26 Şubat 2005
Sayı: 2005/08 (08)


  Kızıl Bayrak'tan
  SEKA’nın çaktığı kıvılcım büyüyor!
  ABD emperyalizmine yanıtımız: Uşaklarını da al ve ülkemizden defol!
  Savaş kundakçılarından uşaklarına sert emir
  Özelleştirmeler Avrupa Birliği için!
  Öğrenci affı neyi gizliyor?
  SEKA direnişi ve acil görevler
  SEKA direnişine ziyaret
  Cevizli Tekel işçileri eylemde
  Adana BDSP ve DHP’den TEKEL ve SEKA işçileriyle dayanışma çağrısı
  Emek Platformu’nu kim kurtaracak?
  Eğitim-Sen eylemleri
   Mersin’deki katliam protesto edildi
  Sermayenin alternatif muhalefet arayışı
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/3: Kürt hareketinde ideolojik silahsızlanma
  Suriye’ye yönelik tehditler sürüyor
  AB şeflerinin Bush'la suç ortaklığı!
 Filistin halkı “barış” yalanına kanmayacak!
Lübnan’da “Lübnanlaşma”
belirtileri
 Kadın emeği ve sendikal katılım
Sosyalizm, kadının kurtuluşu ve
Sovyet deneyimi
İstanbul Eğitim-Sen 4 No’lu Şube Genel Kurulu...
AB ve Kürdistan sorunu
Bültenlerden
Kapitalizmde mutluluk ancak anketlerde olur!!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Emperyalist güç odakları arasında kirli pazarlıklar...

AB şeflerinin Bush'la suç ortaklığı!

ABD Başkanı Bush ve kabinesindeki neo-faşistler, Irak işgaline vize vermeyen BM'nin miadını doldurduğunu ilan etmiş, işgale destek vermeyen Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkeleri de, “eski Avrupa” diye aşağılamışlardı. Bu ölçüsüz kibir ve saldırganlık, savaş kundakçılarının ölüm makinesi olan ABD ordusuna komuta etmenin istedikleri herşeyi yapmaya yeteceğini sanmalarından kaynaklanıyordu. Irak halklarının işgal ordularını çiçekle karşılayacağını iddia edecek kadar küstah olmalarının altında da benzer nedenler yatıyordu.

İşgal karşıtı direniş Irak'ı savaş çetesi için bir bataklığa çevrince, önce BM'nin kapısını çaldılar. Sınırlı da olsa BM'yi Irak halkı şahsında insanlığa karşı işledikleri suçlara ortak etmişlerdi. Aslında BM bu tür suçlara genellikle ortaktır. Ancak Irak işgalinde farklı bir tavır izlemesi, emperyalist güç odakları arasındaki çatışmadan kaynaklanıyordu. BM'nin suçlarının en bariz örneklerinden biri, Irak'a on yıl boyunca uygulanan ambargodur. Bu vahşi kuşatma sonucunda ezici çoğunluğu çocuk olan bir milyondan fazla Iraklı ölüme mahkum edilmiştir.

Bush liderliğindeki savaş kundakçısı ekip ikinci kez seçimleri kazanınca, “eski Avrupa” ile arayı düzeltme girişimlerine başladı. Zira “özgürleştirilmeyi bekleyen” çok ülke vardı, işgal orduları ise Irak bataklığında çırpınıyordu. Oysa “özgür dünya”nın, “dünyada özgürlüklerin geliştirilmesi için sağlam ortaklıklara ihtiyaç duyduğu” bir dönemden geçilmektedir.

Bu saptamaları yapan savaş kundakçıları 250 istihbarat görevlisi, 50 danışman ve 200 görevli ile Bush'u Brüksel'e gönderdi. İlk durak olan Brüksel'de Avrupalı müttefiklere “birlikte yeni bir çağ başlatma” çağrısı yapan Bush, ABD emperyalizminin halklara karşı işlediği ağır suçlara ortak olmaları gerektiği mesajını verdi.

AB şeflerine seslenen haydut başı, Ortadoğu'da barışa verdikleri önem ve öncelik üzerinde dururken, Avrupalı dostlarından Irak'ta daha fazla katkı beklediklerini dile getirdi. ABD'nin “güçlü bir Avrupa istediğini”, “dünyada özgürlüklerin geliştirilmesi için sağlam ortaklara ihtiyaç duyduklarını” anlatan Bush, “hiçbir gücün Avrupa ile ABD'yi birbirinden ayıramayacağını” iddia ederek, siyasi ve ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi çağrısında bulundu. Bush, “uluslarımızın geleceği Ortadoğu'nun geleceğine bağlı” vurgusu yaparak, direnen halkların kazanması durumunda AB emperyalistlerinin de bedel ödeyeceğini hatırlattı.

