21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Yoğunlaşan saldırılara karşı mücadeleyi yükseltelim!

İşçi sınıfı ve emekçilerin sosyal haklarını ortadan kaldırma yönünde bütün dünyada eş zamanlı yürüyen saldırılar hayata geçiriliyor. “Sosyal güvenlik reform”larıyla, (emeklilik haklarının, işsizlere ödenen paraların kısılması, sağlık güvencesinin çalışanların gelirine endekslenmesi, eğitimin paralı hale getirilmesi vb), “sosyal devlet” adına arta kalan ne varsa ortadan kaldırılması hedefleniyor.

Türkiye’de de bu saldırılar acımasızca uygulanırken, son günlerde iyimser bir hava estirilmeye çalışılıyor. “Sanayi üretimi rekordan rekora koşuyor”, “ekonomi büyüye büyüye sıçrama aşamasına geldi” diyorlar. Ama bu büyümenin perde arkasına bakıldığında, kralın nasılda çıplak olduğu görülüyor.
AKP hükümeti, “2005 yılı başından itibaren İMF ile yollarımızı ayırıyoruz” açıklamasının aksine, İMF’yi Türkiye’ye çağırarak üç yıllık yeni bir stand-by anlaşmasını görüştü. Bu uşaklar efendilerine saldırılarda sınır tanımayacaklarını açıklıyorlar. Öte yandan ise iyimserlik rüzgarları estirip biz işçi-emekçilerden birkaç yıl daha fedakarlık isteme yüzsüzlüğünü sergiliyorlar.

Bu gerici güruhun son dönem saldırıları ile ekonomik büyümenin perde arkasına bakalım.

* AKP hükümetinin geçen yıl çıkardığı kölelik yasası ile, “çağrı üzerine çalışma, geçici ödünç iş ilişkisi, kısmi çalışma” gibi uygulamalar hemen bütün fabrikalarda uygulanmaya başlandı.

* İşsizler ordusu her geçen gün büyüyor. Emekçiler %5 düzeyindeki zamlarla sefalet ücretine mahkum ediliyor. Türkiye iş kazalarında ise Avrupa’da üçüncü.

* Ankara Ticaret Odası’nın açıkladığı rakamlara göre, ‘99 yılında 145.3 milyar dolar olan iç ve dış borç, 2004 yılı itibariyle 300 milyar dolar sınırına dayandı. Aynı dönem içerisinde 2 bin 201 dolar olan kişi başına borç 2004 yılında 4 bin 113 dolara çıktı.

* Geçen yıl çıkarılan kölelik yasasına göre hazırlanan yeni “Asgari Ücret Yönetmeliği” ile asgari ücretliye bir darbe daha vuruldu. Sessiz-sedasız yürürlüğe sokularak Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliğe göre; Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na her türlü işkolunu kapsayacak şekilde ücreti belirleme yetkisi veren düzenleme, asgari ücretin en geç iki yılda bir belirlenmesini öngörüyor. Böylece, 6 aylık enflasyon hedefinin bile tutmadığı Türkiye’de asgari ücret 2 yıllık enflasyon tahminine göre belirlenecek.

* Kıdem tazminatlarının kaldırılması, sendikalar yasası, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve kamusal alanın tümden tasfiyesini öngören saldırılar meclise sunulmaya hazırlanıyor.

AKP hükümeti Türkiye genelinde belediyelerde de saldırıya geçmiş durumda. Birçok il ve ilçe belediyelerde işçilerin işine son veriliyor.

Tren “kazalarıyla” birlikte her kesimden tepki toplayan AKP hükümeti, suçu başkalarına yüklemeye devam ediyor. Genelde bu tür durumlarda bir günah keçisi bulunurken, hükümetin sergilediği arsız tutum satılık köşe yazarlarını dahi şaşırtmış görünüyor. Ama bu satılık kalemlerin yaptığı danışıklı dövüştür. Dün DSP, bugün AKP, yarın başka bir kukla hükümet. Temel hedef kapitalist sermaye devletinin aklanmasıdır.

Türkiye’de işçi ve emekçilerin gözden kaçırmaması gereken nokta, bu kapsamlı saldırıları sermaye devletlerinin topyekûn uyguladığıdır. Tutmamız gereken yol Alman işçi-emekçilerinin yaptığı gibi, yüzbinlerle sokaklara dökülerek, “Topyekûn saldırıya karşı topyekûn direniş” şiarını yükseltmektir!

