21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Sacco ve Vanzetti...

Ezilenler “ulusu”nun yürekli neferleri!..

“Sacco-Vanzetti’yi insanlığın vicdanında canlı tutmak için
herşey yapılmalıdır...”

Albert Einstein

20. yüzyılın başları... Avrupa’dan gemiler dolusu insan yeni dünyaya akın etmekteydi. Gemiler, memleketlerinde “fırsat” yakalayamamış olanları, “fırsatlar ülkesi Amerika”ya taşıyordu. Gemilerden inenleri, aradıkları fırsatlar değil karanlık fabrikalar, köhne evler, yoğun sömürü koşulları beklemekteydi. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte yaşamları daha da ağırlaşacaktı. İşsizlik artmış, ücretler ise çok düşüktü. Tekeller palazlanmakta, yoksulluk giderek daha fazla artmaktaydı.

Bu sömürü ortamında en dipte yeralanlar ise okyanusu aşıp oraya giden göçmen işçilerdi. Göçmen işçiler zencilerle beraber hep ağır işlerde, en düşük ücrete çalışıyorlardı. Tüm bunlara karşı, yoksulluğa ve sömürüye karşı sesler yükseliyordu. 1918 ve 1919’da grevler düzenlenmiş, milyonlarca işçi bu grevlere katılmıştı.

Bu hareketlerin önünü kesebilmek için anti-komünist dalga tırmandırıldı. 1920’de 70 kentte aynı anda gerçekleştirilen baskınlarda 6 bini aşkın kişi tutuklandı. Parti binaları basıldı, yöneticileri tutuklandı. Tutuklananlar, kentlerin büyük caddelerinden kelepçeli olarak toplu halde geçirildiler. İşkence yapıldığı herkesçe biliniyordu. Basının da desteğiyle tüm ülke bir korku ve dehşet ortamına sokuldu. Sokaklar o yıllarda da tekin değildi, soygunlar ve cinayetler kol geziyordu. Ayrıca yüzleri maskeli, ırkçı Klu Klux Klanlar’ın üye sayısı 5 milyona yaklaşıyordu.

20. yüzyılın başlarında ABD, cehennemin diğer adı idi...

“Yedi yıl ölümün karşısında
gülerek durdular...”

15 Nisan 1920’de Boston kentinde bir soygun sırasında bir cinayet işlendi. O yılların Amerikası için alışılageldik bir durumdu. Olayın ardından teşhis edilen üç kişiyi elinden kaçıran polis, iki göçmeni durdurdu. Silahlı olan bu iki göçmenin üzerinde bir anarşist bildirinin müsvetteleri vardı. Bu iki kişi; Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti’ydi. Birisi işportacı diğeri ayakkabıcı olan bu iki İtalyan göçmeni hemen tutuklandı. Onlar birer militan işçiydiler ve tutuklandıkları sırada, matbaada çalışan bir İtalyan gencin ‘intiharı’ üzerine düzenlenecek olan bir mitingin hazırlıklarıyla uğraşmaktaydılar.

Sacco ve Vanzetti’yi bundan sonra 7 yıl sürecek bir yargılama süreci beklemekteydi. Onlar, yalancı tanıkların, ırkçı mahkemelerin ve ölümün karşısında yıllar boyu mücadele ettiler. Yıllar boyunca dışarı mektuplar göndererek yaşadıkları haksızlığı tüm dünyaya duyurmak için uğraştılar.

Yargılama süreci bir komediden farksızdı. Jüri sözcüsü, her sabah mahkeme salonuna girdiğinde bayrak karşısında saygı duruşunda bulunan bir polis emeklisiydi. Jürinin tamamı varlıklı kişilerden oluşuyordu. Savcının konuşması üzerine yargıcın jüriye dönüp “Kararınızı verirken Fransa’da savaş alanlarında ölen yiğit askerlerimizi düşünün. Aynı vatanseverlik duygusuyla kararınızı verin” demesi, verilen kararın nasıl alındığının da bir göstergesi olarak kayıtlara geçirildi. Gerçekte cinayeti işleyen kişinin itirafı da sonucu değiştirmedi. Sacco ve Vanzetti elektrikli sandalye ile ölüm cezasına çarptırıldı.

