21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Yaşar Okuyan’dan itiraflar...

“Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”

Yukarıdaki sözler, Ecevit hükümetinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın 16 Ağustos tarihli Radikal’e verdiği röportajın ara başlığı. Bakanlığını yaptığı hükümet işçi-emekçilere tarihin en kapsamlı saldırılarını yöneltmişti. Şimdi bu uşağın yaptığı açıklamalar, son dönemde ortaya çıkan SSK soygunu ve yapılan tartışmalara açıklık getirmekle kalmıyor, iliklerine dek çürümüş bir düzen gerçekliğinin de itirafı oluyor.

Neşe Düzel soruyor: “Büyük bir ilaç skandalı patladı. Firmaların ilaçları devlete pahalıya sattığı anlaşıldı. Siz Sosyal Güvenlik Bakanı’yken de tıbbi malzeme alımlarında böyle olaylarla karşılaşmıştınız. Bunu önlemek için operasyonlar yapmıştınız. Ne oldu o operasyonların sonucuna?”

Yaşar Okuyan yanıtlıyor: “Pek bir şey yok. Neşter operasyonlarının davaları şu anda duruyor. Sorgulamaların bir Cuma günü başladı ve Cumartesi günü sabaha karşı saat üçte bitti. Sanıkların tahliyesine karar verildi. Tahliye için adliye ve para yatırma bürosu gece açıldı. Gece yarısı 800 bin dolar bulundu, vezneye yatırıldı. Çok ilginç değil mi? DGM tarihinde böyle bir sorgulama hiç görülmedi.”

Üstünden büyük fırtınalar koparılan Neşter 1-2 operasyonlarının mimarlarından birinin ağzından dökülüyor bu laflar. Neşter, Bufalo, Kasırga vb. adlar altında devleti aklamak için yürütülen Sadettin Tantan operasyonlarının sonuçlarına da ışık tutuyor.

Yasalara göre devlet ihalesiz mal satın alamaz. Oysa devletin, gazlı bezden stente kadar her türlü malzemeyi 10 yıldır ihalesiz çok fahiş fiyatlarla satın aldığını söyleyen Okuyan, şu çarpıcı rakamları veriyor: “Kalp damarlarında kullanılan ’stent’ örneğini vereyim. Kamu stentin tanesini yıllardan beri 2 bin 450 dolara satın alıyor. Biz buna karşı çıktık, ihale açılmasını istedik. İhaleye çıktık ama firmalar her seferinde ihaleleri sabote etti. Gündeme gelen ‘neşter’ operasyonlarından sonra stent alımlarında ihale yapabildik. Ve bir stentin fiyatı önce 450 dolara, sonra da 170 dolara düştü. Ve devlete 2 bin 450 dolara satılan stentin ülkeye 20 dolara ithal edildiği tespit edildi!”

Kendi döneminde de fahiş fiyatlarla ilaçların satıldığını, bunu önlemek için de eşdeğer ilaç uygulamasına geçtiklerini söylüyor Okuyan. Bunun üzerine Pfizer ilaç tekelinden 11 kişilik heyet Amerika’dan kendisini ziyarete gelmiş ve “Eşdeğer ilaç uygulaması bizim şirketimizin çıkarlarıyla çelişiyor. Bize zarar veriyor. Bu uygulama anayasanıza da aykırı. Vazgeçmezseniz, Türkiye’ye 80 milyon dolarlık yatırımdan vazgeçeceğiz” diye tehditler savurmuşlar.

Dahası var. Amerikan Büyükelçisi Pearson, K. Derviş, M. Yılmaz ve bir sürü bakan uyarıda bulunmuş. İlaç ve malzeme alımlarının sıkıntı yarattığını dile getiren İMF yetkilileri de ihaleyle malzeme alımlarının canlarını sıktığını hatırlatmışlar!

Hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, suistimal vb. bu düzenin ürettiği pisliklerdir. Y. Okuyan, elbette düzen gerçekliğine dokunmadan, bu konuda da şunları söylüyor: “Mesela, fazladan stent kullanması için bazı doktorlara firmalar tarafından stent başına 600-800 dolar verildi. Hem pahalı malzeme kullanmaları, hem de ithal ve en pahalı ilacı yazmaları için doktorlara, firmalar yılda 300 milyon dolarlık promosyon dağıtıyor, bilgisayar veriyor, muayenehanesini döşüyor, araba alıyor, ailesiyle birlikte bedava yurtiçi ve yurtdışı gezilere gönderiyor. Ben bir SSK hastanesinin başhekimini görevden aldım, araya cumhurbaşkanları, başbakan ve başbakan yardımcıları, milletvekilleri girdi. Denktaş bile aradı. Başbakan iki, bir partinin genel başkanı dört kez söyledi. Bu ülkede 300 milyona adam vuruyorlar.”