Komünist bir metal işçisi/İstanbul



Grammer’de yetki davası...

“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”

DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Grammer AŞ ve Türk-Metal hakkında açtığı dava 17 Ağustos günü Bursa 1. İş Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşma öncesi Grammer işçileri, BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, KESK temsilcisi, DİSK-Tekstil Bursa Şubesi, Genel-İş, BMİS Gebze Şubesi’nden yaklaşık 150 kişilik grup Santral Garaj’dan Adliye’ye kadar yürüdü. “Yetki için referandum” ve BMİS pankartının taşındığı yürüyüş coşkulu geçti. Yürüyüşte “Grammer işçisi yalnız değildir!”, “İnadına sendika, inadına DİSK!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganları coşkuyla atıldı. 

Birleşik Metal-İş Sendikası avukatı, işverenin fabrikada sendikanın çoğunluğunu engellemeye çalıştığını, bu amaçla yeni işçiler alarak bu işçilerin başka sendikaya üye olmalarını sağladıklarını söyledi. Fabrikada bu yönde bilirkişi heyeti ile keşif yapılmasını, Bursa Bölge Çalışma Müdürlüğü’nden de yetki dosyası istenmesini talep etti. Türk Metal Sendikası avukatı ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın doğru tespit yaptığını belirterek davanın reddini istedi. Mahkeme Başkanı eksik evrakların tamamlanması için davayı erteledi.

DİSK Genel Sekreteri Musa Çam duruşma sonrası Adliye önünde işçilerle birlikte basın açıklaması yaptı. Mart’ta Grammer’de örgütlenme çalışmalarına başlayan sendikanın, işverenin sendika karşıtı uygulamalarıyla karşılaştığını, Birleşik Metal-İş üyesi 71 işçiyi işten çıkardığını, 388 kişiyi de işe alarak sendikanın çoğunluğunu engellemeye çalıştığını söyledi. Yeni işe alınan işçilerin, sendikanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na tespit başvurusundan sonra işbaşı yapmalarına rağmen, bir gün önce işbaşı yapmış gibi gösterildiğini ve bu işçilerin işbaşı yaptırılmadan önce Türk Metal Sendikası’na üye olmaya zorlandıklarını, Grammer patronunun bununla yetinmeyerek işyeri doktoru da dahil olmak üzere kapsam dışı tüm personeli bildik yöntemlerle Türk Metal’e üye yaptıurren;ını söyledi. Slogan ve alkışlarla eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak/Bursa



Limter-İş’ten işten atmalara ve sendikal yasaklara karşı basın açıklaması

Limter-İş Sendikası, işten atmaları ve sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri protesto etmek için 17 Ağustos günü saat 07.30’da Tersaneler İçmeler girişinde bir basın açıklaması yaptı. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı basın açıklamasında son günlerde sendikalaşmadan kaynaklı Socotab, Castleblair, Filtresan gibi fabrikalarda işçi kıyımları yaşandığı belirtildi. Bu saldırılar karşısında tek yumruk olmak gerektiği, tersanelerdeki iş kazaları ve ölümlerin engellenmesinin örgütlenmekten geçtiği vurgulandı. Basın açıklamasında “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Zafer direnen işçilerin olacak!”, “Socotab, Filtresan, Castleblair, sermayeye karşı tek yumruk tek barikat!” şiarlarının yazılı olduğu dövizler taşındı. Son olarak Disk Limter-İş’te örgütlenme çağrısı ve sloganlarla eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak/Kartal



Açlık grevine başlayan Kafesan işçisi Ali Bingöl ile konuştuk...

“Kavgamıza sahip çıkmalıyız!”

Kafesan işçileri ücretlerini taksitle geri alma vaadi üzerine -bir işçi dışında- direnişi bitirme kararı aldılar. Belediye önündeki eylemine devam eden ve 17 Ağustos’tan itibaren açlık grevine başlayan Ali Bingöl ile süreç üzerine konuştuk.

- Açlık grevi ile gelişen sürecinizden bahseder misiniz?