Irak savaşına muhalif liderlerle (Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin) başbaşa görüşmeyi tercih eden Bush, “Güçlü Avrupa'yı destekliyoruz, çünkü özgürlüğün yayılması gibi zorlu bir görevde güçlü bir ortağa ihtiyacımız var” mesajını ileterek, geçmiş sorunların aşılması ve yola beraber devam etmek gerektiğini iletti. İran ve Suriye üzerindeki baskının yoğunlaştırılmasını da isteyen Bush, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın, İran'la nükleer enerjiyle ilgili yürüttükleri diplomatik görüşmelerin sonuçlarını bekleyeceğini söyledi.

Dünyayı yağmalayan tekeller adına Amerikan yönetiminin köşe başlarını tutan neo-faşist çetenin başı sıfatıyla Avrupa turuna çıkan Bush, biriken sorunları çözemedi ama, kısmen de olsa amacına ulaştı. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'le Bush arasında yapılan görüşmelerden yansıyanlar, Fransız ve Alman emperyalistlerinin de -işin ucundan tutarak da olsa-, Ortadoğu halklarına karşı devam eden emperyalist saldırıya destek vermeyi kabul ettiklerini gösteriyor.

Danışmanlarının verdiği bilgiye göre, Chirac, Bush'la yaptığı görüşmede, Avrupa ve ABD'nin gerçek ortaklar olduğunu vurguladı ve iki tarafın daha çok diyaloğa ihtiyacı olduğunu söyledi.

Schröder ise, görüşmenin ardından yapılan ortak basın toplantısında, Irak savaşı nedeniyle görüş ayrılıkları yaşandığını, ama Almanya'nın Irak güvenlik güçlerinin Irak dışında eğitilmesine büyük katkı sağladığını söyledi. Bush ise, görüş ayrılıklarının giderilmesi gerektiğini söyleyerek, Almanya'ya Irak'ın borçlarını silmesi ve güvenlik güçlerinin eğitimine yaptığı katkılar nedeniyle teşekkür etti. Bush ve Schröder NATO'nun reforme edilmesi konusunda da görüş birliği içinde olduklarını ifade ettiler.

Irak bataklığına dalmaya niyetli olmayan AB şefleri, bataklık içinde çırpınan ABD'yi rahatlatacak adımları atmayı kabul ederken, Irak'la ilgili görüş ayrılıkları olduğunu ifade etmeyi de gerekli gördüler. Bu da emperyalist güç odakları arasındaki kirli pazarlıkların sürdüğünü gösteriyor. Zaten onların Irak'a dair sözünü ettikleri görüş ayrılıkları, işgalin barbarlığıyla ilgili değil, olsa olsa yağmadan alınacak payla ilgili olabilir. Paylaşım konusunda asgari bir anlaşma zemini bulsalar, suç ortaklığını pekiştirmeleri önünde hiçbir engel kalmaz.

AB şefleri seferber olarak, haydut başı Bush ve yüzlerce kişiden oluşan ekibini ağırlamak için yoğun çaba harcadılar. Halkların cellatları “demokrasinin beşiği” Avrupa'da el üstünde tutuldu. Öyle ki, Mainz Emniyet Müdürlüğü, protesto gösterilerinde Bush'a hakaret anlamına gelebilecek pankart ve dövizleri taşıyacak olanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağını dahi açıkladı. İngiltere'de yayınlanan Independent gazetesi bu durumu eleştirirerek, “Avrupalılar, Irak işgalcisi, Kyoto Protokolü'nün baş belası ve Guantanamo'nun patronu Bush'u rahat ettirmek için elinden geleni yapıyor” ifadesini kullandı.

AB'nin egemenleri savaş kundakçılarını ağırlarken, Avrupalı savaş karşıtları bu işbirliğini protesto etmeye hazırlanıyordu. Nitekim haydut başı Bush'un Avrupa gezisi, beklendiği gibi protesto gösterileriyle karşılandı. Belçika'nın başkenti Brüksel ve Almanya'nın Mainz kentinde yapılan gösterilerde, binlerce kişi “Katil Bush”u istemediğini haykırdı.

