ABDnin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
Çıkışı gibi çöküşü de hızlı olacak!
AKP bugünlerde kuruluşunun 3. yıldönümünü kutluyor. Yalnız kutlamalar pek öyle gürültülü ve şatafatlı törenlere konu olmuyor. Başbakanın çocuklarının düğünleri bile saraylarda hanedanlık görüntülerine sahne olurken, hanedan üyelerini bugünlere getiren partinin kuruluş yıldönümü neredeyse yok sayılıyor. Sanki bu partinin ileri gelenleri ve güçlerinin o kadar çok işi var ki, partilerinin kuruluş yıldönümü ile ilgilenemez haldeler. Oysa burjuva siyaset tarihinde eşi az bulunur bir gelişme başarısına imza atmış bir siyasi partinin aynı derecede eşi benzeri az bulunur kuruluşu es geçilmemek zorunda. Geldiği noktada AKP yönetimi bu siyasal cesareti bulamıyor olabilir ama, işçi sınıfı cephesinden bu muhakkak yapılmalı, dahası bu kuruluş bir ders olarak alınıp bıkmadan okutulmalı.
AKP, kuruluşundan bu yana 12 Eylül partisi ANAPla arasında birçok açıdan benzerlik kurulan bir parti. Gerek başarısıyla, gerek egemen iktidar odaklarının çekincelerine ve başka bir partiye verdikleri açık desteğe rağmen açık oy farkıyla hükümete gelişiyle ve gerekse bugünden görülen sonu itibariyle ANAPın siyasal yaşamıyla benzerlikleri çok fazla. Burjuva siyasetine hanedanlık kavramını sokan ANAPın yaşadığı trajik sonun hatırlanması AKPnin de aynı sona doğru, ama ANAPtan daha hızlı adımlarla gittiğini anlamak bakımından oldukça yararlıdır. Burjuva siyaset geleneğinde dahi bir partinin ömrü için 3 yılın hayli az bir zaman dilimi sayıldığı düşünülürse 3. yılında bu partinin yaşadığı kocamışlık onun geleceğini de resmetmektedir.
AKPnin ebeliğini ABD yaptı
AKPnin kuruluşu sistematik bir operasyonun ürünüdür. Düzenin iktidar odakları TÜSİAD ve ordu tarafından devlet geleneğini ve düzenin dengelerini bozma tehlikesinden ötürü radikal islama çekilen balans ayarı ile peydahlanmıştır. İktidarın radikal islamı terbiye operasyonlarıyla parçalayarak şekil verdiği ılımlı islam seçeneğini temsil eden Tayyipin başını çektiği Yenilikçiler tarafından kurulmuştur AKP. Böyle bir operasyonun sonucu olarak siyaset alanında yaşama imkanına kavuşan Tayyip ve avanesi, kuruluşunun her aşamasında kurulu düzene hizmette kusur etmeyeceklerini özel bir tarzda ifade ederek sadakatlerini bildirmişlerdir.
Ancak AKP yine de yurdun malı değildir. Burjuva siyasetinde adet olduğu üzere o rüştünü ve yaşama şansını ABDnin derin karargahlarında bulmuştur. Tayyip henüz yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan AKPnin doğumunu ve geleceğini ABD yollarında aramış ve orada bulmuştur. Doğum vizesi ABDden alınınca Milli Görüş geleneğine karşı keskin duruşundan ödün vermemekte direnen Amerikancı ordu yola gelmiş, en azından AKPye köstek olmaktan kaçınmıştır.