Bugüne kadar arkadaşlarla birlikte birçok uyarı eylemi yapmıştık. Fakat hiçbirisinden kazanım elde edemedik. Elde edemediğimiz gibi örgütlü de hareket edemedik. Bundan dolayıdır ki alacaklarını taksitlendirip ödeyeceklerini söylemeleri üzerine arkadaşlar eylemlerinden vazgeçerek herşeyi bitirdiler. Ben ise haklarımı alana ve işime geri dönene kadar direnişi sürdürmekte kararlıyım. Elbette önce kendi taleplerim doğrultusunda hareket etmek zorundayım. Çünkü sadece ben kaldım. Ama şu anda haklarımı alıncaya kadar da devam etmekte kararlı olduğum açlık grevine başladım. Bu eylemle amacım diğer arkadaşlara da bireyin kararlılığının neleri başarabileceğini de göstermektir. Ve ben inanıyorum ki, verdiğim bu mücadeleden zeferle çıkacağım.

- Eylem kararı aldıktan sonra arkadaşlarınızın size yaklaşımı nasıl oldu?

Arkadaşlarımın bana yaklaşımı olumlu oldu. Ama Çiğli Belediyesi’nde bazı arkadaşların benim hakkımda karalamaya varan söylemlerde bulunduklarını ifade etmem gerekiyor. Ama bu da zamanla aşılıyor. Hatta hiç beklemediğim insanlar ziyaret ederek, ellerinden bir şey gelmediğini, ama sonuna kadar desteklediklerini söylüyorlar.

- Belediye işçilerini yakından ilgilendiren Belediyeler Yasası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kapitalist sistem durmaksızın saldırmaktadır. Bu saldırıların bir ayağını da Belediyeler Yasası oluşturmaktadır. Amaç gayet basit ve açık. Belediyeler artık daha rahat bir şekilde rant kapısı olarak kullanılacaktır. Tabii ki bundan en büyük zararı başta belediyede çalışan işçiler olmakla birlikte, tüm işçi ve emekçiler göreceklerdir. Bugün bu saldırılara maruz kalan biz 187 Kafesan işçisiyiz. Ama yarın başka belediyelerde de bu sorunlar yaşanacaktır. Bize farklı saldırdılar. Yarın bir başka belediye işçisine daha farklı saldıracaklardır. Ama bu yapılmak istenen saldırının niteliğini değiştirmemektedir.

-Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Ben bir kadrolu Kafesan işçisiyim ve işime geri dönmek benim en doğal hakkım. Benim emeğimi benim iradem dışında kimse kullanamaz ve emeğimi kimse iradem dışında taksitlendirme yoluna gidemez. Kimi arkadaşlarım alacaklarını taksitlendirerek eylemlerine son verdiler. Ama ben hakkım olanları almadığım sürece eylemimden vazgeçmeyeceğim. Ve hakkım olanı alacağıma da inanıyorum. Bundan sonra patronlar bir kişinin neler yaptığını görüp işçi çıkarırken bir kez daha düşüneceklerdir. Ben bunu kanıtlayacağım. Bir işçi nerede, hangi işyerinde çalışırsa çalışsın, kavgasına her zaman sahip çıkmalıdır. Başka bir alternatifimiz yoktur.

Kızıl Bayrak okurları/Çiğli


Altınbaşak işçilerinin eylemleri sürüyor...

“Yaşasın onurlu mücadelemiz!”

Altınbaşak Un Fabrikası’nda DİSK Gıda-İş üyesi oldukları için işten atılan 11 işçinin fabrika önündeki bekleyişleri devam ediyor. Herbiri yaklaşık 15 yıldır Altınbaşak’ta çalışan işçiler 45 gün önce işten atıldılar. 13 Ağustos günü fabrika önünde yaptıkları basın açıklamasıyla eylemlerine devam edeceklerini ifade eden işçiler, patronun baskı ve dayatmalarına maruz kalıyorlar.

Patronun fabrika binasına asmış olduğu pankartlar ise Altın Başak işçisinin haklı mücadelesine olan tahammülsüzlüğünü gösteriyor. Bu pankartlarda şu ibareler yer alıyor: “Gıda-İş’te yetkisi olmayan DİSK devşirme adamlarla sloganlar atıp anarşik olaylar yaratmaktadır. İşvereni tehditle sindirip fabrikayı zor duruma sokmaktadır. Bu kanun dışı zorbalardan kimse korkacak değil. Bu zararları verenlerden yasal hesap sorulacaktır. Zorbalığa son!”, “Kanunsuz greve geçit yok. Çalışmayan bedavacıya iş, ekmek yok”, “DİSK’e sorun! Hangi yetkiyle bu eylemi yaptırıyorsunuz? Bu ülke yatırım bekliyor. Kanunsuzluğa geçit yok! Kınıyoruz. Çalışmayan, iş barışını bozanlara burada iş yok”.

