İçindekiler:

8 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/32

Sosyalizm günceldir!
Ekim Devrimi yol gösteriyor!
"Sahtekarların yüzyılı" başlıyor!
AKP'nin vizyonunda ülke güzellemeleri
TÜSİAD'ın asıl derdi "sermayenin refahı"
Erdoğan'ın Diyarbakır gezisi
Emekçilere araba "müjdesi": TOGG!
Saray'da paçalar tutuştu
TTB yine mafyatik rejimin hedefinde!
Acarköy Tekstil direnişinin gösterdikleri...
Bornova Belediyesi'nde taban örgütlenmesi
Genel-İş'in mücadele bayrağını yere düşüren kim?
Dünyayı sarsan altmış yıl!
Avrupa'da güçlenen sınıf mücadelesi zemini
Doğu Akdeniz'de kartlar kırılıyor
"Dünyadaki durum en kötü senaryoya gidiyor"
2022 Küresel Açlık Endeksi
Dünya İklim Konferansı Mısır'da başladı
NATO'nun şefi Türkiye'de
Madenci katliamı
Maden işçisi hesap sormalıdır!
İEKK İstanbul'da buluşma gerçekleştirdi
MEB-A101 protokolü
Susurluk karanlığı sürüyor...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

AKP’nin vizyonundan ülke güzellemeleri

E. Eren Yılmaz

 

AKP’nin “Türkiye Vizyonu” olarak adlandırdığı ve yaklaşan seçim sürecinde propaganda edeceği başlıkları içeren belgesi açıklandı. Günler öncesinden iktidar ve medya olanaklarıyla büyük gürültüler eşliğinde Erdoğan tarafından açıklanan belgede hiçbir yenilik yok! Zira AKP-MHP iktidarının bu topluma söyleyebileceği ve sunabileceği hiçbir şey kalmamış durumda.

Erdoğan’ın açıkladığı “Türkiye Yüzyılı” belgesi adet olduğu üzere uzun bir tarihsel anlatımla, “kahramanlık dolu” tarihin devamcısı ve “geçmişte yarım kalmış” birçok şeyi “başarabilen”, “kararlı iktidar” vurgularıyla bezenmiş 20 yıllık yıkım iktidarının cilalanmış övgüsünden ibaret. Tek fark, geçmişte kısa kısa yapılan ve birçok kez tekrarlanan bu konuşmaların, bu kez birleştirilmiş ve uzun bir anlatımla tek seferde yapılması.

Sonrasında ise 16 başlıkta Türkiye’nin “yeni yüzyılı” olarak ifade edilen ve barışın, huzurun, bilimin vs. diye uzayıp giden “yol haritası açıklaması. Sermeyenin ve kendi kişisel iktidarının çıkar ve hedeflerini milyonlarca işçi ve emekçiyi yıkıma uğratarak sağlayan ancak bunu her seferinde “büyük Türkiye” söylemiyle pazarlama gayretine giren Erdoğan, ezberleri bozmadı ve seçim sürecine aynı yaklaşımlarla yürüyeceklerini ilan etti.   

20 yıldır iktidarda olan bir partinin toplumun geniş kesimlerini karşı karşıya bıraktığı yıkımın tozu dumanı ortada duruyor. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel enkaz yaratan, bu enkazın tüm ağırlığını işçi sınıfı ve emekçilere taşıtan politikaların devam edeceğini yeni bir şey söyleniyor gibi “müjdelemek”, esasında hiçbir şey söylememektir. AKP ile birlikte sermayesini üçe beşe katlayan şirketler, yeni yetme zenginler, dizginsiz ve kuralsız sömürü olanaklarına kavuşan fabrikatörler, ülke hazinesini holding kasalarına bağlayanlar, ülkenin tüm değerlerine el koyarak semiren asalaklar, yandaşlıkta sınır tanımayanlar kuşkusuz bir heyecan duyabilir. Kurulan çarkın tam gaz devam edeceğine dair beyan; sömürü, soygun, rant ve yağmanın yanı sıra mafyatik-kirli-kanlı işlerin de bu işlerden nemalanan kesimlerin de umutlarını diriltebilir sadece. Görüldüğü kadarıyla “Türkiye Vizyonu” onlar için açıklanmış durumda. Seçimlere kadar tam bir seferberlik halinde çalışmak ve açıklanan hedeflere ulaşmak için toplumun “ikna” edilmesine duyulan ihtiyacın vurgulanması buna hizmet ediyor.

