İsrailli aydınlar siyonizmi mahkum etti!
Siyonist rejimin Filistinde süren saldırgan, kıyıcı, ırkçı politikaları sadece dünyanın dört bir yanında değil, İsrailde yaşayan Yahudiler tarafından da tepkiyle karşılanıyor. Siyonizme karşı ilk ses, işgal atındaki Filistin topraklarında askerlik yapmayı reddeden askerler tarafından yükselmişti. Ardından İsrailin elitleri kabul edilen savaş uçaklarını kullanan pilotlar Filistin topraklarını bombalamayı reddettiler. Irkçı siyonizme karşı çıkanlara İsrailli aydın ve akademisyenler de katıldı.
Siyonist politikaları reddeden akademisyenler, kamuoyuna açık bir mektup yayımlayarak, hem İsrail rejimine tepkilerini dile getirdiler, hem de sorunun çözümüne dair önerilerini sundular. Bu mektup, siyonist katillerin güvenlik üzerine oturttukları propagandanın demagojiden ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu gerçeği dile getirenler bizzat İsrailin içinden, dahası tanınmış aydınlar olunca, Şaron ve çetesinin ırkçı çirkin suratları tüm iğrençliği ile ortaya çıkıyor.
Akademisyenler Biz bu ülkenin yerli halkının ve onların haklarını yok sayan, halkı toprağından eden, ve ayrımcılığı günlük hayat politikası olarak benimseyen siyonizmin eleştirisinde birleşiyoruz sözleriyle ırkçılığı mahkum ediyorlar. Siyonistler, ABD emperyalizminden aldıkları desteğin de verdiği bir rahatlıkla, milyonlarca Filistinli mültecinin ülkelerine dönüş hakkını inkar ediyor. Mektup, bu tarihsel gerçeği de gündeme getiriyor. Biz, bu ülkenin, ülkede yaşayan ve ülkede bulunmayanlara (1948de mülteci durumuna düşen Filistinlilere) hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin ait olduğu fikrinde birleşiyoruz (...) Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı prensiplerimiz arasında yer alıyor. Nesillerdir mülteci durumunda yaşayan Filistinlilere yapılan adaletsizliğin telafi edilmesi barışın en önemli koşullarındndır...
İsrailli aydınların dikkat çektiği bir diğer önemli sorun, İsrail rejiminin ırkçı politikalarıdır: Araplar ve Yahudiler arasında ayrımcılık yapan tüm yasaların iptalini, uygulamaların durdurulmasını, ve bu mantık üzerinden hareket eden kurumların, örgütlerin ve yönetim mekanizmalarının dağıtılmasını istiyoruz (...) Yıllarca İsrailli politikacılar, Filistinlileri ikinci sınıf insanlar olarak gördü ve onların bu aşağılanması elit tabaka, medya baronları ve bazı ucuz kalemler tarafından desteklendi. Bu ırkçı küstahlığı, Filistinlilerin melek ya da şeytan değil, bizim gibi insanlar olduğunu söyleyerek kınıyoruz. Çünkü biz kardeşiz, zehirli ağızların söylediği gibi ahiretlik düşmanlar değiliz.
Siyonist rejimin yıkım politikaları da mektupta şu ifadelerle dile getiriliyor: Bu arada İsrail, sanki tüm Filistinlileri toza çevirmeye yemin etmiş gibi, Batı Şeria ve Gazze Şeridindeki yıkımlarını arttırıyor.
Çözüm önerileri ise şöyle: Önerilen çözümlerin ilk koşulu bellidir: İşgal sona ermeli. Ancak bu koşulda Filistin toprakları Yahudi yerleşimlerinden arınabilir, ırkçılık kabusundan kurtulabilir, 37 yıldır gece-gündüz süren İsrail yıkımları son bulur. Ancak Filistinliler tamamen özgürlüklerine kavuştuğu zaman kendi geleceklerini tartışabilir ve buna karar verebilir.
İsrailli aydın ve akademisyenlerin dile getirdiği bu gerçekler (ki bunlar siyonist cellatların yaptıklarının ancak bir kısmını içeriyor), yarım asırdan beri akan kanın sorumlusunun siyonistler ile onları destekleyen emperyalistler olduğunun da kanıtıdır aynı zamanda.
Onların demokrasisinde
çocuklara da işkence yapılır!
İsraildeki ırkçı-siyonist rejim, ABD ve AB emperyalistleri tarafından Ortadoğuda yegane demokratik yönetim diye lanse edilir. Oysa siyonist rejimin Filistin halkına reva gördüğü uygulamalar ancak Nazilerin icraatlarıyla kıyaslanabilir. Katliamların, sistematik ve yaygın işkencenin yanısıra, İsrail devletine has birçok vahşet örnekleri de var. Evleri yıkmak, su kuyularını betonla doldurmak, narenciye ve zeytin ağaçlarını sökmek, ekinleri tahrip etmek vb. siyonist yönetimin ayırdedici özelliğidir.
İsrail zindanlarında işkence yaygın, sistematik, dahası yasaldır. İsrailde hiçbir işkenceci işkence yaptığı için sorgulanmaz. Siyonist rejim işkence konusundaki pervasızlığını, işkence vahşetini savunacak düzeye vardırmıştır. Yeni yayımlanan raporlar, işkencenin Filistinli çocuklara da aynı yaygınlıkta uygulandığını belgeledi. İsrailin hamisi ABD emperyalizmi, Ebu Garib zindanında Iraklı çocuklara işkence yaparken, İsrail de tutukladığı Filistinli çocuklara işkence yapıyor.