Yaklaşık 75 kişinin katıldığı eyleme çalışan işçiler de destek verdiler. Basın açıklaması metnini DİSK Gıda-İş Ege Bölge Temsilcisi okudu. Çalışma Bakanlığı’nın TİS yapılabilmesi için yasada aranan çoğunluğun sağlandığını tespit ettiğini, bunun üzerine patronun üyeleri tehdit ederek sendikadan vazgeçirmeye çalıştığını, patronun yıllardır işyerinde kurduğu kölelik düzenini sürdürmek istediği belirtildi. Eylem boyunca provokatif tutum sergileyen Altınbaşak patronu ise eylemci işçiler karşısında gülünç durumu düştü.

Eylemde “Yaşasın onurlu mücadelemiz!”, “Sendika hakkımız engellenemez!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Altınbaşak işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir



GOP-Elmabahçesi İşçi Derneği Girişimi’yle dayanışma etkinliği...

Olumsuzluklara rağmen
coşkulu etkinlik

GOP-Elmabahçesi İşçi Derneği Girişimi’yle dayanışma amacıyla düzenlediğimiz etkinlik 15 Ağustos günü gerçekleşti. Etkinliği, derneğin kuruluş amacını anlatan bir piknik şeklinde planlanmıştık. Ancak 15 Ağustos günü havanın yağışlı olması etkinliğin biçiminin değişmesine neden oldu.

Yaklaşık bir ay öncesinden bastırdığımız piknik biletlerini anket çalışmasıyla birlikte kullandık. Anket sırasında birçok işçiyle birebir sohbet etme imkanı yakaladık. Dernek çalışmasına aktif olarak katılabileceğini söyleyen işçilerle özel olarak ilgilendik, telefonlarını aldık, pikniğimize davet ettik. Ancak o gün havanın yağışlı olması nedeniyle etkinliğimize 35 kişi katıldı. Hava koşullarından dolayı ilk önce pikniğimizi ertelemeyi düşündük. Ancak herşeye rağmen etkinliğe katılmak amacıyla gelen işçi dostlarımızı geri göndermek yerine kapalı bir mekanda etkinliğimizi yapmaya karar verdik. Bu amaçla etkinliğimizi, düzenin yoz kültürüne karşı devrimci bir alternatif olarak kurulan Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirdik. Sefaköy İşçi Kültür Evi’nden dostlarımız bzor günümüzde bizlere kucak açarak, bizlerden yardımlarını ve desteklerini esirgemediler.

Etkinliğimiz saat 12:00’de ortak kahvaltı ile başladı. Ardından dernek çalışanı bir arkadaşımız derneğin kuruluş amacını anlattı. Konuşmasında GOP-Elmabahçesi’ndeki işçilerin birçok haktan yoksun, düşük ücrete çalıştığından, işçilerin dağınık, örgütsüz ve güvensiz olduğundan bahsetti. İşçilerin birlik ve beraberliğini sağlamak, sorunlarına çözüm üretebilmek, kültürel, sanatsal ve sportif aktivitelerde bulunmasını sağlamak amacıyla bir işçi derneği kurmayı amaçladığımızı anlattı. Ardından işçiler ve dernek çalışanları söz alarak ülkede, işyerinde ve Elmabahçesi’nde yaşanan sorunlardan bahsettiler. Yaklaşık bir saat süren sohbetin ardından türkü, marş ve halaylarla etkinliğimiz sürdü.

Üniversite gençliğinin de katılarak destek verdiği etkinlikte omuz omuza halaylarımızı çekerken sınıf dayanışmasının anlamlı bir örneğini yaşadık. Katılan dostlarımızın dernek çalışmasına maddi ve manevi desteklerini talep eden kapanış konuşmasının ardından etkinliğimiz sona erdi.

GOP-Elmabahçesi İşçi Derneği Girişimi



Konya Karatay’da sözleşmeli çalışan emekçiler ücretini alamıyor...