Bugünden bakıldığında AKPyi biçimlendiren ellerin kime ait olduğunu görmek son derece kolaydır. ABDnin savaş ve katliamlarla şekillendirmeye çalıştığı Büyük Ortadoğu Projesinde Türkiyeye biçilen model ülke rolünü esasta AKPnin temsil ettiği, her bakımdan Amerikancı bir ılımlı islamcı parti ile anlam kazandığı bilinmektedir. Bugün bölge ülkelerine dayatılan da, AKP ile özdeşleştirilen Amerikancı ılımlı islami rejimler olmaktadır. Radikal islam karşısında Ilımlı islam, çıban başlarıyla dolu Ortadoğu yerine ABDye biat çizgisinde birleşmiş işbirlikçi rejimlere dayanılarak oluşturulmuş ABDnin hakimiyet bölgesi bir Büyük Ortadoğu. Model ülke ve Ilımlı İslam kavramlarının bu modelin pazarnmasında sahip olduğu eşsiz rolün henüz AKP doğum halindeyken Tayyip tarafından ABDde görücüye çıktığı sırada telaffuz edilmesi boşuna değildir.
Tükürdüğünü yalamakla geçen üç yıl
Tekelci burjuvazi ve ordu, ABDye rağmen AKPnin önünü kesemeyince, ayrıca burjuva siyasetindeki çöküntü karşısında başka tercihlerinin olmaması nedeniyle, bu partiyle ilişkilerini temkinlilik ve terbiye üzerine kurmuşlardır. Bu dönemde egemen çevrelerce AKP ve kurucuları için kullanılan en kaba tabir takiyyecilik olmuştur. Hedeflerine ulaşmak için olduğundan başka türlü davranmak anlamına gelen takiyyecilik suçlaması, AKPnin hükümete gelmesi ve ABD-İMF-TÜSİAD programlarını şaşmaksızın uygulama kararlılığını göstermesiyle bıçak gibi kesildi. Egemenlerin AKP ile ilişkilerindeki bu çark edişin başka nedenleri elbette mevcuttur.
İşçi ve emekçiler bakımından ise tersine AKP, her geçen gün takiyyeci olarak tanımlanmayı daha fazla haketmektedir. Bu kavram artık bu partinin işçi ve emekçiler karşısında izlediği politik çizgiyi her bakımdan anlatır hale gelmiştir. İşçilerin, emekçilerin ve yoksulların AKPye verdikleri destek esasta İMF yıkım programlarını uygulayarak ülke ekonomisini iflasa götüren, emperyalizmle ilişkilerde tüm biçimsel engelleri aşan selef hükümete karşı duyulan tepkinin ürünüydü. AKPnin işçiler, emekçiler ve yoksulların bu yoğunlaşmış tepkisini sosyal demagojiye dayalı bir propagandayla arkasına alması, 3 Kasım seçimlerini büyük bir oy farkıyla kazanmasını sağlamıştı.
Bu sosyal demagojinin en önemli unsurlarından birisi birkaç yıla kadar İMF ile ilişkilere son verileceği biçimindeydi. AKP hükümet olduktan sonra halktan 2 yıl istiyor, herşeyin düzeltilmesiyle İMF ile ilişkilere son verileceğini buyuruyordu. Sonuçta AKPye emekçi halk tarafından 2 yıldan fazlası verildi. Bu arada AKP yerel seçimleri de büyük oy farkıyla kazanarak bu desteğin ve kendisine yönelik beklentinin sürdüğünü gördü. Ama işte AKPnin kuruluşunun 3. ve hükümet olarak 2. yılına girdiği bir dönemde İMF ile 3 yıllık yeni bir stand-by anlaşmasına imza atmaktan çekinmedi. Ekonominin düzeldiği masalları ile birlikte bu anlaşma AKPnin takiyyeci kimliğinin gerçek çehresini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan asgari ücret, vergiler vb. meselelerde olduğu gibi AKPnin esip gürlemeleri hep tersine sonuçlar verdi. Tükürdüğünü yalamak deyimi onun bu durumunu çok iyi anlatmaktadır. Ama AKP ne tükürmekten vazgeçti, ne de her defasında tükürdüğünü yalamaktan. Bundan sonra da değişeceğe benzemiyor, tabii ki artık onun tutumu işçi ve emekçiler nezdinde alay konusu olmaktan başka bir değer taşımıyor.
