21 Ağustos'04
Sayı: 2004/33 (25)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saflaştıran ve ayrıştıran direniş, er ya da geç zaferi de kazanacaktır!
  Venezüellalı işçi ve emekçiler bir kez daha CİA’nın kirli planlarını bozdular
  ABD’nin ebeliğiyle doğan AKP 3 yaşında...
  CİA’nın kirli operasyonundan PWD çıktı...
  Çürüyen düzenden yine pis kokular yükseliyor...
  17 Ağustos depreminin 5. yılında yaralar kanamaya devam ediyor...
  17 Ağustos’un 5. yılında deprem ve devlet gerçeği...
  Türkiye’den günlük manzaralar...
  Sel baskını sonrası başbakan buyuruyor: “Kaçak yapıları yıkın!”
  Verimlilik yükseliyor, ücretler düşüyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  ÖSS yerleştirme sonuçları açıklandı… Burjuva eğitim sistemi çıkışsızdır!
  DİSK’in 12 Eylül kampanyası üzerine...
  Yaşar Okuyan’dan itiraflar... “Devletin her yeri A’dan Z’ye dökülüyor”
  Castleblair işçileri 14 Ağustos’ta bu kez Marks&Spencer Nişantaşı mağazası önündeydiler...
  Castleblair işçilerine destek...
  Almanya’da Pazartesi Gösterileri...
  Abdullah Öcalan’ın son açıklamaları üzerine...
  Hacıbektaş şenlikleri ve artan devrimci sorumluluklar
  Hacıbektaş şenliklerinden izlenimler...
  Bültenlerden...
  Sacco ve Vanzetti...
  10. yıl vesilesiyle...
  Direniş tarihimize damgasını vuran 15 Ağustos
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Almanya’da Pazartesi Gösterileri...

İşçi ve emekçilerin öfkesi giderek büyüyor!

Alman burjuvazisinin SPD/Yeşiller hükümeti aracılığıyla işçi ve emekçilere karşı başlatmış olduğu kapsamlı saldırılar tüm hızıyla devam ediyor. PDS’yi (Demokratik Sosyalizm Partisi) kısmen dışta tutarsak, Alman sermayesinin ihtiyaçlarının karşılanması için tüm burjuva partileri seferber olmuş durumdalar. Sosyal hak gasplarını hayata geçirmek için adına reform paketleri denilen saldırılar bugüne kadar kazanılmış ne kadar hak varsa tümünü ortadan kaldırmayı hedefliyor. Sermaye sahipleri önce “ekonomi zor durumda, toplumun bütün kesimleri fedakarlık yapmak zorunda” diyerek işe başladılar. Onlar için fedakarlığın sınırı olmadığı için de saldırıların dozajı ve kapsamı artarak devam ediyor.

Sağlıkta, emeklilikte, eğitimde yaptıkları kesintiler yetmedi. Şimdi de TİS’lerin ortadan kaldırılması, çalışma saatlerinin 35 saatten 40 saatin üzerine çıkarılması, patronların işçiyi yapacağı anlaşmaya göre çalıştırması, işsizlerin 1-2 Euro gibi sadaka bir ücrete çalıştırılması, sosyal yardım alan insanların evlerine baskınlar düzenlenmesi, oturdukları evler eğer büyükse derhal küçük konutlara yerleştirilmesi vb. saldırılar gündemde. Sermaye iktidarı saldırılarında o kadar sınır tanımıyor ki, çocukların kumbaralarında biriktirdikleri paralara bile göz dikmiş durumda. Bunlar sadece saldırıların bir bölümünü içeriyor. Aslında çok daha kapsamlıdır. Sermayenin saldırıları sadece sosyal hak gasplarıyla sınırlı değil. Bunlara paralel olarak anti terör yasaları adı altında demokratik hak ve özgürlükler de hızla budanmaktadırBunlar da en zayıf halka olan İslami örgütler üzerinden hayata geçirilmektedir.

