arada tiyatro oyunları yazmaya da başlar. Ona göre, tiyatro toplumsal eşitsizliğe karşı direnen halkın eğitimi için bir araçtır. Ayrıca toplumsal sorunları açık açık tiyatroyla anlatmayı ister. Dekoru Salvador Dali tarafından hazırlanan, ilk başarısını elde ettiği Manana Pinedaile adlı oyunda 19. yüzyılda Endülüs’te yaşayan özgürlük kahramanı bir kadının öyküsü anlatılmaktadır. Özgürlük, aşk ve ölümle iç içe girer. 1933’de en önemli oyunu Kanlı Düğün’ü yazar. Bu oyunda ise tutku, zina ve kan davası vardır. Dona Rosita Bekâr Kalıyor ya da Çiçeklerin Dili adlı oyununda, insanın hayatının önünde sürekli bir engel ve baskı aracı olan gelenekleri eleştirir. Bemarda Alba’nın Evi‘nde ise toplumsal ve ahlaksal zorunlulukların sonuçlarını gözler önüne serer. Yani onun i&ccdil;in tiyatro, hayatın bir aynasıdır ve bu aynayı da yanından hiç ayırmaz.

Lorca, siyasi tutukluları desteklemek amacıyla çeşitli konferanslara katılır. Daha çok işçilerin bulunduğu salonlar tıklım tıklım dolar. Sahnede kendi yazdığı oyunlar oynanır. Bu arada kendi kurduğu gezici üniversite tiyatrosu La Barraca, İspanya’yı köy köy dolaşıp devrimci bir anlayışla İspanyol klasiklerden temsiller vermeye başlar. Siyasi havanın iyice ağırlaşması ve Lorca’nın da sevilen ve saygı duyulan bir sanatçı olması dikkatleri üzerine çekmek için yeterli olmuştur.

‘…
Gel de taçlar takayım,
Gel, sağlık esenlik delikanlısı,
Gel, kelebek kıravatlı civan;
Sen ey,
Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi:
Pırıl pırıl insan;
Madem, geç vakitlere dek,
Kalınamıyor daha kayalıklarda;
Bari aramızda konuşalım,
Gel,
Şöylece bir, olduğumuz gibi;
Çiğ için olmadıktan sonra,
Şiirlerde n’olacak yani?
Bir ağu hançerin,
İçimize işlediği bu gece için
Olmadıktan sonra;
Şiirlerde n’olacak yani?
Bu tan kızıllığı için,
Olmadıktan sonra;
İnsanın vurulmuş yüreğinin,
Ölüme hazırlandığı,
Şu viran köşe için olmadıktan sonra
Şiirlerde n’olacak yani?
En çok gece, geceleyin:
Kıyamet gibi yıldızlardır,
Dolmuşlar hepten ırmağa;
Bir kurdele gibiler,
Fakir fukara dolu evlerin
Pencerelerindeki..

…..

Federico,
Dünyayı görüyorsun.
Yolları görüyorsun,
Sirkeyi görüyorsun;
Birkaç ayrılıştan,
Taşlardan, raylardan gayrı,
Kimseciklerin kalmadığı,
Köşeden:
Duman ha deyince,
Zalim tekerleklerine;
Hoşça kalları görüyorsun,
İstasyonlardaki..

Her yanda, sorunlar koyuyorlar,
Çeşit çeşit insan var:
Kanlı bıçaklı kör var,
Öfkelisi, ümitsizi var,
Yoksul var, tırnak ağaçları var;
Şunun bunun sırtından,
Geçinmek sevdasıyla;
Harami var.

Hayat böyle, Federico,
Ey babayiğit,
Ey kara sevdalı adam.
Sana,
Dostluğumun sunabileceği şey
İşte bunlar..
Sen de epeyce şey biliyorsun
Şimdiden.
Yavaş yavaş, daha da,
Öğreneceklerin var.

Pablo NERUDA

“Şiirimi değiştiren bu İspanya İç Savaşı, benim için bir şairin ölümü ile başlar” der bir başka büyük şair, Pablo Neruda.

Neruda, Şili Konsolosluğu görevi için Arjantin’dedir; Lorca da Lola Membrives topluluğu ile Kanlı Düğün adlı trajedisini ilk defa Boenos Aires de sahneye koymak için bulunmaktadır.

İspanya’nın ve Şili’nin iki güzel insanı Arjantin’i tanık etmiştir bir dostluğun başlangıcına.

Lorca’nın ölümünden sonra Neruda dostunu şu sözlerle anlatır.

“Ne mükemmel bir şair! Ondaki kadar yürekliliğe ve dehaya, heyecanlı bir kalp ve duru bir sese bir daha hiç rastlamadım. Federico Garcia Lorca, eli açık bir sihirbazdı, bir neşe kaynağı idi. İçinde taşıdığı yaşama sevinci ile bir yıldız gibi parladı. Saf ve komik, başarılı müzisyen, mükemmel bir pandomimci, çekingen ve batıl inançlı, pırıl pırıl ve iyi yürekli. Lorca’da İspanya’nın bir çağını yaşamak mümkündü. Halkçı gelişme çağını. Gelip geçmiş o İspanya’yı aydınlatan biri. Güzel kokular saçan bir yasemin demeti.”

Francocu faşistler, güzel kokular saçan bu yasemin demetini 19 Ağustos 1936’da soldurmaya çalıştılar. Ama o da ötekiler gibi hayatı da ölümü de başı dik karşıladı. Öğrenecek ve öğretecek çok şeyi vardı. Kocaman bir yürekle kocaman gözlerle bakıyordu dünyaya. Doğumu, ölümü, öfkeyi, kini, eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu, acıyı, aşkı, özgürlüğü, inancı, Granada’sını görüyordu o kocaman gözlerle. O susmayı değil, bir sanatçı, bir insan olarak çığlık çığlığa bağırmayı seçti. Şimdi bu çığlıklar yankılanıyor yanı başımızda, şiir gibi, trajedi gibi, dram gibi, şarkı gibi, insan gibi, herkesin olması gerektiği gibi…

Federico Garcia Lorca, devrimin büyük hayalcisi, hayallerin İspanya’daki en güzel yürekli şövalyesiydi. İşte onun gerçek hayali:

“Yeryüzünde açlığın bittiği gün insanlık tarihinde hiç görülmemiş en büyük zihinsel devrim gerçekleşmiş olacak. O Büyük Devrim’in gelip çattığı gün, insanların bundan duyacağı o sınırsız sevinci sana anlatamam.”

N. Asya

(Ekim Gençliği’nin Ağustos ‘04 tarihli
74. sayısından alınmıştır...)