19 Haziran'04
Sayı: 2004/24 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin sahte açılımları ve Kürt sorununun gerçek çözümü
  Düzen medyası yine görev başında...
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  Castleblair’de eylem ve sendikal ihanet!
  Castleblair işçilerinin açıklaması...
  DİSK 12. Genel Kurulu üzerine
  NATO Zirvesi ve sendikaların tutumu üzerine
  Gaziosmanpaşa’da NATO karşıtı eylem, etkinlik ve pratik çalışmalar...
  BDSP’nin Pendik NATO karşıtı çalışmalarından...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak NATO Karşıtı İşçi-Emekçi İnisiyatifi’nin eylem ve etkinliklerinden…
  Petkim işçileri eylemde
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!
Devrimci sınıf çizgisi ve geleneğinin yayın kürsüsü
  Nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak emekle, bedellerle yükseliyor, yükselecek!”
  Liseli gençlik çalışmasının sorunları
  6. ay zamları için örgütlenelim, mücadele edelim!
  İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantısı üzerine...
  ABD emperyalizmine uşak olanlar, siyonistleri desteklemeye mahkumdur
  Aznar’dan sonra “fino köpeği” Blair de seçimlerde hezimete uğradı...
  Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ister!..
  Bültenlerden
  Bültenlerden
  1. Çiğli İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi:
  Tüketirken tükenen kadınlar
  12 Haziran’da Frankfurt’ta yapılan Konferans’ın Sonuç Bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İkiyüzlü nutuklar, siyonist katliamlara tavır almak değildir...

ABD emperyalizmine uşak olanlar,
siyonistleri desteklemeye mahkumdur

Burjuva siyaset sahnesindeki kokuşmanın yanısıra din istismarı ile oy toplayarak hükümeti kuran AKP, siyonistlerin yaptığı katliamlar karşısında bir “ikilem” içinde görünüyor. Hem T. Erdoğan’la yakın ilişki içinde olan ve onu başbakanlığa hazırlayan Yahudi lobisinin Türkiye’deki –bazıları TÜSİAD üyesi- temsilcilerini, hem de islamcı kesimleri aynı anda memnun etme çabasında. Birinciler, siyonist vahşetin savunucusu ve finansörleri. İkinciler ise, dini duygularla da olsa Filistin halkının katledilmesine tepkili. Tabi bunlara İslam Konferansı’na verilmek istenen mesajları da eklemek gerek.

“Sert” eleştirilerin sınırı

İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ndeki Refah mülteci kampında gerçekleştirdiği yıkım ve katliamın ardından Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başta olmak üzere birçok AKP’li tarafından siyonistleri “eleştiren” açıklamalar yapıldı. Hatta Erdoğan bir ara “devlet terörü”nden söz etti, İsrail’in devlet terörü uyguladığını söyledi. Bu sözleri allayıp-pullayan hükümet yalakası islamcı basın, Erdoğan’ı “kahraman” gibi göstermeye başladı. Bu gazetelere bakan sanır ki, -siyonist lobi yetiştirmesi- Erdoğan siyonizme bayrak açmış. Dışişleri Bakanı A. Gül ile Meclis Başkanı B. Arınç da benzer ifadeler kullanınca, kimi çevreler Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerginleştiğini, artık eskisi gibi devam edemeyeceğini iddia ettiler.

Sermaye iktidarının başbakanının, İsrail’e yönelik “şiddetli” eleştirilerde bulunmasının bir nedeni İslamcı kesimleri yatıştırmaktır. Yanısıra, İstanbul’da yapılan İslam Konferansı Örgütü Zirvesi öncesinde, müslüman ülkelere mesaj vermeye çalıştığı da yaygın bir kanı. Zira Türk sermaye devleti, İKÖ Genel Sekreterliği için yoğun bir kulis çalışması yapıyordu. Yani AKP hükümeti, bir yerlere mesaj vermek zorunda olmasaydı, siyonist vahşeti eleştirme ihtiyacı duymayacaktı. Yapılan açıklamalara rağmen Türkiye-İsrail ilişkileri aksamadan devam ediyor. Hatta aynı günlerde Ankara’ya gelen İsrailli bir bakanla ticari alanda yeni anlaşmalara imza atıldı.

Hükümet yetkilileri, siyonistleri
rahatlatmak için çırpınıyor

İslamcı kesimlere yaranmak amacıyla İsrail’e yapılan eleştiriler göstermelik olduğu halde, bu tutum Şaron ve diğer kasaplar tarafından tepkiyle karşılandı. Bunun üzerine Erdoğan ve çevresindeki gerici takımı da peşpeşe açıklamalar yaparak, İsrail’le olan stratejik ilişkilerin etkilenmeyeceğine dair güvenceler verdiler. Kimi yerde ölçüyü kaçıran “ılımlı islamcı” lider Erdoğan, işi sonunda Filistin yönetimini suçlayacak düzeye vardırdı.

