7 Ağustos'04
Sayı: 2004/31 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Satılmış ve kokuşmuş sendikal ihanet çetelerini alaşağı edelim!
  İMF’ye verilen yeni “niyet mektubu” açıklandı...
  DEP’lilerin TİSK ve Hak-İş ziyaretleri üzerine...
  Sermaye devleti ve medyası emperyalist işgalden yana...
  “Barışsever” Cola Turka... Aynanın arkasına bakın!
  “Hızlı” cinayet ve sermaye medyasının dolaysız sorumluluğu
  Metal TİS’leri ve sendikaların tutumu
  Castleblair işçilerinden teşekkür mesajı...
  Castleblair işçileri Marks & Spencer mağazaları önünde...
  5. Munzur Doğa ve Kültür Festivali sona erdi...
  Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden siyasi tutsakların açıklaması...
  10. yıl kampanyasını güçlü bir devrimci siyasal çalışma haline getirelim!..
  Ekim Gençliği'nden...
  Kurtlar sofrasındaki ülke: Sudan
  Irak’ta “Müslüman Gücü” hazırlıkları
  İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!
  Büyük ve çok boyutlu oyun...
   Hiroşima ve Nagazaki’nin yıldönümünde gerçek barışa giden yol,
  İspanya’nın kırmızı çiçeği, Neruda’nın yasemin demeti...
  Flamenko Lamenko’nun kızıl dansçısı Antonio Gades öldü...
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 1. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!

Siyonist rejimin Filistin’de süren saldırgan, kıyıcı, ırkçı politikaları sadece dünyanın dört bir yanında değil, İsrail’de yaşayan Yahudiler tarafından da tepkiyle karşılanıyor. Siyonizme karşı ilk ses, işgal atındaki Filistin topraklarında askerlik yapmayı reddeden askerler tarafından yükselmişti. Ardından “İsrail’in elitleri” kabul edilen savaş uçaklarını kullanan pilotlar Filistin topraklarını bombalamayı reddettiler. Irkçı siyonizme karşı çıkanlara İsrailli aydın ve akademisyenler de katıldı.

Siyonist politikaları reddeden akademisyenler, kamuoyuna açık bir mektup yayımlayarak, hem İsrail rejimine tepkilerini dile getirdiler, hem de sorunun çözümüne dair önerilerini sundular. Bu mektup, siyonist katillerin “güvenlik” üzerine oturttukları propagandanın demagojiden ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu gerçeği dile getirenler bizzat İsrail’in içinden, dahası tanınmış aydınlar olunca, Şaron ve çetesinin ırkçı çirkin suratları tüm iğrençliği ile ortaya çıkıyor.

Akademisyenler “Biz bu ülkenin yerli halkının ve onların haklarını yok sayan, halkı toprağından eden, ve ayrımcılığı günlük hayat politikası olarak benimseyen siyonizmin eleştirisinde birleşiyoruz” sözleriyle ırkçılığı mahkum ediyorlar. Siyonistler, ABD emperyalizminden aldıkları desteğin de verdiği bir rahatlıkla, milyonlarca Filistinli mültecinin ülkelerine dönüş hakkını inkar ediyor. Mektup, bu tarihsel gerçeği de gündeme getiriyor. “Biz, bu ülkenin, ülkede yaşayan ve ülkede bulunmayanlara (1948’de mülteci durumuna düşen Filistinliler’e) hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin ait olduğu fikrinde birleşiyoruz (...) Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı prensiplerimiz arasında yer alıyor. Nesillerdir mülteci durumunda yaşayan Filistinliler’e yapılan adaletsizliğin telafi edilmesi barışın en önemli koşullarındndır...”

