14 Kasım 1936da Elda Kasabasında komünist bir inşaat işçisinin oğlu olarak dünyaya gelen Antonio Esteve Rodenans, daha sonra tanıştığı İspanyanın önde gelen Flamenko dansçısı Pilar Lopez tarafından Gades adını alır.
Gades, açlığın ve savaşın çocuğudur. Daha bebekken, babası Franco faşizmine karşı savaşmak üzere ailesinden ayrılır. Aile ancak iç savaştan sonra Madridte tekrar bir araya gelir. Fakat, faşizmin baskısı altında ve yoksullukla mücadele içindedirler. Antonio Gades 11 yaşında okulu bırakarak çalışmaya başlar. Bisikletle yaptığı servisçilik, boksörlük, boğa güreşçiliği ve dansla hayatını kazanmaya çalışır. Birkaç pesata karşılığında bir kabarede dansçı olarak çalışırken, kendisine yalnızca Antonio Gades ismini değil, Flamenko dansının inceliklerini de kazandıran Pilar Lopez tarafından keşfedilir. İspanyanın önde gelen kadın dansçısı Lopez, boğa güreşçiliğini bıraktırmak için henüz 16 yaşındaki bu gence şöyle der: İlerde belki büyük bir boğa güreşçisi olabilirsin, aa senin iyi bir dansçı olabileceğini de görüyorum. Eğer bir gün bir boğa yaşamına son verirse, ne bir boğa güreşçisi olabilirsin, ne de bir dansçı. (Michael Eayde, The Guardian, 22 Temmuz 2004)
Toplumsal koşulların sert ve acımasız darbeleriyle, açlıkla, baskılarla keskinleşen bir yaşam, boğa güreşinin, yorucu işlerin biçimlendirdiği güçlü, esnek ve dayanıklı bir beden ve ardından 9 yıl boyunca birlikte çalıştığı Pilar Lopezden öğrendiği dansın incelikleri, Flamenko dansının en büyük sanatçı ve yorumcularından birini çıkarır ortaya.
Onun için dans, yalnızca bir sanat ve yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda toplumsal olayların beden diliyle öykülenmesidir. Kendi deyimiyle, ona bu mesleği kazandıran açlıktır. Zira aç olduğu için dans etmeye başlamıştır önce. Bu yüzden dansı üst sınıfların bir eğlence aracı olarak gören, kendini onlara beğendirmeye çalışanlardan hayatı boyunca uzak durmuştur. Zaman zaman yurtdışında yüksek sosyeteye hitap eden sahnelerde yer alsa da o sınıfa ait değildir. Açların, acı çekenlerin, mücadele edenlerin dansçısı olarak kalmayı tercih etmiş, sanatını onların hizmetine sunmuştur.
Antonio Gades, Flamenkonun yaratıcıları olan Çingenelerden ve Endülüslülerden değildi. Fakat, olağanüstü figürleri ve duruşundaki çekicilikle ateş ve hareket, zerafet ve duygunun büyülü ifadesi Flamenko dansını bütün dünyaya tanıttı. Onun dünya çapında bir ün kazanması, yıllarca sahnede canlandırdığı oyunların bazılarının beyaz perdeye uyarlanmasından sonradır. Bu filmlerden en çok bilinenleri, İspanyol yönetmen Carlos Saura tarafından aynı adla sahneye konulan ve Antonio Gadesin kareografi ve büyülü danslarıyla klasikleşen, Federico Garcia Lorcanın Kanlı Düğün-1981, Proper Merimeenin Carmen-1983 ve Kanlı Aşk-1986 eserleridir.
Dans, tiyatro ve sinemanın eşsiz bir bileşiminden oluşan bu eserlerden ilk ikisi, İspanyol çingenelerinin dramatik yaşamları üzerine kuruludur. Sahneyi bir çatışma ortamı, dansı da çatışmaların ve çelişkilerin ifade aracı olarak kullanmak bakımından Gades, yeni bir tarzın yaratıcısı ve öncüsü olmuştur. Flamenko dansının popülerleştirilip, Flamenkonun toplumsal içeriğinin çarpıtılmasına cepheden karşı koyar. Bu yüzden Fransada kurduğu dans şirketini kapatır. Dans demek hareket demektir. Hareket ise, beden dilidir. Beden bu dili, kaçınılmaz olarak ona yön veren toplumsal eylemlerden alır, onu öyküler.
Dansa olduğu kadar, politik yaşam ve sosyalizme de tutkuyla bağlı bir kişilikti Gades. Francoya, onun kanlı iktidarına duyduğu nefret, genç yaşlarda politikaya örgütlü bir insan olarak katılmasına yol açtı. 1981deki bölünmeye kadar genç yaşlarda üye olduğu İspanya Komünist Partisine maddi ve manevi desteğini esirgemedi. Avrupa komünist partilerinin sağa kayması ve sosyal demokratlaşması, Sovyetlerdeki çöküş, onun sosyalizme olan inancını zayıflatmadı. Özellikle 80 sonrasındaki hızlı savrulma ve çöküşten sonra, başından beri gönüllü destekçisi olduğu Küba Devrimine ve Kübaya daha fazla bağlandı, Küba Komünist Partisine üye oldu.
Bu bağlılık, ölmeden birkaç hafta önce Raul Castroya yazdığı mektuptaki şu sözlerde ifadesini bulur: Benim en büyük acım, komünizme daha fazla hizmet edemeden ölmektir. Küba halkı ise onu bağrına basar ve 20 Temmuz tarihinde 67 yaşındayken yaşama veda etmeden 6 hafta önce, büyük Ulusal Sanat Nişanı olan Jose Marti Nişanıyla onurlandır.
Vasiyetinde yazdığı gibi külleri, 1959da Sierra Maestra Dağlarında hayatını kaybeden devrimci gerillalar için yapılan anıt mezara konulacak.