Bizler, sendikalaştığı için, hak ve çıkarlarına sahip çıktığı için işverenin baskı ve dayatmalarına maruz kalan Castleblair işçileriyiz. Çalıştığımız şirket Marks&Spencer gibi büyük firmalara mal üreten İskoç sermayeli bir şirkettir.
Hatırlanacağı gibi bundan yaklaşık bir yıl önce, işverenin düşük ücret ve esnek çalışma dayatmasına karşı çıktığımız için 24 arkadaşımız işten atılmıştı. Bu saldırı karşısında yılmadık, birbirimize güvendik. Birlik ve dayanışma içinde mücadele ettik ve haklarımıza sahip çıktık. Atılan arkadaşlarımızın geri alınmasını sağladığımız gibi düşük ücret dayatmasını da boşa çıkardık. Bizler o dönemde patron karşısında birlik ve dayanışmanın işçiler için ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendik. Sonra da bu birliğimizi daha ileri taşımak için çabaladık, geceli gündüzlü çalışarak DİSK Tekstil Sendikasında örgütlendik.
İşveren engel olamayacağını bildiği için sendikada örgütlenmemize ses çıkartmamıştır. Fakat çalışma koşullarını ağırlaştırmaya, üzerimizdeki baskıları daha da arttırmaya başlamıştır. Bizlere performansa göre ücret sistemi, yani esnek ücretlendirme dayatılmıştır. Sudan gerekçelerle birçok arkadaşımız hakkında tutanak tutulmuş, atma tehdidiyle işçiler sindirilmek istenmiştir. Nasılsa sendikalı oldunuz, zaten toplusözleşme imzalanacak denilerek, hakkımız olduğu halde Ocak ayında ücretlere zam yapılmayarak işçiler çok zor koşullarda yaşamaya mahkum edilmiştir.
Nihayet Mart ayında toplusözleşme görüşmeleri başlamıştır. Fakat bizi köleleri gibi gören işveren görüşmelerde temel taleplerimizden hiçbirini kabul etmemiştir. Hatta performansa göre ücret sistemini toplusözleşmeye koydurmaya kalkmış, işverenin bu katı tutumu nedeniyle görüşmelerde ilerleme sağlanamamış ve yakın zaman önce uzlaşmazlığa gidilmiştir.
Sendikada örgütlenmemizi, toplusözleşmeye oturmamızı, koşullarımızı iyileştirecek haklı ve meşru taleplerle karşısına çıkmamızı kabullenemeyen işveren bundan birkaç gün önce yeni bir saldırı planını uygulamaya sokmuş, kapasiteyi küçültüyoruz bahanesiyle işçi atmaya başlamıştır. Son 3 günde 9 arkadaşımız kapı dışarı edilmiş, bazılarının işten çıkartılmasında zorbaca yöntemler kullanılmıştır. İşverenle görüşen sendika yöneticilerine artık kimsenin atılmayacağı söylenmiş, fakat sendikacılar fabrikadan ayrıldıktan 2-3 saat sonra 5 arkadaşımız daha atılmıştır. Bu da işverenin haklı ve iyi niyetli davranmadığının en açık göstergesidir. Keza aynı gün işyerine jandarma sokulmuş, işten atmalara engel olmak isteyenlerden biri işyeri temsilcisi 3 arkadaşımız, işverenin şikayetiyle jandarmaca gözaltına alınarak, saatlerce karakolda tutulmuştur.
Haklarımızı ve onurumuzu çiğnemeye dönük bu saldırılar elbette yanıtsız kalmamıştır. Bundan sonra da kalmayacaktır. Birlik ve dayanışmamızla her türlü hak gaspına karşı mücadele etmekte kararlıyız. Bu kararlılığımızdan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
İşverenin bizim haklı ve meşru mücadelemizi karalamaya, durumu olduğundan farklı göstermeye çalıştığı görülmektedir. Oysa bizim ne istediğimiz ortadadır ve kendilerince de çok iyi bilinmektedir. Bir kere daha tekrar etmek gerekirse, durumun normale dönmesi için isteklerimiz şunlardır.
* Atılan arkadaşlarımız hiçbir hak kaybı olmaksızın ve koşulsuz olarak işe geri alınmalı, işçi kıyımına son verilmelidir.
