26 Şubat 2005
Sayı: 2005/08 (08)


  Kızıl Bayrak'tan
  SEKA’nın çaktığı kıvılcım büyüyor!
  ABD emperyalizmine yanıtımız: Uşaklarını da al ve ülkemizden defol!
  Savaş kundakçılarından uşaklarına sert emir
  Özelleştirmeler Avrupa Birliği için!
  Öğrenci affı neyi gizliyor?
  SEKA direnişi ve acil görevler
  SEKA direnişine ziyaret
  Cevizli Tekel işçileri eylemde
  Adana BDSP ve DHP’den TEKEL ve SEKA işçileriyle dayanışma çağrısı
  Emek Platformu’nu kim kurtaracak?
  Eğitim-Sen eylemleri
   Mersin’deki katliam protesto edildi
  Sermayenin alternatif muhalefet arayışı
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/3: Kürt hareketinde ideolojik silahsızlanma
  Suriye’ye yönelik tehditler sürüyor
  AB şeflerinin Bush'la suç ortaklığı!
 Filistin halkı “barış” yalanına kanmayacak!
Lübnan’da “Lübnanlaşma”
belirtileri
 Kadın emeği ve sendikal katılım
Sosyalizm, kadının kurtuluşu ve
Sovyet deneyimi
İstanbul Eğitim-Sen 4 No’lu Şube Genel Kurulu...
AB ve Kürdistan sorunu
Bültenlerden
Kapitalizmde mutluluk ancak anketlerde olur!!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Emperyalist-siyonist zorbalar Abbas'a dayatmaları kabul ettirdiler...

Filistin halkı “barış” aldatmacasına kanmayacak!

8 Şubat'ta Mısır'ın Şarm el Şeyh kentinden, Hüsnü Mübarek ve Ürdün Kralı Abdullah'ın katılımıyla düzenlenen Abbas-Şaron zirvesinden “barış umudu” çıktığı yönünde yorumlar yapılmıştı. Ancak zirveden iki gün sonra, İsrail ordusu tarafından biri Gazze'de diğeri Batı Şeria'da iki, Gazze'deki bir Yahudi yerleşiminden açılan ateşte ise bir Filistinli genç katledilmişti. Bu cinayetler, sözkonusu yorumların ne kadar temelsiz olduğunu gösterdi.

Siyonistlerin cinayetlerine tepki gösteren Filistinli direnişçilerin bir Yahudi yerleşim birimine saldırı düzenlemesi üzerine durum iyice gerginleşmiş, Abbas-Şaron anlaşması da sarsıntı geçirmişti. Kasap Şaron, saldırıları gerekçe göstererek yapılması gereken müzakereleri hemen iptal etmişti.

Filistinli direnişçilerin siyonist saldırılara karşılık vermesi üzerine harekete geçen Abbas ise, Filistin güvenlik güçlerine yeni saldırılar düzenlenmesinin engellenmesi talimatı vermiş, ateşkes ihlallerine karşı kuvvete başvuracağı tehdidinde bulunmuştu. Abbas, Gazze Şeridi'nde bazı güvenlik yetkililerini de görevden alarak Bush-Şaron ikilisinin “takdirini” toplamıştı. Bu sayede sarsıntının atlatılması mümkün olmuştu.

Abbas dayatmaları kabul etti

Anlaşma olarak lanse edilen, gerçekte Abbas'ın, Bush-Şaron katilleri ile bölgedeki önde gelen işbirlikçileri Mübarek ve Abdullah'ın dayatmalarını kabul etmesidir. Siyonistlerin “jestleri” ise; Filistinli tutsakların bir kısmını serbest bırakmak, işgal altındaki birkaç bölgeden İsrail ordusunu çekmek, sınırlı sayıda Filistinli işçinin İsrail'de çalışmasına izin vermek ve rutinleşen katliam-yıkım vahşetine ara vermek şeklinde özetlenebilir.

İsrail'in, Filistin halkının temel sorunlarının hiçbirini kapsamayan bu “jestleri” üzerine Abbas, Filistinliler ile İsrailliler arasında 4 yıldan fazla süren şiddet olaylarının ardından “yeni bir döneme girdiklerine inandığını” söyledi.

Şaron'un bu yaz Gazze Şeridi'ndeki 21, Batı Şeria'daki 4 Yahudi yerleşim biriminden çekilmeye yönelik planının barışa giden yolda önemli bir başlangıç olduğunu, İsrail ve Filistin'in artık yeni bir döneme “yelken açtıklarını” iddia eden Abbas, Şaron'u kastederek, “Artık bir ortağım var” dedi.

Filistin halkının 50 yıllık celladını “ortağı” ilan eden Abbas, yeni kabineyi de atacağı adımlara uyum sağlayacak isimlerden oluşturdu. Bu sayede Abbas'ın planladığı “reformları” gerçekleştirebileceği varsayılıyor.

El Fetih'in direnişçi kanadı El Aksa Şehitleri Tugayı'nı şimdilik denetim altına almayı başaran Abbas liderliğindeki uzlaşmacılar, Hamas ve İslami Cihad'ın, Abbas'ın İsrail'le vardığı ateşkes anlaşmasına uyacaklarını ancak nihai kararlarını İsrail yönetiminin tutumuna göre vereceklerini açıklamasıyla da rahatladı. Örgüt liderleriyle görüşen Abbas, bu örgütleri “sistem içi” siyaset alanına çekmeye de çalışıyor.