ABD emperyalizminin ezilen dünya halklarına karşı başlatmış olduğu saldırganlık Alman burjuvazisinin de iştahını kabartıyor. Durmadan dışarıya asker gönderiliyor ve silahlanmaya büyük bütçeler ayrılıyor. Öyle ki, silahlanmaya ayrılan bütçe ‘89 çöküşünden bu yana on kat artmış durumda.

Alman burjuvazisinin bu kadar rahat hareket etmesinin gerisinde bu saldırıları Sosyal Demokrat/Yeşiller hükümeti eliyle yapıyor olması var. İkincisi ise, sendika yöneticilerinin ihanetçi ve utanç verici tutumlarıdır. Sendika bürokrasisi son olarak, 80 bin Mercedes işçisinin günlerce sokaklarda kitlesel gösteriler düzenlemesine ve her türlü direnişe hazır olmalarına rağmen, masa başında işçileri bir kez daha sattı. Adına Rürüp, Hartz, Ajanda 2010 denen saldırı paketlerinin hayata geçirilmesinde sendika bürokratları önemli bir rol oynadılar.

Ancak bu hainler işçi hareketinin önünü kesmeyi başaramıyorlar. 3 Nisan’da Berlin, Stuttgart ve Köln’de sokaklara çıkan 10 binlerce işçi ve emekçi yeniden sokak gösterilerine başladı. Yaklaşık iki haftadan bu yana birkaç bin kişiyle başlayan gösteriler giderek kitleselleşti ve onbinlere ulaştı.

Öncelikle eski Doğu Almanya kentlerinde başlayan eylemler Almanya çapına yayılmış bulunuyor. Gösteriler her Pazartesi yapılıyor. Pazartesi Gösterileri Doğu Almanya’daki yozlaşmış bürokratik rejiminin yıkılmasında önemli bir rol oynamıştı. O zaman da kitleler “Biz halkız!” sloganıyla yola çıkmışlardı ve şimdi yine “Biz halkız, Hartz IV ve Ajanda 10’u kabul etmiyoruz!” diyerek, eylemlerine saldırılar geri çekilinceye kadar devam edeceklerini dile getiriyorlar.

Kitle gösterilerinin yayılarak devam etmesi sermaye, hükümet ve burjuva partilerinin tümünü telaşlandırmış durumda. Uzmanlar ve sermayenin akıl hocaları gösterilerin giderek radikalleşeceği endişesini dile getiriyorlar. Kitle eylemlerinin başlangıç yeri olan eski Doğu Almanya’da halkın %20-30’u işsiz durumda. Binlerce genç meslek edinememekte, iş bulamamakta ve yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Bu durum onları yeniden geçmişe özlem duymaya ve yeni arayışlara itmektedir.

Yakın zamanda Doğu Almanya’nın iki eyaletinde seçimler yapılacak. Yapılan anketlere göre PDS birinci parti olarak öne çıkıyor. Sosyal Demokrat SPD/Yeşiller hükümetinden umudunu kesen insanların yeni arayışlara paralel olarak, bir süreden beri Almanya’da yeni bir sol parti tartışmaları da yürütülüyor. SPD’nin geçmiş çizgisi doğrultusunda hareket edeceğini söyleyen sol parti girişimcileri, kitlelerde alttan altta mayalanan tepkileri kapitalist düzen sınırları içerisinde tutmak ve hareketin radikalleşmesinin önünü kesmek gibi uğursuz bir role de soyunuyorlar.

Önümüzdeki dönem Almanya’da kitle gösterileri yaygınlaşarak devam edecek. Eylül ayı ortasında birçok eyalette gösteriler gerçekleştirilecek. 6 Kasım’da Nürnberg’de merkezi bir gösteri düzenlenecek. Pazartesi eylemleri ise yayılarak sürecek.