İşçi ve emekçilere Kasımpaşalı,
ABD ve İMFye uşak!
Kasımpaşalılık, burjuva medya tarafından Başbakanın kişiliğinde AKPye yakıştırılan bir kimliktir. AKPliler bu kimliği sözünün eri bir kabadayılık ile yoksul çocuğun başbakanlığa yükseliş öyküsü çerçevesinde sahiplendiler. Erdoğan daha çiçeği burnunda bir başbakan iken AB liderleriyle yaptığı görüşmelerde burjuva medya tarafından Kasımpaşalı efelenmeleriyle öne çıkarılıyordu. Kendisinden önceki hükümetin bir DB memuruna ülkeyi teslim edecek kadar onursuzlaşmasından sonra, Erdoğanın bu efelenmelerinin işçi-emekçiler ve yoksul kesimler tarafından sahiplenilmesi doğaldı. Ancak medya aracılığıyla yaratılmış bayağı bir illizyondan öteye gitmeyen bu Kasımpaşalılıkın ömrü kısa sürdü. Çünkü AKP hükümeti, emperyalist efendilerince hem bir vaş hükümeti olarak, hem de İMF yıkım programlarını acımasızca uygulamakla mükellef tutulmaktaydı. Ebesi ABD olanın başka türlü davranması da beklenemezdi.
Nitekim çok kısa bir süre sonra ABDye teslimiyet bayrağını çeken Kasımpaşalı Erdoğan ve ekibi ABD hesabına savaşa asker göndermek için onursuzluğun ve soysuzluğun en uç örneğini verdiler. Ülke halkının yüzde 90ının hayır dediği bir savaşa, ABD hesabına asker göndermek için görülmedik bir girişkenlikle hareket eden AKP, gençliğin kanını pazarlayacak kadar arsızlaştı. Neyse ki, içeride ve dışarıda oluşan basıncın AKP grubunda yarattığı çatlak sayesinde bu girişimlerinde başarılı olamadılar da, Irak batağına efendileriyle birlikte saplanmaktan son anda kurtulabildiler. Aynı bayağı uşaklık İMF karşısında da sergilendi.
Hal böyle olunca Erdoğanın ve partisinin Kasımpaşalılıkı, işçi-emekçilere ve yoksullara karşı arsız bir efelenme biçimini aldı. Sefalet ücretiyle geçinemeyen işçi, iş isteyen işsiz, ürünü elinde kalan köylü sesini duyurmak istediğinde Erdoğanın efelenmeleriyle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen sesini duyurmakta ısrar edenlerin başından cop eksik edilmedi. Kölelik yasası ve Kamu yönetim reformu gibi işçi ve emekçilerin canını çıkartacak yasalara karşı oluşan tepkiler duymazlıktan gelinerek bir çırpıda yasalaştırıldı vb.
AKP için yolun sonu görünüyor
Amerikancılıkta, sermayeye uşaklıkta ve işçi ve emekçilere düşmanlıkta geçmiş burjuva hükümetleri aşan AKPnin eşi az bulunur çıkışından sonra aynı keskinlikte bir düşüşle ömrünü tamamlaması kesindir. Kısacık ömründe büyük başarılara imza atan bir partinin 3. yılını bu denli buruk kutlaması bu sonun şimdiden görülmüş olmasından dolayıdır. AKPnin ömrü de altında imzası olduğu hızlandırılmış tren faciasına benzeyecektir. Sahip olduğu hızı tümüyle yüzeysel ve zorlama müdahalelere borçlu olan bu düzen partisi, gelinen yerde raydan çıkmış durumda. Bu halde yıkıp parçalayarak bir süre daha gidebilir, ama duruşu ve enkaza dönmesi kaçınılmazdır. Burjuva siyasetinin çöplüğünde yeri şimdiden hazırdır.
|