Başbakan Erdoğan’ın ABD’de siyonist lobiyle görüştükten sonra basına verdiği demeçler ve Abdullah Gül’ün açıklamaları, İsrail karşıtı nutukların pek bir kıymeti harbiyesi olmadığını gösterdi.

Örneğin bir gazetecinin “İsrail ile ilişkileri görüştünüz mü?” sorusu üzerine Erdoğan, “Hayır. Bizim orada bir problemimiz yok. İlişkilerimiz devam ediyor” yanıtını verdi. Başka bir soruya ise, “İsrail’e yönelik bir eleştirim yok. Benim eleştirim yönetime yönelikti. Bizim İsrail ile ilişkilerimiz ekonomik, siyasi, ticari, -askeri alandaki stratejik ilişkileri eklemek gerek- alanlarda devam ediyor. Bundan sonra da devam edecek. Ama şu anda yönetimin özellikle, dünyadaki Musevilere yönelik olumsuz tavırları olduğunu görüyorum ve bu yanlış politikalar, antisemitizmi dünyada güçlendiriyor” dedi.

Demek ki Erdoğan’ın Şaron yönetimine yönelik eleştirisi yalnızca Filistin halkına yaptığı kıyımlardan dolayı değil, aynı zamanda bu politikaların “anti-semitizmin dünyada güçlenmesine” neden olmasından dolayıdır. Böylece siyonizme karşı büyüyen öfke ve nefret de Türk başbakanının ağzından “anti-semitizm” olarak suçlanmış oluyor. Erdoğan, “Ben Barak’ın başlatmış olduğu barış sürecine katılıyorum. Ancak sayın Barak’ın başlattığı süreç devam etmedi. Sayın Arafat büyük bir fırsatı tepmiştir. Eğer o zaman oturulan masadan kalkılmasaydı isabetli olurdu...” gibi ifadeler de kullandı. Bu sözler, AKP ve “ılımlı islamcı”ların siyonist işgale verdikleri desteğin açık bir itirafı sayılmalıdır. Siyonistlerin Şaron öncesinde dayattığı bir başka kölelik antlaşmasına verilen bu desteğin baka bir anlamı yoktur. Arafat’ı bu dayatmayı reddettiği için “büyük bir fırsatı tepmek”le suçlamak ise Clinton yönetiminin diliyle konuşmaktır, zira onlar da zamanında aynı şeyi söylemişlerdi.

Dışişleri Bakanı A. Gül de, siyonistleri rahatlatacak mesajlar verdi. Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu ve Kudüs Başkonsolosu Hüseyin Avni Bıçaklı bir süre önce Ankara’ya çağrılmıştı. Bölgeye dair yapılan görüşmelerden sonra diplomatlar İsrail’e döndü. Dışişleri yetkilileri, bunun İsrail’e bir tepki amacı taşımadığını, rutin bir iç çalışma olduğunu ifade etmişlerdi. Nitekim Refah’ta gerçekleşen vahşi kıyıma rağmen Türkiye, yaptırım bir yana, İsrail’i kınayan bir mektup bile göndermedi. Bu arada İsrailli diplomatlar da, Türk diplomatların geri çekilmesinin, Türkiye’nin İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ) Genel Sekreterliği istemesiyle ilintili olduğunu açıkladılar.

Görüldüğü üzere, öncelleri gibi AKP hükümetinin de siyonistlerle ciddi bir sorunu yok. Tam tersine, çok yönlü ilişkiler tüm hızıyla devam ediyor. Yapılan sözde “sert” eleştiriler ise, daha çok AKP’nin kendi tabanını oyalama ve İKÖ toplantısı için İstanbul’a gelen müslüman ülke dışişleri bakanlarına mesaj vermeye yöneliktir.

Bu tutum elbette şaşırtıcı değildir. Zira AKP, İMF ile TÜSİAD’ın emirleri doğrultusunda çalışan gerici bir burjuva partisidir. Her koşulda bu misyona uygun davranmakla yükümlüdür. Demek ki, emperyalistler ile yerli işbirlikçilerine hizmet edenler, direnen halklara değil, işgalci cellatlara destek vermekle yükümlüdür. Bu yönüyle AKP de belki lafta değil ama pratikte tam olarak siyonistlere hizmet ediyor.