Kızıl Bayrak/Berlin



Köln’de Pazartesi gösterisi

Almanya’da her Pazartesi gerçekleştirilen gösterilerden biri de Köln’de yapıldı.

Bir önceki hafta kürsüden eyleme katılanlara, ‘bir sonraki gösteriye yanınıza birini alarak gelin’ denilmişti. Gerçekten de Pazartesi Gösterisi’ne bu kez iki katı insan (1500 kişi) katıldı.

Gösteri, çeşitli çevrelerden konuşmacıların Hartz IV yasasına dönük düşünce ve tutumlarını açıklamalarıyla başladı. Tümünün ortak vurgusu bu yasanın sözde işsizliği önlemek amacıyla çıkartıldığı halde daha fazla işsizliğe yolaçtığı ve işsizlik parasını tümden ortadan kaldırmayı hedeflediği idi. Tüm pankart ve dövizlerde de bu gerçek dile getirildi.

Bu konuşmaların ve Hartz IV yasasını hicveden müzikli bir gösterinin ardından yürüyüş yapılarak Ebertplatz’daki Yeşiller Partisi binası önünde yeniden toplanıldı. Göstericiler burada bir serbest kürsü oluşturdular. Çeşitli çevrelerin sözcüleri ve emekçiler, sosyal kısıtlamalara, özel olarak da Hartz IV yasasına dönük tepkilerini, bu saldırıya karşı mücadelenin kaçınılmazlığını dile getirdiler. Burada Yeşiller Partisi sözcüsü göstericilerin Hartz IV denen saldırıya ilişkin pek çok sorusuyla bunaltıldı. Sorulara verdiği yanıtlar bu acımasız saldırıyı savunur nitelikteydi ve bu yüzden de kitlenin öfkeli protestolarına hedef oldu. Göstericiler onun her cevabını kırmızı kartla karşıladılar.

Köln’deki gösteride Neo Naziler de bildiri dağıtarak boy gösterdiler. Bunun şaşılacak bir yanı yok. Zira, her bunalım döneminde ilerici ve devrimci çevrelerin çabalarının yanısıra gerici faşist akımların sosyal demagoji temelinde kitleleri aldatan ve onların düzene karşı tepkilerini bloke eden çabalarla ortaya çıktıkları tarihsel bir gerçekliktir. Özellikle Almanya’nın tarihi buna tanıktır. Hitler’in faşist saldırganlığı diğer şeylerin yanısıra sosyal demagoji eşliğinde yürütülmüştü.

BİR-KAR/Köln



Almanya’da sosyal yıkım saldırılarına karşı Pazartesi eylemleri

Almanya’da işsizlik yardımının sosyal yardım düzeyine indirilmesini hedefleyen Hartz IV yasasına karşı başlatılan “Pazartesi Gösterileri”nin bir yenisi daha gerçekleştirildi. 16 Ağustos Pazartesi günü, Almanya’nın yaklaşık 100 yerleşim biriminde gerçekleştirilen bu gösterilere 100 binin üzerinde işçi, emekçi, işsiz, emekli ve genç katıldı.

Tatil dönemi olmasına karşın eylemler giderek yayılıyor ve kitleselleşiyor. Bu, işçi ve emekçiler cephesinde geleceğe dönük iyimser bir havaya yolaçarken, sermaye cephesini ürkütüyor. Nitekim bu durum sermaye ve hükümetini bir önceki hafta gerçekleştirilen eylemlerden sonra Hartz IV yasasında bazı rötuşlar yapmak gibi aldatıcı manevralara yöneltti. Ne var ki bu adım kitlelerin tepkilerini yatıştıramadı. Zira sosyal kısıtlamaların aldığı boyut emekçilere “artık yeter” dedirtecek düzeye gelmiştir.