Ücretli köle olmamak için mücadeleye!

Konya’nın Karatay ilçesinde sözleşmeli personel olarak çalışan 250 eğitim emekçisi Mayıs ve Haziran aylarına ait ücretlerini alamıyorlar. İl ve İlçe Milli Eğitim müdürlüklerine başvuran emekçilerin aldığı yanıt hep aynı oldu, “Maliye Bakanlığı’ndan ödenek bekliyoruz, bir şey yapamayız”!
Konuyla ilgili görüştüğümüz emekçiler sınıf kardeşlerinden ve ilerici kamuoyundan destek beklediklerini ifade ettiler ve sorunlarını şu şekilde anlattılar:

“Dedik ki yerel basın aracılığıyla sesimizi duyuralım, ama nerede. KONTV, Yeni Meram gazetesi yayınlamak istemedi. Patronlarının gelinleri öğretmenmiş, Milli Eğitim’le iyi geçinmek zorundalarmış!? Sizin gibi basının dedik çıktık. Yaklaşık 3 aydır elimiz kolumuz bağlı. Kredi kartlarımızın borçlarını nasıl kapatırız, onu düşünüyoruz. Galiba mahkemeye verenler de olmuş, ama iki seneye kadar sonuçlanır diyorlar.

“Şunu açık yüreklilikle belirtmeliyiz ki, bizlerin bu ülkeye zerre kadar güveni kalmadı. Bir yığın öğretmen açığı var (ki bizler ücretli olarak görevlendiriliyoruz), ama bakanlık atamaları çok çok az yapıyor. Sonrada bizleri kadrolu öğretmenlerin aldığı ücretin üçte birine çalıştırıyorlar. O üç kuruşu da zamanında ödemiyorlar!”



Plastaş işçileri hakları için oturma eyleminde

Faruk Süren birçoğumuz için Galatasaray Spor Kulübü’nün eski başkanı. Ancak Petrol-İş Sendikası Kartal Şubesi üyesi 100 Plastaş Plastik işçisi içinse, iki yıl boyunca tazminatlarını vermemek için çeşitli yalanlar söyleyen ve oyun oynayan bir kapitalist patron.

1950’li yıllardan beri Tuzla’da faaliyet gösteren, 1976 yılında Faruk Süren’in yönetim kurulu başkanlığı yaptığı Transtürk Holding bünyesine katılan Plastaş Plastik Fabrikası’nda 2002 yılı Haziran ayında iflas nedeni ile üretim durmuş, fabrika kapatılıp borçlarına karşılık Koç Bank’a devredilmişti. Bu devir sırasında işçilere her türlü alacaklarını vereceğine söz veren, bu doğrultuda Petrol-İş Sendikası ile bir protokol imzalayan Faruk Süren, iki yıldır sözünde durmayıp 100 işçinin ücret, ihbar ve kıdem tazminatını ödememekte ısrar ediyor.

Sendika ile yapılan protokole göre Plastaş işçilerinin toplam 802 bin dolar alacağı bulunuyor. İşçilerin 4 ile 22 milyar arasında değişen alacakları Süren tarafından (işçilerin bu olayı yansıtmaması şartı ile) 2002 yılı Eylül ayından itibaren ödenmeye başlanacaktı. Borçların tamamı ise 2003 yılı Mayıs ayında ödenmiş olacaktı. İki yıl boyunca Faruk Süren’in tüm bu yalanlarına inanan işçilerin sabrı bugün artık tükenmiş durumda.

11 Ağustos’ta Transtürk Holding binası önünde bir basın açıklaması yapan Plastaş işçileri borçların ödenmediği koşullarda 18 Ağustos Çarşamba gününden itibaren Holding önünde oturma eylemine başlayacaklarını duyurmuşlardı. Bu basın açıklamasından sonra tahmin edileceği gibi sorun çözülmedi ve işçiler 18 Ağustos’ta Fındıklı’da bulunan Transtürk Holding binası önünde oturma eylemine başladılar. Bu eyleme 40 kişi ile başlayan işçiler yaptıkları basın açıklamasında haklarını alıncaya dek buradan ayrılmayacaklarını, artık geri dönüşün olmadığını belirttiler.

Kızıl Bayrak/Kartal



Hakları için direnen Plastaş işçileriyle konuştuk...

“Sonuna kadar direneceğiz!”

