21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İşgalcileri yenmek için canını dişine takan Irak halkı
birleşerek direnişi daha da yükseltiyor...

Saflaştıran ve ayrıştıran direniş,
er ya da geç zaferi de kazanacaktır!

Son saldırıların verdiği mesaj:
Ya teslimiyet ya ölüm!

Irak, işgalin başladığı günden bu yana en şiddetli çatışmalardan birine daha sahne oluyor. İşbirlikçi uşaklarını da yanına alan Amerikan askerleri, 5 Ağustos’tan bu yana Irak’ın Şii kentlerine ölüm yağdırıyor. Ölenlerin sayısının bine yaklaştığı şu günlerde katiller ve uşakları, sivil-direnişçi, Şii-Sünni demeden katletmeye devam ediyorlar. Ağır bombardımanlarla teslim alamadıkları kentlerin elektriğini ve suyunu kesen işgalci katil sürüsü, bu yolla sivil halkı göç ettirip kuşatma altındaki kentlerin direnişini kırmaya çalışıyor.

Gazeteci Seyid Zehra’nın da ifade ettiği gibi, işgalciler bu son kanlı saldırılarla şu mesajı vermeye çalışıyorlar: Irak’ta hiç kimsenin işgali reddetmesine ve işgale direnmesine izin verilemez ve “bağımsız yeni Irak’ta” uşaklar, hainler ve zillete boyun eğenler dışında kimseye yer yok.

Evet, verilmek istenen mesaj tamı tamına bu. ABD emperyalizmi bu amaçla bir taraftan direnişçi Şiiler’e karşı saldırılarını tırmandırırken, diğer taraftan da uşak takımını ve hainleri ödüllendirmek üzere sözde geçici bir Ulusal Konsey topladı. 2005 Ocak’ından itibaren yönetimi devralacak sözde Ulusal Konsey seçimlerinin bu son kapsamlı saldırılarla aynı tarihlere denk getirilmesi; burada toplanan önde gelen uşakların habire direnişçilere “teslim olun, canınızı kurtarın, gelin konseye katılın” türünden çağrılar yapması, bilinen en eski ve en kirli savaş taktiğidir. Haksız ve kirli savaş yürüten barbarların bundan başka bir silahları da, bundan başka bir seçenekleri de yok.

Bu aynı günlerde medyaya yansıyan bir başka haber, köşeye sıkışan Bush’un başka kirli savaş yöntemleri için de düğmeye bastığını gösteriyor. Haberlere göre, birbuçuk yılı aşkın bir süredir devam eden direniş karşısında çaresiz kalan işgalci ABD askerleri, bir süredir İsrail ordusundan kontrgerilla dersleri almaktaymış.

İşgalciler çırpındıkça daha
fazla batıyor!

Peki bu manevralar gırtlağına kadar işgal bataklığına saplanan ABD’yi ve hain işbirlikçilerini kurtaracak mı? Irak halkının işgale karşı direnişi bu türden kirli savaş taktikleriyle bitirilebilir mi? Mukteda El Sadr’ın kellesini almak Bush’a, savaş bir tarafa, seçimleri kazandırmaya yetecek mi?

Artan saldırılar sonucu çok sayıda direnişçinin hayatını kaybetmesine, işgalcilerin pek çok kente girmiş olmasına rağmen direniş sürüyor ve her geçen gün daha da yayılıyor. Direniş en zor durumda bile yeni yol ve yöntemlerle sürdürülüyor. Tıpkı Necef’te olduğu gibi. Dünyanın en büyük mezarlığı olan alana çekilen direnişçiler, gündüzleri mezarların içinde saklanarak, geceleri saldırarak işgalcileri şaşkına çeviriyorlar.

Direnişçilerin yanıtı ve direnişin
ayrıştıran ve saflaştıran gücü

Son iki haftadır kuşatma altına alınan, bombalanan kentlerdeki direniş, birtakım gelişmeleri, yenilgiyi kaçınılmaz kılacak güçleri ve izlenmesi gereken direniş çizgisinin ana hatlarını bir kez daha net biçimde açığa çıkarmış bulunuyor.

ABD, yetki devrinin ardından sürdürmekte kararlı olduğu işgale bir meşruiyet kazandıramadı; bu manevra direnişleri zayıflatmadığı gibi, tersine daha da tırmandırdı. İşgalin, zulmün ve katliamların yerli işbirlikçiler eliyle sürdürülmesi, en sıradan bir Iraklı için bile kabul edilemez bir durum. Allavi ve diğer hainlere karşı yükselen tepkiler, kendiliğinden gerçekleşen cezalandırma eylemlerinde en somut ifadesini buluyor.

Buna paralel olarak direnişler devam ettikçe işgalcilerle işbirliği yapan hain takımı da kendi içinde bölünüyor. Necef, Nasıriye, Basra, Kut ve Bağdat’ın Sadr Mahallesi’nde yükselen direnişler, birçok uşak yöneticiyi istifa etmek zorunda bıraktı. 30 üyeli Necef Valilik Konseyi’nin, içlerinde vali yardımcısının da bulunduğu 16 üyesi, yayınladıkları bir bildiriyle operasyonları durdurmak için istifa ettiklerini duyurdular. Irak Devlet Başkanı Yardımcısı İbrahim Caferi, işgalci güçlerin Necef’ten çıkması gerektiğini açıkladı. Ulusal Konseyi seçmek için düzenlenen toplantıda bazı delegeler, işgali, işgalcileri ve son saldırıları kınayan sloganlar atarak salonu terkettiler vb. Yalnızca işbirlikçi uşak takımı değil, işgale katılan işbirlikçi uşak devletler de ciddi bir iç sıkıntı yaşıyorlar. Bir kısmı çareyi askerlerini ri çekmekte buluyor. Bunu da ayrıca belirtelim.

