26 Haziran'04
Sayı: 2004/25 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!
  Emperyalizme kölelikten kurtulmak için siyasal sınıf hareketini yükseltelim!
  Fabrikalarda mücadeleyi yükseltelim!
  Emekliye vergi!
  “Demokrasi” makyajı tutmuyor!
  Adalet Bakanı DEP’lilere devlet sopasını gösterdi
  “Misafir”le değil emperyalist haydut takımıyla yüzyüzeyiz!
  Irak’ta işgalci fabrikada ücretli köle olmayacağız!
  GOP NATO karşıtı çalışmalardan...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak’ta NATO Karşıtı eylem ve etkinlikler
  NATO Zirvesi ve düşündürdükleri...
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!-2
Daha güçlü, başarılı ve işlevsel bir yayın faaliyetine doğru
  Almanya’dan genç komünistler:
  Dinci gericiliği meşrulaştırmak EMEP’li liberallere kaldı
  Birleşik Metal-İş Sendikası Temsilciler Kurulu Toplantısı yapıldı...
  Ortadoğu halklarını hedef alan saldırgan ittifak güçlendiriliyor
  Irak’ta “yönetim devri” kirli savaş şeflerinin gözetiminde
  Emperyalist barbarlığın yeni simgesi “Gizli İşkence Merkezleri”
  “Sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz!”
  Kapitalizm ve çocuk sömürüsü
  Bültenlerden
  Tüm emperyalistler Ortadoğu’dan çekilsin!
  Sincan F Tipi’nde iki Ölüm Orucu direnişçisi yaşamını yitirdi...
  Sermaye Zirve için hükümetin arkasında
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Emperyalizme uşaklığın sonu yıkımdır, dipsiz bir ihanet çukurunda çürümektir!

Kürt halkı özgürlüğü için emperyalizme ve
siyonizme karşı mücadeleyi yükseltmelidir!

Barut fıçısına İsrail ateşi

New Yorker dergisi muhabiri Seymour Hersh’in hafta başında basına yansıyan haberine göre, İsrail 6 aydır Kuzey Irak’ta Talabani ve Barzani’ye bağlı Kürt peşmergelerine özel savaş eğitimi vermekteymiş. Hersh, Vietnam’da ABD askerlerinin 500 köylünün öldürüldüğü Mai Lai Katlimanı’nı ve Ebu Garib hapishanesindeki işkenceleri dünyaya duyuran ünlü bir gazeteci. NTV’deki röportajında, elinde maddi bir kanıt ve belge olmadığı için İsrail başta olmak üzere bu işin muhataplarının bunu yalanlayacaklarını, fakat bu bilgiyi üst düzey Amerikan temsilcilerinden aldığını belirtti. Nitekim İsrail resmi olmayan bir dille, o sıralarda Türkiye’de bulunan Talabani ise resmi bir dille bu haberleri yalanladı. Zaten tersi bir tutum da beklenemezdi. ABD’nin başından beri İsrail’in bu planından ve faaliyetlerinden haberi var. Şimdilerde dillendirildiğine göre, hiç değilse son birkaç aydır Türk istihbaratı da bu gelişmelerden haberdar. Dolayısıyla yeni olan, yalnızca bu gelişmelerin basına geç yansımış olmasıdır.

Hersh’in haberini izleyen başka bazı bilgiler ve yorumlardan sonra İsrail’in Irak savaşına ilişkin iki planı olduğunu öğreniyoruz. ABD’nin kısa sürede Irak savaşını kazanma olasılığı suya düşünce, İsrail buna dayalı olarak oluşturduğu planını rafa kaldırıyor ve öteden beri yakın ilişki içinde olduğu Talabani ve Barzani üzerinden B Planı’nı devreye sokuyor. Hersh’e göre, 2003’ün başında İsrail Dışişleri Bakanı Ehud Barak Dick Cheney’e, “Irak’ta kaybettiniz. Bundan sonraki mesele ne kadar aşağılanacağınızı seçmek olacaktır” diyor ve İsrail bu tarihten itibaren bizzat kendi planını hayata geçirmek için Irak’ın kuzeyine yığınak yapıyor.