Tüm dünyada dikkatle izlenen davada açıklanan idam cezası, dünyanın her yerinde yankılandı. Kararın durdurulması için aralarında H. G. Wells, George Bernard Shaw, Romain Rolland, Katherine Ann Porter, Sinclair Lewis, Marie Curie, Albert Einstein’ın da bulunduğu yüzbinlerce imza toplandı. İdamın gerçekleştirildiği 23 Ağustos gecesi New York’tan Paris’e, Havana’dan Amsterdam’a dünyanın pek çok kentinde büyük mitingler düzenlendi. Boston’da toplanan 250 bin kişiye polis ve asker saldırdı, pek çok kişi gözaltına alındı.

Sacco ve Vanzetti elektrikli sandalyede idamı beklerken, Nazım Hikmet onlar için şu dizeleri yazacaktı;

Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya güneşlerinin
koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine,
dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin.
Yeni dünyada düştüler eski zulmün pençesine!
Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular.
Elektrikli iskemleye
kadife bir koltukmuş gibi oturdular.
Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı.
Yandı yürekleri
yedi dakka yandı!..

“Çünkü biz yoksullardan yanaydık...”

Sacco ve Vanzetti, yaşamlarını özgürlük mücadelesine adamışlardı. Onlar, suçsuz oldukları bu denli ortadayken neden idam cezası aldıklarını iyi biliyorlardı. Vanzetti, Sacco’nun oğlu Dante’ye yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Hiç aklından çıkarma Dante, bunları hep hatırla; biz suçlu değiliz, bizi bir yığın uydurma ve yalanla mahkum ettiler; yeniden yargılanmamıza karşı çıktılar ve eğer yedi yıl, dört ay, onbir gün süren tarifsiz acılardan sonra bizi idam ediyorlarsa, bunun sebebi sana demin söylediklerimdir, çünkü biz yoksullardan yanaydık, insanların insanlar tarafından ezilmesine ve sömürülmesine karşıydık.”

Sacco ve Vanzetti’nin idamı o gün de sonrasında da hep gündemde kaldı. Onlar sadece iki militan işçi değildir. Dünyayı iki ‘ulusa’ bölen kapitalizm çağında ezilenler ‘ulusu’nun yürekli neferleridir. Boston’da yenik düşmüşlerse de, onlar; geleceği kucaklayacak olanlara ilham kaynağı olacaklardır.

“Yenenler neden korkuyorlar
caddelerde görünmekten?”

John Dos Passos Büyük Para isimli kitabında Sacco ve Vanzetti’yi anlatır;

“Dolarlar, silahlar, silahlı kuvvetler, enerji santralleri onların malı. Elektrikli sandalyeyi yaptıranlar, şalteri indirecek celladı kiralayanlar onlar. Artık biz iki ulusuz. Ülkemiz Amerika; yenik düştü, yasaları satın alan ve çit çekip otlakları ayıran, ormanları kesip kağıt hamuru yapan ve güzel kentlerimizi teneke mahallesine dönüştüren, insanlarımızı bedavaya çalıştırıp herşeylerini yağmalayan ve canları isteyince şalteri indirecek celladı kiralayanlar onlar…

Göçmen sömürü karşıtları kara giysiler içinde. Kent; sakin, muzaffer ulusun insanları sokaklarda yoklar. Yenenler neden korkuyorlar caddelerde görünmekten? Caddelerde yalnızca yenilenler var; başları eğik. İki göçmenin ölülerinin yakılacağı mezarlığa kadar caddeler yenik ulusun. Yağmur çiseliyor kaldırımlarda sıra olmuşuz dirsek dirseğe sessiz… Yenik düşmüş Amerika’yız…”