İşgalin suç ortakları kendi içlerinde bölünürken, yüz yıllardır izlenen gerici politikalarla birbirlerine düşürülen Şii ve Sünni mezheplerine mensup halktan insanlar, birleşerek direnişi birlikte yükseltiyor, pek çok kentte ortak gösteriler düzenliyorlar. Her iki kesim de Şii, Sünni demeden, işbirlikçileri ve işbirlikçiliği büyük bir nefretle lanetliyorlar. Aynı şekilde, mezhep ayrımı yapmaksızın direnenleri sahipleniyorlar. Bunun sonucu olarak Sistani, Çelebi gibi ABD’nin gözde hainleri bir bir gözden düşerek efendileri nezdinde itibar kaybederken, Sadr gibi liderler, şu ya da bu mezhebin ruhani önderleri oldukları için değil, direnişi sürdürdükleri, işgale ve işbirlikçiliğe karşı mücadele ettikleri için her geçen gün halk tarafindan daha fazla sahipleniliyor, daha fazla etkili oluyorlar.

Son direnişlerle ortaya çıkan bir diger önemli gelişme, Irak işçi sınıfından gelen eylemli destektir. Başta Nasıriye’de olmak üzere bazı kentlerdeki petrol istasyonlarında çalışan işçiler, katliamları protesto etmek için Bağdat’a petrol pompalamayı sık sık durduruyor, yalnızca eylemleriyle değil yayınladıkları bildirilerle, işgal karşıtı siyasal tutumlarıyla da her geçen gün seslerini daha fazla duyuruyorlar. Pek çok yerde kendiliğinden genel grev çağrıları yükselten Iraklı işçiler, böylece sınıf cephesinden direnişin en temel zaaflarından birine daha fazla göz yummayacaklarının işaretini de vermiş oluyorlar.

Emperyalist işgalciler yenilmeye
mahkumdurlar!

ABD’nin başını çektiğı emperyalist işgalci güçlerin meşru ve haklı hiçbir dayanağı olmayan bu kirli savaşı bundan sonra da kabul ettirecek, meşru gösterecek hiçbir yol ve yöntemleri bulunmuyor. Tümüyle yalana dayalı olduğu bugün tamamen açığa çıkmış bir kampanyanın ardından barbarca girdikleri Irak’ta bugün şiddet ve zoru tırmandırarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Orada tutunmak için başvurdukları işbirlikçi yönetim modellerinin ne bir meşruiyeti ne de işler tarafı var. Dayanmaya çalıştıkları satın alınmış işbirlikçi hainler ise en başından beri en az kendileri kadar bir tepki ve mücadele hedefidir.

Şimdilerde bu azgınca saldırılara akıl hocalığı yapan emperyalist medyanın kaleminden kan damlayan bazı yazarları ise Sadr gibilerini, niçin daha en başta öldürmedik diye yakınıyor ve başlanan bu işi şiddetle çözmek dışında başka bir seçeneklerinin olmadığını söylüyorlar. Şiddet dışında başka bir seçeneklerinin olmadığı doğru. Ama bunun emperyalist işgali başarıya ulaştırmaya yetmeyeceği ise tartışmasız bir diğer gerçek. Şu ya da bu liderle anlaşıp anlaşamamak, şu ya da bu direnişçi grubu devre dışı bırakıp bırakmamak, hatta fiziken bazılarını ortadan kaldırıp kaldırmamak, bu gerçeği değiştirmiyor. İşgal, katliam, zorbalık ve talan gerçeği, bunları ortadan kaldıracak güçleri de kendiliğinden yaratıyor. Eğer kendisini yakıcı biçimde hissettiren devrimci politik önderlik boşluğu da kendiliğinden doldurulabilseydi, birbccedil;uk yıla yaklaşan bir direnişin ardından bambaşka bir sonuçla karşı karşıya olurduk bugün kuşkusuz.

Bu, direnişin acil çözüm bekleyen açmazıdır. Politik bir iradenin ve politik bir tercihin sonucu oluşan emperyalistlerin açmazıyla kıyaslanmayacak ölçüde çözümü mümkün ve zorunlu olan bir açmazdır sözkonusu ettiğimiz.

İşgalciler kitlesel katliamlara varan kanlı saldırıyla kendilerine yalnızca daha derin bir mezar kazıyorlar. Tarihsel deneyimler, insanlık dışı kirli savaş yöntemlerine rağmen, başta ABD olmak üzere bütün işgalcilerin yenilmekten kurtulamadıklarının örnekleriyle dolu. Vietnam savaşının efsanevi generali Vo Nguyen Giap’ın dediği gibi: “İradelerini diğer uluslara dayatan uluslar sonunda yenilmeye mahkumdurlar. Egemenliklerini korumak için mücadele eden uluslar mutlaka kazanırlar”.

Direnen halklar kazanacak!