İsrail, B Planı ve Kürt kartıyla
kurtlar sofrasında yer alıyor!

İsrail’in öteden beri bölgeye ilişkin daha uzun erimli politikaları ve daha kanlı hesapları var. Ne pahasına olursa olsun Arap birliğinin engellenmesi, Arap devletlerinin zayıflatılması, bunun için iç kargaşa ve anlaşmazlıkların körüklenmesi İsrail’in yıllardır izlediği bir politika. Bunu, Araplar’ın ve dünya halklarının İsrail’e olan haklı tepkilerini Yahudi düşmanlığı (anti-semitizm) biçiminde lanse edip Yahudiler’i bir arada tutma, siyonizme destek sağlama ve savaştırma politikaları tamamlıyor. Elbette İsrail’in bu politikasının en büyük destekçisi ABD’dir, bizzat onun gücüne yaslanarak saldırılara girişiyor. İsrail-ABD ilişkilerinde son tahlilde belirleyici olan ABD’dir. Fakat bu, İsrail’in inisiyatifsiz olduğu anlamına gelmiyor.(*) Bunun yeni kanıtı İsrail’in, son dönemde hiçbir müttefikinin ABD’ye açıktan ifade etmediği bir tespitte bulunması ve buna bağlı olarak kendi çıkarlarına dayalı girişimlere hız vermesidir.

İsrail’e göre, ABD Irak’ta siyasi olarak yenildi, askeri olarak başarılı olamadı ve yakın zamanda olması da pek mümkün görünmüyor. Bir yılı aşkın bir süredir ABD’nin Irak üzerinde hakimiyet kuramaması, istikrarı sağlayamaması ve nihayet kendisine sadık bir işbirlikçi yönetimi işbaşına getirmede zorlanması, zorlandığı yerde ise sürekli tavizler vermesi siyasi başarısızlığın temel ölçütleri durumunda. Amerikan ve İsrail düşmanlığının yayılması ve direnişin yaygınlaşması da cabası.

Irak’ta siyasi olarak yenildiği tespitini yaptığı ABD’den görece daha bağımsız girişimlerde bulunması, Kürt işbirlikçilerle daha yoğun ilişkiler geliştirmesi de bu bakışın bir ürünü. İşte B Planı tam da bu tabloya İsrail müdahalesinin bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Zira Irak’ta ve giderek Ortadoğu’da ABD’nin olası bir başarısızlığının faturasını en başta kendisinin ödeyeceğini biliyor.

B Planı ya da Kürt peşmergelerin İsrail ajanları tarafından yalnızca İsrail özel savaş birliklerine verilen bir eğitimden geçirilmesi, İsrail’in yıllardır izlediği saldırgan ve yayılmacı politikaların bir devamı niteliğindedir. İsrail öteden beri Irak, İran ve Suriye’de kendisine karşı yönelen tepkileri içerden kırmanın yollarını arıyor, buna en uygun konumda olanlara el altından askeri ve mali yardımlarda bulunuyordu. Özellikle gerici Kürt aşiretleriyle ‘60’lardan itibaren yakın bir ilişki içinde oldu.

Şimdi bu ilişkilerini kullanarak, Kürt kartına oynamak için yeni bir hamle daha yapıyor. Bir taraftan Irak’ta işbirlikçi bir Kürt devletinin kurulmasını ya da bir şekilde yeniden şekillendirilecek bölge devletlerinin içinde Kürtler’in temsil edilmesini düne göre gitgide daha açık biçimde destekliyor. Kürtler’in daha geniş bir toprak parçası üzerinde etkili olabilmeleri için onlara Kibbutz’ların yayılma taktiğini öneriyor, toprak satın almaları için maddi destekte bulunuyor. Diğer taraftan da Talabani ve Barzani’yi kullanarak İran ve Suriye içlerine kadar sızıyor. İddialara göre, Suriye’deki son Kürt ayaklanmasında da İsrail’in parmağı var (Kamışlı’daki çatışmaların görüntüleri ilk önce bir İsrail TV kanalında yayınlanmıştı) Ve yine iddialara göre, Kürt peşmergeler aracılığıyla ajanlarını İran’ın içlerine kadar sokup nükleer silahlara ilişkin istihbarat çalışması yürütüyor. Sonuç olarak, gelişmeler İsrail’in yalnızca Irak’ta olası bir yenilgiye karşı elindeki kozları ileriye sürmekle kalmadığını ve kalmayacağını, daha uzun vadeli hesaplarını gerçekleştirmek için de at koşturduğunu daha net biçimde ortaya koyuyor. Bu da tüm bölgede çatışmaların yayılması demektir.

