Suriye'ye yönelik tehditler sürüyor...
AB emperyalistleri de Bush'un arkasında!
Emperyalist orduların Irak'ı işgalinden sonra Bush liderliğindeki savaş kundakçıları, İran'la Suriye'ye dönük tehditleri sık sık ve arsız bir şekilde gündeme getirmeye başladı. Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin suikastla öldürülmesinden sonra ise tehdit kampanyası had safhaya ulaştı. Suriye üzerinde yoğunlaşan baskıya, ABD'nin yanısıra Fransız emperyalizmi de ortak olma yönünde tavrı aldı.
“Demokrasiyi yayma” adına...
Avrupa turuna çıkan Bush, NATO üyesi müttefiklerine “demokrasiyi birlikte yayalım” çağrısı yapıyor. Aynı zamanda gezisinin ilk durağı Brüksel'de Suriye ve İran'a tehditler savuruyor. Bush, “Lübnan baskıcı bir komşunun etkisi altında acı çekiyor” iddiasında bulunarak, Suriye'yi hedef gösterdi ve “Suriye Lübnan'daki işgal politikasını sona erdirmeli” diye buyurdu. ABD Hariri'nin öldürülmesinden sonra Şam büyükelçisini geri çekme kararı almış ve Suriye'yi “istikrarı bozan ülke” olarak ilan etmişti.
Lübnan'ın işgaline vurgu yapan, Suriye'yi “istikrarı bozmak”la itham eden bu cani, Afganistan'la Irak'ı yakıp yıkarak işgal eden zorba devletin başındaki kişidir. Filistin'de devam eden vahşi işgal ve katliamların da dolaysız suç ortağı, Irak işgalinden bu yana 120 bin Iraklı'nın katledilmesinden sorumlu işgal ordularına emir veren baş cellattır. Ortadoğu'yu cehenneme çeviren emperyalist gücün şefi utanmadan Lübnan halkının acı çekmesinden söz edebiliyor. Evet Lübnan halkları on yıllardır acı çekiyor, ama bu acıların sorumlusunun başta ABD olmak üzere emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçileri olduğu da biliniyor.
İran'ın elinde nükleer silahlar bulunduğunu öne süren savaş çetesi, İran'a ilişkin diplomatik çözüm istediğini, ancak askeri müdahale dahil her türlü seçeneğin masada bulunduğunu ilan ediyor. Oysa Bush'un başında bulunduğu ABD emperyalizmi, dünyanın dört bir yanına dağılmış muazzam boyutlardaki silahlarına her gün yenilerini ekliyor. Dahası, savaş kundakçılarının özel himayesi altındaki siyonist İsrail'in kitle imha silahı deposu olduğu bilindiği halde bunun sözünü bile etmiyor. Üstelik siyonistler her türlü uluslararası denetime kapıları kapalı tutuyorlar.
Suriye Lübnan'daki askerlerini çekmeye hazırlanıyor
Baskıların yoğunlaşması üzerine Suriye yönetimi Lübnan'daki askerlerini geri çekeceği sinyalini verdi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la görüşen Arap Birliği Genel Sekreteri Amr şunları söyledi: “Esad, Lübnan'daki iç savaşı sona erdiren Taif Anlaşması'na uyarak, Suriye birliklerinin çekilmesi planının yerine getirilmesi konusundaki kesin niyetini birden fazla dile getirdi. Taif ve çekilme planı Suriye politikasının bir parçası. Yakında Suriye birliklerinin Lübnan'dan çekildiklerini göreceksiniz.”
Hariri'nin mimarı olduğu Taif Anlaşması, Suriye güçlerinin çekilmesi ile ilgili kesin takvim yerine, çekilmenin Şam ve Beyrut yönetimleri arasında karara bağlanmasını öngörüyor. 1976'da 30 bin askerle Lübnan'a giren Suriye ordusunun bu ülkede hâlen 14 bin askeri bulunuyor.
İran ile Suriye'den saldırılara karşı ortak duruş sergileme kararı!
Suriye yönetimi, Lübnan'dan çekilse bile, ABD'nin hedefi olmaktan kurtulamayacağını biliyor. Nitekim savaş kundakçısı ekip Suriye ve İran'ın tecrit edilmesini istiyor. Bu çerçevede Batılı müttefikleri ile başta Türkiye olmak üzere bölgedeki işbirlikçilerine bu iki ülkeyle ilişkilerini asgariye indirmesini dayatıyor. Saldırganlık ve savaş borazanı The Washington Post gazetesinde yayınlanan başyazıda, Suriye'yi tecrit için ABD yönetimine Avrupa, Rusya ve Türkiye nezdinde girişimde bulunması önerildi. Görüldüğü üzere savaş çetesinin önceliğini, Suriye askerlerinin Lübnan'dan çekilmesi ve Beyrut'ta ABD kuklası bir yönetimin kurulması oluşturacak.
Kaba tehditlere maruz kalan İran ve Suriye ise, olası saldırılara karşı “ortak cephe” oluşturma kararı aldı. İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Rıza Asefi, bu kararın ABD'nin tehditleriyle baş etmek için alındığını açıkladı. Tahran'da Suriye Başbakanı Naci Otri'yle bir araya gelen Asefi, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Suriye'ye, tehditlerle mücadele edebilmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını söyledi.
İran-Suriye “ortak cephe”sinin savaş kundakçılarına karşı duruşunun ne yönde olacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ancak sergilenecek duruştan bağımsız olarak iki ülkenin attığı bu “iddialı” adım, neo-faşist çetenin hedef seçtiği ülkelere koşulsuz teslimiyet dayattığının göstergesidir. Haydut takımının bu arsızlığı halkların direnişine çarptığında çırpınışa dönüşse de, bu savaş kundakçılarını durdurmak için yeterli değildir. Emperyalist-kapitalist sistemin insanlığın başına musallat ettiği bu canavara set çekmek, giderek onu yoketmek için dünya işçi sınıfı, anti-emperyalist güçler ve ezilen halklar mücadeleyi enternasyonal bir direniş cephesi oluşturma perspektifiyle sürdürmelidir.
|