İsrailli aydınların dikkat çektiği bir diğer önemli sorun, İsrail rejiminin ırkçı politikalarıdır: “Araplar ve Yahudiler arasında ayrımcılık yapan tüm yasaların iptalini, uygulamaların durdurulmasını, ve bu mantık üzerinden hareket eden kurumların, örgütlerin ve yönetim mekanizmalarının dağıtılmasını istiyoruz (...) Yıllarca İsrailli politikacılar, Filistinliler’i ikinci sınıf insanlar olarak gördü ve onların bu aşağılanması elit tabaka, medya baronları ve bazı ucuz kalemler tarafından desteklendi. Bu ırkçı küstahlığı, Filistinliler’in melek ya da şeytan değil, bizim gibi insanlar olduğunu söyleyerek kınıyoruz. Çünkü biz kardeşiz, zehirli ağızların söylediği gibi ahiretlik düşmanlar değiliz.”

Siyonist rejimin yıkım politikaları da mektupta şu ifadelerle dile getiriliyor: “Bu arada İsrail, sanki tüm Filistinliler’i toza çevirmeye yemin etmiş gibi, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki yıkımlarını arttırıyor.”

Çözüm önerileri ise şöyle: “Önerilen çözümlerin ilk koşulu bellidir: İşgal sona ermeli. Ancak bu koşulda Filistin toprakları Yahudi yerleşimlerinden arınabilir, ırkçılık kabusundan kurtulabilir, 37 yıldır gece-gündüz süren İsrail yıkımları son bulur. Ancak Filistinliler tamamen özgürlüklerine kavuştuğu zaman kendi geleceklerini tartışabilir ve buna karar verebilir.”

İsrailli aydın ve akademisyenlerin dile getirdiği bu gerçekler (ki bunlar siyonist cellatların yaptıklarının ancak bir kısmını içeriyor), yarım asırdan beri akan kanın sorumlusunun siyonistler ile onları destekleyen emperyalistler olduğunun da kanıtıdır aynı zamanda.



Onların demokrasisinde
çocuklara da işkence yapılır!

İsrail’deki ırkçı-siyonist rejim, ABD ve AB emperyalistleri tarafından “Ortadoğu’da yegane demokratik yönetim” diye lanse edilir. Oysa siyonist rejimin Filistin halkına reva gördüğü uygulamalar ancak Naziler’in icraatlarıyla kıyaslanabilir. Katliamların, sistematik ve yaygın işkencenin yanısıra, İsrail devletine has birçok vahşet örnekleri de var. Evleri yıkmak, su kuyularını betonla doldurmak, narenciye ve zeytin ağaçlarını sökmek, ekinleri tahrip etmek vb. siyonist yönetimin ayırdedici özelliğidir.

İsrail zindanlarında işkence yaygın, sistematik, dahası “yasal”dır. İsrail’de hiçbir işkenceci işkence yaptığı için sorgulanmaz. Siyonist rejim işkence konusundaki pervasızlığını, işkence vahşetini savunacak düzeye vardırmıştır. Yeni yayımlanan raporlar, işkencenin Filistinli çocuklara da aynı yaygınlıkta uygulandığını belgeledi. İsrail’in hamisi ABD emperyalizmi, Ebu Garib zindanında Iraklı çocuklara işkence yaparken, İsrail de tutukladığı Filistinli çocuklara işkence yapıyor.

Çocukların korunmasıyla ilgili insan hakları örgütleri (İsviçre merkezli iki örgüt) benzer sonuçlara ulaştı. İsrail gözaltı merkezleri ve zindanlarında halen 323 Filistinli çocuğun sürekli olarak fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldığını tespit etti. Yayımlanan raporlarda, geçen yıl 650 çocuğun tutuklandığı, son 3 yılda ise bu sayının toplam 2 bin 500 olduğu belirtildi. Filistinli çocuklara isnat edilen “suç”, işgalci “İsrail askerlerine taş atmak.”

İsrail ordusu vahşette sınır tanımıyor. Buna rağmen Filistinli çocukları sindirme gücünden yoksundur. Binlerce çocuk katledildi, sakat bırakıldı, tutuklandı, işkence gördü... Ama bu çocuklar halen taşlarla siyonist cellatlara karşı direniyor.

İsrail’i Ortadoğu’nun “örnek demokrasisi” diye pazarlayan emperyalist güçler, siyonist devletin vahşi icraatlarına göz yumuyorlar. Bu da şaşırtıcı değil. Çünkü en büyük demokrasi düşmanları bizzat kendileridir. Onlar İsrail’in dolaysız suç ortaklarıdır.