Almanya'da ise, Bush-Schröder görüşmesinin yapılacağı Mainz kentine gelecek olanlar polis tarafından engellenmeye çalışıldı. Frankfurt-Mainz arasındaki bütün otobanlar trafiğe kapatıldı. Bu kentlerin hava sahasında her türlü uçuşa yasak kondu. Yol boyunca bulunan konutlar arandı, Bush'un konvoyu geçerken konut sakinlerinin balkona çıkmaları ve pencere açmaları yasaklandı, vb...

Paranoya derecesine varan bu korku bile, “özgürlükten” sözeden haydut takımının tüm iddialarının sahteliğini gözler önüne sermeye yetmektedir. Bu ise ancak halklara karşı ağır suç işleyenlerin duyabileceği bir korkudur. İşçi sınıfı ve emekçiler ile ezilen halkların bu suç şebekesine er-geç hakettiği cezayı vereceğinden kuşku duyulmamalıdır.

-------------------------------------------------------------------------------

Dünyanın bir numaralı teröristi Bush'a karşı Mainz'de güçlü protesto!

Dünya halklarının katili Bush'un Almanya'nın Mainz kentine ziyareti nedeniyle haftalar öncesi güvenlik önlemleri alınmaya başlandı. Üç-dört gün önce Mainz ve çevresinde yoğun güvenlik önlemlerinin kapsamı radyo ve televizyon aracılığı ile duyuruldu. O gün Frankfurt Havalimanı trafiğe kapatıldı, çevre otobonlar trafikten menedildi. Mainz ve civar şehirlerde sokaklardaki sigara otomatları, posta kutuları ve çöp tenekeleri yerlerinden söküldü, büyük kanalizasyon kapakları kaynak yapılarak kapatıldı. 35 km uzakta 20 bin insanın çalıştığı Rüsselsheim Opel işletmesinde üretim yapılmadı. İlkokul ve liseler tatil edildi. Mağaza, kafe ve benzeri yerlerin açılması yasaklandı. Main nehrindeki vapur seferleri gün boyunca iptal edildi. Onbinlerce polis ve özel tim bu ziyaret için başka şehirlerden Mainz'e getirildi. Kentin en krıtik yerlerine dürbünlü polisler ve panzerler yerleştirildi. Tüm bu engellemelere rağmen 30 bini aşkın protestocu, kimi Mainz'de çadırlarda sabahlayarak, kimi de sabahın çok erken saatlerinde birçok engeli aşarak yürüyüş alanına ulaştı.

Bush miting alanında dünyanın bir numaralı teröristi ilan edildi. AB'nin doğrudan savaş yanlısı olduğu, kendi ordusunu kurmak istediği, başta Yugoslavya olmak üzere dünya üzerinde onbinlerce askerinin işgalci güç olduğu vurgulandı. Gençlerin ilgi gösterdiği Bush protestosu politik olarak açık bir bilince ve coşkulu militan bir havaya sahipti. Yürüyüş boyunca görselliğiyle de dikkat çeken protestocular ABD askerlerinin Irak'daki yenilgisini canlandırdılar. Büyük bir kamyon üzerinde Ebu Garib ve Guatamala'daki cezaevlerini, kan içinde petrol varillerini simgeleyen ve görsel olarak insanları etkileyen pandomim eşliğinde bir gösteriyi yürüyüş boyunca sergilediler. Devletin militarist kuvvetleri onbinlerce insanı otobüsler içinde bırakarak alana sokmadılar. Trenlerle gelen insanları tekrar geldikleri şehirlere geri gönderdiler. Bütün bunlara rağmen 30 bini aşkın kitle Mainz'de sabahın erken saatlerinden itibaren başlayarak şehrin dört bir yanında dünyanın en büyük teröristini protesto etti.

Bir-Kar/Almanya

-------------------------------------------------------------------------------------

NATO'nun olağanüstü liderler zirvesi...

Emperyalist saldırganlık ve savaş politikasına destek!

NATO'ya üye 26 ülkenin devlet veya hükümet başkanları Belçika'nın başkenti Brüksel'de biraraya geldiler. NATO'nun olağanüstü liderler zirvesi Avrupa'yı turlayan haydut başı Bush için düzenlendi. Zirve'nin açıklanan resmi gündeminde, ittifakın 21. yüzyıldaki dönüşümü, Afganistan'da NATO komutasındaki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'nün (ISAF) genişlemesi, Irak'ta siyasi sürecin seyri, Ortadoğu'da “barış süreci”nin desteklemesi, transatlantik ilişkilerin canlandırılması, terörle savaş ile Akdeniz diyaloğu var. Açıklanan resmi gündemin yanısıra Bush, İran ve Suriye konularını da gündeme taşıdı.