Halkların kurtuluşu devrimdedir!

Emperyalist güçler ve işbirlikçi bölge devletleri arasındaki pay kavgası, kuşkusuz ki mevcut çatışmaların bir yanını oluşturmaktadır. Ortada iştah kabartıcı öylesine büyük bir pay olunca, kokuyu alan bütün akbabaların buraya üşüşmesi ve iç çatışmaların yaşanması son derece doğal oluyor. Fakat asıl çatışma, Ortadoğu’nun siyasal coğrafyasını, mevcut yapısını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirmeye kararlı olan emperyalist işgalciler ve onların hizmetindeki işbirlikçi devletler ile bölgenin emekçi halkları arasındadır. Belirleyici olan da bu çatışma olacaktır. Bölge halklarının geleceği, emperyalist barbarlığa karşı dayanışma içinde bu çatışmayı kazanmaya bağlıdır.

Bunun dışındaki diğer seçenek ise, bir takım kırıntılar uğruna emperyalizmin piyonu olmak ve ihanet çukurunda çürümektir. Sömürgecilerle işbirliği yapmanın, sömürgeciliğe geçit vermenin utanç verici ve trajik akıbeti ortadadır. Sömürgecilerin yüzyıllar boyunca bütün zenginliklerini yağmaladıkları dünün verimli Afrika’sından bugün geriye açlık, sefalet, kuraklık ve hastalıkla boğuşan koca bir kıta kaldı. İMF-yapılandırma programını uygulayan ülkeler (Güney Kore, Meksika, Arjantin, Türkiye, Brezilya) peşpeşe yaşadıkları krizlerle yere kapaklanmaktan kurtulamadılar. Dünün işbirlikçi simaları ise ya halklar tarafından hak ettikleri cezaya çarptırıldılar ya da Gorbaçovlar, Pinochetler, Valesalar vb. gibi, işleri bittikten sonra bir kenara fırlatılıp atıldılar. Kürt işbirlikçilerinin ve işbirliğne yeltenenlerin sonu da farklı olmayacaktır.

Son olarak bir kez daha belirtmek gerekir ki, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin ve bölge devletlerinin hiçbir zaman bağımsız Kürdistan gibi bir dertleri olmadı. Kürt sorunu, onlar için bölge üzerinde egemenlik kurmak için kaşıyıp durdukları bir sorundan ibarettir. Bugün Kürt sorununu şu ya da bu emperyalist güce pazarlayanların tek kaygısı, kendi sefil çıkarları uğruna Kürt halkını ve bölgeyi ateşe atmaktır. Emekçi Kürt halkı işbirlikçi-gerici Kürt önderliğiyle hesaplaşıp bağımsızlığı ve özgürlüğü için ayağa kalkmadıkça da öyle kalacaktır. Emekçi Kürt halkı, kendi kaderi ve bölge halkları üzerinde yapılan kanlı ve kirli hesapları bozmak için, işbirlikçi yöneticilerinden hesap sormalı ve halklarla birlikte emperyalistlerin karşına dikilmelidir.

(*) Bu ilişkide İsrail’in rolü ve konumu çerçevesinde, bir süre öncesine kadar dünya basınında, ABD’nin bizzat İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisi tarafından Irak işgaline itildiği yönünde haber-yorumlara yer verilmekteydi. Hatta bazı yorumcular daha da ileri giderek, ABD’nin Ortadoğu projelerinde İsrail-Yahudi parmağının olduğunu, “Şahinler Ekibi” olarak bilinen Beyaz Saray yöneticilerinin önemli bir kesiminin ya Yahudi kökenli olduğunu ya da Yahudi lobisi ve Yahudi kökenli Amerikan tekelleriyle çıkar ilişkileri içinde bulunduğunu ileri sürüyorlardı.