Her türlü işkence ve zorbalıktan arınmış bir dünyayı çocuklara armağan etmek, emperyalist-kapitalist sistem ve her türlü ırkçı uzantısı yıkıldığı zaman mümkün olacaktır.



Siyonistlerin kitle imha silahları
bulundurmaları serbest!

ABD emperyalizmi, Irak işgalini, bu ülkede kitle imha silahları bulunduğu gerekçesine dayandırmıştı. Bush ile haydut çetesi yalana dayalı bu iddia ile Amerikan halkını aldatmıştı.

Irak’a ambargo uygulayan Birleşmiş Milletler’in de gerekçesi buydu. Bu ambargo nedeniyle yaşlıların yanısıra en az 500 bin Iraklı çocuk gıda ve ilaç yetersizliğinden dolayı ölmüştü. Heyetler oluşturan BM Irak’ta yıllar süren bir denetim yapmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da (UAEA) Irak’a baskı yapıp tüm tesislerini denetlemişti.

İnsanlığın güvenliğiyle bu kadar ilgilenen ABD, BM ve UAEA, İsrail sözkonusu olunca seslerini çıkarmıyorlar. UAEA Başkanı Muhammed El Baradey İsrail’e gittiğinde, Necef çölünde bulunan kitle imha silahı üretim tesisi Dimona Nükleer Santrali’ne yaklaşamadı bile. Buna rağmen sesini çıkarmadan İsrail’den ayrıldı. Tam ikiyüzlülük ve çifte standart sergileniyor. İnsanlığın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturan bu silahlara emperyalist güçlerin sahip olması olağan sayılıyor. Oysa dünyayı kana bulayıp ölüm tarlasına çeviren bütün savaşların altında bu zorbaların imzası bulunuyor.

Gezegenimiz için en büyük tehlikenin ABD emperyalizmi olduğuna tüm dünya halkları mutabıktır. Ortadoğu için ise en büyük tehdidin İsrail olduğu da malumdur. İsrail’in nükleer silah bulundurması da ABD emperyalizmi tarafından desteklenmektedir. Bu destek sayesinde siyonist İsrail, BM’nin hiçbir kararını tanımamış ve nükleer silah üretim santralini denetime açmamıştır.

Bu küstahlığın nedeni bizzat kasap Şaron tarafından açıklandı. Şaron, Tel Aviv’de yaptığı konuşmada, ABD’nin, “İsrail’in varlığına yönelik bir tehditle karşı karşıya olduğunu ve caydırıcılık yeteneğini koruyarak kendi kendini savunabilmesi gerektiğini” kabul ettiğini bildirdi. Şaron, ABD’nin, İsrail’in her nerede olursa olsun tüm tehditlere karşı kendini savunma ve caydırıcılık gücünü koruma hakkını desteklediğini açıkladı.

“İsrail’in varlığına yönelik bir tehdit olduğu” iddiası bayağı bir ikiyüzlülüktür. Zira İsrail kurulduğu günden beri saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Her zaman, başta Filistin halkı olmak üzere tüm bölge halkları üzerinde bir tehdit unsuru olmuştur. Bunu, bizzat emperyalistlerden aldığı güç ve gördüğü himaye sayesinde yapabilmektir.

Amerikan emperyalizminin sağladığı “dokunulmazlık” sayesine yapılan bu açıklama, siyonist zorbaların saldırgan tutumlarını sürdüreceklerinin ve bölgenin ortasında kitle imha silahı cephaneliğini günden güne büyüteceklerinin de ilanıdır.

Siyonist rejim bölge halkları için ciddi bir tehlikedir. Buna rağmen bölge halkları henüz siyonistlere karşı etkili eylem yapma iradesinden yoksun görünüyor. Oysa siyonistleri teşhir etmek, ellerindeki kitle imha silahlarını imhaya zorlamak, bölgenin geleceği açısından büyük bir önem taşımaktadır.