AKP iktidara geldiği günden itibaren topluma birçok vaatte bulundu. Adaletten, eşitlikten, özgürlükten, ekonomik ve sosyal gelişmişlikten söz etti. Doğaya ve insana saygılı projelerden bahsetti. Yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasaklara son vereceğini açıkladı. Gelinen yerde söylenen her şeyin karşılığı, AKP şefinin ikide bir övünç kaynağı olarak ifade ettiği 20 yıllık süreç işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler ve toplum için tam bir yıkımı oldu. Topluma ne söylendi ne vaat edildiyse hepsinin içeriği sermayenin ve kendi iktidarlarının çıkarları üzerinden dolduruldu. Toplumun geniş kesimlerine ise propagandası kaldı. Adalet onlar içindi, ekonomik refah onlar içindi, bilim, insan hakları hep onlar içindi. Burjuva devlet mekanizmasının biçimsel birtakım işleyiş kuralları dahi, yasa-kural tanımaz bir yaklaşımla günübirlik çıkarların hizmetine koşuldu. Sınırsız bir sömürü, soygun, yağma sürecine artan baskı, yasaklar ve zorbalık eşlik etti. İşçi ve emekçiler için, iktidarın yanında yer almayan herkes için kolluk seferber edildi, talimatla çalışan mahkemeler cezalar kesti, hapishaneler doldu taştı. Daha da uzatılabilecek bu liste ile kendilerine “Türkiye vizyonu” yaratanlar, ülkeyi çiftlikleri, işçi ve emekçileri ise marabaları haline getirmek için kolları sıvadılar/sıvıyorlar. Başarıp başaramayacakları ise işçi sınıfı ve emekçilerin, AKP-MHP iktidarının yarattığı yıkıma karşı, burjuva muhalefetinin boş avuntularını bir kenara bırakarak hakları, geleceği ve özgürlüğü için girişeceği mücadele belirleyecek. Yeni dönemin vizyonu işçi ve emekçiler açısından ancak böyle oluşturulabilir.

 

 

 

 

“Türkiye Yüzyılı”nda Kürt düşmanlığı

 

Ekonomik, siyasi, sosyal, ahlaki krizler içinde debelenen Saray rejiminin izlediği saldırganlık dizisinin bir yanını toplumsal muhalefete dönük baskı ve zorbalık izlerken diğer yanını ise kendi dışındaki her kesime düşmanlık tamamlıyor. Ülke dışına çıkacak gençleri “süfli amaçlar peşinde koşmak”la itham eden, işçi cinayetlerine “fıtrat” diyen, TTB’yi ve başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı “terörist” ilan eden, gazetecileri, aydınları “hain” diyerek hedef gösteren iktidarın saldırganlığı histerik bir hal almış bulunuyor.

Erdoğan, AKP’ye katılma töreninde “Kaç çocuğun var?” diye sorduğu Mehmet Ali Çelebi’ye “Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var” dedi. Saray rejiminin şefinin ağzından dökülen bu sözler ilk defa söylenmiyor. AKP-MHP iktidarının hastalıklı zihniyetini ortaya koyan bu ibretlik sözler, Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanınmadığının yeni bir ifadesi. Bu sözler AKP-MHP iktidarının kodlarında olan ırkçılığın-şovenizmin dışavurumudur. Bu sözler “din kardeşliği” demagojisi yapan Tayyip Erdoğan ve şürekâsının bu konuda da riyakar olduğunun yeni bir göstergesidir sadece.

Saray rejimi Kürt halkına riyakarlıkta resmi ideolojinin devamcısıdır. Çocuk söylemleri ise MGK’nın 12 Aralık 1996’daki hükümete sunduğu “Kürt Raporu”nu akıllara getirdi. MGK’nın o tarihte hazırladığı “Kürt Raporu”nda 2025’te “Kürtlerin sayısının Türkleri aşacağı” tespiti yer alıyor ve üçten fazla çocuk yapana ceza verilmesi öneriliyordu. Yıllar sonra Erdoğan’ın dilinden dökülenler bu zihniyetin izdüşümünü taşımaktadır.

***

Geçtiğimiz günlerde, TSK’nin Güney Kürdistan’da gerillalara karşı kimyasal silah kullanıldığı iddialarının araştırılmasını isteyen TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı hedef gösterilerek tutuklandı. Kürt basınına yönelik gözaltı terörü estirildi, milletvekillerine polis şiddeti uygulandı.

Sistematik olarak tırmandırılan ırkçı-şoven saldırganlığın bir diğeri ise futbol maçlarında yaşandı. Mersin’de HPG’nin üslendiği eylem sonrasında Afyon İl Jandarma Komutanı Yılmaz Kırgel’in Afyonspor ile Amedspor arasında yapılacak maçı “milli mesele” haline getirmesi ırkçılığın nasıl linç kültürüyle birlikte örgütlendiğini bir kez daha ortaya serdi. Erdoğan’ın ağzından dökülen sözlerde Afyon İl Jandarma Komutanı’nın ağzından dökülen sözlerin bir bütünlüğü var.

Her fırsatta Kürtleri düşmanlaştıran ve “terörist” ilan eden, şoven kışkırtmalarla saldırgan politikalarını toplum içinde meşrulaştırmaya çalışan Saray rejimi “Türkiye Yüzyılı”na hazırlık yapıyor. Erdoğan’ın 28 Ekim’de açıklayacağı “Türkiye Yüzyılı”ndan Kürt halkının payına bir kez daha ırkçı-şoven saldırganlık, katliam, baskı ve zorbalık çıkacağından ise kuşku duymamak gerekiyor.