* İşveren ekonomik ve sosyal haklarımızı kabul etmeli, sözleşme bir an önce imzalanmalıdır. Sendikalı olmaktan ve toplusözleşmeden doğan haklarımızı kullanmamızın önündeki engeller kaldırılmalıdır.
* Performansa göre ücret sistemine ve tutanak uygulamasına, işçi üzerindeki baskılara son verilmelidir.
Bunlar kabul edilmediği takdirde, engeller ne olursa olsun mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi; işçi ve sendika düşmanlığına soyunan Casstleblair işvereninin haksız uygulamalarını en yaygın şekilde teşhir edeceğimizi; yaşanan sorunları bu şirketin ilişkide olduğu tüm uluslararası kurumlara taşıyacağımızı buradan ilan ediyoruz.
Yaşadıklarımız bu ülkedeki bütün işçilerin ortak sorunlarıdır. Bizim mücadelemiz bütün işçilerin mücadelesidir. Bu bilinçle işçi sınıfının dostu olan bütün kurum ve kuruluşları, sendikaları, basını ve İstanbuldaki bütün işçileri haklı mücadelemize destek vermeye, bizlerle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Yaşasın birlik ve dayanışma! Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın kararlı mücadelemiz!
Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz diye bir söz vardır. Bu söz sanki DİSK başkanı Süleyman Çelebi için söylenmiş. Bilindiği gibi Süleyman Çelebi, son dört yıldır DİSKin yaşadığı gerilemenin birinci dereceden sorumlusu olduğu halde yaptığı manevralar, yürüttüğü pazarlıklar sayesinde bir kez daha genel başkanlığa seçildi. Genel kurulda ifade edildiğine göre, yeni yönetim DİSKin farklılığını ortaya koyacak, işçiden yana mücadeleci bir çizgi izleyecek, sınıf sendikacılığı yapacaktı.
Bütün bu lafların altının ne kadar dolu olduğunu görmemiz için aradan bir iki hafta geçmesi yetti. İstanbul Kıraçta bulunan ve DİSK Tekstilin örgütlü olduğu Castleblair fabrikası işçileri patronun saldırısına karşı mücadeleyi yükselttiklerinde, karşılarında sadece patronu ve adamlarını bulmadılar. Performans dayatmasına ve yoğunlaşan işten atmalara karşı üretimi yavaşlatan işçilerin eyleminin kırılması için en büyük çabayı bizzat sendikacılar gösterdiler.
Eylemle dayanışmayı örgütlemek için uğraşacaklarına, önce şube yöneticileri ve ardından Genel Başkan Süleyman Çelebi işten atılanların ve eylemdeki işçilerin üzerinde tam bir abluka kurdular. Sonuçta da istediklerini elde ettiler, eylemi kırdılar. Baskıların devam etmesine, atılan işçilerin geri alınmamasına rağmen eylem bitirilmiş oldu. Sendikanın ve DİSKin itibarının, güvenilirliğinin yerlerde süründüğü, sendikacıların patronun adamı gibi görülmeye başlandığı bir manzara ortaya çıktı.
Elebaşılığını Süleyman Çelebinin yaptığı bu eylem kırıcılığından DİSKin sözde sınıf sendikacısı yeni yöneticilerinin haberlerinin olup olmadığını bilmiyoruz. Genel kurulda eski Hukuk Dairesi Başkanı Tamer Atışın aktardıkları, Süleyman Çelebinin öyle her meseleyi diğer DİSK yöneticilerine danışarak çözme alışkanlığının olmadığını gösteriyor. Fakat bu bir şeyi değiştirmiyor. Castleblairdeki eylem kırıcılığından, en azından yeni bileşenleri şahsında sınıf sendikacılığı iddiası taşıyan DİSK yönetimi de sorumludur.
Bu mesele DİSK Tekstilin iç sorunudur diyebilecekleri bir durum yoktur. DİSK yönetiminin özellikle yeni bileşenleri bu konuyla ilgilenmek, gidip işçilerle görüşmek, yönetim içerisinde tartışmak ve doyurucu bir açıklama yapmak zorundadır. Bu olay yeni DİSK yönetiminin özellikle de yeni bileşenlerinin nerede durduğunu gösterecek ilk önemli sınavdır.