Zirvede Türkiye'yi Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül temsil ediyorlar. Gül, özellikle ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Ankara ziyaretinden sonra efendi-uşak arasındaki gerilimin yumuşatılması yönündeki çabalarına hız verdi. Brüksel'de bulunan Erdoğan ise, bu fırsatı, ABD'yi rahatsız eden sözlerinden dolayı af dilemek ve savaş kundakçılarına sunulan hizmetin aksamayacağı yönünde güvence vermek için kullandı.

Brüksel ziyareti öncesinde Antep'te patronlarla yaptığı toplantıda konuşan Erdoğan, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlü ilişkiler olduğunu belirterek, “İki ülke arasındaki stratejik ortaklık sürüyor” sözleriyle Washington'daki efendilerine ilk mesajını vermişti. Brüksel'de bu mesajı pekiştirmiş oldu.

Fakat basına da yansıdığı gibi, Tayyip Brüksel'de efendisine rüştünü ispatlamakla yetinmedi. Nitekim NATO kaynakları da, “Irak dosyası” çerçevesinde “Türkiye'den beklentiler” olduğunu ifade ediyor ve Başbakan Erdoğan'ın Brüksel zirvesi sırasında önemli mesajlar verebileceğini söylüyorlar. Bu ise, Irak'taki emperyalist işgale daha çok destek vermek için, Tayyip'in taahhütler vermesi anlamına geliyor.

“Transatlantik ilişkilerin tekrar canlandırılması” ve “müttefikler arasındaki bazı uzlaşmazlıkların giderilmesi” hedefiyle toplanan olağanüstü zirve sonrasında yapılan açıklamalarda, halkların katili NATO'nun, şanına yakışır bir şekilde, Irak'ta devam eden yıkım ve katliamlara verdiği desteği arttıracağı dile getirildi. Irak savaşına karşı tavır alan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac da, Irak güvenlik güçlerini eğitmekle görevli NATO misyonuna Fransa'nın da dahil olacağını açıkladı. Bu arada Irak işgaline karşı çıkan zirvenin ev sahibi Belçika hükümeti de, Bush'un ziyareti öncesinde bir “jest” yaparak, NATO'nun Irak operasyonu fonuna 300 milyon Euro aktararak savaş kundakçılarıyla suç ortaklığına adım attı.

Yayınlanan ortak bildiride ise, NATO'nun, müttefikler arasında stratejik ve siyasi danışma forumu olarak rolüne güç kazandırmak gerektiği vurgulandı. NATO'nun Avrupa ile ABD arasında güvenlik konularında ana danışma forumu olarak nitelendirildiği bildiride, “26 müttefik ülkenin, günümüzün güvenlik sorunları karşısında, ortak savunmaya ilişkin yükümlülükleri ile özgürlük, insan hakları, hukuk devleti, demokrasi gibi ortak değerler konusunda birlik içinde oldukları” ifade edildi.

NATO şeflerinin sözünü ettikleri “değerlerin” ne anlama geldiğini Filistin, Afganistan ve Irak'a bakarak anlamak mümkündür. Artık dünya işçi-emekçileriyle ezilen halklar da, savaş kundakçısı çete ile işbirlikçilerinin “demokrasiyi yaymak”tan sözettiklerinin, emperyalist yıkım ve yağma savaşlarının yayılması anlamına geldiğini biliyorlar.

Geçen Haziran ayında İstanbul'da gerçekleşen NATO zirvesine karşı yapılan protesto eylemleri bir başlangıç olmuştu. Bu gelenek Brüksel'de de devam etti. Alınan yoğun polisiye önlemlere rağmen hem Bush'un Belçika'ya gelişi, hem de NATO zirvesi Brüksel'de yapılan eylemlerle protesto edildi. Protestolar, savaş ve terör örgütü NATO'nun şeflerinin, “güvenliği sağlıyoruz” yalanını halklara yutturmalarının eskisi gibi kolay olmayacağını gösterdi.

Kapitalist sömürü ve yağmanın küresel çapta düzenlenmesi amacıyla yapılan G-8 zirveleri, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) toplantıları, Dünya Ekonomik Formu'nun Davos buluşmaları yıllardır kitlesel protestolarla karşılanıyordu. Geç de olsa, artık sömürü ve yağmanın militarist bekçisi NATO'nun toplantıları da emperyalizme ve zorbalığa karşı olan güçler tarafından protesto ediliyor. Bu eylemler, yağma düzeninin efendilerini fazlasıyla rahatsız ediyor. Fakat eylemlerin asıl sarsıcı etkisi, sistemin ürettiği barbarca sonuçlara karşı çıkmanın ötesine geçip, doğrudan kapitalizmi hedef almaya başladığında ortaya çıkacaktır.