- Bize fabrikanın kapanma sürecini ve sonrasını kısaca anlatır mısınız?

1. işçi: Fabrika kapanmadan önce de belli sorunlar vardi. Üretim oldukça düşüktü. Fabrikanin genel müdürü 2002 Şubat ayında hurda diye makineleri kendi baldızına sattı. Baldızı ise bu makinelerle Kurtköy’de Muriş isimli bir fabrika kurdu. Bu fabrika halen çalışıyor. Faruk Süren’in ikinci getirmiş olduğu genel müdür Faruk Pekin de bu fabrikadan nasibini alanlardan. Kendi aralarında fabrikanın iflasa gitmesi için malları bölüştüler. Zaten son gelen müdür ise “ben bu fabrikayı kapatmaya geldim” demişti. Ücretleri geç verdi, ödemedi, bizlere tehdit savurdu. Aradan iki ay geçtikten sonra fabrika kapandı. Yaptığımız basınçtan sonra sendikayla işveren arasında bir protokol imzalandı. Bu protokole göre tazminatlarımız 2002 Ocak ayından 2003 Ocak ayına kadar aylık 300’er milyonluk taksitlerle ödenecekti. Ancak sadece 5 ay alabildik. İki senedikendi hakkımız olan para için bizi süründürüyor. Birçok arkadaş halen iş bulabilmiş değil. Herkes mağdur. Ev kirasını, bakkal parasını veremiyor. Geçen hafta basın açıklaması yaptık. Bugün de Faruk Süren’in holdingi önündeyiz. Sonuç alıncaya kadar da buradayız. Çoluğumuz çocuğumuzla sesimizi duyurmaya çalışacağız.

2. işçi: Sendikayla bir protokol imzalandı. Protokolün kendisine uymadı. Biz de protokole güvendik. Görüşmeler yapıldı binbir türlü söz verdi, ‘Bu para benim namusumdur’ dedi. Şimdi de bu yola mecbur kaldık. Ben 15 senedir orada çalışıyordum. Ortalama 15 milyar alacağım var. Hemen hemen herkesin de o civarda. Hakkımızı alana kadar bekleyeceğiz. Ne zaman hakkımızı verir o zaman burayı terkederiz.

İşçi eşi: İki senedir yoksulluk, fakirlik herşey var. Elişi parasıyla çocuk okutmaya çalışıyorum. Kiramı ödeyemiyorum. 3 çocuk sahibiyim. Eşim çalıştığı için ben geldim. Okula bile kayıt yaptıramıyorum. Hastalandığı zaman elim kolum bağlı hastaneye bile götüremiyorum. Ev kiram yüzünden evime icra bile geldi. Tabii kendisinin karnı tok. Tok ne anlar açın halinden? Bir an evvel çözülmesini istiyorum. Sonuna kadar buradayız. Hakkımızı almadan gitmeyeceğiz.

3. işçi: 2002 yılında fabrika kapandıktan sonra patron işçilere 6 ay 300 milyon ödeme yaptı. Daha sonra para vermeyi kesti. Bunun üzerine fabrikada eylem yapmaya başladık. 7-8 ay boyunca patronun içerdeki makina ve malları kaçırmaması için nöbet tuttuk. Patronla sendika arasında yapılan görüşmeden sonra patron bize, “şimdi dağılın, söylediğim gün paranızı vereceğim” dedi. Şimdiye kadar bizi oyaladı.

4. işçi: Patron fabrika kapandıktan sonra iki yıl paramızı ödemedi. Beklememizi ve parayı vereceğini söyledi. Patron sözünün arkasında durmayınca eylem kararı aldık.

- İki yıl boyunca sendika ne yaptı?

3. işçi: Sendika “oturalım, bekleyelim” demekten başka hiçbir şey yapmadı. Bizi oyaladı ve ortada bıraktı.

- Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

3. işçi: Oturma eylemimize devam edeceğiz. Sonuna kadar direneceğiz.

4. işçi: Paramızı alana kadar eylemimizi sürdüreceğiz. Biz hakkımızı istiyoruz.

- Son olarak bizden istediğiniz bir şey var mı?

3. işçi: Herkese sesimizi duyurmanızı istiyoruz.

4. işçi: Sesimizi duyurmanızı ve yanımızda olmanızı...

Kızıl Bayrak/Kartal