Doğu Almanya’dan başlayıp tüm Almanya’ya sıçrayan bu gösterilere yalnızca bilenen çevreler değil, yanısıra geçim sıkıntısını giderek iliklerine kadar hisseden çok sayıda emekçi de katılıyor. Sermaye hükümetini korkutan asıl gelişme de bu.

Bu eylemleri ATTAC vb. reformist çevreler organize etse de, ilerici ve devrimci bazı partiler de katılarak destek veriyorlar. Bu eylemlere katılan kitlelerin tepkileri ve kendiliğinden yöneldiği hedefler, bu çevrelerin istek ve iradelerini aşıyor. Bu da sosyal saldırıların aldığı boyutla oluşan tepkinin dolaysız ilişkisini gösteriyor. Bu gösterilerin yer yer öfkeli protestolara dönüşmesi de bunun ifadesi.

Göze çarpan diğer bir husus ise Türkiyeli işçi ve emekçilerin katılımındaki düşük orandır. Türkiyeli işçi ve emekçiler sosyal saldırılarda öncelikli hedeflerden biri olmasına karşın, bu eylemlere ilgisiz ve duyarsız. Hatırı sayılır bir gücü oluşturan bu kitleyi sosyal saldırılara karşı mücadeleye çekmek, bu eylemlere katılmalarını sağlamak görev ve sorumluluğu ise bize aittir. İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR) olarak bu sorumluluğumuza uygun davranacağız.

BİR-KAR/Almanya



Filistinli tutsaklar kötü koşullara ve tecride karşı açlık grevinde

İsrail cezaevlerinde bulunun Filistinli tutsaklar 15 Ağustos günü açlık grevi başlattılar. İsrail cezaevlerinde toplam 8 bin Filistinli tutsak bulunuyor. Açlık grevinin ilk gününe 1500 tutsak katıldı ve bu sayının hızla yüseldiği belirtiliyor. İsrail devlet radyosu birçok cezaevinde tutsakların yarısının eyleme katıldığını açıkladı. 18 Ağustos’ta 8 bin tutsağın eyleme katılacağını bildirdi.

Tutsaklar, Nazi toplama kamplarını aratmayan cezaevlerinde giderek kötüleşen koşullara karşı açlık grevi eylemini başlattılar. Öncelikle aileleriyle görüşme haklarını istiyorlar. Çok az sayıda tutsak aileleriyle görüşebiliyor. Çoğunluğuna keyfi görüş yasağı uygulanıyor. Tutsaklar ayrıca görüşmelerde aileleriyle aralarına konulan camların kalkmasını istiyorlar.

İkinci talepleri ise aşağlayıcı aramaların kaldırılması. Tutsaklar soyularak keyfi bir şekilde aranıyorlar. Son olarak tecrit uygulamasının bitmesini, tecrit hücrelerin kapatılmasını istiyorlar.

Açlık grevinin başlamasının ardından devlet hemen harekete geçerek “ayrıcalıklara” son vereceğini açıkladı. Radyo ve televizyonlara el konuldu. Gazete, sigara ve görüş yasağı uygulandı. Cezaevlerine olası bir müdahale için özel timler gönderildi.

Siyonistler eylemi ilk günden itibaren kırmak için her türlü kirli yönteme başvuruyorlar. Öncelikle lider olarak tanımlanan tutsaklar başka cezaevlerine gönderildi. Uluslarlarası kanunları gerekçe gösterilerek, gerekirse zorla beslemeye başvurulabileceği söylendi.

Direnişi zayıflatmayı amaçlayan cezaevleri idareleri, hücre demirleri önünde ızgaralar yaparak tutsaklara psikolojik olarak da saldırıyorlar. Birçok cezaevinde özel pastalar ve yemekler hazırlatıyorlar.

Filistin halkı da dayanışma eylemleri başlattı ve birçok kentte yürüyüşler düzenlendi. Gazze’de 3 bin kişi tutsakların serbest bırakılması için yürüdü. Hebron’da ise kepenk kapatma eylemi gerçekleşti.