------------------------------------------------------------------------------------

Bush'un Avrupa ziyareti ve boş beklentiler!

Avrupa gezisinin ilk durağı olarak Brüksel'i seçen Bush, büyük bir güvenlik kalesiyle AB yüksek bürokratları tarafından çembere alındı. İki taraftan yapılan açıklamalara bakılırsa, Irak savaşı sürecinde ortaya çıkan gerginlik geride bırakılacak. Chirac “geriye değil ileriye bakmalıyız” söylemini öne çıkardı.

Irak'taki durumun büyük tekelci grupların yatırımları için güvenli hale getirilmesi amacı çerçevesinde ortak hareket edilmesi konusunda hemfikir olduklarını belirten AB hükümetleri, Irak'ta ABD'nin politikaları doğrultusunda rol almaya hazır. İki yıllık işgal süreci ABD'nin bu işi tek başına kotaramayacağını göstermiş durumda. Sürmekte olan durum AB'nin diplomatik ve mali desteğine ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarmıştır. Öte yandan Avrupalı sermaye grupları hiç değilse şimdilik ABD'nin kanatları altına sığınmadan çıkarlarını istedikleri biçimde sürdüremeyeceklerinin bilincindeler.

Alman liderlerin NATO reformuna yönelik olarak açtığı tartışmalar da yanıltıcı olmamalıdır. Zira Doğu Bloku'nun çöküşünün ardından NATO'nun bir “savunma ittifakı”ndan bir “uluslararası müdahale gücü”ne dönüştürülmesi, özellikle Almanya ve diğer Avrupalı müttefiklerin büyük katkılarıyla gerçekleşmiştir.

‘91 yılında oluşturulan NATO'nun yeni stratejik konseptinde, artık öncelikli riskler “kitle imha silahlarının yaygınlaşması, terör ve sabotaj eylemleriyle hammadde yollarının kesilmesi”dir. ‘99 NATO konsepti ilk kez, Yugoslavya'nın bombalanmasına paralel olarak , “ortak değerlerin” zorbalıkla da olsa kabul ettirilmesi olarak açıklanmıştır. Ortak değerler de Alman Dışişleri Bakanı Fischer tarafından “demokrasi, insan hakları ve hukuk” olarak duyurulmuştur.

Bu emperyalist propaganda çerçevesinde Alman militarist aygıtı Balkanlar'da, Afganistan'da “Almanya'nın çıkarları”nı savunmak için konuşlandırılmış. Gerçek şudur; AB emperyalizminin güvenlik stratejisi ABD ve NATO'dan farklı değildir, tersine kopyasıdır. Eski geleneksel konsept bir saldırı tehlikesine karşı savunma biçiminde yorumlanırken, şimdi ise tehlikeyi önlmenin en öncelikli hedefi ülke dışında askeri müdahaledir. Bu çerçevede “Almanya'nın çıkarları Hindikuş'ta savunulur”, yeni yayılmacı militarist programın formülasyonudur. Dolayısıyla, Schröder'in NATO'ya yönelik reform hevesi, iç politik bir manevra ve dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik bir çıkıştır. AB emperyalistleri ne askeri ne de ekonomik bakımdan henüz ABD ile dünya çapında boy ölçüşecek konumda değildir. 2004 yılında 25 AB ülkesinin askeri harcamaları ABD'nin yarısına dahi ulaşmamaktadır. Fransız ve İngilizler'in 650 atom başlıklı füzesine karşılık ABD 12 bin atom başlıklı füzeye sahiptir. Dolayısıyla ABD dünyada büyük tekelci grupların çıkarlarını koruyabilecek tek güçtür. Bu koşullarda ABD ile “barış nargilesi” içmek şimdilik AB emperyalistlerinin de çıkarınadır. Bush yönetiminin küçük dilimler halinde de olsa pastadan pay vermeye yanaşması, ilişkileri rahatlatmaktadır.

Ancak bu ilişkinin bu tarzda sürmesi mümkün değildir. Emperyalistler arasında eşitsiz gelişmenin bu dengeleri yeniden altüst etmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda esas olan uzlaşmaz çelişkilerdir, geçici uzlaşmalar değil.