Göstermelik adımlar yakıcı sorunların üzerini örtebilir mi?

İsrail hükümeti kasap Şaron'un Gazze Şeridi'nden çekilme planına onay verdi. Şaron'un planı, İsrail'in Gazze'deki 21 ve Batı Şeria'daki 4 yerleşim bölgesinden çekilmesini öngörüyor. Böylece İsrail tarihinde ilk kez bir hükümet, Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşim birimlerinin boşaltılmasına onay vermiş oldu. Şaron'un yerleşimcilerin 20 Temmuz'a kadar bölgeden ayrılmasını öngören kararı imzalamasının ardından, İsrail hükümeti Gazze'den çekilme işleminin Temmuz'da başlayacağını ve 8 hafta süreceğini açıkladı.

6 ay sonra başlayacağı söylenen geri çekilme planının uygulanıp uygulanmayacağı belli değil. Çünkü siyonistler çekilme işleminin aşamalı olarak yapılması ve her aşamadan önce kabinede yeniden oylamaya gidilmesini planlanıyor. Yani İsrail kabinesinin 6 ay sonra çekilmeye onay verip vermeyeceği, ya da onaylamak için Abbas ekibine ne tür dayatmalarda bulunacağı belli değil.

Siyonist işgal orduları Gazze'den çekilse bile, bu, Filistin halkının temel sorunlarının çözüleceği anlamına gelmiyor. Şarm el Şeyh zirvesinde bu temel sorunların lafı bile edilmemiş, “Oslo Barışı”nın mimarlarından olan Abbas, o dönemde de anlaşma metnini kaleme alırken, temel sorunlara değinmeme “başarısı” göstermişti. Ancak büyük umutlar bağlanan o zirveler zincirinin sonuçları ortada.

Vahşi siyonist işgalin sözünü bile etmeyen “anlaşma”, bağımsız Filistin devleti, Doğu Kudüs'ün bu devletin başkenti olması, Gazze'dekilerin yanısıra Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerinin boşaltılması, ırkçı duvar inşaatı, sürgünde yaşayan milyonlarca Filistinli'nin dönüş hakkı, İsrail sınırları içinde yaşayan 1.2 milyon Filistinli'nin ırkçı uygulamalara maruz kalması gibi temel sorunların görüşülmesini ileri bir tarihe erteliyor. Tıpkı Oslo'da olduğu gibi.

Filistin halkı aldanacak mı?

Filistin halkı, Şarm el Şeyh zirvesinden çıkan “barış umudu”na kendini kaptırıp ham hayallere kanmadı. 38 yıllık vahşi işgal boyunca bu halk; İsrail ordusunun rutinleşen katliamlarına, siyonist zorbalığa, ırkçı saldırganlığa, topraklarının parça parça Yahudi yerleşimciler tarafından gaspedilmesine, ekinlerinin tahrip edilmesine, ağaçlarının sökülmesine, kuyularının betonla doldurulmasına, yüzbinlerce kişinin işkence tezgahlarında ve siyonist zindanlarda acı çekmesine; tüm bunlar yetmiyormuş gibi işsizlik, yoksulluk ve sefalete maruz kaldı. Barışa duyduğu özlem ne kadar derinse, göstermelik anlaşmalara duyduğu kuşku da öyle derin.

Nitekim Şarm el Şeyh zirvesinin ardından Abbas-Şaron anlaşmasına dair fikirleri sorulan Filistinliler'in çoğu, bu anlaşmaya şüpheyle baktığını dile getirdi. Filistinliler, mültecilerin dönüş hakkı, Kudüs'ün statüsü, yasadışı yerleşimler, ırkçı duvar konularının gündeme gelmemesinden rahatsız olduklarını vurguladılar. Bir kısmı ise, bunun tek başına sorunun çözülmesi için yeterli olmadığını, ama harap olmuş Filistin'in yaralarını sarması için kendilerine zaman kazandıracağını söylüyorlar. İşgal altındaki Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinliler ise bu zirveden beklentileri olmadığını belirtiyorlar. Kısacası Filistinliler; şimdiye kadar yapılan tüm anlaşmaların sadece İsrail'e yaradığını, İsrail'in anlaşmalarla, zirvelerle dünyayı ve Filistinliler'i oyalayarak zaman kazandığını, artık zirve istemediklerini, tutukluların serbest bırakılmasını, mültecilerin geri dönüş haklarının verilmesini istediklerini dile getiriyorlar. Geçmişte yapılan zirvelerde de karar alındığını, ama İsrail'ın dünyanın gözü önünde bu kararları hiçe saydığını söylüyorlar.

İsrail ordusunun F-18 savaş uçakları, Apaçi helikopterleri, tanklar, zırhlı araçlar, buldozerler ve çoğunluğu soğukkanlı birer katile dönüşmüş binlerce askerle sürdürdükleri saldırganlığa doğrudan destek veren ya da bu saldırganlığa sessiz kalanların, dahası bir de Filistin halkının direnişine “terör” damgası vuranların Filistin halkına barış hediye etmeleri beklenmez. Tabii ki Filistin halkını aldatmaları da.