Çocukların korunmasıyla ilgili insan hakları örgütleri (İsviçre merkezli iki örgüt) benzer sonuçlara ulaştı. İsrail gözaltı merkezleri ve zindanlarında halen 323 Filistinli çocuğun sürekli olarak fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldığını tespit etti. Yayımlanan raporlarda, geçen yıl 650 çocuğun tutuklandığı, son 3 yılda ise bu sayının toplam 2 bin 500 olduğu belirtildi. Filistinli çocuklara isnat edilen suç, işgalci İsrail askerlerine taş atmak.
İsrail ordusu vahşette sınır tanımıyor. Buna rağmen Filistinli çocukları sindirme gücünden yoksundur. Binlerce çocuk katledildi, sakat bırakıldı, tutuklandı, işkence gördü... Ama bu çocuklar halen taşlarla siyonist cellatlara karşı direniyor.
İsraili Ortadoğunun örnek demokrasisi diye pazarlayan emperyalist güçler, siyonist devletin vahşi icraatlarına göz yumuyorlar. Bu da şaşırtıcı değil. Çünkü en büyük demokrasi düşmanları bizzat kendileridir. Onlar İsrailin dolaysız suç ortaklarıdır.
Her türlü işkence ve zorbalıktan arınmış bir dünyayı çocuklara armağan etmek, emperyalist-kapitalist sistem ve her türlü ırkçı uzantısı yıkıldığı zaman mümkün olacaktır.
Siyonistlerin kitle imha silahları
bulundurmaları serbest!
ABD emperyalizmi, Irak işgalini, bu ülkede kitle imha silahları bulunduğu gerekçesine dayandırmıştı. Bush ile haydut çetesi yalana dayalı bu iddia ile Amerikan halkını aldatmıştı.
Iraka ambargo uygulayan Birleşmiş Milletlerin de gerekçesi buydu. Bu ambargo nedeniyle yaşlıların yanısıra en az 500 bin Iraklı çocuk gıda ve ilaç yetersizliğinden dolayı ölmüştü. Heyetler oluşturan BM Irakta yıllar süren bir denetim yapmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da (UAEA) Iraka baskı yapıp tüm tesislerini denetlemişti.
İnsanlığın güvenliğiyle bu kadar ilgilenen ABD, BM ve UAEA, İsrail sözkonusu olunca seslerini çıkarmıyorlar. UAEA Başkanı Muhammed El Baradey İsraile gittiğinde, Necef çölünde bulunan kitle imha silahı üretim tesisi Dimona Nükleer Santraline yaklaşamadı bile. Buna rağmen sesini çıkarmadan İsrailden ayrıldı. Tam ikiyüzlülük ve çifte standart sergileniyor. İnsanlığın geleceği için ciddi bir tehdit oluşturan bu silahlara emperyalist güçlerin sahip olması olağan sayılıyor. Oysa dünyayı kana bulayıp ölüm tarlasına çeviren bütün savaşların altında bu zorbaların imzası bulunuyor.
Gezegenimiz için en büyük tehlikenin ABD emperyalizmi olduğuna tüm dünya halkları mutabıktır. Ortadoğu için ise en büyük tehdidin İsrail olduğu da malumdur. İsrailin nükleer silah bulundurması da ABD emperyalizmi tarafından desteklenmektedir. Bu destek sayesinde siyonist İsrail, BMnin hiçbir kararını tanımamış ve nükleer silah üretim santralini denetime açmamıştır.
Bu küstahlığın nedeni bizzat kasap Şaron tarafından açıklandı. Şaron, Tel Avivde yaptığı konuşmada, ABDnin, İsrailin varlığına yönelik bir tehditle karşı karşıya olduğunu ve caydırıcılık yeteneğini koruyarak kendi kendini savunabilmesi gerektiğini kabul ettiğini bildirdi. Şaron, ABDnin, İsrailin her nerede olursa olsun tüm tehditlere karşı kendini savunma ve caydırıcılık gücünü koruma hakkını desteklediğini açıkladı.
İsrailin varlığına yönelik bir tehdit olduğu iddiası bayağı bir ikiyüzlülüktür. Zira İsrail kurulduğu günden beri saldırgan ve yayılmacı bir politika izlemiştir. Her zaman, başta Filistin halkı olmak üzere tüm bölge halkları üzerinde bir tehdit unsuru olmuştur. Bunu, bizzat emperyalistlerden aldığı güç ve gördüğü himaye sayesinde yapabilmektir.
Amerikan emperyalizminin sağladığı dokunulmazlık sayesine yapılan bu açıklama, siyonist zorbaların saldırgan tutumlarını sürdüreceklerinin ve bölgenin ortasında kitle imha silahı cephaneliğini günden güne büyüteceklerinin de ilanıdır.
Siyonist rejim bölge halkları için ciddi bir tehlikedir. Buna rağmen bölge halkları henüz siyonistlere karşı etkili eylem yapma iradesinden yoksun görünüyor. Oysa siyonistleri teşhir etmek, ellerindeki kitle imha silahlarını imhaya zorlamak, bölgenin geleceği açısından büyük bir önem taşımaktadır.
|