Okuyan, SSK ve Bağ-Kur’dan yüzbinlerce kişinin haksız yollarla emekli olduğunu, 1965-2002 yılları arasında popülizme ve suistimale açık bu sistemin Türkiye’ye bileşik faiz hesabıyla maliyetinin 248.2 milyar dolara ulaştığını, bunun Türkiye’nin şu an ki iç ve dış borcunun tamamına eşit olduğunu söylüyor, bu kurumların nasıl batırıldığına vurgu yapıyor.

Uzun zamandır sosyal güvenlik sistemi burjuvazi ve onun temsilcileri tarafından bu ülkenin “kara deliği” olarak propaganda ediliyor, tasfiye edilmesi gerektiği söyleniyor. Okuyan’ın gerçek amacı da bunu kanıtlamak oldu her dönem. Ama o sinsi bir biçimde bunu yapmaya çalışırken, ister istemez düzen gerçekliğine de işaret etmek, bir takım gerçekleri ortaya sermek durumunda kalıyor.

“Devletin bütün alımlarında A’dan Z’ye kadar yolsuzluk var” diyen Okuyan, çözüm olarak ise otomasyona geçilmesi, SSK, Bağ-Kur, Ekmekli Sandığı’nın tek çatı altında birleştirilerek özelleştirilmesi gerektiğini söylüyor.

İşçi ve emekçiler için yıkım demek olan bu saldırının hayata geçirilebilmesi için sermaye devleti yıllardır diğer kamu kuruluşu gibi sağlık kurumlarını da batırıp tasfiye etmenin zeminini döşedi. Dolayısıyla sözkonusu olan yalnızca bir takım çıkar gruplarının devleti soyması değil (ki bunu da döne döne bu sistem üretmektedir), bizzat bir devlet politikasıdır. Son derece bilinçli politikalarla Sosyal Sigortalar Kurumu batırılmaya çalışılmıştır. Çünkü uluslararası tekellerin ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarları bir bütün olarak sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edilmesini, sağlık, emeklilik vb. alanların özelleştirilmesini gerektirmektedir. Bu gerçeği en iyi bilenler de burjuvaziye yıllarca hizmet eden, bunun için işçi ve emekçiler için en ağır yıkım saldırılarının altına imza atan Y. Okuyan gibileridir.

İşçi ve emekçiler olarak “Herkese parasız genel sağlık hizmeti, genel sigorta hakkı!” taleplerimiz etrafında birleşmeli, bu mücadelemizi yaşamımızı cehenneme çeviren kapitalist sermaye düzenine karşı mücadeleyle birleştirmeliyiz.



OSİM-DER’den “Yeni iş yasası ve işyerinde karşılaştığımız sorunlar” paneli...

Dört bölümden oluşan “Yeni iş yasası ve işyerinde karşılaştığımız sorunlar” başlıklı seminerler dizisinin ilkini 15 Ağustos günü gerçekleştirdik.

Hak arama ve alma bilincinin oldukça geri bir düzeyde olduğu OSB ve İMES’te işçiler, karşılaştıkları sorunlar karşısında çaresizce boyun eğip herşeye “evet” demek zorunda kalıyorlar. İşten atmaların, iş kazalarının yoğun olarak yaşandığı sanayi bölgelerinde çoğu kez işçiler herhangi bir hak talep etmeden üç-beş kuruşa imza atıyorlar.

Bu ve benzeri sorunlar karşısında OSB-İMES İşçileri Derneği Hukuk Komisyonu seminerler dizisi düzenlemeyi planladı. Avukat S. Nusret Öztürk’ün verdiği ilk panel canlı geçti. Panelde iş sözleşmeleri, toplu tenkisatlar, sözleşme feshi ve usulleri üzerinde duruldu. Yaklaşık 4 saat süren panel soru-cevap şeklinde devam etti.

Ayrıca OSİM-DER Hukuk Komisyonu, işyerinde karşılaşılan sorunlar karşısında derneğe başvuru çalışması başlatmış bulunuyor. Bu amaçla hazırlanan ilanlar bölgeye yapılmaya başlandı. Derneğe yapılan bir dizi başvurunun çoğunu işten atmalar oluşturuyor. Patronlar her türlü hukuksuzluğu ve gayrı meşru uygulamayı kendine hak olarak görüyorlar. Tazminatsız keyfi bir şekilde işten atılanları istifa ettirip açılan yeni şirkete almaya kadar (bu durum işçilerin kıdem tazminatlarının yanması anlamına geliyor) bir dizi sorun yaşanmaktadır.

OSİM-DER olarak keyfi ve hukuksuz uygulamalara karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz.

OSİM-DER’den işçiler